Nisan 22, 2007

PDA-ŞİLE PEMBELERİ

Hafta sonu Hümeyra ve Rasim Konyar'ın Şile'deki evlerindeydik. Yukarıda, geçen yıl tek türü varken (Hafize Baliç'in pembesi) bu yıl çok çeşitlenen ve ayrı ayrı çimlenmekte olan pembeleriyle Rasim...
English Gardens, Omercan, Hatay - Sıdıka Kurt, Hatay-Yüksel Atar, kendi pembeleri, İtalya'dan alıp tohumunu çıkardıkları dilimli pembeler, onların yanısıra önceki yıllar ektikleri türlü çeşitli kırmızılar... derken, Konyar'lar, resimde görülen ve dikime ayrılmış alanın bu kadar farklı türü ekmek için yetersiz kalacağından endişe duymaya başlamışlardı. 19 Şubat PDA toplantısındaki "farklı türlerin aynı yerde ve yan yana yetişmesi doğru mu yanlış mı?" tartışmasını anımsarsak, haksız da sayılmazlardı.
Plastik kovalarda çimlenen ve geceleri üstleri naylon örtü ile örtülen filizlerden en sağlıklı görüneni, geçen yıl kendi yetiştirdikleri pembelerden aldıkları tohumlardan çıkanlardı. İklime alıştıklarından olsa gerek.
Hataylılar, -bizde de olduğu gibi- Şile'de boy göstermekte biraz ağırdan almıştı...
Bu resimler bu sabah çekildiğinde günlük güneşlik olan hava, akşam üzeri kapandı, rüzgarı, soğuğu ve ara sıra çiseleyen yağmuruyla tam bir sonbahara dönüştü. Biz bile donduk. Pembeler ne yapsın?
Bu arada Rasim'in heykel atölyesini de ziyaret etme şansımız oldu. O konudaki izlenimler ve şu sıra açık olan bir sergisi ile ilgili haber Web'de Kültür Sanat'ta!

Nisan 19, 2007

SORUNLAR, ÇARELER, YENİ ALBUM VE "EKOLOJİ FUARI 2007"

"Pemben mi var? Derdin var!
Bu lafı aslında "çocuklar" için duymaya alışkınız. Ama bu pembeler de "olunca" sevinilen, ama arkasından sevincin yerini alan ve hatta onun önüne de geçen "sorumluluk" duygusu yüzünden "tadını çıkarmakta" zorlanabildiğimiz canlılar gibiler aynı. Tasalanmamak mümkün değil...
Tohumlar çimlendikten sonra bazı üyelerimizden tedirginlik dolu mesajlar geliyor. Kimileri sorunlarını gruba yazmaktan çekiniyor. Sayın Saygın gibi deneyimli olanlar ise onları hem gruba yazıp hem de kendi günlüklerinde paylaşıyorlar ki PDA'nın işlevi de bu zaten.
Biz pembelerde "ikinci" serüveni yaşadığımız için nisbeten daha sakiniz. Siz de sakin olun. Pembelerinizin yaşam azmine, direncine güvenin. Bu arada "Hatay" ve "English Gardens" yani "Ömercan Organik" kökenli tohumları, biz de ilk kez gördüğümüz için seyirlerini de hep beraber göreceğiz, ama pda kaynaklı tohumların büyüme hızı ve direncine şaşacaksınız. Nitekim bizim evde ikisi de tamamen aynı koşullarda çimlendirilen Hatay kökenlilerden Yüksel Atar tohumları, Sıdıka Kurt hanımefendininkilere göre daha hızlı ve daha hacımli görünüyor. PDA ve Ömercan'lar ise Hatay'lılardan çok önce büyüdüler. Hatta bunun nedeninin "iklim" olduğunu düşündük... (Selim Bey, bir ses verin, nerelerdesiniz?)

Şu ana kadar iletilen sorunlara topluca şu yanıtları verebiliriz:
MEKAN: İç mekan, ılık ortam. Asla sigara dumanı, tütün olmayacak civarda. (Tütün virüsü diye bir şey var, bozuyor onları).
KAP: Her nerede iseler ilk iki yaprak çıkana kadar üstü "limonluk tadında" şeffaf bir şeyle örtülü, sonra (yapraklar temas etmesin diye) örtü kalkmalı. (Fide aşamasındaki seçenekler için yeni fotoğraf albümüne bakılabilir. Daha sonraki kapları daha tartışacağız... Mehmet Saygın Adana'nın sıcak ortamında şimdiden o aşamaya gelmiş bile! )
SU: Önce fısfıs ile toprağı "nemli" tutacak kadar. Sonra toprağın tamamen kurumasına meydan vermeyecek miktarda ve azar azar (bitki ıslanmamalı).
ŞEFKAT: "Dokunmadan" ve sık sık yerini değiştirmeden...
TOPRAK: Aslında en önemlisi bu. Malesef çimlendirme için bulduğumuz torflar her zaman aynı kalitede değil. Fide aşamasında da torfla idare ediyoruz ama devamı için temiz toprak arayışına şimdiden girmemiz lazım.

"Fide" demişken, bugün bu konuda yeni bir fotoğraf albumünü yayınladık.
Tüm PDA'ından iyi haberler duymak, renkli görüntüler paylaşmak üzere!

Not: İstanbul'da olanlar Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesinde yarın açılacak ve 22 Nisan'da bitecek olan Ekoloji 2007 Fuarı'na gideceklerdir. Pembe Domates Ağı'mız da genel mesajını ve varlık gerekçesini bu fuardaki ÇEKÜL Vakfı standından "PDA 2007 Manifestosu" ile veriyor. Hepimizi çok ilgilendiren bu fuarda belki rastlaşabiliriz!

Nisan 15, 2007

FİDE KABI İÇİN ALTERNATİF MALZEME ADRESİ

İstanbul'da büyük marketlerin bahçe malzemesi satan bölümlerinde, pembeleri, çimlendirme için kullandığımız küçük plastik kaplar ya da "viol"lerden çıkarıp, "ilk şaşırtma"da ekeceğimiz sıkıştırılmış kartonumsu kaplardan nedense pek bulamıyoruz artık. Bunları PDA Rehber-I'de de tavsiye etmiştik. Biz elimizdekiler tükenince şeffaf plastik bardak kullanmayı denedik. Onlar da hemen çatlayıp işe yaramaz hale geliyor. O yüzden bugün Eminönü'ndeki Çiçekçiler Pazarı'nda (10 numaralı dükkandan) temiz malzemeden yapılmış fide naylon torbalarından aldık. Kilosu 8 YTL. Bir kiloda 80 kadar torba var. Uzunluğu 20 cm. kadar. Başlangıçta kenarlarını kıvırıp dikeceğiz. Böylece iyice geliştiklerinde kıvrımları açıp, biraz daha toprak koyarak asıl saksılarına geçene kadar rahatça boy atacakları bir ortamda tutmak mümkün olabilecek...

Nisan 03, 2007

MAYIS'A KADAR BAKIM REHBERİ SİTEDE!

Gerek yeni üyeler, gerek eskilerden kimileri, giderek içeriği katlanan bu web kütüğünde bakım ve yetiştirme için ipuçlarını aramakta sıkıntı yaşıyor olacaklar ki bu aralar "bakım için bir dosya var mı?" sorusuna sıkça muhatap olmaya başladık. Gerçi Sayın Selim Güleç'in "Balkonda Domates Yetiştiriciliği" dosyası e-haberleşme sitemizden indirilebiliyordu, ancak Sayın Gökhan Elmacıoğlu'nun tavsiyeleri için siteyi iyice aramak, arşivlere bakmak gerekiyordu.

Sonuçta her ikisinin önerilerinden ve bizim deneyimlerimizden oluşan bir rehber hazırlayıp buraya yükledik. Sağ panelde "P.D.A. Rehberler" başlığı altında bulacağınız "PDA-REHBER-I" böylece ortaya çıktı. Eksikler olabilir ama bu rehber bizi Mayıs'a kadar idare edecek. Mayıs'ta esas saksılara geçme zamanına doğru ikincisini elbirliğiyle çıkarırız...

Tartışmaya açık tabii, her zaman olduğu gibi burada yazılanlar da!

Mart 27, 2007

PDA-ADANA SERÜVENLERİ YAYINDA

Üyemiz Sayın Mehmet Saygın'ın pembe domates serüveni için açtığı web günlüğü:
http://www.mehmetsaygin.com/pda/pembedomatesnotlari.html
Ellerinize sağlık!

Mart 24, 2007

GERİ GELEN TOHUMLAR! (1)

Eldeki tohumları paylaştırma operasyonunun artık sonuna geldik... Bu arada geçen yıl ilk deneyimde gözlemlenen ama o zaman o kadar da önemsenmeyen bir şeyi farkedip hemen onu "macro" ile çekmeye çalışıyoruz. Ne o?

O şu: çekirdeği o kadar gömüyorsunuz toprağa, (tamam anladık, 0,5 cm kadar daha fazla değil, ama olsun) yine de toprağın altından yukarı çıkarken bunlardan bazıları o çekirdeği de yanlarına alıyorlar... İlk iki yaprak, sanki kollarını yukarıda birleştirmiş, çekirdeği başlarının üstünde tutuyorlar. 19 Mayıs gösterisi sanki! Olacak iş değil. Sen göm onu. O çatlayacak da içinden ilk canlı dışarı çıkacak diye bekle. Hem canlılar, hem "o" hep beraber tekrar yukarıdalar işte:








Burada daha yakından görebilirsiniz sizin "gömdüğünüz", ama içinden çıkan canlıyla beraber tekrar dışarı çıkıp size "ben geri geldim, na'ber?" diyeni:



Mart 23, 2007

İTALYA PAZARINDA PEMBELER


Dostumuz Ayşe Şensılay, Giritli İstanbul ve Bodrum lokantalarının kurucusu ve en eski PDA üyelerindendir... Son İtalya gezisinde pazarda pembe domatesler görüp bizim için çekmiş hem de web günlüğünde yayınlamış...
İşte İtalyan pembeleri! Amerikalılar bu türe "turban" adını takmış. Bundan kasdettikleri daha ziyade "Osmanlı tarzı sarıklar"... İtalyanların nasıl adlandırdığını Ayşe'ye sormalı...
(Bu arada sağ panelde bir yenilik var: 2007 "Çimlendirme Albumü". "Picasa" yazılımı ile yapıldı bu album. Bütün PDA üyeleri benzeri albumleri yaparsa iyi olacak, hepsini bir arada toplarız!)

Mart 15, 2007

PDA- HEYBELİADA'DAN İLK GÖRÜNTÜLER...

"Heybeliada'li pembeleri gonderiyorum.
Serinyol-Hatay'dan gelen tohumlar (Heirloom) bunlar. Yaklasik 23-24 derece sicaklikta guney cepheli odada 7 gunde 4-6 cm boy attilar... Tavsiyelerinize uyup bir-iki hafta sonra diger sortiyi de gerceklestirecegim.

Gelismelerden haberdar ederim. :)

Osman"



Mart 13, 2007

Sayın Cengiz Aktar yolladı: "Yeni bir ulusal politika: Ekolojik tarım"

Avrupa Birliği (AB) üyeliğine hazırlık çalışmaları arasında Türkiye’nin en çok başını ağrıtacak konu şüphesiz ki tarım olacak. Ekonomik, sosyal ve siyasî anlamda tarım dev bir sorun olarak önümüzde duruyor. AB’nin ve gelişmiş dünyanın tarım verileriyle bizimkiler arasında uçurumlar var. AB’nin adı üstünde Ortak Tarım Politikası’na (OTP) uyum için büyük değişim ve fedakârlıklar gerekecek. Ancak, OTP uyumu için prodüktivist bir yaklaşımla konvansiyonel tarım zemininde gerçekleştirilecek bir dönüşüm ülkenin bekâsı açısından muazzam risk taşımakta. Aslında durumumuz böylesine riskli bir dönüşümü gerektirecek kadar kötü değil zira Türkiye’nin kayda değer bir ekolojik tarım potansiyeli mevcut. Ekolojik tarım insanın ve doğanın kazançlı çıktığı bir tarım ve yaşama biçimi. Gıdada kendine yeten Türkiye’de verimliliği artırmak amacıyla küçük tarım işletmelerinin ortadan kalkmasını, üretimin mekanize olmasını ve konvansiyonel tarımda yoğunlaşılmasını önerenler bu dönüşüm sonucunda üretilecek sebze ve meyvenin kime satılacağını düşünmez; atıl olacak, milyonlarla telaffuz edilen vasıfsız işgücünün ne olacağını ise hiç hesaba katmaz. Sanayii işçisi olmaları, onları istihdam edecek artık öyle bir sanayii kalmadığından mümkün görünmeyen ve tek çareleri göç etmek olan bu insan yığınlarının kentlerde nasıl lumpenleştiğini bugünden görüyoruz. Bu kâbus senaryosuna karşılık ekolojik tarım ve kırsal kalkınma Türkiye’nin tek çıkış yolu konumunda. İlgi ve dikkat isteyen, emek-yoğun bir tarım biçimi olan ekolojik tarımın artı değeri konvansiyonel tarımdan kıyaslanamayacak kadar yüksek; bu beslenme ve tüketim biçimine AB ve diğer gelişmiş ülke pazarlarından talep ise olağanüstü boyutlarda. Buna karşılık konvansiyonel ürünün hiçbir cazibesi yok. Varlıklı AB yurttaşı herkesin her yerde ve her serada üretebildiği sası domatesi yemek, kokmayan çiçekleri vazosuna koymak istemiyor. Türkiye elindeki olanakları iyi değerlendirerek, tarım politikasını hızla o tarafa yönlendirmekte olan AB’nin ekolojik ürün ambarı haline gelebilir. Ekolojik tarım yaygınlaştıkça, çığ gibi büyüyen çevre sorunlarımıza da çare oluşturacak, yerli tüketicinin de vasıflı ürünle beslenmesini sağlayacaktır. Kısacası, ekolojik tarım Türkiye’nin öncü ve örnek ülke konumuna gelmesini sağlayabilecek bulunmaz bir fırsattır.

Dr. Cengiz Aktar, Bahçeşehir Üniversitesi AB Merkezi Başkanı, Victor Ananias, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı tarafından yazılan bu makalenin devamı PDA İletişim Ağı Ana sayfasında, "Files" bölümünden indirilebilir... Bu önemli kaynağı bizimle paylaştığı için Sayın Aktar'a içten teşekür ederiz...

Mart 05, 2007

RADİKAL'DEN: ...artık ne domates, ne de biber gerçek!

Büyüklerimiz, "Artık domatesler kokmuyor" derken haklı. Çünkü artık ne domates, ne de biber gerçek! Normalde domatese kırmızı rengini güneş verir. Oysa biz en kötü kış koşullarında bile domates yiyebiliyoruz artık.Radikal-çevrimiçi / Yaşam / Dört bir yanda kanserojen var

Mart 04, 2007

TOHUMLARIMIZ İMECE EVİ'NİN DEPOSUNDA!

Dün Sayın İsmail Yenigün'den böyle bir posta ve ekteki resimler geldi, iletiyoruz!


"Bugün PDA kargosu imeceye ulaştı.
Hani kırk yıllık dost beklenir ve gelincede özenle kucaklaşılır...
işte PDA nın zarfını büyük bir tebessüm ve heyecanla açtık.
Özenle hazırlanmış zarf ve paketleri inceledik.
Fotoğrafladık ::-)
Sağolun,varolun.
İmeceevi'ni de PDA'nın doğal üyesi kabul etmenizi dileriz.
Ve tüm imece evi nin tüm PDA insanlarının da evi olduğunu bilmenizi isterim.

Sevgilerimle ::-)"

Şubat 21, 2007

TOHUMCULUK KANUNU TARTIŞMALARI ve BİR MAKALE

Tohumculuk Kanunu Konusundaki Tartışmalar ve
Aynı kaynakta (tarimsal.com) Ziraat Mühendisi Hakan Ozan Erzincanlı'nın "Tarım, Dünya ve Doğal Hayat" başlıklı makalesi...

Şubat 18, 2007

PDA 2007 MANİFESTOSU

Geçen hafta bugün (11 Şubat Pazar) Armada'daki I.PDA Buluşması'nda yaptığımız sunum, *pdf formatına dönüştürülerek web'e yüklendi. Buraya tıklayarak indirebilirsiniz.
Bu sunumda şimdiye kadar bu web kütüğü üzerinden paylaşılanların ve yaşadıklarımızın kısacık bir özetinden sonra, "bunu niye yapıyoruz?" sorusuna yanıt olan PDA 2007 Manifestosu yer alıyor. (Sayfa 21):

P.D.A. 2007 Manifestosu:
•Bizler, 2006’da bu ülkenin ürünü olan ve gelecek kuşaklara miras bırakılması gereken doğal tohumlara, nesli kurumaya yüz tutan, leziz “pembe domatesler” üzerinden sahip çıktık!

•Onları 2007 ve gelecek yıllarda da evlerde, balkonlarda, bahçe ve tarlalarda, “temiz” toprak ve doğal yöntemlerle yetiştirmeye azimliyiz!
•Onların da bu domatesleri aynı renk, aynı güzel koku, aynı lezzet ve aynı doğallıkta sürdürebilmesi için elde ettiğimiz tohumları çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara aktarmakla sorumluyuz.
•Bunun için kendi aramızda yardımlaşırken tohumlarımızın genetiği ile oynanmaması, "terminatör" teknolojiler eliyle endüstriyel hale gelmemesi için pembe domates ağının genişlemesine çalışacağız!

Şubat 16, 2007

NORVEÇ'TE KIYAMET GÜNÜ İÇİN TOHUM SIĞINAĞI- KAZDAĞINDA TOHUM TAKASI

-Çok dikkatle okunması gereken bir haber... Çünkü tohum gibi "canlı"lardan ne amaçla olursa olsun "banka" kurmak, hem etik ilkelerine hem de genetik bilim ile ilgili uluslararası yasal düzenlemelere uygun olmak durumunda...-

9 Şubat 2007 tarihli Hürriyet'ten:

(A.A ) Norveç, dünyada bilinen tüm tarım türlerinin tohumlarını koruyacak bir "kıyamet günü sığınağı" inşa edecek.

"Svalbard International Seed Vault" adı verilecek bu sığınak, Kuzey Kutbu yakınlarındaki ücra Spitsbergen adasında dağın içine inşa edilecek.
Norveç hükümeti, dünya tarımını nükleer savaş, meteor çarpması, iklim değişikliği gibi gelecekteki muhtemel felaketlerden korumayı amaçlayan sığınağın inşaatına martta başlanacağını ve inşaatın 2008'de tamamlanmasının öngörüldügünü açıkladı.
Sığınağın mimari planlarını tanıtan Norveç hükümeti, 3 milyon tohum örneğine ev sahipliği yapacak 120 metre uzunluğundaki tohum sığınağının maliyetinin 5 milyon doları bulacağını bildirdi.
Sığınaktaki tohumların muhafazası ve toplanması Küresel Tahıl Çeşitliliği ("The Global Crop Diversity Trust") adlı bir vakıf tarafından yapılacak.
Özelikle küresel ısınma sonucu Grönland, Kuzey ve Güney Kutuplarındaki buz tabakasının erimesiyle yükselecek su seviyesinin üzerinde kalacağı hesaplanan sığınaktaki tohumlar, Kuzey Kutbu sıcaklık koşullarının etkisiyle eksi 18 derecede saklanacak.
****
BBC'de aynı haber. (Sayfaya gitmek için resmin üzerine tıklayınız!)

Ayrıca Google görsellerinde Svalbard'dan çeşitli görüntüler:
Google Images/ Svalbard

Norveç'ten İda Dağı'na!...

Tam bu haberi hazırlarken az önce gelen bir e-posta kanalıyla öğreniyoruz ki Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Merkezi, İDA-Kazdağı'nda GDO'lu tohumlara karşı çıkarken, bir yandan da temiz tohumları saklamak için "İmece Evi"ndeki iki buzdolabı ve küçük bir depoda bir "mini banka/tohum saklama merkezi" kurmuş.

Bu merkezin 13 Şubat 2007 tarihli İsmail Yenigün imzalı bir de çağrısı var. Şöyle diyorlar:

"Sevgili arkadaşlar biliyorsunuz Mart ayı yaklaşıyor. Yani tohumlar toprakla buluşmaya başlayacak. Aylardır tohum yasası, GDO lu tohum derken bizde bir şeyler yapalım dedik. Bahçelerimize ekeceğimiz temiz, güvenilir tohumu bulmak için araştırma yaparken bu arayışımızı genişletip minik bir tohum bankası ve takas merkezi oluşturmaya başladık.
Arkadaşlardan gelen iki buzdolabını ve görece nem-ısı kontrollü bir minik depomuzu BANKA (!) olarak faaliyete başlattık ::-)

İlk cam kavanozlarımızı etiketleyip yerleştirdik bile…
Şimdi sizden isteğimiz çiftliğinizde, köyünüzde, çevrenizde, tanıdığınızdan temiz, üreticinin kendisi tarafından ayrılmış tohumlardan bize, “imece”ye yollamanız. Tarım ilacı, yada suni gübre kullanılmamış bitkilerden ayrıldığına dikkat ederek her tohum ambalajına cinsini ve bölgesini, mümkünse saklayanın iletişim bilgisini yazıp kargoya vermeniz. Eğer üretici iseniz ve tohum ihtiyacınızı da lütfen belirtin.
Bu sevimli telaşımızı paylaştığınız için teşekkürler."


Norveç'e değil ama Kazdağı'ndaki İmece Evi'ne biz elimizdeki temiz pembe tohumlarından hemen yollayacağız...

Şubat 13, 2007

ELMACIOĞLU: SAPITAN İKLİME KARŞI TOHUM STOKLARINI 3 PARTİDE ÇİMLENDİRİN!

Sevgili dostlar,

PDA kurulalı beri Sayın Elmacıoğlu'nun esprili üslubuyla verdiği bilimsel tavsiyelerin ne kadar yerinde olduğunu deneyerek gördük, bilirsiniz... Malum toplantıda Selim Güleç'in yolladıklarıyla beraber iletilmek üzere başta "-özellikle İstanbul'dakiler olarak- tohumlarımızı ne zaman çimlendirmeye başlayalım?" diye tavsiyelerini istemiştim. Yanıtı bugün geldi. (Gerçi o da "organik gübre" olarak "koyun ve sığır" demiş. "Sığır gübresi" konusunda toplantıda hayli tartışma çıktıydı!) Teşekkür ediyor, hemen paylaşıyoruz:

* * * * * * * * * * * *
Biraz gecikmiş olmakla birlikte, gruba sizin iletebileceğinizi umarak tavsiyeler aşağıda.

Güneş’e "ne kadar çok, o kadar lezzetli" mantığı ile yaklaşmak iyi olur. Temiz toprağa, ilk çiçekler meyveye döndükten hemen sonra vermek üzere biraz da organik (Koyun/sığır) gübre bulursak harika olur.

Çimlendirme zamanı öncelikle yaşanan yerin iklim koşullarına bağlı. Yani fide esas yerine ne zaman alınacaksa (Geç bahar donu afetine uğramamak için) bundan 4-6 hafta önce ekim yapmak gerek. Mevsimsel en düşük sıcaklıklar için http://www.meteor.gov.tr/2006/tahmin/tahmin-iller.aspx den kendi ilimizi seçip altta aylara göre en düşük sıcaklıklara bakarak fikir edinebiliriz.

(Gökhan Bey İstanbul için tablo da yollamış ama bu sayfada düzgün gözükmeyeceği için koyamıyorum buraya, yukarıda tıklayarak bakabilirsiniz. A.T.)
Burada kişisel imkanlar devreye girer. Küçük bir sera sahibi olanlar daha erken başlayabilirler. İlk çimlendirmede (basit bir tava yoğurdu kabında olur) oturma odamızı ya da biraz daha serin bir yeri kullanabiliriz. 10-15 derece ortalama fazlası ile yeterli olur. Sıcak çok fazla değilse 3-4 haftada çimlenme başlayıp ilk iki yaprak yere paralel olur ilk şaşırtma yapılır, burada kap derinliği hiç olmazsa 10 santimetre civarı olmalıdır. Sıcaklık ve besleme çok iyi olursa fideler hızlı gelişir ve dışarıda buz gibi hava varken elinizde dikime gelmiş fideleriniz olur ki özel bir yeriniz yoksa bunun anlamı başınız belada demektir.

Sapıtan iklimi de dikkate alarak benim önerim elimizdeki tohum stoğunu 3 parçaya bölmek ve bunu Mayıs ortasında ilk grubu toprağa alacak şekilde Mart 15-20 den itibaren 2 hafta ara ile çimlendirmeye başlamaktır ( bu yazdıklarım biraz Ankara iklim hesabı. Tablodan da görüleceği üzere İstanbul için bunu rahatlıkla iki hafta geriye alabilirisiniz). Böylece iklimsel kazalara karşı küçük bir sigortanız olur.

Unutulmaması gereken en önemli şey domatesi bulmanın en kolay yolu en yakındaki markettir. Ama bu yiyebileceğiniz en kötü domatestir. Buna razı olmayın ve başarısızlıklardan yılmayın. Fidelerinizin hepsi ölebilir, nedenini çözecek gözlemi yaptıysanız bu en büyük kazanımınızdır. Genel bitki pratiğiniz arttıkça başarı düzeyi artar. Hepimiz amatörüz ve doğa ana bazen her imkana sahip profesyonellere karşı bile çok acımasız olabilir.

Yaptığınız şey gerçekten çok güzel ve yararlı buna inanın. İnsanlığın toplayıcılıktan yerleşik düzene geçişinde belki de en büyük paya sahip olan en eski bilgi birikimini, bu günkü kuşağa yeniden kazandırmak için çabalıyorsunuz. Hiçbir ürünü dalından koparıp yememiş, karpuzun ağaçta yetiştiğini sanan, tabiat denince aklına deniz ve kum dışında bir şey gelmeyen bir çocuk nesli yetiştirip, ilk kalp krizi yaşını 35-40 civarına indirmiş anne babalar için bulunmaz nimetsiniz. (Bu iltifatı tüm PDA için yapıldığını düşünerek buraya alıyoruz! A.T. Notu) Katılamasam da kalbim ve bildiklerim yanınızda.

İyi bir sezon dileği ile sevgiler.
Gökhan

NOT:
http://www.meteor.gov.tr/2006/zirai/zirai-zirai.aspx

Bu sayfayı unutmuşum çok yararlı bilgiler var.

Gökhan

Şubat 12, 2007

TOPLANTI İZLENİMLERİ

I. PDA Buluşması'nda neler oldu?

Armada'da yapılan dünkü toplantıda daha önce belirtilen Program İstanbul'a mahsus trafik sorunları yüzünden 45 dakikalık bir kayma ile aynen uygulandı. Armada'nın Preveze Salonu'nda yapılan buluşmada herkes birbirini karşıladı. Yakalara pda logolu isimlikler takıldı. Bizim de tanıdıklarımız kadar o güne kadar yüz yüze hiç gelmediğimiz dostlar vardı. Buna rağmen yabancılık çekilmedi hiç. Örneğin ilk kez tanıştığımız ve ilk gelen üyelerden Nalan Cantav, sanki akrabadan biri gibiydi. "Mine Flora" namıyla maruf Mine Özgür eşi Doğu Özgür ile gelmişti, onlar da "kuzenlerden"di sanki. Örnekler çoğaltılabilir... Defne Koryürek "Slow Food" ile ilgili malzemeler getirmişti. PDA üyesi olmayıp da bu toplantıdan haberdar olunca bu serüveni paylaşmak isteyenler de vardı aramızda. Türkiye'nin en tanımış AB uzmanı Cengiz Aktar (ki yakınlarda planlanan bir organik tarım projesine ola ki PDA'nı da katacak), Beyoğlu'ndaki sağlıklı yiyecekler sunan Zencefil'in sahibi Ferda Erdinç ve bizi web'de bulup aramıza katılmak isteyen Ekrem Alptekin gibi... Kamçez ve Uygun'ların çocukları Deniz, Müfitcan ve Bahar, İsveç'ten gelen Güneş ve Barbro Karabuda da fahri PDA'cılar olarak toplantıya renk kattılar.

Toplantının hemen arkasından yolladığımız e-posta mesajında şunları özetlemiştik:

-P.D.A. üyeleri birbirlerini görmekten çok mutlu oldular,
-
pda logosunun Yalçın'lar tarafından üretilen ilk bayrak ve yaka kartları çok sevimli bulundu,
-Omercan ve Konyar tohumları titizlikle pay edildi,
-Selim Güleç'in yolladığı Hatay'ın Serinyol beldesindeki Yüksel Atar hanımefendi tarafından 20 yıldır doğallığını koruyan tohumlar, kuyumcu terazisi ile pay edilse bundan daha adil dağıtılamazlardı ve küçük ve özel zarflarla, üzerinde şu etiket olduğu halde paylaşıldılar:


“Heirloom” (“Evladiyelik”) Pembe Domates Tohumu
Kaynak: Hatay – Serinyol Beldesinden Yüksel Atar -
Tohum alma: Yüksel Atar- 20 yıllık bozulmamış doğal tohum
P.D:A.’na gönderen: Selim Güleç, Ziraat Mühendisi, Silifke
Çimlendirme tarihi: Mart 2007

-Katılamayan ve tohum isteyenlerin payları saklandı, bir iki gün içinde özel posta ile yollanacaklar. (Yalnız yurtiçi kargo telefon no'su da istediğinden lütfen bize sadece kapı adresi yollayanlar bu bilgiyi de ekleyerek topluca tekrar iletsinler.)
-Selim Bey'in özenerek yazıp, resimlediği ve katılımcılarla paylaşılan ( şu
adresten indirilebilecek olan) tavsiyeleri de hararetle tartışıldı.

Toplantıda tartışılanlar...

Toplantıya 2006'de neler yapıldığı, 2007de neler yapılacağı hakkındaki iki kısa sunum ile başlamıştık. Yukarıda "hararetle tartışıldı" dediğimiz konuları ise Emine Yalçın not aldı. Bir "PDA 2007 Manifestosu" da içeren sunumları çok yakın zamanda pdf /broşür formatında buradan yayına sokacağız. Ama Sayın Emine Yalçın'na teşekkür ederek, notlarını şimdiden paylaşalım:


BİRİNCİ PEMBE DOMATES AĞI TOPLANTISI
11 Şubat 2007 Armada Otel Saat: 11.00-13.00
Emine Yalçın

Pembe Domates Ağı’ndan, otuz üyenin katılımıyla gerçekleşen toplantıda, deneyimli üyelerin aklımızda bulunmasını istediği "faydalı bilgiler" ve tartışılan konuların kısa özeti aşağıdadır:

Zıraat Mühendisi Selim Güleç'in "Balkonda Domates Yetiştiricileri" için hazırladığı dosya hepimizi çok sevindirdi. Selim Güleç Silifke’de olduğu için toplantıya katılamadı. Ancak ilgisi, desteği, verdiği bilgileri ve "20 yıllık bozulmamış doğal tohumları" ile toplantının tam ortasında yerini aldı.

Metin Varol; bahçe ziraatında sığır gübresi kullanılmayacağını özellikle vurguladı. Sığır veya büyükbaş hayvan gübresi “danaburnu” yapıyormuş. Danaburnu, domates, biber, patlıcanın kökünü kesiyormuş ve bahçeye büyük zarar veriyormuş. Yanmış koyun gübresi kullanmak çok faydalıymış, verim yükseliyormuş. Balkonda domates yetiştirenlerin buna dikkat etmesi tavsiye edildi.

“Pembe ve kırmızı domatesler bir arada, yan yana yetiştirilebilir mi yetiştirilemez mi?” konusu tartışıldı. Domatesin genetik özelliği her tür domatesin bir arada yetiştirilmesine uygunmuş. Polenlerin döllenmesinde yapısı, türü bozulmuyormuş. Ağırlıklı olarak bu konuda mutabık olunmasına rağmen, Sedat Tavşanoğlu; Silivri’de domates yetiştiren yakınlarının kesinlikle farklı domatesleri bir arada yetiştirmediğini, bunun riskli olduğunu söyledi.
Mine Akdeniz Gemlik'te farklı zeytin türlerinin bir arada yetiştirildiğini ve birbirlerinden etkilenmeyip özelliklerini koruduklarını belirtti.

Arı olmayan ortamda polenlerin iyi döllenmediği konuşuldu. Döllenmede rüzgarın da rolü olduğu tartışıldı.

Necdet Demir; (M.Varol’un Tekirdağ çiftliğinin usta bahçıvanı) domates yetiştirdiğimiz saksı veya bahçe toprağında zaman zaman oluşan çatlamaların muhakkak karıştırılarak düzeltilmesi gerektiğini söyledi.

Saksı veya bahçede yetiştirilen domateslerin yerinin güneş ışığına göre konumlanması üzerinde görüş birliğine varıldı.

Selim Güleç’in belgesine göre 5-6 adet yeşil domates ile 2 adet golden elma şeffaf bir poşete konulup, ağzı kapalı olarak bekletilirse yeşil domatesler 7 gün içinde kızarıyormuş. Bu işlem daha çok salkım domates için yapılıyormuş.

Bu görüşme/tartışma sırasında ayrıca "Şaşırtmaca" ve "Boğazlama" deyimlerinin domates yetiştiriciliğinde ne anlama geldiğini ve yapılması zorunlu işlemler olduğunu da öğrendik.


XXXX

İLK BULUŞMADAN GÖRÜNTÜLER-III







Solda Sedat Tavşanoğlu, Mine Akdeniz, Bahar ve Müfitcan Uygun... Arka sırada Zeynep Uygun, Özge İskender.





Solda Mine Özgür (Mine Flora). Sağda Emine Yalçın, A.T., Hümeyra ve Rasim Konyar





Cengiz Aktar, Edip Emil Öymen, MAT... Sağda Şadan Öymen, Ferda Erdinç, Güneş karabuda ve Defne Koryürek

İLK BULUŞMADAN GÖRÜNTÜLER-II




Yukarıda- soldan- Sevinç Baliç, MAT, Emine Yalçın... Yanda (Soldan) Avniye Tansug, Deniz, Şefika ve Yücel Kamçez...



Necdet Demir, Metin Varol, yeni üyemiz Ekrem Bey...