Şubat 21, 2007

TOHUMCULUK KANUNU TARTIŞMALARI ve BİR MAKALE

Tohumculuk Kanunu Konusundaki Tartışmalar ve
Aynı kaynakta (tarimsal.com) Ziraat Mühendisi Hakan Ozan Erzincanlı'nın "Tarım, Dünya ve Doğal Hayat" başlıklı makalesi...

Şubat 18, 2007

PDA 2007 MANİFESTOSU

Geçen hafta bugün (11 Şubat Pazar) Armada'daki I.PDA Buluşması'nda yaptığımız sunum, *pdf formatına dönüştürülerek web'e yüklendi. Buraya tıklayarak indirebilirsiniz.
Bu sunumda şimdiye kadar bu web kütüğü üzerinden paylaşılanların ve yaşadıklarımızın kısacık bir özetinden sonra, "bunu niye yapıyoruz?" sorusuna yanıt olan PDA 2007 Manifestosu yer alıyor. (Sayfa 21):

P.D.A. 2007 Manifestosu:
•Bizler, 2006’da bu ülkenin ürünü olan ve gelecek kuşaklara miras bırakılması gereken doğal tohumlara, nesli kurumaya yüz tutan, leziz “pembe domatesler” üzerinden sahip çıktık!

•Onları 2007 ve gelecek yıllarda da evlerde, balkonlarda, bahçe ve tarlalarda, “temiz” toprak ve doğal yöntemlerle yetiştirmeye azimliyiz!
•Onların da bu domatesleri aynı renk, aynı güzel koku, aynı lezzet ve aynı doğallıkta sürdürebilmesi için elde ettiğimiz tohumları çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara aktarmakla sorumluyuz.
•Bunun için kendi aramızda yardımlaşırken tohumlarımızın genetiği ile oynanmaması, "terminatör" teknolojiler eliyle endüstriyel hale gelmemesi için pembe domates ağının genişlemesine çalışacağız!

Şubat 16, 2007

NORVEÇ'TE KIYAMET GÜNÜ İÇİN TOHUM SIĞINAĞI- KAZDAĞINDA TOHUM TAKASI

-Çok dikkatle okunması gereken bir haber... Çünkü tohum gibi "canlı"lardan ne amaçla olursa olsun "banka" kurmak, hem etik ilkelerine hem de genetik bilim ile ilgili uluslararası yasal düzenlemelere uygun olmak durumunda...-

9 Şubat 2007 tarihli Hürriyet'ten:

(A.A ) Norveç, dünyada bilinen tüm tarım türlerinin tohumlarını koruyacak bir "kıyamet günü sığınağı" inşa edecek.

"Svalbard International Seed Vault" adı verilecek bu sığınak, Kuzey Kutbu yakınlarındaki ücra Spitsbergen adasında dağın içine inşa edilecek.
Norveç hükümeti, dünya tarımını nükleer savaş, meteor çarpması, iklim değişikliği gibi gelecekteki muhtemel felaketlerden korumayı amaçlayan sığınağın inşaatına martta başlanacağını ve inşaatın 2008'de tamamlanmasının öngörüldügünü açıkladı.
Sığınağın mimari planlarını tanıtan Norveç hükümeti, 3 milyon tohum örneğine ev sahipliği yapacak 120 metre uzunluğundaki tohum sığınağının maliyetinin 5 milyon doları bulacağını bildirdi.
Sığınaktaki tohumların muhafazası ve toplanması Küresel Tahıl Çeşitliliği ("The Global Crop Diversity Trust") adlı bir vakıf tarafından yapılacak.
Özelikle küresel ısınma sonucu Grönland, Kuzey ve Güney Kutuplarındaki buz tabakasının erimesiyle yükselecek su seviyesinin üzerinde kalacağı hesaplanan sığınaktaki tohumlar, Kuzey Kutbu sıcaklık koşullarının etkisiyle eksi 18 derecede saklanacak.
****
BBC'de aynı haber. (Sayfaya gitmek için resmin üzerine tıklayınız!)

Ayrıca Google görsellerinde Svalbard'dan çeşitli görüntüler:
Google Images/ Svalbard

Norveç'ten İda Dağı'na!...

Tam bu haberi hazırlarken az önce gelen bir e-posta kanalıyla öğreniyoruz ki Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Merkezi, İDA-Kazdağı'nda GDO'lu tohumlara karşı çıkarken, bir yandan da temiz tohumları saklamak için "İmece Evi"ndeki iki buzdolabı ve küçük bir depoda bir "mini banka/tohum saklama merkezi" kurmuş.

Bu merkezin 13 Şubat 2007 tarihli İsmail Yenigün imzalı bir de çağrısı var. Şöyle diyorlar:

"Sevgili arkadaşlar biliyorsunuz Mart ayı yaklaşıyor. Yani tohumlar toprakla buluşmaya başlayacak. Aylardır tohum yasası, GDO lu tohum derken bizde bir şeyler yapalım dedik. Bahçelerimize ekeceğimiz temiz, güvenilir tohumu bulmak için araştırma yaparken bu arayışımızı genişletip minik bir tohum bankası ve takas merkezi oluşturmaya başladık.
Arkadaşlardan gelen iki buzdolabını ve görece nem-ısı kontrollü bir minik depomuzu BANKA (!) olarak faaliyete başlattık ::-)

İlk cam kavanozlarımızı etiketleyip yerleştirdik bile…
Şimdi sizden isteğimiz çiftliğinizde, köyünüzde, çevrenizde, tanıdığınızdan temiz, üreticinin kendisi tarafından ayrılmış tohumlardan bize, “imece”ye yollamanız. Tarım ilacı, yada suni gübre kullanılmamış bitkilerden ayrıldığına dikkat ederek her tohum ambalajına cinsini ve bölgesini, mümkünse saklayanın iletişim bilgisini yazıp kargoya vermeniz. Eğer üretici iseniz ve tohum ihtiyacınızı da lütfen belirtin.
Bu sevimli telaşımızı paylaştığınız için teşekkürler."


Norveç'e değil ama Kazdağı'ndaki İmece Evi'ne biz elimizdeki temiz pembe tohumlarından hemen yollayacağız...

Şubat 13, 2007

ELMACIOĞLU: SAPITAN İKLİME KARŞI TOHUM STOKLARINI 3 PARTİDE ÇİMLENDİRİN!

Sevgili dostlar,

PDA kurulalı beri Sayın Elmacıoğlu'nun esprili üslubuyla verdiği bilimsel tavsiyelerin ne kadar yerinde olduğunu deneyerek gördük, bilirsiniz... Malum toplantıda Selim Güleç'in yolladıklarıyla beraber iletilmek üzere başta "-özellikle İstanbul'dakiler olarak- tohumlarımızı ne zaman çimlendirmeye başlayalım?" diye tavsiyelerini istemiştim. Yanıtı bugün geldi. (Gerçi o da "organik gübre" olarak "koyun ve sığır" demiş. "Sığır gübresi" konusunda toplantıda hayli tartışma çıktıydı!) Teşekkür ediyor, hemen paylaşıyoruz:

* * * * * * * * * * * *
Biraz gecikmiş olmakla birlikte, gruba sizin iletebileceğinizi umarak tavsiyeler aşağıda.

Güneş’e "ne kadar çok, o kadar lezzetli" mantığı ile yaklaşmak iyi olur. Temiz toprağa, ilk çiçekler meyveye döndükten hemen sonra vermek üzere biraz da organik (Koyun/sığır) gübre bulursak harika olur.

Çimlendirme zamanı öncelikle yaşanan yerin iklim koşullarına bağlı. Yani fide esas yerine ne zaman alınacaksa (Geç bahar donu afetine uğramamak için) bundan 4-6 hafta önce ekim yapmak gerek. Mevsimsel en düşük sıcaklıklar için http://www.meteor.gov.tr/2006/tahmin/tahmin-iller.aspx den kendi ilimizi seçip altta aylara göre en düşük sıcaklıklara bakarak fikir edinebiliriz.

(Gökhan Bey İstanbul için tablo da yollamış ama bu sayfada düzgün gözükmeyeceği için koyamıyorum buraya, yukarıda tıklayarak bakabilirsiniz. A.T.)
Burada kişisel imkanlar devreye girer. Küçük bir sera sahibi olanlar daha erken başlayabilirler. İlk çimlendirmede (basit bir tava yoğurdu kabında olur) oturma odamızı ya da biraz daha serin bir yeri kullanabiliriz. 10-15 derece ortalama fazlası ile yeterli olur. Sıcak çok fazla değilse 3-4 haftada çimlenme başlayıp ilk iki yaprak yere paralel olur ilk şaşırtma yapılır, burada kap derinliği hiç olmazsa 10 santimetre civarı olmalıdır. Sıcaklık ve besleme çok iyi olursa fideler hızlı gelişir ve dışarıda buz gibi hava varken elinizde dikime gelmiş fideleriniz olur ki özel bir yeriniz yoksa bunun anlamı başınız belada demektir.

Sapıtan iklimi de dikkate alarak benim önerim elimizdeki tohum stoğunu 3 parçaya bölmek ve bunu Mayıs ortasında ilk grubu toprağa alacak şekilde Mart 15-20 den itibaren 2 hafta ara ile çimlendirmeye başlamaktır ( bu yazdıklarım biraz Ankara iklim hesabı. Tablodan da görüleceği üzere İstanbul için bunu rahatlıkla iki hafta geriye alabilirisiniz). Böylece iklimsel kazalara karşı küçük bir sigortanız olur.

Unutulmaması gereken en önemli şey domatesi bulmanın en kolay yolu en yakındaki markettir. Ama bu yiyebileceğiniz en kötü domatestir. Buna razı olmayın ve başarısızlıklardan yılmayın. Fidelerinizin hepsi ölebilir, nedenini çözecek gözlemi yaptıysanız bu en büyük kazanımınızdır. Genel bitki pratiğiniz arttıkça başarı düzeyi artar. Hepimiz amatörüz ve doğa ana bazen her imkana sahip profesyonellere karşı bile çok acımasız olabilir.

Yaptığınız şey gerçekten çok güzel ve yararlı buna inanın. İnsanlığın toplayıcılıktan yerleşik düzene geçişinde belki de en büyük paya sahip olan en eski bilgi birikimini, bu günkü kuşağa yeniden kazandırmak için çabalıyorsunuz. Hiçbir ürünü dalından koparıp yememiş, karpuzun ağaçta yetiştiğini sanan, tabiat denince aklına deniz ve kum dışında bir şey gelmeyen bir çocuk nesli yetiştirip, ilk kalp krizi yaşını 35-40 civarına indirmiş anne babalar için bulunmaz nimetsiniz. (Bu iltifatı tüm PDA için yapıldığını düşünerek buraya alıyoruz! A.T. Notu) Katılamasam da kalbim ve bildiklerim yanınızda.

İyi bir sezon dileği ile sevgiler.
Gökhan

NOT:
http://www.meteor.gov.tr/2006/zirai/zirai-zirai.aspx

Bu sayfayı unutmuşum çok yararlı bilgiler var.

Gökhan

Şubat 12, 2007

TOPLANTI İZLENİMLERİ

I. PDA Buluşması'nda neler oldu?

Armada'da yapılan dünkü toplantıda daha önce belirtilen Program İstanbul'a mahsus trafik sorunları yüzünden 45 dakikalık bir kayma ile aynen uygulandı. Armada'nın Preveze Salonu'nda yapılan buluşmada herkes birbirini karşıladı. Yakalara pda logolu isimlikler takıldı. Bizim de tanıdıklarımız kadar o güne kadar yüz yüze hiç gelmediğimiz dostlar vardı. Buna rağmen yabancılık çekilmedi hiç. Örneğin ilk kez tanıştığımız ve ilk gelen üyelerden Nalan Cantav, sanki akrabadan biri gibiydi. "Mine Flora" namıyla maruf Mine Özgür eşi Doğu Özgür ile gelmişti, onlar da "kuzenlerden"di sanki. Örnekler çoğaltılabilir... Defne Koryürek "Slow Food" ile ilgili malzemeler getirmişti. PDA üyesi olmayıp da bu toplantıdan haberdar olunca bu serüveni paylaşmak isteyenler de vardı aramızda. Türkiye'nin en tanımış AB uzmanı Cengiz Aktar (ki yakınlarda planlanan bir organik tarım projesine ola ki PDA'nı da katacak), Beyoğlu'ndaki sağlıklı yiyecekler sunan Zencefil'in sahibi Ferda Erdinç ve bizi web'de bulup aramıza katılmak isteyen Ekrem Alptekin gibi... Kamçez ve Uygun'ların çocukları Deniz, Müfitcan ve Bahar, İsveç'ten gelen Güneş ve Barbro Karabuda da fahri PDA'cılar olarak toplantıya renk kattılar.

Toplantının hemen arkasından yolladığımız e-posta mesajında şunları özetlemiştik:

-P.D.A. üyeleri birbirlerini görmekten çok mutlu oldular,
-
pda logosunun Yalçın'lar tarafından üretilen ilk bayrak ve yaka kartları çok sevimli bulundu,
-Omercan ve Konyar tohumları titizlikle pay edildi,
-Selim Güleç'in yolladığı Hatay'ın Serinyol beldesindeki Yüksel Atar hanımefendi tarafından 20 yıldır doğallığını koruyan tohumlar, kuyumcu terazisi ile pay edilse bundan daha adil dağıtılamazlardı ve küçük ve özel zarflarla, üzerinde şu etiket olduğu halde paylaşıldılar:


“Heirloom” (“Evladiyelik”) Pembe Domates Tohumu
Kaynak: Hatay – Serinyol Beldesinden Yüksel Atar -
Tohum alma: Yüksel Atar- 20 yıllık bozulmamış doğal tohum
P.D:A.’na gönderen: Selim Güleç, Ziraat Mühendisi, Silifke
Çimlendirme tarihi: Mart 2007

-Katılamayan ve tohum isteyenlerin payları saklandı, bir iki gün içinde özel posta ile yollanacaklar. (Yalnız yurtiçi kargo telefon no'su da istediğinden lütfen bize sadece kapı adresi yollayanlar bu bilgiyi de ekleyerek topluca tekrar iletsinler.)
-Selim Bey'in özenerek yazıp, resimlediği ve katılımcılarla paylaşılan ( şu
adresten indirilebilecek olan) tavsiyeleri de hararetle tartışıldı.

Toplantıda tartışılanlar...

Toplantıya 2006'de neler yapıldığı, 2007de neler yapılacağı hakkındaki iki kısa sunum ile başlamıştık. Yukarıda "hararetle tartışıldı" dediğimiz konuları ise Emine Yalçın not aldı. Bir "PDA 2007 Manifestosu" da içeren sunumları çok yakın zamanda pdf /broşür formatında buradan yayına sokacağız. Ama Sayın Emine Yalçın'na teşekkür ederek, notlarını şimdiden paylaşalım:


BİRİNCİ PEMBE DOMATES AĞI TOPLANTISI
11 Şubat 2007 Armada Otel Saat: 11.00-13.00
Emine Yalçın

Pembe Domates Ağı’ndan, otuz üyenin katılımıyla gerçekleşen toplantıda, deneyimli üyelerin aklımızda bulunmasını istediği "faydalı bilgiler" ve tartışılan konuların kısa özeti aşağıdadır:

Zıraat Mühendisi Selim Güleç'in "Balkonda Domates Yetiştiricileri" için hazırladığı dosya hepimizi çok sevindirdi. Selim Güleç Silifke’de olduğu için toplantıya katılamadı. Ancak ilgisi, desteği, verdiği bilgileri ve "20 yıllık bozulmamış doğal tohumları" ile toplantının tam ortasında yerini aldı.

Metin Varol; bahçe ziraatında sığır gübresi kullanılmayacağını özellikle vurguladı. Sığır veya büyükbaş hayvan gübresi “danaburnu” yapıyormuş. Danaburnu, domates, biber, patlıcanın kökünü kesiyormuş ve bahçeye büyük zarar veriyormuş. Yanmış koyun gübresi kullanmak çok faydalıymış, verim yükseliyormuş. Balkonda domates yetiştirenlerin buna dikkat etmesi tavsiye edildi.

“Pembe ve kırmızı domatesler bir arada, yan yana yetiştirilebilir mi yetiştirilemez mi?” konusu tartışıldı. Domatesin genetik özelliği her tür domatesin bir arada yetiştirilmesine uygunmuş. Polenlerin döllenmesinde yapısı, türü bozulmuyormuş. Ağırlıklı olarak bu konuda mutabık olunmasına rağmen, Sedat Tavşanoğlu; Silivri’de domates yetiştiren yakınlarının kesinlikle farklı domatesleri bir arada yetiştirmediğini, bunun riskli olduğunu söyledi.
Mine Akdeniz Gemlik'te farklı zeytin türlerinin bir arada yetiştirildiğini ve birbirlerinden etkilenmeyip özelliklerini koruduklarını belirtti.

Arı olmayan ortamda polenlerin iyi döllenmediği konuşuldu. Döllenmede rüzgarın da rolü olduğu tartışıldı.

Necdet Demir; (M.Varol’un Tekirdağ çiftliğinin usta bahçıvanı) domates yetiştirdiğimiz saksı veya bahçe toprağında zaman zaman oluşan çatlamaların muhakkak karıştırılarak düzeltilmesi gerektiğini söyledi.

Saksı veya bahçede yetiştirilen domateslerin yerinin güneş ışığına göre konumlanması üzerinde görüş birliğine varıldı.

Selim Güleç’in belgesine göre 5-6 adet yeşil domates ile 2 adet golden elma şeffaf bir poşete konulup, ağzı kapalı olarak bekletilirse yeşil domatesler 7 gün içinde kızarıyormuş. Bu işlem daha çok salkım domates için yapılıyormuş.

Bu görüşme/tartışma sırasında ayrıca "Şaşırtmaca" ve "Boğazlama" deyimlerinin domates yetiştiriciliğinde ne anlama geldiğini ve yapılması zorunlu işlemler olduğunu da öğrendik.


XXXX

İLK BULUŞMADAN GÖRÜNTÜLER-III







Solda Sedat Tavşanoğlu, Mine Akdeniz, Bahar ve Müfitcan Uygun... Arka sırada Zeynep Uygun, Özge İskender.





Solda Mine Özgür (Mine Flora). Sağda Emine Yalçın, A.T., Hümeyra ve Rasim Konyar





Cengiz Aktar, Edip Emil Öymen, MAT... Sağda Şadan Öymen, Ferda Erdinç, Güneş karabuda ve Defne Koryürek

İLK BULUŞMADAN GÖRÜNTÜLER-II




Yukarıda- soldan- Sevinç Baliç, MAT, Emine Yalçın... Yanda (Soldan) Avniye Tansug, Deniz, Şefika ve Yücel Kamçez...



Necdet Demir, Metin Varol, yeni üyemiz Ekrem Bey...


İLK BULUŞMADAN GÖRÜNTÜLER...


Hazırlanan tohum paketleri "şeker bayramı"ymış gibi Müfitcan ve Bahar tarafından dağıtılıyor. Pembe Candaner'in aylar öncesinden getirdiği tohum saklama kutusunda "Evde yetiştirilen pembe domatesler"yazıyor!




Zeynep ve Hümeyra paylaşımın eşit olması için çekirdekleri teker teker sayıyorlar...

Şubat 11, 2007

I. P.D.A BULUŞMASI ÇOK SICAK GEÇTİ...

11 Şubat 2007 Pazar sabahı Armada Otel- Preveze Toplantı Salonu...

Pembe domates tohumları paylaşıma hazır hale getiriliyor...

Sunum: "Herşey o 3 pembe domatesle başladı"...

Ocak 23, 2007

6 SAATTE BİR SEBZE YOK OLUYOR!

Ahmet ÖRS Sabah'ta yazmış:

"Avrupa'da 1900 yılından bu yana yerel ürün çeşitlerinin yüzde 70'i yok olmuş durumda. Aynı dönemde Amerika'da yok olan yerel çeşitlerin oranı ise yüzde 93. İstatistikler, son yüz yıl içinde 30 bin sebze çeşidinin tarihe karıştığını ve her altı saatte bir bu listeye yeni bir ürünün katıldığını gösteriyor. Slow Food üyeleri güçbirliği halinde, dünyada kurtarabildikleri kadarını yok olmaktan kurtarmak için çabalıyor. Üreticilere maddi destek vererek değil, onları tüketicilere tanıtarak, yaptıklarının, ürettiklerinin önemini anlatarak sürdürüyorlar bu işi. Hak ettikleri fiyata ürünlerini satmalarına yardımcı oluyorlar. Yerel fuarlar, düzenliyorlar. Carlo Petrini'den ayrıldıktan sonra, Salone del Gusto'daki, Slow Food Ödülü jürisindeki izlenimlerim, Toprak Ana projesi kitabında gördüklerim ve Petrini'den dinlediklerim uzun süre belleğimden silinmedi. Belki biz de silkiniriz, yerel lezzetlerimiz Amerika'daki gibi hemen tümüyle yok olmadan, bizde de Slow Food gönüllülerine katılacaklar çıkar. Bakarsınız, Carlo Petrini içimizdeki kıvılcımı ateşlemek için Türkiye'ye tekrar gelir!.."

Bahsi geçen Carlo PETRINI "Slow Food" hareketinin öncüsü olup, geçtiğimiz ay İstanbul'da Defne Koryürek'in konuğu olmuş...

Ocak 17, 2007

İLK PDA BULUŞMASI: 11 ŞUBAT 2007, PAZAR

Sevgili dostlar, ilk PDA buluşması konusunda gösterdiğiniz sıcak ilgi ve dostça yaklaşımlar için teşekkür ediyoruz.
Çoğunluğun isteğine uyarak toplantıyı Pazar günü yapmaya karar verdik.
Kabaca gundem de soyle:
11 SUBAT 2007, Pazar,
Yer: Armada Otel- (Kroki için http://www.armadahotel.com.tr )
11.00-13.00
11.00-11.30 Bulusma, tanısma
11.30- 12.00 İki kısa sunum: a) "Evde Pembe Domates Serüveni- 2006"
b) "Evde Pembe Domates Serüveni- 2007"
12.30-13.00 PDA üyelerinden 2007 için görüş ve öneriler,
Varolan pembe domates tohumlarının "Kardeş Payı" yapılması.

Sevgi ve saygıyla.
Tansuğ'lar

Not: Istanbul dışında olup da tohum isteyenler bize hemen posta adreslerini yazsınlar lütfen ki paylaşımı ona göre belirleyelim. Herhalde en az 8-10 çekirdek düşebilmeli bir aileye. Fazlası olursa ne ala. Bu toplantıya paylaşılmak üzere pembe tohumu getirebilecekler varsa ve onlar da lütfen ne kadar cekirdek vereceklerini yazarlarsa çok seviniriz.

-Bu notu siteye de koyma nedeni Yahoo iletişim ağlarındaki aksamalar...-

Aralık 29, 2006

TOHUMCULUK KANUNU HAKKINDA BİR YORUM

TOHUMCULUK KANUNU’NUN OLASI SONUÇLARI

Prof. Dr. Uçkun Geray

Avrupa’da Neler Oldu?

1999 yılında Seattle’daki küreselleşme karşıtı harekete Fransızlar başlıca iki sloganla katılmışlardı. Bunlar “culture” ve “agriculture” sloganlarıydı. Kastedilen, endüstriyel tarımın hem doğal ve temiz tarımı, hem de kırsal toplum kültürünü yok ettiği savını vurgulamaktı. Gerçekten endüstriyel tarımın, yani büyük alanlarda, ileri teknolojiye, yapay gübreye ve zararlılarla kimyasal mücadeleye dayalı tarımın “çiftçiye” , ki bu çiftçi büyük oranda köylü yahut kırsal nüfus kapsamı dışındaki bir tarımcı kesimidir, bir başka deyişle endüstriyellere dayalı olmasından şikayet vardı. Bu tarımcı kesim AB genelinde nereden baksanız nüfusun en çok %4’ünü teşkil ediyor ve ilçeden, kentten üretim ve satışlarını yönlendirebiliyorlardı. Yani köylü dönüşmüş, göç etmiş ve o nedenle köylü eksenli tarım en aza inmişti. Bunun kaçınılmaz sonucu ise kırsal toplum kültürünün erozyona uğraması, hatta kaybedilmesiydi.


devamı: http://www.cekulvakfi.org.tr/icerik/haftaninYazisi.asp?ID=54

2007'YE GİRERKEN "P.D.A"...

Sevgili dostlar...

Evde doğal yollarla pembe domates yetiştirme serüveni!
Bu serüvene destek verip bizzat katılarak "P.D.A" Pembe Domates Ağı'nın kurulmasına yol açan herkese içten teşekkürler...
Böyle bir ağın kurulması 2006'da başımıza gelen en güzel şeydi!
2007'ye girerken en iyi dilekler, sevgi ve saygı ile...

Mehmet - Avniye Tansuğ

Not: 2006 içindeki çalışmalarınızdan bize yollanan kimi görseller ile web albümü yaptık. Bir boş vaktinizde izleyebilirsiniz. 2007 albümünde daha çok "pembe" olacak, eminiz!

Aralık 26, 2006

İSTANBUL'DAN PARİS'E UÇAN PEMBELER

Paris'te eğitimine devam eden, sevdiğimiz bir genç arkadaş, "bu pembe domateslerin farkı ne?" diye sormuş geçenlerde. Farkın ne olduğunu en iyi görerek ve tadarak anlayabilirdi elbette. Şansına "bir giden"le ona "son balkon turfandaları"ndan yolladık.

İstanbullu yeşil-pembeler, şu sıra, orada, bir cam önünde pembeleşmekle meşguller.
Paris'in günışığı da yardım ederse, farkı gösterecekler!

Aralık 18, 2006

BİR TÜRK DOKTORUN ARAŞTIRMASI: DOMATES KANSERİ ÖNLER Mİ?

Detroit, Barbara Ann Karmanos kanser enstitüsünde, domatese rengini veren "lycopene" ile prostat kanseri arasındaki ilişkiyi inceleyen Dr. Ömer Küçük "önleyebilir" diyor...

Aralık 12, 2006

BİR "ARALIK PEMBESİ": PDA-NİŞANTAŞI, DİLEK GÜRELLİ'DEN!


Merhaba,
Size ufak bir süprizim var !!.
Aralık 10, benim balkondaki domateslerin yaprakları kurudu ama erik kadar bir yeşil domatesim var, nasıl dua ediyorum şu güneş biraz daha devam etse, belki de pembeleşecek. Ama korkarım bu haftadan itibaren havalar soğuyacak.
Ben bunu içeri alsam olmayacak, dişarıda bıraksam kıyamıyorum, ne yapacağım bilemedim.
Ama şimdi dalında meyvaları görenlerin duygularını daha iyi anlıyorum, ne büyük bir şaşkınlık ve sevinç, keşke daha önce olsaydı diyeceğim ama olsun, benim sabrım ve onların azmi sonuç verdi işte.

Dilek GÜRELLİ, "GezerYAZAR"...

Kasım 26, 2006

P.D.A.- ELBASAN, TAVŞANOĞLU PEMBESİ


İşte bahsi geçen pembe bu.
Bu pozu verdiğinde tarih 15 Eylül 2006 idi.
Bu Elbasan'da yetişenlerin ilk örneklerinden biri.
Ağırlığı yarım kg. civarında idi...
Bunun çekirdeklerini sakladık neyse ki...
Seneye artık!

KASIM PEMBELERİ...

Kasım bitiyor ama bizim balkon pembeleri hala yaşamlarını sürdürüyorlar... Çoğu PDA üyesi dostlarınkiler de öyle. Baliç'lerinki tam umut kesilmişken meyvaya durup bir de dalında renklenmiş.
Bunlar şimdi bir yandan sarı çiçekleriyle boy atarken, bir yandan da meyve verip, güneşi her gördüklerinde de pembeleşiyorlar... Herhalde "profesyonel" yetiştiriciler tarladaki kökleri çoktan çıkarıp ya yerine başka birşey ekmişler ya da gelecek mevsimin hazırlıklarına girişmişlerdir. Ama biz kıyamıyoruz saksılara müdahale etmeye. Tıpkı sonbahar ağaçlarına benzediler aslında... Sararıp kuruyan yapraklarla dolu gövdeleri. Bir de üstten taze sürgünler ve çiçekler olmasa...

Sedat Hoca (Tavşanoğlu), Çatalca, Elbasan'daki tarımcı dostlarının kimi yıllarda, "kar altından kıpkırmızı domatesler topladıklarını" söylüyor. Kimbilir, bakarsınız bunlar da benzer bir performans gösterirler... Sonuçta bir süre daha ellemiyeceğiz biz bunları. Zaten irileşenleri alıp, oda içinde pembeleşmeye bırakıyoruz. Gayet de iyi oluyor. Lezzet aynı, renk aynı...

Bu arada Elbasan topraklarındaki Tavşanoğlu pembelerinin başına korkunç bir felaket geldi. Ağustos ayında burada yazmıştık hani, orada iki tür domates olduğunu ve kendilerine başka arkadaşlar bulan pembelerin biraz geç dikildiğini. Sedat Hoca ilk dikilen domateslere bir mantarın musallat olduğunu ve hepsini mahvettiğini söyledi önce. Pembeler geç dikildiği ve daha yeni meyva verdikleri için onlara bulaşmamıştı mantar. Ama bir iki hafta sonra duyduk ki onlar da maalesef nasiplerini almışlar salgından...

Neyse ki ilk çıkanlardan birinin resmi var arşivde... Bir seferde üçten fazla resim yükletmiyor bu Blogger, yeni bir giriş yapıp paylaşmak istiyorum Elbasan pembesini sizlerle. (Çünkü her biri yeni bir yüz, yeni bir kişilik gibi görünüyor bu mahlukların, "ne olacak canım alt tarafı bir domates işte" demenin imkanı yok! Hele "pembe" ise!)

P.D.A. ÜNEY PEMBELERİ

Geçen yılın 10 Kasım'ında, çok sevdiğimiz, çok saydığımız Tuncer Üney'in, -bizce ülkemizi fakirleştiren kayıplardan biri olan ve çok zamansız-gidişinin ardından, ne yapacağımızı bilemediğimiz zamanlardan biriydi...
Sevgili eşi Günsel Hanım'a evdeki pembe domates saksılarından biri, oğulları Erdem ve Emre Üney eliyle -15 Haziran-böyle yollanmıştı...

Üzerinden koca bir yıl geçti...

10 Kasım 2006'da onu bir grup yakını ve dostu ile yattığı yerde andık. O sırada "arada derede" konuştuğumuz pembeler hakkında bir iki gün sonra da Erdem Üney'den bir e-posta geldi. Ekim ayında Üney pembelerinin meyva verdiğini, ancak bunu P.D.A'ya duyurma konusunda bir "karışıklık" olduğunu söylüyordu.
İşte Üney pembeleri de şimdi buradalar! Resimler 6 Ekim'de çekilmiş... Bu pembeler, onca acılı günlerin ardından, İstanbul'un havadar bir balkonunda, "geç" olsa da "güç" olmadan, ama ille de "ilgi, bilgi, sevgi" ile ortaya çıktılar... Ah... Keşke Tuncer Bey de görseydi...