Ağustos 14, 2008

"3. KUŞAK" - "ÜÇÜNCÜ ÇOCUK"

Geçen yıl, Hafize Baliç pembelerinin 2006'da bizim balkondaki ürünlerinden aldığımız tohumları tekrar ekmiş, fakat küresel ısınma yüzünden çok başarılı olamamıştık. Evladiyelik Hatay'lılar İstanbul balkonunda onca lükse rağmen (onlara dev saksılara ekmiş, elimizden geleni yapmıştık) "bana mısın" dememişlerdi.

Ama bu balkona alışık Hafize Baliç tohumlarından bir tanesi Ağustos ayında herşeye tağmen meyva vermişti (Balkonda 2. Kuşak!). Hatta Eylül'de iyice coşup, boyutları küçük olsa da meyva vermeyi sürdürmüştü...

İşte ondan aldığımız çekirdekleri bu yıl biraz geç de olsa çimlendirmeye koyulmuştuk. Nitekim 1 Mayıs'ta 9-10 çekirdekten sadece 3-4 tanesi çimlenebilmişti. (Oysa onlarla beraber yola çıkan organik "cherry"ler hızla yol alıyordu! Tırtıllanmalarına mırtıllanmalarına rağmen onlardan da çekirdek almıştık!)...
Bu yılki balkonumuz geçen yıla göre daha kısıtlı olduğundan diğer fideleri eşe dosta verip sadece iki tanesini saksıya ektik. (Hiç üç çocuğumuz olmadı ama olsaydı herhalde "üçüncü"yü daha "kalender" yetiştirirdik... Ama üçüncü kuşak-üçüncü çocuk pembemiz öyle oldu. ) Tıpkı bir "üçüncü çocuk" yetiştirir gibi o kadar da üstüne düşmedik. Düşemedik.
Amaaa... o bizi mahcup etti. Sessiz sedasız bir meyva vererek... Resimdeki o. Küçük saksısında, ağabey ve ablalarının gördüğü ihtimamın onda birini görmediği halde varlığını sürdürüyor.
Bakalım daha neler göreceğiz ondan!

Temmuz 13, 2008

FRANSIZ BALKONA PEMBE İNADI!




"-Sen Fransız balkon' musun? Ben yine de pembeliğimi göstereyim, efendilik bizde kalsın!"

Sanki böyle diyor Baliç'lerden gelen "bir ve tek" pembe saksısı yeni evde... Yer dar olduğu için şimdilik toprak ekledik ona. Daha sonra ona bir Zeynep usulü boğazlama yapmayı planlıyoruz. Bu yıl Baliçlerle rolleri değiştik. Onlar, bu pembe işine yol açalı beri Hafize Nine sayesinde bol bol pembe sahibi oluyorlardı. O gittikten sonra bu yıl geniş çaplı bir balkon bahçıvanlığı içindeler. Dün aradığımda, Koçtaş'ta çıktılar. Yeniden toprak alıyorlardı. Hakkı Baliç, "1 ton oldu evdeki toprakların toplam ağırlığı" diye endişeleniyordu. Aynı kaygıyı geçen yıl kullandığımız dev saksılarla biz de yaşamıştık. Hatta yapı biliminden anlayan dostlara danışır olmuştuk balkonların ne kadar ağırlığa dayanabildiğini...
Ne demişler; gülü seven dikenine katlanır!
;)

Temmuz 08, 2008

"KENE" KONUSUNDA ÖNEMLİ BİR YAZI ve "BİR ÇİFT SÖZ"

Sevgili Emine YALÇIN, kene konusunda Doğa Gözcüleri Derneği kurucu üyesi Sayın Asaf Ertan'ın yazdığı aşağıdaki metnin PDA ile paylaşılmasını istiyor... (Bu arada Derneğin web sitesinde "Bir Çift Sözümüz Var Sizinle Paylaşacak" başlıklı belge de eminiz PDA üyelerini yakından ilgilendirecek...)

KENE ISIRMASI – KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞLİ HASTALIĞI ve KUŞLAR

Haziran 2008

Ülkemizde üç yıldan beri özellikle İç Anadolu’nun kuzey bölgesi kırsalında görülen ve kene ısırması sonunda ölümlere yol açan bu hastalıktan korunmanın en etkili yöntemi hastalık nedenini ortadan kaldırmaktır. Mücadelenin, kırsal kesimde çevreyi ilaçlamaktan geçtiğini ileri süren ve amaçları sadece çevreyi kirleterek para kazanmak olan ve düşüncelerinin bilinçli mi yoksa bilinçsizcesine mi olduğu kestirilemeyen kişilerin eline bırakılması kadar acizane bir çözüm olamaz. Bu konuda İstanbul Veteriner Hekimler Odası da bir bildiri yayınlamıştır.

Çevrenin ilaçlanması sırasında faydalı faydasız, zararlı zararsız ve henüz işlevini tanımadığımız nice canlının yok edildiğini biliyoruz. Yokedilmeye çalışılanların ise yıllardır yapılan ilaçlamalardan istediğimiz ölçüde etkilenmediğini de görüyoruz. Sürdürülen mücadelelerin bir kısır döngü biçiminde yaşandığı bu ortamda nice canlının getireceği faydayı bilmeden yok etmek cinayettir. Çevreyi ilaçlama cinayetlerine bir son vermeden insanların sağlıklı yaşaması mümkün değildir.

Doğanın kendi içinde milyonlarca yılda ortaya koyduğu bir ekoloji gerçeği varken ve bu gerçeği bilim yoluyla biraz aklı çalışan hemen herkesin öğrenebildiğini bilmemize rağmen hâlâ gözümüzün önünde olan bu ekolojik mücadeleyi düşünmemiş olmamız hayret verici bir durum. Söz konusu hastalığın ülkemizde görülmeye başladığı üç yıl öncesinde korumacıların dile getirdiği “kuş avcılığı yasağı” keneyle yapılacak en etkili mücadele biçimidir. İki hafta önce basında özel olarak yetiştirilen sülünlerin doğaya salındığı ve bu kuşların besin çeşitlerinin arasında kenenin de bulunduğu belirtilmişti. Bıldırcın, sülün, keklik, bağırtlak, güvercin, üveyik gibi orta büyüklükteki kuşlarla, kuyrukkakan türleri, örümcekkuşu türleri, taşkuşu türleri, kızılkuyruk türleriyle ismini saymadığım nice kuş türü kene ve benzeri böcek, sinek, örümcekler ve bunların yumurtaları, larvalarıyla beslenirler. A.Ü. Fen Fak. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barbaros Çetin de aynı bilgiyi desteklemektedir. (Bak: 6.6.08 Hürriyet Gazetesi) Dağı taşı ilaçlayarak bu kuş türlerini de kelaynaklar gibi yok edersek, daha çok kene ısırığı kurbanını toprağa verirken milyonlarca lirayla da kendimizi zehirleriz.

Yukarıda sayılan kuş türlerinin her türlü avcılığının derhal ve kesin biçimde yasaklanması en ucuz ve sağlıklı önlemdir. Bu önlemle birlikte önce hastalığın en yoğun olduğu bölgeden başlayarak vatandaşları korunma konusunda tek tek aydınlatmak gerekmektedir ki kanımızca kamu hâlâ kene ısırdığında ne yapacağı konusunda bir bilgi karmaşası içindedir.

Kuş avcılığının sona erdirilmesi kararını alacak bir Çevre ve Orman Bakanlığı bu kararıyla ülke tarihine geçecek bir etkinliğe imza atmış olacaktır. Ayrıca söz konusu hastalığın sadece ülkemizde değil komşu ülkelerde ve kıtalarda yaşayanlara bulaşmasını da kısmen engelleyerek tüm insanlığa hizmet etmenin şerefine ulaşacaktır.

Asaf Ertan

Doğa Gözcüleri Derneği kurucu üyesi

Temmuz 06, 2008

BU YAZ...


Bu yaz bu web günlüğüne herzamanki sıklıkta yazamıyorum... Bunun nedenlerinin başında PDA'nın artık ele avuca gelen, gerçek bir toplumsal ağ kıvamını kazanmış olması geliyor... Üyelerimiz GoogleGruplar'daki PDA iletişim ağına sorunlarını yazıyorlar. Şıp diye cevaplar yağıyor. Üstelik geçen yıllarda zaman zaman rastlanabildiği gibi -kimyasallara uzanan mücadele yöntemleri örneğin!- gelen cevaplar arasında bizi tedirgin edici hiç bir şey yok! Dolayısıyla içimiz rahat. Geçen yıl kazandığımız uzman üyemiz Sibel Karanfil harika cevaplar rekoru kırmakta...

Şu sıralar en çok pembelerin aşırı sıcaktan nasıl korunacağı tartışılıyor. Saksıların üzerine tente germekten sözediliyor. Malçlama ("mulching") da bu bağlamda işe yarayabilir. Bunun için yandaki PDA arama motoruna "malç" yazıp bakarsanız bu blogdaki bilgilere topluca ulaşabilirsiniz.

Diğer nedenler de önemli. Bir kere tozlu, egzoslu, şöyle, böyle diye mevcut balkona bir sürü laf ettik. Derken aynı cadde üzerinde, tozdan egzostan daha uzak ama bu sefer de varolandan daha küçük balkonları olan bir eve geçtik. Hani şu "Fransız balkon" denen türden. Bu balkonlar pek estetik olmakla birlikte "kentte tarım" heveslerine de pek "Fransız kalıyorlar" doğal olarak. Dolayısıyla bu yaz sınırlı sayıda saksıya göre çimlendirme yapmak zorunda kaldık. Üstelik geçen yıla göre hayli geç bir zamanda bunu yaptık. Şimdi fideler ancak saksılık hale geldi, bu hafta onların da taşınması yapılacak. Bu arada Baliç'ler Hafize Hanım'ın geçen yılki pembelerinin çekirdeklerinden evlerinde yetiştirdikleri saksılardan birini bize armağan ettiler ve nohut büyüklüğünde bir yeşil/pembe meyva yeni evde bizi neşelendirdi.

Bu yaz "Buraya daha az yazma"nın bir diğer nedeni de 2006'da yaptığım hukuk tezimi Türkçe'ye çevirip, burada yayınlanacak bir kitap haline getirmekte olmak! Taşınma v.s yüzünden hayli geciken bu işi artık tamamlamak zorundayım. "Pembe domatesle ne ilgisi var?" demeyin, var ilgisi! Şimdi baktım da 11 Haziran 2006'da Tansug web günlüğüne girdiğim içerikte bu tezle ilgili olarak "Keşke pembe domatesler ile bu konuyu örtüştüren bir çıkış noktası yakalayabilsem. O zaman bu yükü çok daha keyifle taşırdım..." demişim. O nokta, web günlükleri ya da "blog" oldu sonunda. "Bloglarla ilgili hukuki sorunlar" daha doğrusu. PDA'nın bir işlevi de üyelerini aynı zamanda bir "blog" sahibi kılmak değil mi? Şimdi teze Türk hukukundaki durumu da eklemeye çalışıyorum...

İşte durumlar böyle Tansuğ cephesinde... Bir fırsat yaratıp şu rehberlere yeni edinilen bilgi ve deneyimleri de eklemek lazım. Ayrıca sevgili Sevil Albayrak'ın taslak olarak hazırladığı PDA portalini de artık hayata geçirmek...

Bloglar dar geliyor artık, öyle değil mi?





Haziran 17, 2008

ŞU ANA KADAR HERŞEY İYİ GÖZÜKÜYOR...

Haziran ortalarına geldik... Geçen yılın Haziran arşivine baktım da geçen yıl bu sıralarda daha çok mekanik korumadan sözedilmiş. Bu yıl da şu ana kadar ortaya çıkan sorunların en başında yapraklara dadanan küçük böceklerle ilgili... O yüzden delikli koruma torbaları böcekler konusunda da bir dereceye kadar etkili olabilir... Bu yılın serüveninde göze çarpan en güzel olgulardan biri de böceklerle ilişkide ve onları uzakta tutma yolları konusunda önerilen yöntemlerin "doğal"lığında!
Bu da PDA Manifestosu'nun çok iyi algılandığının bir kanıtı...
"Çiçek açıp çiçek dökme" konusu, Temmuz 2007'de gündeme gelmiş. Bu yıl sıcak bölgelerde çiçeklenme daha erken olduğu için bu konuda da yakınmalar oldu. Ama üyemiz Sibel Karanfil buradaki "çiçek dökme ve gergin yetiştirici ilişkisi" konulu içeriği farkedip, PDA ile çoktan paylaştı ki bütün bunlar bizi çok sevindiriyor...
Emekler boşa gitmiyor kısacası... Yeter ki küresel ısınmanın etkileri pembelerden uzak olsun...
Ne diyelim...

Mayıs 17, 2008

FİDELERİ ŞAŞIRTIRKEN...

-Bu içerik, daha ziyade yeni PDA üyeleri için!-

Şu sıralar hemen herkesin tohumu çimlendi ve fide olma yolunda. Bu aşama, işin en zevkli ve görece olarak da "en kolay" faslı aslında. Yine de bu aşamada en çok dikkat edeceğimiz nokta, "gövde" olmalı. Çimlenen tohumları fide kaplarına alırken, gövdeyi çok fazla açıkta bırakmayın. "Yapraklar toprağa değmeyecek kadar" toprağın içinde kalsın. Sonradan çok uzamışsa da bir biçimde toprakla kapatın...

Tohumlar çimlendi, ilk 4-5 yaprak çıkana kadar bekledik, fide kaplarına aldık, "e şimdi ne zaman bahçeye ya da asıl saksılara ekeceğiz?" diye telaşlanmayın. Acele etmeyin. Asıl yerine gitmeleri için gövdenin bir kurşun kalem çapını almasını bekleyin. Bu arada sıkıştırılmış karton fide kapları ya da hiç tavsiye etmemekle beraber "plastik" kaplar dar gelecektir. Birincisinde kökler kaptan dışarı çıkıp büyümeye devam edecek, ikincisinde dışarı çıkamayacağı (ya da sadece kaptaki su deliklerinden dışarı çıkmaya çalışacağı) için bitki sıkıntıya girecektir. Yapraklarda kıvrılmalar, sararmalar da böyle bir durumda görülebiliyor.
Bu yüzden geçen yıl bir alternatif malzeme olarak "fide torbaları"nı denedik ve sonuç mükemmel oldu. Bu torbalardan edinip önce az miktar toprakla ve torbayı dışa kıvırıp ufaltarak, fideyi geçirin. Gövde uzadıkça toprak takviyesi yapar, kenarları biraz daha yukarı çekersiniz. Bitki iyice gelişip serpilinceye, gövde çapı en az 1 cm. oluncaya kadar...
Bunu anlatmanın en iyi yolu göstermek tabii. O da burada.!!!

PDA içinde bilgi paylaşımı konusunda mevcut kaynaklar ve buradaki "PDA özel arama motoru" (sağ panelde) ve "Arşiv"in hizmetinizde olduğunu hatırlatalım... 2006 ve 2007 Mayıs'ına tıklarsanız, o ay neler yapılmış, neler paylaşılmış,"domates olgunlaştıma torbası" dahil ne malzemeler kullanılmış görebilirsiniz. Siz de kendi web günlüklerinize kendi çözümlerinizi girdikçe gelecek yıl hep beraber bir çevrim içi PDA Ansiklopedisi oluşturabiliriz!

Mayıs 15, 2008

BİR DURUM SAPTAMA...

Bu yıl biraz gecikmeli olarak o da sadece Hafize Baliç pembelerinin bizim balkon versiyonundan olup, geçen yıl bizim balkonda meyva verebilen "tek pembe"nin tohumlarından 24 Nisan'da ekim yapmıştık... (Bir miktar da aynı balkonda bir mevsim ürün veren "organik cherry"lerin tohumundan...)

1 Mayıs'taki durum: "Cherry"lerin hemen hepsi filizlendi. "Pembe"ler de. Ama pembelerden sadece 3-5 adedi...

Google Gruplar'a erişimin engellenmiş olması yüzünden PDA içindeki iletişimin de kesintiye uğraması çok canımızı sıkıyor... Neyse farklı bağlantıları olan üyeler grup içi yazışmayı sürdürebiliyorlar. Bizim bağlantı sansürlü olanı! O yüzden örneğin, "fidelerimi kuşlar yedi, ne yapayım?" diyenlere, "şuraya bakın" diyemiyoruz... Ya da "erkenden dışarı çıkartmayın"!
(Bu konuda bu blog içeriğinden yararlanmak için sağdaki Rehber'ler ve PDA Arama Motoru hayli işlevsel aslında...)

Bu arada özel sektör de balkonda organik tarım eğilimlerini değerlendirmeye başladı!
Bunlardan bir tanesi "Pencere Önü Bostanları" markasıyla pazarlanmaya başlanan bir ürün...
Tohumların ne kadar "organik" ya da "doğal" olduğu ayrı bir konu ama yaklaşım sevimli...

Yakında birileri bizim pembeleri de ticarileştirmeye kalkışır mı acaba dersiniz?
Aman ha, "PDA 2007 Manifestosu" bunun için var!
Doğallığını korumaya kararlıyız bu tohumların, endüstriyelleşmesine asla izin yok!
PDA üyelerinin bu konuda çok dikkatli olmaları gerektiğini bir kere daha hatırlatalım...

Nisan 29, 2008

ARTIK FİDE PAYLAŞMA ZAMANI...

Özellikle Akdeniz ve Ege bölgesinde artık tohumdan çimlendirme için vakit geçti... Marmara Bölgesi için de yeni üyelere tohum yollamaya bugünlerde son veriyoruz...
Mayıs başından itibaren artık zaman, fide paylaşım zamanı...
Bundan sonra üye olacakların bu nedenle tohum isteğinde bulunmamalarını rica ediyoruz...

(Moderatörlerimizin ruh sağlıklarını da düşünmek zorundayız!)
:)

2008 PEMBE YAZINA İLK ADIM: 24 Nisan!

Bu yıl, çimlendirme işine biraz geç başladık!
Şimdi 2006'da bu işe ilk başladığımız günleri düşününce kendimizi sanki 30 yıllık çiftçi gibi hissediyoruz.
2006, 2007 ve 2008. Bu yıl evde pembe domates serüvenlerinin sadece üçüncüsü olacak oysa...
Böyle hissetmemizin nedeni açık, bu iş bütün Türkiye'yi kaplayan bir akıma dönüştü. 1000'e yakın PDA üyesi Türkiye'nin dört bir tarafında bizim yaşadığımız heyecanları yaşıyor...
Bizim bu web günlüğünden şimdi onlarcası var!
Bu günlüklerin (blog) birbirine bağlanmasıyla da PDA bir hiper-ağ'a dönüşüyor.
Son iki yıldır başta Nalan Cantav ve Emine Yalçın olmak üzere kıdemli PDA üyeleri, sağolsunlar, tohum paylaşımı, üye kaydı, mesaj trafiğinin yönetimi gibi işleri bizim üstümüzden aldılar... "Tohumdan çimlendirme" zamanının da artık iyice sonuna geldiğimizden, bir de baktık şimdi, kendiliğinden bir fide paylaşımı işi başlamış... Ankara PDA'da olduğu gibi. PDA'nın kendi içindeki örgütlenmesini kendisi sürdüren, akılcı ve işlevsel bir yapıya kavuşması, insanların gerek pembe domatesleri gerek deneyim ve bilgilerini "karşılıksız paylaşma"nın tadını alması... bütün bunlar bizi çok mutlu ediyor...

Şimdi bütün sorun 2008 yazının geçen yıl gibi aşırı kurak geçmemesinde...
Rastgele!

Yeni üyelere not: Rehber-I'e bir göz atmanızda fayda var!

Nisan 10, 2008

"GOOGLE GRUPLAR"A ERİŞİM YASAKLANMIŞ...

Google Gruplar ana sayfasına gidildiğinde bu akşam itibarıyla görünen manzara aynen şöyle:

Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir.
T.C. Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 14.03.2008 tarih ve 2008/15 Nolu Kararı gereği bu siteye erişim engellenmiştir.
Access to this site has been suspended in accordance with decision no: 2008/15

PDA üyeleri de Türkiye'den Internet'e bağlanan milyonlarca diğer kullanıcı gibi, neden böyle olduğunu henüz kamuoyunun bilmediği bu yasaklama yüzünden Google Gruplar'daki iletişim listesini bir süre kullanamayacak...
(Ola ki gelip buraya bakan olur diye!)

Şurada da Turk.Internet.Com'un kapatma kararı ile ilgili haberi var!
Bu da Milliyet'teki son haber!

Sadece ttnet abonelerinin giremediği Google Gruplar'a diğer Internet servislerini kullanan aboneler erişebiliyor. Hiç giremiyenler "free anonymizer" kullanarak grupta son günlerde alınıp verilen mesajlara erişebilir. Örneğin şu yolu deneyebilirsiniz: http://anonymouse.org
yazın açılan sayfanın ortasındaki pencereye bizim grubun ana sayfa adresini yazın: http://groups.google.com/group/pembedomates/ .
Ya da ttnet'ten başka Internet erişiminiz varsa Internet'e o yoldan bağlanın.


Nisan 02, 2008

BU YIL FARKLI HEYECANLAR DA VAR...

2008 pembe sezonuna doğru kimi yeni üyeler (bu arada 600'ü aştık!) ilk kez tohumdan bir canlı yetiştirmenin heyecanlarını çekerken, biz de farklı heyecanlar yaşıyoruz. Onların başında da ülkemizin ve de ağımızın içinde bilgi okur-yazarı sayısının artması yolundaki olumlu gelişmeler... Türkçesi şu: "PDA üye web-günlüklerinin sayısı hızla artıyor!"
2006'da kendi konumuzda bir tek bu bizimki var iken, şimdi PDA içindeki blog sayısı -bugün itibarıyla- 18'e yükseldi! Onları "PDA Ortak Web Günlüğü"nün sağ paneline teker teker listelemek
büyük keyif oluyor...

Teşekkürler herkese!

Mart 29, 2008

PDA ÜYELİK FORMU

PDA'na üye olmak için gereken 3 koşulu yeni üye olmak isteyen herkese teker teker anlatıp açıklamak yerine artık aşağıdaki formun doldurulmasını istiyoruz:
http://pembedomates.com/uyelik_istek/
Bu formdaki koşullar yerine getirildikten sonra Google Gruplar'daki PDA listesine "üye
olmak istiyorum" diye başvuruda bulunanların üyeliği hemen kesinleştirilecektir...

Mart 19, 2008

İZMİR'DEN HARİKA BİR PDA WEB-GÜNLÜĞÜ DAHA!

Bu yıl bu web günlüğüne 2008 serüvenlerimizle ilgili olarak bizim evde neler olduğunu yazamıyoruz bir türlü. Her yeni bir PDA günlüğünün daha yayına geçtiği haberi geldikçe, kendimizi "torun sahibi" olmuş gibi hissetmekten alamıyoruz. İşte İzmir'den Sevgili Sevil Özcan ve Nail Sarı'nın "PDA İZMİR- İzmir ve Çevresi Pembeleri" den sonra yeni bir günlük daha yayına geçti:
"Pembe Domatesler: Evde Domates"
Üyemiz Çağan Karabıyık, harika görsellerle desteklediği kişisel günlüğünde, İzmir, Karşıyaka'daki evinde giriştiği pembe serüvenini anlatıyor...

NUH'UN LEZZET GEMİSİ!

Norveç'teki tohum deposu, olası felaketlere karşı tohumları depolaya dursun, "Slow Food" hareketi de "lezzetleri" depoluyor. Slow Food ağının biyolojik çeşitliliği koruma amaçlı kurduğu Vakıf, "Ark of Taste" projesi ile kaybolmaması istenen lezzetleri saptıyor... Türkiye'den de "Havyar" var listede şimdilik!

Onların da bir "Manifesto"su var!

Mart 17, 2008

PDA'NIN BÜYÜKANNESİ HAFİZE BALİÇ, BU YIL PEMBE EKMEYECEK...


Öbür yıl da. Daha sonraki yıllarda da...

Esasen 90+ yaşına rağmen, bu yıl da ekecekti geçen yıl sakladığı tohumları. Ama zamana daha fazla direnememiş.
O'nu bugün öğleyin, Çerkesköy'de İstasyon Camii üzerinden uğurluyoruz...

Baliç Ailesi'ne başsağlığı diliyoruz.

Ama onun Çerkesköy'de yıllar önce başlattığı doğal pembe domatesler, yüzlerce PDA üyesi eliyle Türkiye'ye yayılıyor...
Titizlikle korunarak, en az onun kadar özen gösterilerek, yaşamaya devam ediyorlar, edecekler...
"PDA 2007 Manifestosu"na uygun davranacaklarına söz veren PDA üyelerinin çoğu, aslında "onun pembe domateslerini emanet ettiği torunları" olarak Hafize Nine'ye de söz veriyorlar...
*******************
Nitekim, bugün PDA İletişim ağında onu tanıyan tanımayan pek çok üyemizden son derece sıcak, son derece insani mesajlar yağdı... Hepsinin de ortak noktası hiç karşılaşmadıkları halde çok sevdikleri Hafize Nine'nin çok sevdiği pembe domatesleri titizlikle yaşatmaya kararlı olduklarıydı. Hele bir tanesi var ki onu burada herkesle paylaşmalıyız:

"PEMBE ANA

Sevgili Baliç ailesinin ve tüm PDA'nın başı sağolsun. İnsanlar adları anılmadığı zaman gerçekten ölürlermiş. Hafize Anamız,her pembe tohumu meyveye dönüştüğünde Pembe Anamız olarak sonsuza dek sevgiyle var olacak...
Saygılarımla, Yeşim Güriş
- PDA"

Mart 02, 2008

PDA WEB-GÜNLÜKLERİ ARTIYOR!

İzmir'deki çalışmaları koordine eden Sevgili Sevil Özcan ve Nail Sarı, gelişmeleri bu web-günlüğünde belgelemeye ve görüntülemeye karar vermişler:
"PDA-İZMİR": " http://pembedomatesizmir.blogspot.com/
Ayrıca kendi tekniklerini de paylaşıyorlar...

İstanbul buluşmasında ise iki üyemiz daha -hatta toplantı sırasında- birer web-günlüğü açtı kendilerine. İlk içeriklerini gisinler, adreslerini "PDA Ortak Web Günlüğü"ndeki bağlantılara ekleyerek onları da duyuracağız...

Şubat 29, 2008

II. BULUŞMANIN ARDINDAN...

24 Şubat 2008, İstanbul buluşmamızda Sunum'dan sonra hem teorik hem pratik tartışmalar yapıldı.
"Pratik" malumdu: Bu tuhaf iklim koşulları içinde evladiyelik pembeleri nasıl daha sağlıklı yetiştirebiliriz? Zararlılarla nasıl mücadele edebiliriz?
Bunlar hakkında Sevgili Emine Yalçın'ın tuttuğu notlar ayrıntılı bilgi içeriyor...

"Teorik"e gelince, -"stratejik"desek belki daha doğru olacak-, o da Sunum'un üçüncü sorusu olan "PDA Nereye Gitmeli?" çerçevesinde yapılan tartışmalardı. Bir toplumsal ağ olarak böyle kalıp, doğal gelişimimizi mi yaşayalım? Yoksa daha klasik organizasyon modellerine mi yönelelim?

Bu konuda bu uğraşı disiplinle sürdürme fakat doğal gelişimden yana olan ilk görüşün sahipleri çoğunluktaydı. Yine de işbölümü ve paylaşımcılık konusunda daha sistematik çözümlere ulaşılması, tohumların nerede nasıl sonuç verdiğinin dikkatle izlenerek Türkiye Doğal Pembe Domates Envanteri'nin geliştirilmesi için başlatılmış bulunan çalışmaya üyelerin titizlikle katkıda bulunması gibi konuların altı kalın kalın çizildi...

24 Şubat toplantısı katılımcılarına bir de Norveç'teki şu meşhur tohum deposunun 26'sında açılışının yapılacağını duyurup, bizim tohumlardan oraya yollayıp yollanmaması konusunda düşüncelerini sorduk. Orada da çoğunluk yollanmaması yönünde görüş belirtti... Biz de zaten öyle düşünüyorduk...

Toplantıya gelenlere verilmek üzere (Istanbul'da yetiştirecekleri için yine İstanbul koşullarına alışmış) Konyar /Şile tohumlarından verdik. Zaten bazıları o gün paylaşmak amacıyla tohumlarıyla gelmişti, Sayın Gençtürk, Sayın Yaşmut, -önceden yollayan- Sayın Eminoğlu gibi...
Gelemeyenlere posta ile yola çıkarıldı bugün tohumları.

Türkiye'nin diğer bölgelerindeki PDA üyelerinden tohum istediklerini belirtenlere de yine bulundukları bölgelere uygun olarak grupladığımız tohumlar postaya verilmek üzere...
Bu konuda Google Gruplardaki iletişim ağından haberleşmeyi sürdüreceğiz.

Emeği geçen herkese, hepinize tekrar içten teşekkür ediyoruz...
Avniye - Mehmet Tansuğ

Şubat 27, 2008

II-PDA BULUŞMASI - AYŞE SAZAK'IN İZLENİMLERİ

Değerli PDA üyeleri,

Pazar günü Armada otelde gerçekleşen toplantı benim için 'harika' ydı doğrusu... Çok masum ve naif pembe domates sevgisinden yola çıkarak hem alaylı 'üretici' olacaksın, hem doğayı korumak için, sade yaşamı kendine ilke edineceksin, hem de sevgini paylaşan bir sürü dostla tanışacaksın deseler önce 'düş'te olduğumu sanır, bunların ne anlama geldiğini yorumlayamazdım... Ama tıpkı böyle oldu ve çok değerli Avniye ve Mehmet Tansuğ'ların sıcacık buluşturmasıyla mutlandım, döndüm. Doğru hedefler ve doğru kararlarla 'bir'den 'çok' yaratılacağını bir kez daha bu toplantıda anladım ve hayran kaldım...

Henüz kirlenmemiş toprakları ve haşin üretim tekniklerinin alıp başını gitmediği bir ülkenin bireyi olarak, tamamen doğal yöntemlerle eşsiz bir lezzetin yokolmasına direnmek ve dahası yayılmasını sağlamak gönüllü işbirliği için biraraya gelişimiz gerçekten kutlanmalı diye düşünüyorum. Çok değişik çevre ve uğraşları olan kişilerin biraraya geldiği İstanbul toplantısında, pembe domates tutkusu ortak paydaydı ama farklı deneyim ve yöntem ustaları yetiştiricilik konusunda en büyük kazanımdı. Domates gibi, hele hele Pembe Domates gibi, tarımın en nazlı ürününü balkon- camiçi gibi kısıtlı ortamlarda, 2007 gibi son derece acımasız hava koşullarında yetiştirebilen bizler, katiyen aç kalmayız !...

Değerli katılmcı Ahmet Doğan bey'in sarı domateslerini de yetiştiririz, Değerli Özden hanım gibi, 'bahçe koşulları'nda 30 kilo gürbüz (!) ürün alabiliriz. Tüm bu süreçte de kısacık zaman aralığında öğrendiğimiz Isırgan otlu, arap sabunlu, küllü, at tersili 'zararlı' mücadelesini de başarabiliriz. Üzüm çekirdeğinden, mutfak artıklarından meyve kabuklarına türlü çeşitli gübrelerle sevgili Özden hanıma 'rakip' bile oluruz. Ondan sonra da topladığımız tohumlarla yeni üretici ağını yayar gideriz.
...

Havanız, suyunuz, toprağınız pembe domatesleriniz için çok uygun olsun. / Ayşe Sazak

II. PDA BULUŞMASI - EMİNE YALÇIN'IN TOPLANTI İZLENİMLERİ

PDA II. İstanbul Buluşması, 24 Şubat 2008, Pazar günü, İstanbul’da, Armada Otel’de yapıldı. PDA kurucularından Mehmet Tansuğ’un açılış konuşmasıyla başlayan toplantımız, Avniye Tansuğ’un “Dünden Bugüne PDA” başlıklı sunumuyla devam etti. Tansuğ’un; “Neredeydik?- Nereye geldik?- Nereye gidiyoruz?” alt başlıkları altında hazırladığı sunumu, aynı amaç doğrultusunda birlikte olmanın hissettirdiği güzel duygularla paylaştık.

Bu toplantıya katılan değerli PDA üyeleri, hem tanıştılar, hem de görüş ve önerilerini açıkladılar.

Gönüllü olarak PDA ağına katılan ve PDA 2007 Manifestosu’nu kabul eden üyelerimiz, pembe domatesten yola çıkarak, ülkemizin doğal kaynaklarının, endemik bitkilerinin korunarak kullanılması, doğal yöntemlerle üretilmesi ve genetiğiyle oynanmamış tohumların gelecek nesillere aktarılması için bilgi, deneyim ve önerilerini toplantıya katılan üyelerimizle paylaştı.
Sunumdan sonra, katılımcıların sorularına geçildi. Haşarat ve bahçe zararlılarıyla mücadelede doğal yöntemler konusunda sohbet yapıldı. Evde bulunan saksı bitkileri ve elbette pembe domatesleri sinek ve bitten korumak için birkaç formül dile getirildi. Bu konuda aldığımız notları kısaca özetlersek:

*Tırtıl, bit ve sinek gibi haşaratlardan bitkileri korumak için; yarım kilo arap sabunu, bir litre üzüm sirkesiyle, uygun bir kabın içinde iyice karıştırılacak. Bu karışımın içine 1/10 oranında su ilave edilecek. Elde edilen eriyik bitkilere püskürtülecek.
*Bahçe, tarla veya saksı bitkilerini haşarattan korumak için, ısırgan otunun da faydalı olduğu anlatıldı. Isırgan otu toplanıp, ağzı geniş bir bidona konulacak. Toplanan ısırgan otunun 1/5’i oranında suyla karıştırılacak ve bu bidon, ağzı açık olarak güneşte bekletilecek. Bu karışım sulanıp, çürüyene kadar beklenecek ve daha sonra süzülecek. Elde edilen eriyik, püskürtmeye uygun kıvama gelecek kadar su ilave edildikten sonra bitkilere püskürtülecek.
*Saksı bitkilerini bit ve sinekten korumak için toprağına “kahve telvesi” dökmemiz tavsiye edildi.
* Başta pembe domates olmak üzere, evde yetiştirilen diğer bitkileri sinekten korumak için “sinek kapan” adıyla anılan bitkiden yetiştirmek, sineklerle mücadelede mükemmel sonuç veriyor.
*Bahçelere zarar veren “dana burnu” zararlısına karşı alınması gereken önlemler anlatıldı. Bu yöntemi uygulamak için, yapılması gereken hazırlığı sırasıyla yazacak olursak: Kasım ayında bahçede uygun gördüğümüz bir yere 30cm derinliğinde bir çukur açılacak. Bu çukura yanmamış at gübresi yerleştirilip, üstü toprakla güzelce kapatılacak. Çukurun yerini belirlemek ve unutmamak için üstüne sağlam bir çubuk dikilecek. Mart ayında çubukla işaretlediğimiz bu çukur açılacak. Çukurun içindekiler kürekle poşete alınıp, imha edilecek. Dana burnu ile mücadele için, bu işlem özellikle tavsiye edildi.
*Evde yetiştirdiğimiz pembe domates ve diğer bitkiler için “evde doğal gübre yapımı” hakkında verilen tarife göre eylül ayında şöyle bri karışım hazırlanıyor: Bir avuç kuş gübresi veya bir avuçtan fazla keçi gübresi, üzüm çekirdeği, sebze artıkları, meyve kabukları uygun gördüğünüz bir kabın içinde karıştırılacak. İçine yumurta kabukları, demlenmiş çaydan kalan çay çöpleri, kahve telvesi, kül ilave edilecek ve ağzı kapanıp bekleyecek. Mart ayında ekim yaparken, evde hazırladığımız gübre toprağa karıştırılacak.
*Saksı topağının su tutmasını sağlamak için, toprağa “ponza taşı” yerleştirmek iyi olur.
*Kabuklu sebze ve meyveleri dinlendirilmiş suyla sulamak gerekir.
*Sönmemiş kireç toprağa verilirse, toprağım kalsiyum oranı artar.
*Demir eksikliğine karşı, saksının içine paslanmış çivi bırakılır. Tenekede bitki yetiştirmek, toprağın demir açısından iyi olmasını sağlar.
*Satılan bazı tohum paketlerini üstünde “YILLIK” yazıyor ise, bu tohumlar hibridtir. Hibrid tohumdan yetişen bitkiden bir daha tohum alınamaz.
*“Kilitlenmiş tohum”: toprağa bir kere bu tohumdan ekilirse, bundan sonra hep aynı yerden aynı tohumu almak ve o toprağa başka tohum ekememek anlamına gelir.
*Pembe domatesin üretilip, tüketiciye ulaşması ve tüketilmesi için görüntüsünün, lezzetinin ve kokusunun tanıtılması gerekmektedir.
PDA’nın geniş katılımlı gelecek toplantılarında birlikte olmak ve 2008 yılının bereketli olması dileklerimizle II. Toplantımızı tamamladık. - Emine YALÇIN

TANSUG Notu: Yukarıdaki "doğal mücadele reçeteleri" (kahve telvesi, sirke v.d.) toplantıdaki tartışmalar sırasında ileri sürülmüş olup, PDA tarafından denenmiş ve önerilmiş değildir. PDA önerileri  REHBER_I, II ve III 'lerde yer almaktadır.