"Slow Food" etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
"Slow Food" etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Eylül 07, 2008

BUGÜNKÜ Pazar SABAH'TA "PDA"

Sabah yazarı, gastronom, Sayın Ahmet ÖRS, bugünkü (7 Eylül 2008) Pazar yazısında PDA'dan sözediyor:


"Evlerinin balkonunda, pencere önündeki saksılarda ya da bahçelerinde pembe domates yetiştirip, yok olmaya başlayan bu lezzete sahip çıkanların sayısı artıyor. Pembe Domates Ağı adı altında iki yıl önce bir araya gelen gönüllü grup, ellerindeki
 tohumları Türkiye'nin her yerine dağıtmayı başardı..."

Ahmet Örs, PDA'nın SlowFood hareketine de iyi bir örnek oluşturduğuna değinmiş.

Yazının tamamı burada...

Sayın Örs'e içten teşekkürler... Bu arada yazıda ilk tohumları "bizim getirttiğimiz" gibi bir satır var; bize gelen ilk pembe domatesler, Sevgili Baliç'ler eliyle gelmiş, annelerinin yetiştirdiği pembelerden bize de verdikleri "armağan"dı... Zaten pembe domatesle ilk tanışmamız da bu sayede olmuştu... Bir sonraki yıl sakladığımız çekirdekleri evde de yetiştirebileceğimizi sevgili Münevver Eminoğlu söylemiş ve bizi teşvik etmiş idi. "PDA tarihi"!nin başlangıcı budur... Daha sonra her başarılı projede olduğu gibi PDA da görünmeyen kahramanlar sayesinde gelişti yol aldı... Başta Selim Güleç, Zeynep Uygun, Nalan Cantav, Emine Yalçın, Şefika Kamçez, Ömercan Organik ve kendi pembelerinin tohumlarıyla "English Gardens"... Sonra geniş alanlarda yetiştirdikleri Baliç ve Ömercan tohumlarının meyvalarıyla tüm gruba tohum desteği veren Metin Varol, Konyar'lar, Sedat Tavşanoğlu... Datça'dan getirdiği tohumlarıyla Ayşe Sazak ve daha sonraki yıl PDA içinde karşılıksız tohum paylaşam tüm sevgili üyelerimiz...
(Aşağıda da Sevinç'in bu yılki armağanı saksıdan -27 Ağustos 2008'de yapılan- ilk hasat...)

Mart 19, 2008

NUH'UN LEZZET GEMİSİ!

Norveç'teki tohum deposu, olası felaketlere karşı tohumları depolaya dursun, "Slow Food" hareketi de "lezzetleri" depoluyor. Slow Food ağının biyolojik çeşitliliği koruma amaçlı kurduğu Vakıf, "Ark of Taste" projesi ile kaybolmaması istenen lezzetleri saptıyor... Türkiye'den de "Havyar" var listede şimdilik!

Onların da bir "Manifesto"su var!

Mayıs 15, 2007

PDA-ITALYA'DAN ve PDA-LEVENT'TEN...


Soldaki İtalya'dan, sağdaki İstanbul, Levent'ten iki sevgili üyemizin pembeleri...

Gül Ünsever şöyle anlatıyor:
"İtalya'ya (okula) döndükten sonra domates tohumlarımı balkondaki saksılara ektim ve hergün sabırla, hatta sabırsızlıkla çıkacakları günü bekledim. Ve nihayet çıktılar, mucize gibi, hemen hepsi hayat buldu (okuldan arkadaşlarımla paylastığımda 'ancak 2-3 tane çıkar' demişlerdi oysa). Tam 45 tane domates fidem oldu. Balkonda ancak 5 tanesini tutabildim (hergün yapraklarını okşayıp elimde kalan mis gibi domates kokusunu içime çekiyorum), geri kalanını okuldaki botanik bahçemize diktik. Şimdi yine sabırsızlıkla domates verecekleri günü bekliyoruz hep birlikte. Çok teşekkür ediyorum sizlere, bu zevki tattırdığınız için.

Saygılarımla, Gül Ünsever
University of Gastronomic Science, Pollenzo www.
studenti.unisg.it "

Gül, gastronomi eğitiminin yanısıra aynı okulda öğrencilik yapan arkadaşları Tangör Tan ve Emre Tatari ile birlikte Slow Food Türkiye'nin kurulması ve yol alması çalışmalarıyla da uğraşıyor. 1-3 Haziran tarihleri arasında İstanbul'da yapılacak Slow Food Turkiye Kongresi icin bir de dergi hazırlığında. PDA'nın da bu dergide yer almasını istiyor.
Onlara kolaylıklar diliyoruz.

PDA-Levent'i ise şimdilik sadece Halil Yılmaz temsil ediyor. Yılmaz'a ilk fidelerden vermiştik Nisan'da. Cep telefonuyla muntazam olarak onların gelişimini görüntüleyip bize yolluyor. 7.katta asma bile yetiştiren Halil Yılmaz'ın serüveni de şöyle:

"1967 ist. dogumluyum... meslek turizm part time şöför.. Evli 3 çocuk babasıyım. Semt 4.levent. Size bio farm organik gübre ararken ulaştım. 4 senedir bende terasımda domates yetiştiriyorum. Irkları rio grande vs benim küçük kız meraklı ..domates yesin çekirdegini alır kurutur bana verir, nisanın birinde 3. de dikeriz. Bir de üzüm merakım var, 7 katta asma yetiştiriyorum. isterseniz resmini göndereyim benim terasın.. a unutmadan asıl meslek fotograf ..resim çekmeyi severim... cep ten resim çekeyim gönderim size .. bundan 2 sene önce gebze organiz sanayi ne gittim öncü adında bir şirket amerikalı misafir şirketi satın alacakmış neyse meraklıyım ya topraga, orada 70 yaşlarında birisi idi adam o kadar yaşlı olmasına ragmen çapayı vura vura terledi. slm dedim nerelisin? Bulgaristan göçmeni. Ne dikeceksin? "Pembe domates"! Ben şaşırdım, ilk kez duymuştum ..anlıyacagınız oradan merakım var pembe domatese bir de eniştem var Samsunda o da çok meraklıdır domates yetiştirmeye ama anlamaz pc den... desem pda o ne der... bu sene alırsam tohumluk çekirdek ona gönderirim... Bu arada pembeciler hızla çogalıyor seneye kısmet olursa daha fazla tohumla çalışacagım, saygılar."
Halil Yılmaz'a da çok teşekkür ediyoruz...

Şubat 12, 2007

TOPLANTI İZLENİMLERİ

I. PDA Buluşması'nda neler oldu?

Armada'da yapılan dünkü toplantıda daha önce belirtilen Program İstanbul'a mahsus trafik sorunları yüzünden 45 dakikalık bir kayma ile aynen uygulandı. Armada'nın Preveze Salonu'nda yapılan buluşmada herkes birbirini karşıladı. Yakalara pda logolu isimlikler takıldı. Bizim de tanıdıklarımız kadar o güne kadar yüz yüze hiç gelmediğimiz dostlar vardı. Buna rağmen yabancılık çekilmedi hiç. Örneğin ilk kez tanıştığımız ve ilk gelen üyelerden Nalan Cantav, sanki akrabadan biri gibiydi. "Mine Flora" namıyla maruf Mine Özgür eşi Doğu Özgür ile gelmişti, onlar da "kuzenlerden"di sanki. Örnekler çoğaltılabilir... Defne Koryürek "Slow Food" ile ilgili malzemeler getirmişti. PDA üyesi olmayıp da bu toplantıdan haberdar olunca bu serüveni paylaşmak isteyenler de vardı aramızda. Türkiye'nin en tanımış AB uzmanı Cengiz Aktar (ki yakınlarda planlanan bir organik tarım projesine ola ki PDA'nı da katacak), Beyoğlu'ndaki sağlıklı yiyecekler sunan Zencefil'in sahibi Ferda Erdinç ve bizi web'de bulup aramıza katılmak isteyen Ekrem Alptekin gibi... Kamçez ve Uygun'ların çocukları Deniz, Müfitcan ve Bahar, İsveç'ten gelen Güneş ve Barbro Karabuda da fahri PDA'cılar olarak toplantıya renk kattılar.

Toplantının hemen arkasından yolladığımız e-posta mesajında şunları özetlemiştik:

-P.D.A. üyeleri birbirlerini görmekten çok mutlu oldular,
-
pda logosunun Yalçın'lar tarafından üretilen ilk bayrak ve yaka kartları çok sevimli bulundu,
-Omercan ve Konyar tohumları titizlikle pay edildi,
-Selim Güleç'in yolladığı Hatay'ın Serinyol beldesindeki Yüksel Atar hanımefendi tarafından 20 yıldır doğallığını koruyan tohumlar, kuyumcu terazisi ile pay edilse bundan daha adil dağıtılamazlardı ve küçük ve özel zarflarla, üzerinde şu etiket olduğu halde paylaşıldılar:


“Heirloom” (“Evladiyelik”) Pembe Domates Tohumu
Kaynak: Hatay – Serinyol Beldesinden Yüksel Atar -
Tohum alma: Yüksel Atar- 20 yıllık bozulmamış doğal tohum
P.D:A.’na gönderen: Selim Güleç, Ziraat Mühendisi, Silifke
Çimlendirme tarihi: Mart 2007

-Katılamayan ve tohum isteyenlerin payları saklandı, bir iki gün içinde özel posta ile yollanacaklar. (Yalnız yurtiçi kargo telefon no'su da istediğinden lütfen bize sadece kapı adresi yollayanlar bu bilgiyi de ekleyerek topluca tekrar iletsinler.)
-Selim Bey'in özenerek yazıp, resimlediği ve katılımcılarla paylaşılan ( şu
adresten indirilebilecek olan) tavsiyeleri de hararetle tartışıldı.

Toplantıda tartışılanlar...

Toplantıya 2006'de neler yapıldığı, 2007de neler yapılacağı hakkındaki iki kısa sunum ile başlamıştık. Yukarıda "hararetle tartışıldı" dediğimiz konuları ise Emine Yalçın not aldı. Bir "PDA 2007 Manifestosu" da içeren sunumları çok yakın zamanda pdf /broşür formatında buradan yayına sokacağız. Ama Sayın Emine Yalçın'na teşekkür ederek, notlarını şimdiden paylaşalım:


BİRİNCİ PEMBE DOMATES AĞI TOPLANTISI
11 Şubat 2007 Armada Otel Saat: 11.00-13.00
Emine Yalçın

Pembe Domates Ağı’ndan, otuz üyenin katılımıyla gerçekleşen toplantıda, deneyimli üyelerin aklımızda bulunmasını istediği "faydalı bilgiler" ve tartışılan konuların kısa özeti aşağıdadır:

Zıraat Mühendisi Selim Güleç'in "Balkonda Domates Yetiştiricileri" için hazırladığı dosya hepimizi çok sevindirdi. Selim Güleç Silifke’de olduğu için toplantıya katılamadı. Ancak ilgisi, desteği, verdiği bilgileri ve "20 yıllık bozulmamış doğal tohumları" ile toplantının tam ortasında yerini aldı.

Metin Varol; bahçe ziraatında sığır gübresi kullanılmayacağını özellikle vurguladı. Sığır veya büyükbaş hayvan gübresi “danaburnu” yapıyormuş. Danaburnu, domates, biber, patlıcanın kökünü kesiyormuş ve bahçeye büyük zarar veriyormuş. Yanmış koyun gübresi kullanmak çok faydalıymış, verim yükseliyormuş. Balkonda domates yetiştirenlerin buna dikkat etmesi tavsiye edildi.

“Pembe ve kırmızı domatesler bir arada, yan yana yetiştirilebilir mi yetiştirilemez mi?” konusu tartışıldı. Domatesin genetik özelliği her tür domatesin bir arada yetiştirilmesine uygunmuş. Polenlerin döllenmesinde yapısı, türü bozulmuyormuş. Ağırlıklı olarak bu konuda mutabık olunmasına rağmen, Sedat Tavşanoğlu; Silivri’de domates yetiştiren yakınlarının kesinlikle farklı domatesleri bir arada yetiştirmediğini, bunun riskli olduğunu söyledi.
Mine Akdeniz Gemlik'te farklı zeytin türlerinin bir arada yetiştirildiğini ve birbirlerinden etkilenmeyip özelliklerini koruduklarını belirtti.

Arı olmayan ortamda polenlerin iyi döllenmediği konuşuldu. Döllenmede rüzgarın da rolü olduğu tartışıldı.

Necdet Demir; (M.Varol’un Tekirdağ çiftliğinin usta bahçıvanı) domates yetiştirdiğimiz saksı veya bahçe toprağında zaman zaman oluşan çatlamaların muhakkak karıştırılarak düzeltilmesi gerektiğini söyledi.

Saksı veya bahçede yetiştirilen domateslerin yerinin güneş ışığına göre konumlanması üzerinde görüş birliğine varıldı.

Selim Güleç’in belgesine göre 5-6 adet yeşil domates ile 2 adet golden elma şeffaf bir poşete konulup, ağzı kapalı olarak bekletilirse yeşil domatesler 7 gün içinde kızarıyormuş. Bu işlem daha çok salkım domates için yapılıyormuş.

Bu görüşme/tartışma sırasında ayrıca "Şaşırtmaca" ve "Boğazlama" deyimlerinin domates yetiştiriciliğinde ne anlama geldiğini ve yapılması zorunlu işlemler olduğunu da öğrendik.


XXXX

Ocak 23, 2007

6 SAATTE BİR SEBZE YOK OLUYOR!

Ahmet ÖRS Sabah'ta yazmış:

"Avrupa'da 1900 yılından bu yana yerel ürün çeşitlerinin yüzde 70'i yok olmuş durumda. Aynı dönemde Amerika'da yok olan yerel çeşitlerin oranı ise yüzde 93. İstatistikler, son yüz yıl içinde 30 bin sebze çeşidinin tarihe karıştığını ve her altı saatte bir bu listeye yeni bir ürünün katıldığını gösteriyor. Slow Food üyeleri güçbirliği halinde, dünyada kurtarabildikleri kadarını yok olmaktan kurtarmak için çabalıyor. Üreticilere maddi destek vererek değil, onları tüketicilere tanıtarak, yaptıklarının, ürettiklerinin önemini anlatarak sürdürüyorlar bu işi. Hak ettikleri fiyata ürünlerini satmalarına yardımcı oluyorlar. Yerel fuarlar, düzenliyorlar. Carlo Petrini'den ayrıldıktan sonra, Salone del Gusto'daki, Slow Food Ödülü jürisindeki izlenimlerim, Toprak Ana projesi kitabında gördüklerim ve Petrini'den dinlediklerim uzun süre belleğimden silinmedi. Belki biz de silkiniriz, yerel lezzetlerimiz Amerika'daki gibi hemen tümüyle yok olmadan, bizde de Slow Food gönüllülerine katılacaklar çıkar. Bakarsınız, Carlo Petrini içimizdeki kıvılcımı ateşlemek için Türkiye'ye tekrar gelir!.."

Bahsi geçen Carlo PETRINI "Slow Food" hareketinin öncüsü olup, geçtiğimiz ay İstanbul'da Defne Koryürek'in konuğu olmuş...