avniye tansug etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
avniye tansug etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mayıs 12, 2020

OLAĞANÜSTÜ 2020 BAHARINDA BALKONDA DOĞAL DOMATESLER...


Bu gönderinin başlığını, son iki-üç aydır sadece bizim ülkede değil, kimbilir kaç yüzyıldır "ilk defa" bu gezegenin hemen her coğrafyasında insanları tehdit eden "manyak" bir "mini-ötesi canlı"* yüzünden yayılan salgın hastalık yüzünden,  böyle koydum... 
*('nam-ı diğer'; 'Corona Virus-19' ya da sadece 'Corona', o da olmazsa 'COVID-19' filan gibi adları olan hani!)  
Esasen tohum çimlendirmede gecikmeme gerekçe olarak bu yıl da bu olağanüstü durum sahneye çıkıverdi... Keşke hiç çıkmasaymış. Çünkü kolay kolay gideceğe de benzemiyor. Maalesef... Neyse...

Bu, apartmanın, güneşi gün içinde 6 saat kesintisiz olarak görebilen  yegâne cephesindeki minicik, daracık, nam-ı diğer "Fransız Balkonu"nda, canlanmaya bırakılan çekirdekler, başlarını topraktan dışarı çıkardıkça, inanın ya da inanmayın, ben de kendimi "yeni doğmuş" mu desem, ne desem bilmiyorum, ama bildiğim tek şey, çooooooook iyi hissediyorum...
















Mart 31, 2018

18 YIL ÖNCE YAZMIŞIM: "DOMATESE KASİDE"

Bundan tam 18 yıl öncesi imiş... O yıllarda geniş bir kültür sanat sayfası olan Milliyet'te haftalık yazılar yazıyordum, Internet'ten erişilebilecek kültür sanat kaynakları hakkında... Daha domates konusu gündemimize girmemişti ama has domates özlemi elbette o yıllarda da vardı... İşte o yazılardan birine Neruda'nın "Domatese Kaside"si konuk olmuş:

WEB'DE KÜLTÜR SANAT
DOMATESE KASİDE

Sokak
boğulmuş domatese:
öğle üstü,
yazın,
bölünüyor
ışık
iki
domates
yarımına
ve sokaklardan
akıyor suları...
Pablo Neruda’nın, “Domatese Kaside'si, yukarıdaki dizelerle başlıyor. Devamı, Kemal Özer ve Sibel Özbudun çevirisi “Sevdiğime Seslenir Gibi" (Yordam Yayıncılık) kitabında! Neruda için yapılmış yüzlerce Web sitesi var. Özgün metin ve İngilizce çeviriler “http://sunsite.dcc.uchile.cl/chile/misc/odas.html" adresinde bulunabilir. Neruda’nın savaşsız bir yaşam için “temel" saydığı ve oturup kaside yazdığı şeylerden biri de domates, diğer adı ile “lycopresicon lycopersicum". Aslında bir meyva olan ve zehirli sanıldığı için uzun zaman yenmeyen domates, bazı ülkelerde mahkeme kararı ile “sebze" ilan edilmiş. Ticaret için böylesi daha kolay oluyormuş. Domatesin bugün bu bölüme konuk olmasının ilk nedeni, “La Tomatina". Hani şu İspanya’daki Bunol kasabası sokaklarında onbinlerce ton domatesle yapılan kavgafestival. Bunca domatese neden kıyıldığını merak etmemek mümkün mü? Yanıtlar festivalin “latomatina.com" adresinde. Meğerse, bu kavga, aslında bir özgürlük metaforu imiş. Herkesin aynı kıyafeti, yani domatesi giymesi de, bir eşitlikçi duruş... Eh, bunun üzerine, Neruda’nın domatesi de gelip, baş köşeye yerleşti ve domates hikâyemiz çeşitlenmeye başladı.

       Domates ve barış
       Vefakâr arama motorum, “google.com" bakın daha neler getirdi “domates domates" diye sordukça... Bir gün Gertrud Stein, Henri Matisse’e komik bir soru sormuş. “Domates yerken onu ne gözle görürsün?" gibisinden. O da “yerken onu herkesin gördüğü gibi görürüm, ama resmini yaparken, ona bir sanatçı gözüyle bakarım" diye cevaplamış. Nedense bu alıntı bir “özdeyiş" kimliği kazanmış. Birçok sanatseverin kişisel sayfalarında kenar süsü gibi bol bol kullanılıyor. Stein’ın buna benzer soruları en sık sorduğu bir başka dostu, Picasso ise domatesi nasıl gördüğünü en kestirme yoldan; resmederek belirtmiş. 1944 yazında Paris’teki apartmanında yaptığı bu resim, Picasso’nun kendini tümüyle “savaşsız bir yaşamöa adadığı dönemin bir kaç ay öncesine rastlıyor. “Domates ve barış" bağlamında Neruda ile ilginç bir kesişme olabilir mi? “Picasso Online" projesi de bu ve benzeri ayrıntıları araştırıyor. Prof. Dr. Enrique Mallen’in başlattığı “tamu.edu/mocl/picasso" adresindeki bu çalışmanın, elektronik Picasso kaynakları içinde en ilginci olduğu söylenebilir. Neruda’nın kasidelerine iki ve üç boyutlu kasidelerle saygısını belirten birisi daha var: William Matthews. “galleryoffunctionalart.com/matthewsphotos.shtml" adresinde “Neruda’ya Saygı" sergisinde ilginç yerleştirmeler görebilirsiniz...

       Katil domatesler...
       Domatesin dünya barışında ve sanatta üstlendiği roller saymakla bitmiyor. “Dört Kare Yapım" film şirketi eliyle John DeBello, Steve Peace ve Costa Dillon üçlüsünün başının altından çıkan “Katil Domatesler" dizileri de domatese “bina edilmiş"! Teknik açıdan da uzun süre sizi ekran başında tutabilecek Web siteleri “www.killertomato.com" yakında bu dizilerin yenilerinin piyasaya sürüleceğini haber verirken, bir taraftan da, domates dahil, organik olarak yiyeceklerin üzerinde oynayanları dünya çapında protesto etmeye davet ediyor. Masum ve barış elçisi domatese “katil" kimliğini reva görmek nereden mi akıllarına gelmiş? Bir gün, bilerek ya da bilmeyerek, doğal yöntemlerle yetiştirilmeyen sebze ve meyvaları yiye yiye ne olacağımızı tartışıyorlarmış. Birisi demiş ki, “mesela, bir gün, mutfakta tasın içinde yıkanmayı bekleyen domateslerden biri çıkıp, büyüse büyüse ve o evin kadınını yese!"... Ondan sonra gelsin “Killer Tomatos" dizisi... Yaa, işte daha neler var ama, yerimiz yok! Bizden bir “domates" parçası ile kapatalım: “erkekadam.com/erk/erk23.htm". Hedef kitlesinin “toplumun genel geçer kurallarını yıkmak yerine üzerine sinsice giydirilen rol ve davranış biçimlerini sorgulayan erkekler" olduğu belirtilen bu derginin “Erkek Gözüyle" bölümünde Bora Akün yazmış; “Domates Yemek İçin Güneşi Beklemeliyiz". Aşkla domates arasında benzetme yapıyor. Tevekkeli, Fransızlar boşuna domatese “aşk meyvası" dememişler...
Kaynak: 2 Eylül 2000, Cumartesi - Milliyet Kültür Sanat Eki 

Aralık 23, 2016

DOMATESE KUŞKUYLA BAKIP, ONU SEVMEYEN 16. yy AVRUPALILARI!

"Garip Görünümlü 18. yy Domatesleri ve Patlıcan - Soğan"
Ressam - Luis Egidio Meléndez
-İlk boş vakitte bu yazıyı çevirip buraya koymak gerek, ama şimdi bağlantısını ve bir TR özetini paylaşayım, İng. bilenler tamamını hemen okur belki!-

Domates, 16. yy'da İspanyol gezginler eliyle, Amerika'dan kalkıp, Atlantik üzerinden Avrupa'ya ilk geldiğinde, Avrupalılar onu pek garip karşılamış. Bir süs bitkisi mi yoksa yenilebilir bir şey mi olduğuna karar verememişler uzun süre... Çünkü o domatesler bizim ölüp bittiğimiz "heirloom"; evladiyelik, doğal domateslermiş. PDA üyeleri iyi bilir, "bizim domatesler"i de çok kişi garip görünümünden dolayı "hormonlu" sanar hâlâ! Sonuçta onları süs bitkisi olarak bahçelerinde yetiştirmeye başlamışlar. Onu ilk yemeye başlayanlar, tuz- biber ve yağ ile sos haline getirmişler. Avrupa'daki ilk domatesli tarif; Napoli'den bir sos tarifi olmuş. Bir yüzyıl sonra Avrupalı şefler onu geliştirmişler. 18. yy'da domatesli sos-salça tarifleri yaygınlaşmış...
Makale böyle devam edip gidiyor. İspanyol ressam Luis Egidio Meléndez de o sırada bol bol yukarıdaki natürmortlardan yapmış. İyi ki de yapmış. Tablodakiler, bizimkilere ne kadar çok benziyor değil mi?
Yazının tamamı şurada:
When tomatoes first came from this side of the Atlantic to Europe, Europeans were a whole continent of tomato skeptics.

Haziran 17, 2016

MAHCUP MÜDAHALE: DOKSANDAN YÜZSEKSENE

10 yıldır balkonda pembe domates yetiştirme için uğraşmak demek ki insana bir cesaret de veriyor!
Korka korka da olsa bir önceki içerikte 90 derece açıyla sapından büküldüğü için "acaba dökülecek mi" diye endişe edilen ilk pembe çiçeğine yavaşça müdahale edildi.
Sap, büküldüğü yerden düzeltilip 180 derecede saydam bant ile düzeltildi! Kırık kolu alçıya almak gibi tıpkı. Fazla da yapıştırmamaya özen gösterilerek... Bakalım ne olacak?

 Bu arada iki şeye dikkat çekmek gerek:
 1) Pembe domateslerin lk veya daha sonraki çiçekleri, böyle bükülüp dökülseler de iklim koşulları düzeldiğinde yeniden açıp meyvaya dönüştüğünü yaşayarak gördük...
2) Herşeye rağmen -üzerine çok titrenen çocuklarda daha çok sorun çıkması misali- balkondaki diğer pembe sessiz sedasız çiçeklenip, meyvaya durmuş ve sağlıklı biçimde büyümesine devam ediyor, onu da bu sabah farkedip bir tuhaf oldum!
Ne desek acaba!!! :)

Haziran 14, 2016

DOKSAN DERECE AÇI MESELESİ...

Bizim fideler gövdeleri kurşun kalem çapına geldiğinde balkona çıktı... Hallerinden memnun görünüyorlar... Bu yaz, iki Hafize Baliç pembesi, bir kaç da organik cherry var... Fazlası bu balkona sığmıyor zaten... Az- öz! Yavaştan da çiçekleniyolar...

Bu sabah korkunç bir fırtına çıktığından hepsini içeri aldık. Bu arada cherrylerin meyva vermeye başladıklarını da gördük!

Esasen, öyle rüzgar çıktı, dolu yağdı filan gibi gerekçelerle balkona çıkmış saksıları kolay kolay içeri alamayız. Çünkü sırık yerine bambularla askıya alınmış, bambular da sağlam dursunlar diye balkon parmaklıklarına bağlanmış olur. Bu yıl açık havaya daha yeni çıktıkları için henüz bambu desteklerini takmamıştık...

Amaaa... İşte bu tatsız bir durum. En büyük pembenin ilk ve büyük sarı çiçeği, hemen sapından 90 derece boynunu bükmüş. Bu dik açılı boyun büküş "ben büyüyüp meyva veremeyebilirim" anlamına geliyor... Daha doğrusu geçmiş yıllarda öyle olmuştu... 

Şimdi içimden onu hafifçe doğrultup, kırık sarar gibi, bir yapışkan bantla 180 dereceye düzeltmek geliyor! Geliyor da onun doğasını kandırmak mümkün mü? Bilemiyorum... 

Eylül 16, 2011

6 YILLIK TOHUMUN PERFORMANSI...

Bu yaz başında bundan 6 yıl önce elime geçen bir doğal pembe domates türünün (aslında mor; "Purple Calabash" !) tohumundan ürün almayı denedim... Esasen tohumlar 7. yılındaydı... Biz ortalama 5 yıl ömrü olduğunu biliyorduk tohumların ama gene de denemeye değerdi...
Sonuç: "1" adet meyva ile canlılığını sürdürdü! (Ondan da tohum aldık elbette bakalım seneye onlar ne gösterecek bize?)

Balkonda 7 yaşına girmiş bir tohumdan yetişen "Purple Calabash"- Temmuz 2011...

Aynı domates, 18 Ağustos 2011...

Aynı domates, tabakta!

Aynı domates, tohumları alınıyor!..




Ağustos 16, 2011

15 AĞUSTOS 2011...

 Ağustos'un ilk yarısında nihayet renklenmeye başladılar...
Şimdi geçen yılın Ağustos ayında balkonda durum nasılmış diye baktım da pek de farklı değilmiş... Hemen hemen aynı manzara varmış pembelerde...

Bu sağdaki de 1000. PDA Üyesi, Saygıdeğer Ayşe Rüşvanlı'nın birkaç yıl önce "Bunlar da 50 yıllık has tohum" diyerek bana verdiği pembe tohumlarından bu yıl ilk kez meyva almayı başarabildiğimiz domates... Kafa göz yara yara da olsa bu yıl o tohumu önce meyvaya durdurtup, sonra da bu aşamaya kadar getirmeyi başardık! Geçen yılın iklim koşullarında hiç meyva olmamıştı, kocaman bir domates ağacı ve durmadan dökülen çiçekleri seyretmiştik hep...


Ağustos 07, 2011

DOĞAYI HAK SAHİBİ KILAN BİR ANAYASA...

Güncel Hukuk Dergisi, Ağustos 2011 sayısında kapak ve ayın dosya konusu olarak "Yaşabilir Bir Çevre"yi seçmiş... Benden de görüş istediler. "Pembe Domates Ağı" adına yazdıklarım şurada!

Ağustos 02, 2011

PDA; Radyo CAZKOLİK, "BİR GÖLGENİN ARDINDAN" PROGRAMINDA!

Sayın Ahmet Erözenci, bir Internet radyosu; Radyo Cazkolik'te yaptığı "Bir Gölgenin Ardından" başlıklı programına geçen hafta beni de davet etmiş, geçmişte ve günümüzde bilgi çağında "paylaşım" kavramı etrafında bir söyleşi yapmıştık. "Pembe Domates Ağı" da söyleşimizde önemli bir yer kapladı! Hatta, bu konudan sonra Ella Fitzgerald ve Louis Armstrong'un söylediği "Let's Call The Whole Things Off" adlı parçayı çaldık...
Programı Internet üzerinden dinlemek isterseniz burada!