su etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
su etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Nisan 25, 2009

"SU", "DOMATES" ve EKVADOR'UN YENİ ANAYASASI...

Ömer MADRA'nın "Su(suzluk)" başlıklı yazısından:



...Sanal Su

Dünya yüzünde çeşitli ürünlerin üretim ve imalatında kullanılan suya, konunun uzmanlarından Tony Allan’ın buluşuyla ‘sanal su’ adı verilmektedir. Yani, bir limanda doklara yanaşan şilepteki bir ton buğday, onun yetiştirilmesinde kullanılmış bin tonluk suyu içinde sanal olarak barındırmaktadır. Dünyadaki sanal su ticaretinin yaklaşık yirmi Nil nehrine tekabül ettiği hesaplanmaktadır. Bu miktarın üçte ikisi tahıldan, çiçek yağına, şekerden pamuğa kadar geniş bir alanda tarımsal ürünlere gitmekte, dörtte biri et ve mandıra ürünlerine, yalnızca onda biri de endüstri ürünlerine gitmektedir. Yeryüzünün en büyük sanal su ihracatçıları ABD (sığır eti), Kanada (tahıl), Avustralya (pamuk ve şeker), Arjantin (sığır eti) ve Tayland’dır (pirinç)...
...
Birçok ülke su sıkıntılarını sanal su ithali yoluyla giderme yoluna giderken, kimileri de bu sıkıntıyı ihracat yoluyla artırmaktadır. Meselâ, İsrail ve güney kesimleri kuraklık çeken İspanya suyu domates olarak, Etiyopya kahve olarak ihraç etmekte, Meksika en büyük su kaynağı olan Chapala gölünü sanal su ihracı ile boşaltmaktadır...
...

Yeni Doğa Kanunu

Bu konuda örnek girişim, belki de en beklenmeyen yerden geldi. Küçük bir Güney Amerika ülkesi olan Ecuador Cumhuriyeti, “boyundan büyük” bir işe girişti ve geçen yıl sonlarında dünyanın birçok yerinde herkesin “olacak şey değil!” dediği bir şeyi sessiz sedasız gerçekleştiriverdi. Bu “sessiz devrim” ile tarihte ilk kez, doğaya –yani doğa’nın kendisine– anayasal haklar tanındı. Anayasa referanduma sunuldu ve insanlar Ecuador’un tropik ormanlarına adalarına, havasına ve suyuna (nehirlerine, göllerine, sulak alanlarına, bataklıklarına vb.) normalde o güne kadar sadece insanlara tanınan hakları tanıdı. Bütün temel hakları! Fazlası var, eksiği yok! Ecuador Çevre Bakanı’nın Açık Radyo’ya aktardığına göre, yeni Ecuador Anayası’nda su ve doğa haklarına ilişkin 40 kadar madde yer alıyor şimdi! Böylece dünyanın en azından bir ülkesinde doğa’nın hukuki statüsü değişmiş oluyor. Doğa, sadece metâ (şey/nesne) olmaktan çıkıyor ve bir hak öznesi haline gelmiş oluyor. Bakın ne diyor bu yeni anayasanın bir maddesi:

“Pachamama’nın (Tabiat Ana’nın) varolma hakkı vardır, ayrıca varolmada ayak direme hakkı da vardır; ve dahi Pachamama’nın hayatî çevrimlerini, yapısını ve dokusunu, işlevlerini ve evrim süreçlerini sürdürme ve bunlara icabında yeniden can verme hakkı da vardır.”

Bir de şöyle madde var:

“Ecuador’da doğal toplulukların ve ekosistemlerin varolma, gelişip serpilme ve evrilme hakları vardır ve bunlar devredilemez, vazgeçilemez haklardır. Bu haklar, doğrudan doğruya uygulanabilir (self-executive/applicabilité direct) niteliktedirler ve bunlara riayet edilmesinin sağlanması tüm Ecuador hükûmetlerinin, topluluklarının ve bireylerinin hem görevi, hem de hakkı olacaktır.”

Ecuador anayasasının mestizolara, Amerikan yerlilerine özgü o lirik dille kaleme alınmış bu harikulade maddeleri hepimiz için geçerli herhalde. Aksini düşünebilir miyiz? Su, bu gezegendeki tüm hayatın ana unsurudur. Ticari bir metâ, yani kâr sağlayan bir nesne olamaz, asla olmamalıdır … Hiçbir canlı, hiçbir şart altında suya erişim hakkından yoksun bırakılamaz, asla bırakılmamalıdır. İnsanoğlu –ya da insankızı– olarak tüm faaliyetimiz, yani Açık Radyo’daki bir bireyi örnek olarak ele alırsak, mikrofonda ya da koridorlarda yaptığımız konuşmalar, radyoda gerçekleştirdiğimiz programlar, katıldığımız ya da düzenlenmesine katıldığımız alternatif forumlar, içinde yer aldığımız bütün o toplantı ve eylemler, işbu vazgeçilmez ve devredilemez haklarımıza dairdir aslında, iş, eninde sonunda gelir bu haklara ve hukuka dayanır.

Su Hakkı: Yaşam Hakkı

Ve suya erişmek, tıpkı yaşam hakkı gibi bir haktır. Temel bir hak. Dolayısıyla, suyun epey bir süredir olduğu gibi dere tepe düz gidip sırf paraya doğru akması artık beklenmemelidir. 21. yüzyılın yeni öncelikleri, binlerce yılın eski önceliklerine; örneğin, yağmurun nereye düşüyorsa orada devşirilmesi, ‘hasat edilmesine’, ya da binlerce yıl kullanılıp, sonra unutulan ‘kanat’ sistemleri gibi kadim geleneklere geri dönmeyi gerekli kılıyor. Bu geri dönüş, damla tekniği ya da betonla kaplanmamış kanallar kullanılması gibi yepyeni yöntem ve fikirlerin devreye sokulmasını da dışarıda bırakmamaktadır elbette. Ne var ki, dev barajlar inşası, devasa boru hatları, devasa kanallar döşenmesi gibi 20. yüzyıl takıntı ve saplantılarının yerlerini hemen çok daha küçük, çok daha yerel projelere bırakması zamanı gelmiş gibi gözüküyor. Ve çok daha ‘eski’ projelere tabii. Küçük ve eski. Eskilerin küçüklere dediği gibi: ‘Su verenlerin bol olsun...’

Sen de su gibi aziz ol, ey okur.


Yazının tamamını okumak için lütfen tıklayınız!