kent tarımı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kent tarımı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Temmuz 27, 2019

2019 Balkon Domateslerinde Bir Soruna Çözüm Ararken Kendini Bahamalarda Bulmak!

Bu yaz balkonda sadece doğal cherry ve kapya biber yetiştiriyoruz. Bu dar alanda pembelere ayıp oluyor çünkü... Bir önceki gönderide sözettiğim Litvanya kaynaklı "Domates-Biber" toprağı ve Yenesol'un  solucan gübresi takviyesi sayesinde mini mini "Fransız balkon"umuz sanırsınız küçük bir tarlanın bir kenarı idi!



Koyu yeşil, (görse sevgili Sedat Tavşanoğlu Hoca'nın "vejetasyon iyi durumda" diyeceği türden!) gümrah yapraklı , "genç irisi" harika domates fideleri... Herşey güzel giderken, ilk domatesler tatlı tatlı ortaya çıkar, kapyalar da sakin sakin büyürken, son bir iki haftadır domateslerin alt dallarında bir sorun çıktı... Bazıları sıraya girmiş gibi, büzüşüp ufalmaya ve birkaç gün sonra da toprağa düşmeye başladı. Düşmek üzere olanları da ben koparıyorum zaten!

Bunca yıllık deneyime rağmen böylesi ile ilk kez karşılaştık. (Biberlerde neyse ki şimdilik sorun yok). Daha önce başımıza gelenlere de hiç benzemiyor.

Doğal olarak Internet'e başvurdum. "Duck Duck Go" arama motoruma Türkçe olarak "domateste yaprak ve dalların kuruyup düşmesi" yazıp beklemeye başladım. En başta gözüken birkaç ilgisiz siteden sonra anahtar sorgulamam ile bir hayli örtüşen bir içerik görüp tıkladım: 
https://tr.farmforage.com/11385-what-is-sick-seedlings-of-tomatoes-what-if-the-leave.html
Sayfa adresine bakılırsa ( http://farmorage.com) orijinali İngilizce ama biraz komiklikleri de olsa gayet mantıklı bir Türkçe oto-çeviri ile gayet işe yarıyordu...



Resimlere ve açıklamalara bakılırsa bizim duruma "Mantar" ya da "Viral Patoloji" teşhisleri koymak mümkün gibi. Bu resimleri çektikten sonra mini siyah böcekimsilerle de karşılaştım bazı yaprakların altında...
Ama daha devam edeceğim araştırmaya, çünkü buradaki tedavi edici önerilerin hepsi de doğal değil,  bazılarında kimyasallar da öneriliyor.
Ya da bizim sevgili PDA'dan bir başka teşhis ve öneriler gelecek...

NOT: Şu dünya gerçekten bir küresel köye dönüştü... 
Bu içeriği böyle uzun tutmamın diğer nedeni de, bahsettiğim "Farmorage.com" sitesindeki sağ kolonda sıkça Rusya, Ukrayna ilintili konuları görünce, bunun aslında hangi ülkede oluşturulup yayınlandığını, asıl dilinin ne olduğunu pek merak etmem... 
Eşeleye eşeleye şu sonuçlara vardım. Sitenin asıl dili Slovakça... Ziyaretçi hangi coğrafyadan giriyorsa oradaki dile otomatik kendini çeviriyor. Bahama Adalarının başkenti Nassau'daki https://internetbs.net "hosting" şirketi eliyle bulut üzerinden yayın yapıyor... Alan adının kime ait olduğunu bu şirket otomatik olarak gizli tutuyorsa da içerikler de herhalde Çekya'da oluşturuluyor. Eh, Litvanya'dan ithal domates toprağı kullanırsan, arızalara çareyi de Cennet Adaları üzerinden yayın yapan Çek sitesinde bulmakta şaşılacak yan yok elbette... Gene de tavsiye ederim, bu sitedeki içerikler güzel... Pembe Domatesi de unutmamışlar elbette: "Pembe Bal İle Tanışın"!

Ekim 18, 2014

19 Ekim 2014: BALKON ORTAMINA ANCAK ŞİMDİ GÜVENEN PEMBELER!

İpek Hanım Çiftliği 2011 yılı pembeleri çekirdeklerinden işte şimdi çıktılar!

Ayşen Ertür, "Cherokee Purple Tomato" 2013 Heybeliada
mahsulü çekirdeklerinden bu yıl bizim balkonda çıkan ikincisi!

2016'da, "English Gardens" armağanı pembelerin, 2007'de
Metin Varol, Tekirdağ tekrarı pembe çekirdeklerinden çıkanlardan biri...

"Plum Noir"; "Siyah Erik"! Paris kökenli
"heirloom cherry" çekirdeklerinden çıkanlar...


"Siyah Erik; "Plume Noir" cherry'ler, yakın plan!
Ama henüz yeşil ve menevişli! Sonra mora dönecek!
Bu da geçen yıl İpek Hanım Çiftliği'nden gelmiş
Sivri Biber'lerden çıkan biri!
Hep böyle oluyor! Bahara doğru çimlendiriyoruz, şaşırtıyoruz, belki bir daha şaşırtıyoruz, sonra gövdeleri kurşun kalem çapına gelince biz "balkon bahçıvanları", onları saksılara taşıyoruz!...
Ama... Ondan sonra? Ondan sonra onlar bizi şaşırtıyor! Sarı sarı çiçekleniyorlar, "hah" diyoruz, "işte bunlar domates olacak"! Ama gerek "küresel iklim değişikliği" gerekse kirli şehir havası yüzünden o çiçekler "pıt pıt dökülüp duruu"! İşte tam da o sırada bizim Pembe Domates Ağı'nda çığlıklar gökyüzüne yükseliyor! Daha doğrusu "yükseliyordu"! Neyse ki FaceBook'daki Pembe Domates grubu sayesinde bu telaşe bu yıl sona sona erdi. Çünkü orada daha anlık bir haberleşme var ve de "hani bana tohum?"diyenler de azaldı iyice...
Sonuç: İşte önünde sonunda meyva vermeye başlıyorlar... İsterse aylardan Ekim olsun! Az sabrediverin! Artı; Biz'den ayrılmayın!



Eylül 23, 2014

BALKONDA BİR ÖĞLE RANDEVUSU

Dünden beri öğle saatlerinde tırtıllarla randevum var! Çok da dakikler, 12.00 - 14.00 arası, domateslerin üst yapraklarının altında buluşuyoruz. Tek sorun, onları elimdeki kağıt peçete ile alırken, binbir tane ayakla, zavallı yapraklara sımsıkı tutunup, gelmemek için gösterdikleri inat.

Eeee, biz siz afiyetle gövdeye indiresiniz, onları delik deşik edesiniz, bir de üzerine atıklarınızı bırakıp mahvedesiniz diye yetiştirmedik bu garipleri herhalde...

Pembe Domates meraklısı bir tırtıl... 23 Eylül, 2014, öğle saatleri...

23 Eylül itibarıyle bizim balkondaki durum ise şöyle:
Bu yıl çimlendirmeye hayli geç başladığımız için ilk fidecikler ancak 22 Nisan'da başlarını çıkarabilmişti... İki çeşit pembe, üç - dört çeşit cherry, bir iki de doğal biber fidesi saksılarına Haziran'da taşındılar.  Bu sezon biraz fantezi yapıp, pembelerde balkona alışkın olan tohumlar yerine biri 2007, biri de 2012 yazından kalan çekirdeklerden diktim. Bir de Ayşen Ertür'e iki sezon evvel tohumundan verdiğim "Cherokee"lerden geçen yaz onun bahçesinde büyümüş olanların tohumundan... Cherry'lerde de yıllardır balkonda meyva veren kırmızı "Parisien" ile yine Fransa kökenli olup, paketinde yıllardır bekleyen ve son tarihi geçen yıl dolmuş olan "Kırmızı Erik"; "Prune Noir" bir cherry... 3 çeşit de doğal biber: Kırmızı tombul Macar, bir sivri bir de çuşka...
Kırmızı Macar biberleri,
altta Ayşen'in Cherokee'si
Havaların çok güzel gitmesi ile hepsi de çok çabuk yapraklanıp boy attılar, boğazlandılar, çiçeklendiler... Sonra?
Kırmızı ve Plum Noir - Cherry
Sonra aşırı sıcaklar başgösterdiğinden "pembe"ler çiçek dökmeye başladı, hemen balkonlardaki emektar tül perdeler devreye girdi, gölgeye alındılar. O sırada biberler birer birer meyva vermeye başlamış, cherry'ler de ufak tefek meyvalamışlardı...
Pembelerden ve Cherokee'den hiç ses yoktu.
Tam tersi hepsi de gün geçtikçe daha kötü oluyordu; sararıp solan yapraklar, beyaz böcekler, vesaire...
Biraz işlerin çokluğundan, biraz da "dur bakalım ne olacak" merakından sulama ve toprak takviyesi dışında da hiç bir iyilik yapmadım onlara uzun süre. Sonra da tam tersini.... Sulu sütle sulama, arap sabunlu spray ile beyazları rahatsız etme, kötüleyen yaprakları hemen her gün sabırla koparıp ayıklama, arada minik çapa ile çapalama, toprağı havalandırma...
Vee, ondan sonra -biraz da aşırı sıcakların gerilemesiyle- sessiz kalıp çiçek döken pembeler hemen cevap verdi! Artık minik yavru pembelerimiz var....
Var da yapraklar hala hergün ayıklanacak hale gelip, Sedat Hoca'nın deyimiyle "vejetasyon" yani yapraklanma konusunda hiç umut yok. İşte tam bu noktada tırtıllar aklıma geldi ve ava çıktım. Geçmiş yıllarda sabahları erken saatte de bulduğum olmuştu onları. Bu yıl öğleyin ortaya çıkıyorlar işte... Bakıma devam!

Ekim 21, 2013

Manyas'ta Bir Ev Bahçesinden...


Emekli olduktan sonra Çarşı Mahallesi'ndeki evinin bahçesinde küçük çaplı sebze üreten 63 yaşındaki Ahmet Yılmaz, ürünlerinin daha sağlıklı yetişmesi için doğal gübre kullandığını söyledi. Elinden geldiğince organik üretim yapmaya çalıştığını ifade eden Yılmaz, 800 metrekarelik bahçesinde yetiştirdiği sebzeleri satarak, ek gelir sağladığını anlattı.
Yetiştirdiği pembe domateslerden birinin beklediğinin üzerinde çok büyüdüğünü belirten Yılmaz, "1,5 kilogram ağırlığına ulaştı. Bir vatandaş 1,5 kilo domates istese evine poşetin içinde bir tane götürecek" dedi.
İri domatesin görenleri şaşırttığını dile getiren Yılmaz, "Herkes, nasıl bu şekilde büyüdüğüne yönelik sorular yöneltiyor. Özel bir tekniği yok. Sadece doğal gübre kullanıyorum" diye konuştu.

* * * *

Ağustos 06, 2013

2013 YAZININ TEMMUZ SONU AĞUSTOS BAŞI

"Çıktık işte ortaya...
Kızarıyoruz!"

diyorlar!
Bu arada çekirdek kurutma da ihmal edilmiyor elbette... 
Bu yılki çekirdeklerin "hard-disk"inde öyle kayıtlar saklı ki...



Aralık 05, 2012

Kent Tarımı ve Müzik, Parizyen Mimari Eliyle Birleştirildiğinde...

İşte o zaman ortaya böyle bir güzellik çıkabiliyor!

Phadion Club, bu yapıyla ilgili haberinde "füzyon mutfak olur da füzyon mimari niçin olmasın?" diyerek bu yapıyı bir "füzyon mimari" örneği olarak değerlendirmiş.

Parisli mimarlık ofisi SOA, Bordeaux kentindeki eski bir depoyu, böyle bir kültürel merkeze dönüştürmüş adını da "Düşey Çiftlik" koymuş. Çevre halkı buraya gelip bir taraftan müzik dinlerken bir taraftan da düşey çiftçilik öğreniyor, kentte organik tarıma teşvik ediliyor...

Phadion'un web sitesine bakarsanız, gitmişken bu gibi eserleri bir araya getirdiği "Vitamin Green"e de göz atmayı unutmayın!

















Farming and music come together in Bordeaux | Architecture | Agenda | Phaidon




SOA Mimarlık, kent tarımı alanında uzmanlaşmış bir ekip. Bu projenin benzeri daha bir çok örnek var portfolyolarında...

Bordeaux'daki bu projede,  "Projet Darwin" kuruluşunun da parmağı var. Adını Darwin'den alan bu ekibin web sitesinde sadece Fransızca içerik olduğu için fazla bir şey anlayamadımsa da değme çevre örgütüne taş çıkartacak cinsten, dehşet işler yaptıkları görülüyor.

Ne diyelim darısı Türkiye'nin, biz kentlilerin başına!

Mart 05, 2012

2012 TOHUMLARI YOLA ÇIKARKEN TÜRKİYE'DE PEMBE DOMATES MESELESİ

Sayın PDA Üyeleri,


Geçen hafta sonu dahil yayında kalan Tohum İstek ve Tohum Verecekler Listeleri ile ilgili iş bölümü ve gereken ön çalışma (adreslerin yazılımı, paketleme v.d.) tamamlandı.
İstanbul Koordinatörümüz Sayın Ayşen Ertür, Sayın Ayşe Sazak ve İzmir Koordinatörümüz Sayın Nail Sarı ellerindeki doğal pembe domates tohumlarını bu yılın temel kaynakları olarak karşılıyorlar, sağolsunlar...
Bodrum gibi civar yöreleri dahil İzmir'deki üyelerimizden ihtiyacı olanlara Sayın Nail Sarı, geri kalan tüm bölgelere, Ankara ve İstanbul'dakilere de  Sayın Ayşen Ertür tohumları gönderiyor. Nail Bey şimdiden birçok üyemiz ile iletişimi kurmuştu zaten. Ayşen Hanım da zarfları ve paketleri hazırladı, yarın postalamaya başlıyor. Tohumların kaynaklarını da onlar paketlerin üzerinde belirtiyorlar. Ayşen Ertür bu bağlamda Ayşe Sazak'ın yaptığı paketlemeyi "harika" olarak nitelendiriyor! 

Hepsine huzurunuzda bir kez daha ve içten teşekkür ediyoruz.

Açık kimliği ile haberleşmediği (e.posta adresi de sessiz harflerle oluşturulduğu) için adını ve soyadını hala tam olarak bilemediğimiz bir üyemiz bir süre önce bu gibi paylaşımların pembe domatesin yozlaşmasına yol açacağını belirtmişti. Belki bazı açılardan çok haklıydı. Örneğin yanınızdaki bahçede/tarlada örneğin pestisit kullanarak tarım ve sulama yapılıyorsa oradan sizin bitkilerinize de kimyasalların sızacağı açık bir şey. Tozlaşma da öyle. 
Öte yandan son üç dört yıldır çeşitli pazarlarda, manavlarda, büyük alış veriş merkezlerindeki marketlerde müthiş bir pembe domates bolluğu gözlemlenmekte. Dahası, "organik" diye nitelenenler dahil, bunların bir kısmında doğal mevsiminin dışında da "pembe" etiketli domatesler satılmakta. Buna sevinmek mi lazım üzülmek mi? (*) 
Elbette, herkesin pembe domates diye bir "lezzet bombası" olduğunu duyması, tanıması, bunu talep etmesi, bunu üreten köylülerin bundan para kazanması sevindirici. Ama talep var diye endüstriyel tarımın buna da el atması ve mevsimi dışında da üreterek pazara pompalaması üzücü. Tohumların yozlaşmasına yol açan asıl neden de bu sonuncusu olmalı herhalde.

Fakat bizler elimizdeki doğal tohumları, biliyorsunuz, zaten öyle herkesle paylaşmıyoruz. Paylaşımı yalnızca buraya üye olurken "PDA Manifestosu'nu okuyan" ve ona "uygun davranacağına söz veren" sayın üyelerimizle yapıyoruz. Bu da tohumların ancak ve ancak temiz toprakta, herhangi bir kimyasal kullanmadan, doğal tarım ilkelerine uygun olarak ve mevsiminde yetiştirilmesine söz verilmesi anlamına geliyor. Keza tohumları farklı amaçlar için kullanacaklara, genetiği ile oynama sevdalılarına, laboratuvarlara taşımaya niyetli gözükenlere kaptırmamak, ticari amaçlı el değiştirmemek anlamına da! 
Bizim tohumlar, balkonlarda, bahçelerde "kent tarımı" yapma azminde olanlara gidiyor. Sonuçta aylarca uğraşıp, üç beş tane pembe domates yetiştirebildiğine sevinenlere kısacası. Önemli olan onların arasından rahmetli Hafize Baliç gibi, aynı tohumu 50 yıl hiç bozmadan sürdürebilenlerin çıkması. Neden olmasın?

Saygılarımızla,

Tansuğ'lar

(*) (Bu konuda geçen yılın Şubat'ında düştüğümüz şu nota bir göz atın isterseniz). 

Aralık 22, 2011

ARALIK AYI, BALKONLAR ve "CALENDULA ARVENSIS"!

Aralık ayında çiçeklenen pembe... 
Geçen hafta PDA üyesi Sayın Ömür Yıldız gruba yolladığı mesajda "...yaz mevsimi geçtiği için mi kimseden ses çıkmıyor?" demiş ve küçük bahçesi için evde yaptığı seranın bağlantısını da eklemiş... Biz de biraz "balkon haberleri" geçelim...

Bu resim 4 Aralık'ta çekildi... Küresel ısınma, iklim değişikliği ve onların etkileri diye hep konuşulup durulur ya işte onun somut bir kanıtı: Aralık ayında bir süre sıcak ve güneşli günler gören bu pembecik çiçek açmış...
Yalnız o mu? Onun hemen dibindeki kadife çiçekleri de tomurcuklanmış, neredeyse açtı açacaklar...
Aslında o saksıda kadife çiçeği yoktu. Resimde gözükmeyen, fakat beyaz sinekleri kaçırsın diye biraz üst tarafındaki küçük bir saksıya ekilen kadife çiçeklerinin tohumları oraya düşmüş, havaları iyi bulup kök salıp yeşermiş olmalı.
Aslında böyle bir "balkonda iklim değişikliği deneyi"ne girişmek gibi bir amaç da yoktu... Tamamen tesadüf... Herkes yaz sonu domateslerinden kalanları söker, toprakları temizlerken biraz "kalanlara kıyamama", biraz da "üşenme" durumu...

Gerçi Pembe Domates Ağı'nın ilk yıllarında Ekim, Kasım aylarında meyva aldığımız bile olmuştu...

Bunlar bizim balkonda 2006 Kasım'ında çıkan pembeler.

İlk PDA üyelerimizden sevgili Dilek Gürelli ise o yıllarda Nişantaşı'ndaki çok güneş göremeyen balkonunda bir rekor kırmış, ilk meyvasını Aralık ayında verdirmeyi başarmıştı pembelerine:


Calendula Avensis nam-ı diğer Nergis
Bu arada gelecek sezon için bir hatırlatma! Şimdi pembelerinizi nereye ekecekseniz, oraya yakın bir yerlerde bulunması gereken  "Calendula Arvensis"leri ekmenin tam zamanı. Yani "Nergis"i... Ya da "Ayn-ı Safa"yı... Ya da İngilizce adıyla  "Field Marigold"u!
Nedeni şu gönderide ayrıntılı olarak verilmişti...
Biz bu yaz başı kadife çiçeği tohumu ararken nergisi de sormuş "şimdi onun zamanı değil" yanıtını almıştık hep. Nedenini sonra anladık, nergis soğanlı bir bitki ve soğanı da şu sıralar bolca bulunuyor...

Bütün bunları niye yapıyoruz? Elimizdeki "doğal", "evladiyelik" pembe tohumlarının doğallığını bozmadan döngüyü sürdürebilmek için... Bitirmeden dikkatinizi çekmek istediğim birşey var. PDA üyesi olan ya da olmayan pembe domates meraklılarıyla iletişimi daha kolay sürdürebilmek için FaceBook'ta açtığımız sayfada, üyemiz olmayan, olmadığı için de bu konudaki ısrarlı duyarlılığımızı bilmeyenler, zaman zaman için kimyasal zehirler hakkında da tavsiye alıp-veriyor. Sevgili Nalan Cantav sağolsun, genellikle bu gibi durumlarda hemen müdahale edip hatırlatma yapar, "...hooop... durun bakalım...bunların yeri burası değil" diye. Gene de bizi "dijital hafiye"lik yapmak zorunda bırakmasalar ne iyi olacak...Evet, onları zevkle kullanan, hatta ticaretini yapan o kadar çok topluluk var ki... Haydi şimdilik hoşçakalın!




Ağustos 16, 2011

15 AĞUSTOS 2011...

 Ağustos'un ilk yarısında nihayet renklenmeye başladılar...
Şimdi geçen yılın Ağustos ayında balkonda durum nasılmış diye baktım da pek de farklı değilmiş... Hemen hemen aynı manzara varmış pembelerde...

Bu sağdaki de 1000. PDA Üyesi, Saygıdeğer Ayşe Rüşvanlı'nın birkaç yıl önce "Bunlar da 50 yıllık has tohum" diyerek bana verdiği pembe tohumlarından bu yıl ilk kez meyva almayı başarabildiğimiz domates... Kafa göz yara yara da olsa bu yıl o tohumu önce meyvaya durdurtup, sonra da bu aşamaya kadar getirmeyi başardık! Geçen yılın iklim koşullarında hiç meyva olmamıştı, kocaman bir domates ağacı ve durmadan dökülen çiçekleri seyretmiştik hep...


Ağustos 02, 2011

PDA; Radyo CAZKOLİK, "BİR GÖLGENİN ARDINDAN" PROGRAMINDA!

Sayın Ahmet Erözenci, bir Internet radyosu; Radyo Cazkolik'te yaptığı "Bir Gölgenin Ardından" başlıklı programına geçen hafta beni de davet etmiş, geçmişte ve günümüzde bilgi çağında "paylaşım" kavramı etrafında bir söyleşi yapmıştık. "Pembe Domates Ağı" da söyleşimizde önemli bir yer kapladı! Hatta, bu konudan sonra Ella Fitzgerald ve Louis Armstrong'un söylediği "Let's Call The Whole Things Off" adlı parçayı çaldık...
Programı Internet üzerinden dinlemek isterseniz burada!


Mayıs 18, 2011

Bill Mollison ile Figen YAnık Röportajı: "Patatesinizi Kendiniz Yetiştirin!"

""Permakültür"ün yaratıcısı Bill Mollison İstanbul'daydı...
Figen Yanık'ın röportajından:
"...Şu an pazara gitseniz, alacağınız her patatesten biri sizi öldürebilir. Çünkü bir patateste 18 farklı kimyasal ilaç var. Kendi patatesimizi kendimizin dikmemesi büyük bir kayıp. "
"...Şu anda soğanlarda 32 farklı çeşit kimyasal ilaç kullanılıyor, bu yıldan itibaren dışarıdan soğan almayacağız. Doktorum kendi soğanlarını bir çiftçiden alıyor. Geçenlerde çitfçi ona, 'Bu yıl 29 ilaç kullanmak zorunda kaldım,' demiş. Doktorum bir anda elinde ölümü tuttuğunu fark etmiş. Bu sayede soğan yetiştirmeyi öğrendi. Eğer yemek yemek istiyorsanız, ki başka bir alternatifiniz de yok, yiyeceğinizi yetiştirmeyi öğrenmelisiniz..."

Fazla söze ne hacet! Röportajın tamamı şurada!

BEYOĞLU'NDA TERAS_BOSTAN!

Sevgili üyemiz İrem ÇAĞIL (Sinek Sekiz Yayınevi) , Beyoğlu'nda bir binanın teras katında oluşturulmaya başlanan bostanı blogunda adım adım yayınlıyor:
Tıklayın:
"Şehrin Göbeğinde, Binaların Tepesinde Besin Yetiştirmek!"


Kutluyoruz bu girişimi...


Not: Bu arada bu binanın seçimi bir rastlantı mı?  Bu işin orada yapılmasında acaba binadaki kültür sanat etkinlikleriyle, bazı dost küratörlerle ve onların eşleriyle bir ilintisi var mı? ;) 
Kısacası, sevgili Defne'nin de yer sağlanmasında parmağı var mı acaba? diye merak etmedik değil!

Ağustos 16, 2009

"AĞUSTOS'UN YARISI YAZ, YARISI KIŞ" DENSE DE



Özellikle İstanbul iklimi için "Ağustos'un yarısı yaz, yarısı kış" denirdi... Son yıllarda tanık olduğumuz iklim değişikliği bu söylemi anlamsız kıldı... Gene de İstanbul'un ışıkları, esintileri, renkleri ve sağda solda ve balkonlarda yavaş yavaş kuruyan yapraklar, kışı olmasa bile "ben buradayım, kapıdayım!" diyen sonbaharı haber veriyor... Bu arada bizim balkon ve hatta balkona sığamayan ev pembeleri harıl harıl meyva verip renk değiştirme telaşına kapıldı...
Bu yıl biz "balkondan ne kadar pembe elde edeceğiz acaba?" gibi bir konuyu neredeyse hiç gündeme almadık. "Ne kadar verirlerse o kadar"a razı olduk (Bir alttaki içeriği giren yeğenimiz Zeynep -ki patenti ona ait evde boğazlama tekniği için de çok olumlu mesajlar gelmekte- ile fideleri paylaşmış, asıl gelişmeyi onun bahçesindekilere terketmiş idik)... Buna karşılık bütün dikkatimiz PDA içindeki gelişmelerde idi.
Özellikle bu serüvene yeni başlayanlar önce inanılmaz bir telaşa kapılıyor, pembelerin her halinden evhamlanıp denemelerinin başarısızlıkla sonuçlanacağını düşünüyorlardı. Bu ruh durumunu sezen pembeler de sinameki bebekler gibi sorun üstüne sorun çıkarıyor, zaten olumsuz olan dış koşullar da tabloyu iyice açmaza sokuyordu.
Sonra havalar birazcık serinleyince ilk meyvalar ortaya çıktı... Bizim tohumlardan çıkan ilk pembelerin kimilerinin altında kararmalar olur. (kalsiyum azlığı). Bu kez bundan dolayı da evhamlanmalara tanık olduk. Oysa böyle olanlar yavaşça koparılıp ortadan kaldırılır ve arkadan sağlıklı yavrularla yola devam edilir. Neyse grup içinde öyle sağlıklı bir iletişim var ki ve bu bilgiler o kadar kısa süre içinde ve etkin bir biçimde paylaşılıyor ki bize düşen genellikle bu durumu sükunetle izlemek oluyor...

PDA Üye web günlükleri artıyor, buna çok seviniyoruz. Önemli ölçüde üyemiz az ya da çok ürün almayı başardı, bu daha da sevindirici. Ama asıl önemlisi Türkiye artık pembe domatesi öğrendi... Daha doğrusu varlığını farketti ve onu aramaya başladı... "Yaz bitmeden ne yemeli?" sorularına verilen yanıtlar içinde eskiden esamesi bile okunmayan pembe domates ağırlıklı olarak yer alıyor. Bu iyi mi kötü mü? Hem iyi hem değil. İyi, çünkü biz de bunu amaçlıyorduk zaten... Kötü, çünkü bu bir furya haline dönüşürse pembe domatesi endüstriyel hale getirip rant elde etmek isteyenlerin de iştahı kamçılanıyor...

Tohumlarımıza sıkı sıkı sahip çıkalım dostlar!

Not: Bu arada pembe domatesi bol olanlar evde onları nasıl değerlendirebilecekleri konusunda Ekim 2006 arşivinden yararlanabilir...

Nisan 01, 2009

2009 PEMBE SERÜVENLERİ BAŞLARKEN...

Bütün yeni üyelerimize "Hoşgeldiniz" diyor ve başarılı bir 2009 sezonu diliyoruz!

Zerrin Ersoy dostumuz sormuş:
*Sasirtma yapacagim karton kaplara English Gardens'tan alacagim toprak ve simdi kullanmakta oldugum torf'u karistirarak mi koyayim ? Sadece torf ile mi devam edeyim? ya da sadece English Gardens'in topragini mi kullanayim? hangisi bitkinin gelisimi icin daha uygundur acaba?*
*...iyi yanmis koyun gubresinden bahsediliyor, ama uygun olan boyle bir gubreyi nereden bulacagiz?*

Balkonda pembe domates serüveninde 4. yıla giriyoruz... Bu yıla kadar olan deneyimlere göre "iki kere" şaşırtma yapılmasının, ilk şaşırtma toprağının bir miktar torf ile karıştırılıp, ikinci şaşırtmada ise asıl saksılarda kullanılacak organik toprağın kullanılmasının iyi sonuç verdiğini gördük... Zerrin Hanım'ın aldığı toprak, bulabilenler için gerçekten çok güvenilir bir seçenek. Ancak içinde perlit de olduğundan, şaşırtmada kullanırken insan bebek pembelerin kökleri zedelenebilirmiş gibi bir duyguya kapılıyor, o yüzden torfla yumuşatma yolunu seçiyor, içgüdüyle!

İlk şaşırtmada en iyi malzeme, köklerin serbestçe gelişmesi bakımından sıkıştırılmış mukavva bardaklar... İkinci şaşırtmada ise altlarına delik açacağınız "fide torbaları" iyi sonuç veriyor (Bu söylediklerim şu fotoğraf albümünde de var)...

Biz de doğrusu Rasim Karavana gibi hissettik hep, şaşırtma yaparken, değil mevcut toprakları silkelemek, tersine hep kökleri tutan toprakla birlikte taşımayı yeğledik, köklere bir halel gelmesin diye... Nedeni de bu pembelerin bu aşamalarda pek "nazenin" olması... Bunda doğal olarak sayılı tohumla çalışmanın da payı var.
Yüzlerce tohumla çalışıldığında daha rahat denemeler yapılabilir belki... Ki "yüzlerce tohum" da bu yıl -inşallah- kendi pembelerinizin sadece orta boy bir tanesinden alacağınız çekirdek demektir.

Gübre konusuna gelince... Biz ilk yıllarda "organik domates gübresi" kullanmıştık balkonda... Bu tesadüfen yurtdışında bulup aldığımız bir üründü. Sonraki yıllar onsuz devam ettik. Süt-su, toprakta demir çivi, zaman zaman yosun özü v.s. yetti. Yine de Eşfak Aykaç'ın geçenlerde işaret ettiği türden bir organik gübreyi asıl büyük saksılarınızın dibine koyup devam edebilirsiniz. Diğerlerini (koyun, güvercin v.d.) biz balkonda hiç denemedik. Bahçe ve tarlada yetiştirenler ise esas dikimin bir ay öncesinden "ocak açma" denen işlemi yapıp, açtıkları çukurların dibine yanmış koyun gübresi koyuyorlar. Metin Varol, öyle yapıyordu örneğin...
Gübre konusunda Reşit Soley dostumuzun Bozcaada bağlarındaki yaklaşımı da çok dikkat çekici doğrusu...
Şimdilik şunları tekrarlayarak bugünkü notları kapatalım:
  • Hala ilk çimlendirme günleri sürüyor. Kullandığınız malzemenin doğal olmasına gösterdiğiniz özeni, tohum ve filizlere ayıracağınız alan konusunda da gösterin. Tohumları viyollerdeki yuvalara teker teker dikin. Bir yuvaya 4 -5 tane değil. Aynı biçimde tek bir kap içinde çimlendirme yapıyorsanız en azından 4-5 cm. aralıkla ekin ki sonradan kökler birbirine dolanacağı için, onları şaşırtırken kopartmak zorunda kalmayın. Böyle bir durumla kaşılaşmışsanız, kökleri birbirinden su dolu bir kabın içinde ve özenle ayırın.
  • Kaplarınızı -ki ilerde asıl saksılar için de bu çok önemli bir nokta- hiç birzaman ağzına kadar toprakla doldurmayın. Çünkü gövde bazen beklenenden daha hızlı boy atabilecek ve o zaman toprakla etrafını doldurmanız gerekecek. Asıl saksılara geçildiğinde de önce 1/3, bir-birbuçuk ay sonra ikinci bir 1/3, Ağustos civarında da üçüncü 1/3 toprağı ekleyeceksiniz, ancan o zaman saksılarınız en üst seviyesinde toprakla dolmuş olmalı. Buna "Boğazlama" diyoruz... Bu yüzden ta şaşırtma kaplarından başlayarak asıl saksılara kadar toprağı hep aşamalı olarak ekleyeceğiz...
  • Asıl saksılar için ideal derinliğin 50-60 cm., çapın da 40 cm. olduğunu unutmayın...
  • Yeni üyelerimiz de her attıkları adımda gruba soru sormadan önce, lütfen "PembeDomates.Org" sitemizdeki KAYNAKLAR sayfasına gözatmayı ihmal etmesinlar. Orada hem *pdf formatta açıklama+resimler, hem de Fotoğraf Albümleri'nde resim + açıklamalar var. Keza Google Gruplar'daki PDA sayfasının arama motorunu da kullanabilirler...
Not: Tohumculuk Yasası ve GDO'lu tohumlar konusunda, PDA - III. İstanbul Buluşması'nda bir alt çalışma grubu oluşturuldu, bir ortak tavır belirlenek üzere çalışmalara başladılar. Bu gruba katılmak isteyen üyelerimiz varsa bize bunu belirtsinler. Bir an önce bu konuda da bir sonuca varalım...

Şubat 23, 2008

PDA ISTANBUL BULUŞMASI -I- (SUNUM)

(Bu gönderi, 24 Şubat 2008, Pazar günü İstanbul'da, yine Armada Otel'de yapacağımız II. Buluşma çalışmaları kapsamındaki "SUNUM"u, "PowerPoint" formatından kurtarmak ve içeriğe her zaman kolayca erişebilmesini sağlamak amacıyla buraya konuluyor!)


SUNUM

KONU: "DÜNDEN BUGÜNE PDA"

İÇERİK:

1) Neredeydik?

2) Nereye Geldik?

3) Nereye Gidiyoruz?


1) Neredeydik?

Bu sorunun yanıtını işin başından beri bir arada olduklarımız zaten biliyor. Sonradan bir araya geldiklerimiz ya da bu siteyi şu anda ziyaret edip de "neymiş bu işin aslı faslı?" diye merak edenler için bağlantılar burada:

PDA 2006 Arşivi

PDA 2007 Arşivi


2) Nereye Geldik?


Bugün itibarıyla 2006'dan bugüne kadar nereye geldiğimizi nitelik ve nicelik açısından ikiye bölmekte sanki yarar var.

Nicelik açısından:

  • Üye sayısı: 15'den 580'e çıktı (ve eldeki tohumların yetmeceği düşünülerek üyelik geçici bir süre için durduruldu) Bu noktada Nalan Cantav'ın özverili çalışmasının altı çizilir...
  • Tohum paylaşımı: Tohum sağlayanların sayısı (Baliç Ailesi) "1" iken çokça arttı: Münevver Eminoğlu, Ömercan Organik, Metin Varol, Selim Güleç (eliyle Sıdıka Kurt, Yüksel Atar, Ali Kayhan) Rasim - Hümeyra Konyar, Sedat Tavşanoğlu, Ayşe Sazak, Osman Nuri Nişancı, Gonca Ceylan Dikici, Ceylin Belli, Hanife Karagöz, Halil Torunoğlu, Ahmet Ergün, Şefika Erdinç, İbrahim Ethem Saklakoğlu eliyle Gürsel Tonbul, Betül Sözen (eliyle ÇEKÜL Birgi Temsilciliği), Ayşe Şensılay, Trabzon'dan "Batum pembeleri"nden gönderen Benol Hazaroğlu ve (Selim Güleç'in gönderdiği Mersin Kazanlı ilçesi Ali Kayhan tohumlarından ikinci turu alan) Vildan Özfenerci...
  • Koordinasyon: İlk yıl bir taraftan Tansuğ'lar fidelerini evlat edinecek dostlar arar, bir taraftan da sevgili yeğenleri Zeynep Uygun, balkonda yetiştirme konusunda çözümler geliştirirken, 2007'de adeta "patlayan" PDA tohumlarının Türkiye'nin dört bir yanına iletiminde "gönüllü" koordinatörler devreye girdi: Ankara'dan Cemal Ören ve Murat Etöz, İzmir'den Sevil Özcan ve Nail Sarı, Adana'dan Mehmet Saygın, Gölcük'ten Halis Esen, Trabzon'dan Erkut Ailesi, Bodrum'dan Semra Demokan ve Leyla Candan gibi...
  • 2008 için paylaşılacak tohum ve gönderi sayısı: Burada söz, "Tohum Gönderme üstadı" Emine Yalçın'a düşer! Keza 2007'de İstanbul içindeki PDA üyelerine hem tatmak hem tohum almak için kendi yetiştirdiği pembelerden üçerlik paketler halinde dağıtım yapan Metin Varol'a ne kadar teşekkür etsek azdır.
  • 2007'de paylaşılan fide sayısı: 300 (Konyar'lar)-
  • Pembe domates yetiştirilen il sayısı: 29 oldu
  • Yetiştirilen pembe türlerinin sayısı: 7'ye çıktı (Bkz. PDA Google Gruplar- İletişim Ağı Veritabanı: "Türkiye'de Pembe Domates Envanteri")
  • Ürün almayı başaranların yüzdesi: Hissedilen küresel iklim değişikliği nedeniyle 2006 sezonunda %95 başarı oranı, 2007'de tersine döndü!
  • Pembe domatese has olarak açılan web günlüklerinin sayısı: 1'den 14'e çıktı...
  • Alınıp verilen elektronik ileti sayısı:
    2006 - 139 mesaj- 2007'de Yahoo'dan Google Gruplar'a taşındık - 970 mesaj - 2008 - 24 mesaj. Keza Şefika Kamçez, Nilgün Şener, Nalan Cantav, Emine Yalçın bu konuda "Moderatör" olarak anlamlı roller üstlendiler.
  • Kitle iletişim araçlarında konu edilme:
    2006'da "Milliyet": "Pembe Domates Şehre Yayılıyor", Sabah: Pembe Candaner
    2007'de:
    CNN Turk 5N1K: Balkonlarda Organik Tarım
    Buğday- "Apartman Tarımı"
    Hürriyet: "Bu da 'Pembe Domates Örgütü"
    Türkiye'de "Slow Food" akımı öncülerinden Defne Koryürek'in "Fikir Sahibi Damaklar"- Dergisi , Sayı 1 "PDA"
    TÜRSAB Dergisi- Mayıs 2007: "Türkiye'de Yeni bir hareket var: Pembe Domates Ağı" (sayfa:26)
    Buğday- "Pembe Domates Ağı"
    Açık Radyo- Röportajlar (Oya Ayman ile "Tohumdan Hasada Ekolojik Yaşam" programı)
  • Ve vatandaş odaklı "medya"; ("blog") yüzlerce Web günlüğünden PDA'na bağlantı ve alıntı, haber, yorum...
  • Bilgi paylaşımı açısından: PDA üyelerinin katkılarıyla 2 Rehber, 3 fotoğraf albümü yayınladı, 2007 içinde pembe domatesin bakımı konusunda sulama, tohum alma ve iklim değişiklikleri ile başetmede işe yarayabilecek çözüm önerileri sunuldu. PDA üyeleri bir önceki yıla oranla daha fazla kere birbirlerine destek verdi...
  • "Hafiften kurumsallaşma": Bu sivil ve kendiliğinden örgütlenme ya da daha genel tanımıyla "toplumsal ağ oluşturma" ("Social Networking") olgusu küçük ya da büyük çıkar grupları tarafından istismar edilmesin diye alınacak önlemlerden biri olarak "PDA- Pembe Domates Ağı" deyimi ve logosu (Emine Yalçın öncülüğünde) tescil ettirildi.

Nitelik açısıdan:
Yukarıdaki sayısal veriler PDA'nın giderek yaygınlaştığı ve amaçlarına ulaşmada hayli yol aldığının bir göstergesi sayılabilirse, bu sayılar şöyle de yorumlanabilir:

  • Türkiye'de "evladiyelik doğal pembe domates" diye bir güzel domatesin yaşadığının farkında olmak,
  • Bu domatesi tatmak için arayışa girmek,
  • Bu domatesi aramak ve talep etmek,
  • Bu domatesin sürdürülebilmesi için birşeyler yapma gereği duymak,
  • PDA'na katılmanın bu bağlamda işe yarayabileceğini düşünmek,
  • Tohum edinmek ve evde/bahçede/tarlada bu domatesten yetiştirmek için bilgi edinmek ve harekete geçmek,
  • PDA üyeliğinin ön koşulu olan "PDA 2007 Manifestosu"na uygun davranılacağına söz verirken, kişisel bir lezzet arayışının ötesinde; doğal tarım, küresel ısınma, organik tarım, doğal gıda, genetiği değiştirilmiş organizmalar, terminatör tarım teknolojileri, kent tarımı, toplu davranma, bilgi üretme ve paylaşma, tekno-fobilerden arınma, balkon bahçıvanlığı, doğal döngünün bozulmadan sürdürülmesi, çıkar gütmeyen dostluklar, paylaşımcılık, sade yaşam ve ... ve daha bir dolu "acil dünya gündemi maddesi" ile yüzleşme...

3) Nereye Gidiyoruz?

Bunu bugün hep birlikte tartışmamız gerekiyor... Yerküremiz, evrende kendine biçilen rolü sadıkane oynamayı sürdürürken, üzerinde yaşayan bizlerden çekmediği kalmamışken, biz "insanlar" hala akılalmaz, bu çağın gündeminde yeralması inanılmaz maddelerle "meşgul" ediliyoruz. Gerçekten nereye gidiyoruz? Bu gidişat içinde "PDA" ne yapmalı, nereye gitmeli? Kişisel küçük sevinçlerimiz, lezzet ve mutluluk arayışlarımızı acaba yerkürenin geleceği açısından daha akılcı bir düzleme nasıl taşırız? Bunları hep birlikte tartışalım şimdi...

Not: Burada adını anmayı şu dar zamanda beceremediğimiz pek çok sevgili PDA üyesine, ve bu toplantıya ev sahipliği yapan Armada'ya içten teşekkürler...

Şubat 08, 2008

BİR "KENTTE KENDİ KENDİNE YETMECİLİK" ÖRNEĞİ: "SelfSufficientish"

Dostumuz, PDA üyesi, Emre ÜLKER bu siteye dikkatimizi çekmiş:
http://www.selfsufficientish.com/
"Self sufficient"; "kendi kendine yeten", "Self sufficiency"; "kendi kendine yeterli olma hali" anlamına geliyor. Bristol'de yaşayan ve bu siteyi (2004'de) kuran Dave ve Andy Hamilton (ikiz) kardeşler, tıpkı bizim gibi bir gerekçeyle yola çıkmışlar. Kendi çıkışlarını bir akıma dönüştürme amacıyla olsa gerek; amaçlarını özetlemek için seçtikleri sözcük "Self sufficient" ("Kendi kendine yeten")in sonuna bir "ish" ekleyerek, "kendi kentine yetmecilik"e dönüştürmüşler. Felsefelerini de zaten şurada açıklıyorlar... Özellikle "kent" yaşamında sınırlı mekan ve zaman içinde doğru ürünlere ulaşma konusunda herkesi kendi olanaklarını olabildiğince yaratıcı ve "doğal" biçimde kullanmaya ve kent içinde yetiştirebilecekleri ne varsa yetiştirmeye davet ediyorlar. Kurdukları site de bu anlamda bir bilgi bankasına dönüşmüş. Tabii ki domates de yerini almış orada!
Benzer kelime oyunlarıyla bir de "Trish" diye bir kahraman yaratmışlar, böylece bu hareketi çizgilerle daha sempatik biçimde anlatıyorlar. Dave ve Andy Hamilton, bir kitap da yayınlamış...

Çok hoşumuza gitti bu site.
Emre Ülker'e teşekkürler...