Mayıs 12, 2006

HAREKETE GEÇİYORUZ...

Önce toprak sorunu...

Pembe domatesleri evde yetiştirmeye karar verdim. Verdim de bir yandan da olabildiğince "organik apartman tarımı" yapacağım. Çünkü Sevinç onları kayınvalidesinin "doğal yöntemlerle" yetiştirdiğini söylemişti. Bir yıl buzlukta beklettiğim "tohum/çekirdek"lere saygım sonsuz. Herhangi bir toprağa atamam onları. Münevver, "Git ormanda kestane ağacı bul, onun dibinden toprak al, en güzel orada yetişir" demişti. MAT (Mehmet Ata Tansuğ) "sen o toprağı adam edemezsin, onu alanlar kaynatırlar, sterilize ederler, uzun iş şimdi, bir yerlerden bulup, organik toprak alalım doğrudan" dediği için dönüp Münevver'le toprak pazarlığına giriştim: "Ormandan almasam, marketten alsam olmaz mı?" Tabii çekirdeklerin önce "fide" olacaklarını bilmiyorum henüz.

Münevver'den "olur" alır almaz, soluğu bahçe reyonlu marketlerde aldık. Biraz organik sebze torfu... Bir miktar da fide yetiştirmek için özel üretilmiş küçük kaplardan edindik... (KOÇTAŞ'ta hayli bol çeşidi var)... Önce bu kaplara toprakları doldurup suladım... Sonra törenle buzluktaki çekirdekleri çıkardım. Bir grubu aynı küçük kapların içine birer ikişer santim aralıkla, bir grubu da beşer altışar santim aralıkla kendi içinde çukurları olan tepsi gibi kaba yerleştirip üzerlerini bir santim kadar toprakla (torf) örttüm.

Sonra beklemeye başladık...

Hiç ihtimal vermiyorum aslında bir yıl buzlukta durmuş domates çekirdeğinden canlı birşeyler çıkacağına aslında ama, bir de çıkarsa çok sevineceğim!

"Domates Kardeşliği"

Sonradan farkettim ki aynı günlerde Vatan yazarı Tuğçe Baran da benzer bir girişim içinde imiş. O hazır tohum alıp dikime girişmiş. "Sabırsız Domatesçi" başlıklı yazısında bu duyguyu bakın ne güzel dile getiriyor:

"...Domates tohumları ıslak tülbent içine konuldu nihayet.. Saat başı
gidip bakmam haricinde durum gayet kontrol altında görünüyor.. (Olmamışın tohumu olmuş, bir merak, bir merak, ölecek!) Kendimi hamile kalmış, daha doğrusu kalmaya çalışan biri gibi hissediyorum.. Çok tuhaf bir durum. Olacak mı olmayacak mı diye öleceğim heyecandan.. 'Bu saatten sonra domates yetiştiremezsin geç kaldın' diyenler sanki '40 yaşında hamile kalamazsın' diyorlarmış gibi geliyor bana.. İnadı tutan kırklık kadınlar gibiyim.. İlla yiyeceğim kendi domatesimi! Ne olacaksa..."


O bunu yazmış ya, ülkenin dört bir yerinden evde domates yetişme üzerine yağmur gibi mesaj yağmış üzerine. Daha sonraki bir yazısında (Domates Kardeşliği) bu mesajlardan söz edip bir de esaslı yorum yapıyor Baran:

Domates ekimi önerilerinden insanın gözleri yaşarır mı? Yaşarmaz aslında...
Fakat mesele bu değil... Mesele şu: Bütün o mektuplarda, mesajlarda "toprağı"
fena halde özlemiş bir millet okudum ben. Güya medenileşip apartmanlara tıkılmış
bir milletin hüznünü okudum ben. Hüznünü, hasretini, anormale yani topraksızlığa
alışamamışlığını gördüm ben. Bir karış toprağa hasret kalmış bir milletin
çaresizliğini okudum ben. Saksılarda "doğasını" arayan bir ülke gördüm
ben..
***
Yaklaşımımı çok abartılı bulmuş olabilirsiniz.. Fakat bir domates ekimi bu
kadar yankı uyandırıyorsa, bu işte bir iş var demektir... Yüzyıllarca bahçeli
evlerde yaşamış bir millet olarak apartmana geçmekle çok büyük bir hata
yaptığımızı düşünüyorum. Anneannemin bahçesini ne kadar özlediğimi/özlediğimizi fark ediyorum. Medenileşme apartmanlaşma olmamalıydı.. Erguvanları uzaktan
seyrediyor olmamalıydık. Bir karış toprakta eskinin mis kokulu domateslerini
yetiştirmeye çalışmamalıydık...
Bütün bu hır gür "topraksızlıktan" oluyor olmasın?

***

Hiç yorum yok: