Şubat 12, 2007

TOPLANTI İZLENİMLERİ

I. PDA Buluşması'nda neler oldu?

Armada'da yapılan dünkü toplantıda daha önce belirtilen Program İstanbul'a mahsus trafik sorunları yüzünden 45 dakikalık bir kayma ile aynen uygulandı. Armada'nın Preveze Salonu'nda yapılan buluşmada herkes birbirini karşıladı. Yakalara pda logolu isimlikler takıldı. Bizim de tanıdıklarımız kadar o güne kadar yüz yüze hiç gelmediğimiz dostlar vardı. Buna rağmen yabancılık çekilmedi hiç. Örneğin ilk kez tanıştığımız ve ilk gelen üyelerden Nalan Cantav, sanki akrabadan biri gibiydi. "Mine Flora" namıyla maruf Mine Özgür eşi Doğu Özgür ile gelmişti, onlar da "kuzenlerden"di sanki. Örnekler çoğaltılabilir... Defne Koryürek "Slow Food" ile ilgili malzemeler getirmişti. PDA üyesi olmayıp da bu toplantıdan haberdar olunca bu serüveni paylaşmak isteyenler de vardı aramızda. Türkiye'nin en tanımış AB uzmanı Cengiz Aktar (ki yakınlarda planlanan bir organik tarım projesine ola ki PDA'nı da katacak), Beyoğlu'ndaki sağlıklı yiyecekler sunan Zencefil'in sahibi Ferda Erdinç ve bizi web'de bulup aramıza katılmak isteyen Ekrem Alptekin gibi... Kamçez ve Uygun'ların çocukları Deniz, Müfitcan ve Bahar, İsveç'ten gelen Güneş ve Barbro Karabuda da fahri PDA'cılar olarak toplantıya renk kattılar.

Toplantının hemen arkasından yolladığımız e-posta mesajında şunları özetlemiştik:

-P.D.A. üyeleri birbirlerini görmekten çok mutlu oldular,
-
pda logosunun Yalçın'lar tarafından üretilen ilk bayrak ve yaka kartları çok sevimli bulundu,
-Omercan ve Konyar tohumları titizlikle pay edildi,
-Selim Güleç'in yolladığı Hatay'ın Serinyol beldesindeki Yüksel Atar hanımefendi tarafından 20 yıldır doğallığını koruyan tohumlar, kuyumcu terazisi ile pay edilse bundan daha adil dağıtılamazlardı ve küçük ve özel zarflarla, üzerinde şu etiket olduğu halde paylaşıldılar:


“Heirloom” (“Evladiyelik”) Pembe Domates Tohumu
Kaynak: Hatay – Serinyol Beldesinden Yüksel Atar -
Tohum alma: Yüksel Atar- 20 yıllık bozulmamış doğal tohum
P.D:A.’na gönderen: Selim Güleç, Ziraat Mühendisi, Silifke
Çimlendirme tarihi: Mart 2007

-Katılamayan ve tohum isteyenlerin payları saklandı, bir iki gün içinde özel posta ile yollanacaklar. (Yalnız yurtiçi kargo telefon no'su da istediğinden lütfen bize sadece kapı adresi yollayanlar bu bilgiyi de ekleyerek topluca tekrar iletsinler.)
-Selim Bey'in özenerek yazıp, resimlediği ve katılımcılarla paylaşılan ( şu
adresten indirilebilecek olan) tavsiyeleri de hararetle tartışıldı.

Toplantıda tartışılanlar...

Toplantıya 2006'de neler yapıldığı, 2007de neler yapılacağı hakkındaki iki kısa sunum ile başlamıştık. Yukarıda "hararetle tartışıldı" dediğimiz konuları ise Emine Yalçın not aldı. Bir "PDA 2007 Manifestosu" da içeren sunumları çok yakın zamanda pdf /broşür formatında buradan yayına sokacağız. Ama Sayın Emine Yalçın'na teşekkür ederek, notlarını şimdiden paylaşalım:


BİRİNCİ PEMBE DOMATES AĞI TOPLANTISI
11 Şubat 2007 Armada Otel Saat: 11.00-13.00
Emine Yalçın

Pembe Domates Ağı’ndan, otuz üyenin katılımıyla gerçekleşen toplantıda, deneyimli üyelerin aklımızda bulunmasını istediği "faydalı bilgiler" ve tartışılan konuların kısa özeti aşağıdadır:

Zıraat Mühendisi Selim Güleç'in "Balkonda Domates Yetiştiricileri" için hazırladığı dosya hepimizi çok sevindirdi. Selim Güleç Silifke’de olduğu için toplantıya katılamadı. Ancak ilgisi, desteği, verdiği bilgileri ve "20 yıllık bozulmamış doğal tohumları" ile toplantının tam ortasında yerini aldı.

Metin Varol; bahçe ziraatında sığır gübresi kullanılmayacağını özellikle vurguladı. Sığır veya büyükbaş hayvan gübresi “danaburnu” yapıyormuş. Danaburnu, domates, biber, patlıcanın kökünü kesiyormuş ve bahçeye büyük zarar veriyormuş. Yanmış koyun gübresi kullanmak çok faydalıymış, verim yükseliyormuş. Balkonda domates yetiştirenlerin buna dikkat etmesi tavsiye edildi.

“Pembe ve kırmızı domatesler bir arada, yan yana yetiştirilebilir mi yetiştirilemez mi?” konusu tartışıldı. Domatesin genetik özelliği her tür domatesin bir arada yetiştirilmesine uygunmuş. Polenlerin döllenmesinde yapısı, türü bozulmuyormuş. Ağırlıklı olarak bu konuda mutabık olunmasına rağmen, Sedat Tavşanoğlu; Silivri’de domates yetiştiren yakınlarının kesinlikle farklı domatesleri bir arada yetiştirmediğini, bunun riskli olduğunu söyledi.
Mine Akdeniz Gemlik'te farklı zeytin türlerinin bir arada yetiştirildiğini ve birbirlerinden etkilenmeyip özelliklerini koruduklarını belirtti.

Arı olmayan ortamda polenlerin iyi döllenmediği konuşuldu. Döllenmede rüzgarın da rolü olduğu tartışıldı.

Necdet Demir; (M.Varol’un Tekirdağ çiftliğinin usta bahçıvanı) domates yetiştirdiğimiz saksı veya bahçe toprağında zaman zaman oluşan çatlamaların muhakkak karıştırılarak düzeltilmesi gerektiğini söyledi.

Saksı veya bahçede yetiştirilen domateslerin yerinin güneş ışığına göre konumlanması üzerinde görüş birliğine varıldı.

Selim Güleç’in belgesine göre 5-6 adet yeşil domates ile 2 adet golden elma şeffaf bir poşete konulup, ağzı kapalı olarak bekletilirse yeşil domatesler 7 gün içinde kızarıyormuş. Bu işlem daha çok salkım domates için yapılıyormuş.

Bu görüşme/tartışma sırasında ayrıca "Şaşırtmaca" ve "Boğazlama" deyimlerinin domates yetiştiriciliğinde ne anlama geldiğini ve yapılması zorunlu işlemler olduğunu da öğrendik.


XXXX

İLK BULUŞMADAN GÖRÜNTÜLER-III







Solda Sedat Tavşanoğlu, Mine Akdeniz, Bahar ve Müfitcan Uygun... Arka sırada Zeynep Uygun, Özge İskender.





Solda Mine Özgür (Mine Flora). Sağda Emine Yalçın, A.T., Hümeyra ve Rasim Konyar





Cengiz Aktar, Edip Emil Öymen, MAT... Sağda Şadan Öymen, Ferda Erdinç, Güneş karabuda ve Defne Koryürek

İLK BULUŞMADAN GÖRÜNTÜLER-II




Yukarıda- soldan- Sevinç Baliç, MAT, Emine Yalçın... Yanda (Soldan) Avniye Tansug, Deniz, Şefika ve Yücel Kamçez...



Necdet Demir, Metin Varol, yeni üyemiz Ekrem Bey...


İLK BULUŞMADAN GÖRÜNTÜLER...


Hazırlanan tohum paketleri "şeker bayramı"ymış gibi Müfitcan ve Bahar tarafından dağıtılıyor. Pembe Candaner'in aylar öncesinden getirdiği tohum saklama kutusunda "Evde yetiştirilen pembe domatesler"yazıyor!




Zeynep ve Hümeyra paylaşımın eşit olması için çekirdekleri teker teker sayıyorlar...

Şubat 11, 2007

I. P.D.A BULUŞMASI ÇOK SICAK GEÇTİ...

11 Şubat 2007 Pazar sabahı Armada Otel- Preveze Toplantı Salonu...

Pembe domates tohumları paylaşıma hazır hale getiriliyor...

Sunum: "Herşey o 3 pembe domatesle başladı"...

Ocak 23, 2007

6 SAATTE BİR SEBZE YOK OLUYOR!

Ahmet ÖRS Sabah'ta yazmış:

"Avrupa'da 1900 yılından bu yana yerel ürün çeşitlerinin yüzde 70'i yok olmuş durumda. Aynı dönemde Amerika'da yok olan yerel çeşitlerin oranı ise yüzde 93. İstatistikler, son yüz yıl içinde 30 bin sebze çeşidinin tarihe karıştığını ve her altı saatte bir bu listeye yeni bir ürünün katıldığını gösteriyor. Slow Food üyeleri güçbirliği halinde, dünyada kurtarabildikleri kadarını yok olmaktan kurtarmak için çabalıyor. Üreticilere maddi destek vererek değil, onları tüketicilere tanıtarak, yaptıklarının, ürettiklerinin önemini anlatarak sürdürüyorlar bu işi. Hak ettikleri fiyata ürünlerini satmalarına yardımcı oluyorlar. Yerel fuarlar, düzenliyorlar. Carlo Petrini'den ayrıldıktan sonra, Salone del Gusto'daki, Slow Food Ödülü jürisindeki izlenimlerim, Toprak Ana projesi kitabında gördüklerim ve Petrini'den dinlediklerim uzun süre belleğimden silinmedi. Belki biz de silkiniriz, yerel lezzetlerimiz Amerika'daki gibi hemen tümüyle yok olmadan, bizde de Slow Food gönüllülerine katılacaklar çıkar. Bakarsınız, Carlo Petrini içimizdeki kıvılcımı ateşlemek için Türkiye'ye tekrar gelir!.."

Bahsi geçen Carlo PETRINI "Slow Food" hareketinin öncüsü olup, geçtiğimiz ay İstanbul'da Defne Koryürek'in konuğu olmuş...

Ocak 17, 2007

İLK PDA BULUŞMASI: 11 ŞUBAT 2007, PAZAR

Sevgili dostlar, ilk PDA buluşması konusunda gösterdiğiniz sıcak ilgi ve dostça yaklaşımlar için teşekkür ediyoruz.
Çoğunluğun isteğine uyarak toplantıyı Pazar günü yapmaya karar verdik.
Kabaca gundem de soyle:
11 SUBAT 2007, Pazar,
Yer: Armada Otel- (Kroki için http://www.armadahotel.com.tr )
11.00-13.00
11.00-11.30 Bulusma, tanısma
11.30- 12.00 İki kısa sunum: a) "Evde Pembe Domates Serüveni- 2006"
b) "Evde Pembe Domates Serüveni- 2007"
12.30-13.00 PDA üyelerinden 2007 için görüş ve öneriler,
Varolan pembe domates tohumlarının "Kardeş Payı" yapılması.

Sevgi ve saygıyla.
Tansuğ'lar

Not: Istanbul dışında olup da tohum isteyenler bize hemen posta adreslerini yazsınlar lütfen ki paylaşımı ona göre belirleyelim. Herhalde en az 8-10 çekirdek düşebilmeli bir aileye. Fazlası olursa ne ala. Bu toplantıya paylaşılmak üzere pembe tohumu getirebilecekler varsa ve onlar da lütfen ne kadar cekirdek vereceklerini yazarlarsa çok seviniriz.

-Bu notu siteye de koyma nedeni Yahoo iletişim ağlarındaki aksamalar...-

Aralık 29, 2006

TOHUMCULUK KANUNU HAKKINDA BİR YORUM

TOHUMCULUK KANUNU’NUN OLASI SONUÇLARI

Prof. Dr. Uçkun Geray

Avrupa’da Neler Oldu?

1999 yılında Seattle’daki küreselleşme karşıtı harekete Fransızlar başlıca iki sloganla katılmışlardı. Bunlar “culture” ve “agriculture” sloganlarıydı. Kastedilen, endüstriyel tarımın hem doğal ve temiz tarımı, hem de kırsal toplum kültürünü yok ettiği savını vurgulamaktı. Gerçekten endüstriyel tarımın, yani büyük alanlarda, ileri teknolojiye, yapay gübreye ve zararlılarla kimyasal mücadeleye dayalı tarımın “çiftçiye” , ki bu çiftçi büyük oranda köylü yahut kırsal nüfus kapsamı dışındaki bir tarımcı kesimidir, bir başka deyişle endüstriyellere dayalı olmasından şikayet vardı. Bu tarımcı kesim AB genelinde nereden baksanız nüfusun en çok %4’ünü teşkil ediyor ve ilçeden, kentten üretim ve satışlarını yönlendirebiliyorlardı. Yani köylü dönüşmüş, göç etmiş ve o nedenle köylü eksenli tarım en aza inmişti. Bunun kaçınılmaz sonucu ise kırsal toplum kültürünün erozyona uğraması, hatta kaybedilmesiydi.


devamı: http://www.cekulvakfi.org.tr/icerik/haftaninYazisi.asp?ID=54

2007'YE GİRERKEN "P.D.A"...

Sevgili dostlar...

Evde doğal yollarla pembe domates yetiştirme serüveni!
Bu serüvene destek verip bizzat katılarak "P.D.A" Pembe Domates Ağı'nın kurulmasına yol açan herkese içten teşekkürler...
Böyle bir ağın kurulması 2006'da başımıza gelen en güzel şeydi!
2007'ye girerken en iyi dilekler, sevgi ve saygı ile...

Mehmet - Avniye Tansuğ

Not: 2006 içindeki çalışmalarınızdan bize yollanan kimi görseller ile web albümü yaptık. Bir boş vaktinizde izleyebilirsiniz. 2007 albümünde daha çok "pembe" olacak, eminiz!

Aralık 26, 2006

İSTANBUL'DAN PARİS'E UÇAN PEMBELER

Paris'te eğitimine devam eden, sevdiğimiz bir genç arkadaş, "bu pembe domateslerin farkı ne?" diye sormuş geçenlerde. Farkın ne olduğunu en iyi görerek ve tadarak anlayabilirdi elbette. Şansına "bir giden"le ona "son balkon turfandaları"ndan yolladık.

İstanbullu yeşil-pembeler, şu sıra, orada, bir cam önünde pembeleşmekle meşguller.
Paris'in günışığı da yardım ederse, farkı gösterecekler!

Aralık 18, 2006

BİR TÜRK DOKTORUN ARAŞTIRMASI: DOMATES KANSERİ ÖNLER Mİ?

Detroit, Barbara Ann Karmanos kanser enstitüsünde, domatese rengini veren "lycopene" ile prostat kanseri arasındaki ilişkiyi inceleyen Dr. Ömer Küçük "önleyebilir" diyor...

Aralık 12, 2006

BİR "ARALIK PEMBESİ": PDA-NİŞANTAŞI, DİLEK GÜRELLİ'DEN!


Merhaba,
Size ufak bir süprizim var !!.
Aralık 10, benim balkondaki domateslerin yaprakları kurudu ama erik kadar bir yeşil domatesim var, nasıl dua ediyorum şu güneş biraz daha devam etse, belki de pembeleşecek. Ama korkarım bu haftadan itibaren havalar soğuyacak.
Ben bunu içeri alsam olmayacak, dişarıda bıraksam kıyamıyorum, ne yapacağım bilemedim.
Ama şimdi dalında meyvaları görenlerin duygularını daha iyi anlıyorum, ne büyük bir şaşkınlık ve sevinç, keşke daha önce olsaydı diyeceğim ama olsun, benim sabrım ve onların azmi sonuç verdi işte.

Dilek GÜRELLİ, "GezerYAZAR"...

Kasım 26, 2006

P.D.A.- ELBASAN, TAVŞANOĞLU PEMBESİ


İşte bahsi geçen pembe bu.
Bu pozu verdiğinde tarih 15 Eylül 2006 idi.
Bu Elbasan'da yetişenlerin ilk örneklerinden biri.
Ağırlığı yarım kg. civarında idi...
Bunun çekirdeklerini sakladık neyse ki...
Seneye artık!

KASIM PEMBELERİ...

Kasım bitiyor ama bizim balkon pembeleri hala yaşamlarını sürdürüyorlar... Çoğu PDA üyesi dostlarınkiler de öyle. Baliç'lerinki tam umut kesilmişken meyvaya durup bir de dalında renklenmiş.
Bunlar şimdi bir yandan sarı çiçekleriyle boy atarken, bir yandan da meyve verip, güneşi her gördüklerinde de pembeleşiyorlar... Herhalde "profesyonel" yetiştiriciler tarladaki kökleri çoktan çıkarıp ya yerine başka birşey ekmişler ya da gelecek mevsimin hazırlıklarına girişmişlerdir. Ama biz kıyamıyoruz saksılara müdahale etmeye. Tıpkı sonbahar ağaçlarına benzediler aslında... Sararıp kuruyan yapraklarla dolu gövdeleri. Bir de üstten taze sürgünler ve çiçekler olmasa...

Sedat Hoca (Tavşanoğlu), Çatalca, Elbasan'daki tarımcı dostlarının kimi yıllarda, "kar altından kıpkırmızı domatesler topladıklarını" söylüyor. Kimbilir, bakarsınız bunlar da benzer bir performans gösterirler... Sonuçta bir süre daha ellemiyeceğiz biz bunları. Zaten irileşenleri alıp, oda içinde pembeleşmeye bırakıyoruz. Gayet de iyi oluyor. Lezzet aynı, renk aynı...

Bu arada Elbasan topraklarındaki Tavşanoğlu pembelerinin başına korkunç bir felaket geldi. Ağustos ayında burada yazmıştık hani, orada iki tür domates olduğunu ve kendilerine başka arkadaşlar bulan pembelerin biraz geç dikildiğini. Sedat Hoca ilk dikilen domateslere bir mantarın musallat olduğunu ve hepsini mahvettiğini söyledi önce. Pembeler geç dikildiği ve daha yeni meyva verdikleri için onlara bulaşmamıştı mantar. Ama bir iki hafta sonra duyduk ki onlar da maalesef nasiplerini almışlar salgından...

Neyse ki ilk çıkanlardan birinin resmi var arşivde... Bir seferde üçten fazla resim yükletmiyor bu Blogger, yeni bir giriş yapıp paylaşmak istiyorum Elbasan pembesini sizlerle. (Çünkü her biri yeni bir yüz, yeni bir kişilik gibi görünüyor bu mahlukların, "ne olacak canım alt tarafı bir domates işte" demenin imkanı yok! Hele "pembe" ise!)

P.D.A. ÜNEY PEMBELERİ

Geçen yılın 10 Kasım'ında, çok sevdiğimiz, çok saydığımız Tuncer Üney'in, -bizce ülkemizi fakirleştiren kayıplardan biri olan ve çok zamansız-gidişinin ardından, ne yapacağımızı bilemediğimiz zamanlardan biriydi...
Sevgili eşi Günsel Hanım'a evdeki pembe domates saksılarından biri, oğulları Erdem ve Emre Üney eliyle -15 Haziran-böyle yollanmıştı...

Üzerinden koca bir yıl geçti...

10 Kasım 2006'da onu bir grup yakını ve dostu ile yattığı yerde andık. O sırada "arada derede" konuştuğumuz pembeler hakkında bir iki gün sonra da Erdem Üney'den bir e-posta geldi. Ekim ayında Üney pembelerinin meyva verdiğini, ancak bunu P.D.A'ya duyurma konusunda bir "karışıklık" olduğunu söylüyordu.
İşte Üney pembeleri de şimdi buradalar! Resimler 6 Ekim'de çekilmiş... Bu pembeler, onca acılı günlerin ardından, İstanbul'un havadar bir balkonunda, "geç" olsa da "güç" olmadan, ama ille de "ilgi, bilgi, sevgi" ile ortaya çıktılar... Ah... Keşke Tuncer Bey de görseydi...

Ekim 21, 2006

ŞEF PİM'DEN DOMATES KONSERVESİ TARİFİ

Pim Hanım, Yunanistan'da görmüş önce kurutulmuş domatesten yapılan konserveyi.
Çok beğenmiş. Kendisi de denemiş sonradan. Resimlerle birlikte yapıkları aşağıda:
chez pim: Tomato Confit: oven-dried tomato in olive oil

(Bu arada sağlıksız koşullarda yapılan konserveden ağır zehirlenmeye de "Botulism" dendiğini Pim sayesinde öğrenmiş olduk!)

Ekim 18, 2006

YEŞİL PEMBENİN YEŞİL KONUĞU!


"Araziye uyum" bu kadar olur herhalde!

Ekim 11, 2006

EVDE ORGANİK SALÇA-IV: BİBER + DOMATES

Bu sefer (üçüncü tarif: "Domates + Biber salçası" ve üçüncü deneme) sonuç "Pekiyi" denebilir. Bu kadar kolay olduğunu bilseydim, bugüne kadar yapmaz mıydım? Doğrusu Özge Hanım'a ve Ömercan'a teşekkür etmek gerek. Nedeni de kabuk soyma v.s. gibi "el yakıcı" ve de "caydırıcı" yöntemlerden ari tarifler vermiş olmaları.
Yine de paylaşılacak bir ipucu daha var aslında. Bu tarifte "Biraz su ilave edin ve sürekli karıştırarak kaynatın. Tenceredeki sarı suyu kullanmadan süzgeçten geçirin." deniyor ya, işte o "süzgeçten geçirme" yerine domatesleri çiğ, biberleri de haşlanmış iken mikser'de unufak ettikten sonra, tekrar tencereye boca edip ve suyunu uçura uçura kaynatmaya devam etmenin, harika bir sonuç verdiğini söylemek lazım.

Internet üzerindeki tariflerin büyük çoğunluğu ise biberlerin zarlarını soydurup, süzgeçlerden geçirtip, tekrar "kavurtuyor". Hem zaman hem lif kaybı.

Son bir iki ayını "blog" fenomeni etrafındaki yasal sorunlarla boğuşarak geçirmiş biri olarak (evet, pembe domates ile tezimi örtüştürecek ! bir konu bulmuştum sonunda ve neyse ki "bitti" artık) hafif yorucu da olsa son iki gün bu salça işiyle uğraşmak bana çok iyi geldi. Bunun çocukluğumdaki "komşu teyzeler"in güneşte kuruttuğu ve bütün mahallenin çocuklarına "gün doğduran salça zamanları"ndan biri olmadığı açık... Yoksa aslında Simone de Beauvoir'in dediği gibi reçel, turşu yapma çağımız geldi de bunlar bahane mi? Firdevs Gümüşoğlu'nun, ülkemizdeki ders kitaplarında toplumsal cinsiyet bağlamında kadının rolünün "sağlıksız" işlendiği konusundaki o çok güzel çalışmasında verdiği örnekler gibi. Ama dikkat! Anneler salça, reçel yapmaktan vazgeçtikçe yaşamımızı başka şeyler biçimliyor... Sonra da "işe şeytan karıştı" deniyor! Tıpkı birileri şeytana rahmet okutan yaklaşımlarla "paradan para" kazanırken, birilerinin de "bu ülkede üretilen organik yiyecekler bu ülkede de tüketilsin" diye kalkıp bunca zahmete girdiği bir zaman kesidinde bu duyguları paylaşmamak haksızlık olmaz mıydı şimdi?

EVDE ORGANİK SALÇA-III: İLK DENEME FENA SAYILMAZSA DA...

Bugün Ömercan tariflerinden "Chutney" sos ile "kahvaltılık domates salçası" yapıldı. "Chutney" acı-tatlı ve baharatlı bir İngiliz sosu. Domates, soğan, tomatillo, biraz acı kırmızı biber, tuz, şeker, sirke, kişniş, hardal tohumu hep birlikte mikserde öğütülüp 1 saat kadar kaynatılıyor. Hepsi o kadar. Ben hayatımda ilk kez salça yapımına giriştim bugün aslında. İlk deneme fena sayılmazsa da benim gibi olanlarla şu hatalarımı paylaşayım:


"Chutney" sosta: Resimdeki küçük tencerede kaynayan o. Tencere malzemeye oranla küçük kaldığı için, "önce biraz suyu uçsun, sirkeleri sonra koyarım" dedim. Oysa tüm malzemenin aynı anda kaynamaya başlaması önemliydi, sirkeler sonradan eklendiğinde kıvamı biraz suluca kaldı. Şekeri de verilen ölçüden biraz daha daha az tutmak bizim damak tadımıza daha uygun olabilirmiş...
Domates salçasında: Baştan herşey çok iyi gitti. "Anneannemin emektar tenceresi şerefine herhalde, bir atışta olacak gibi bu iş" dedim hatta içimden. Tarifte, "suyu uçup koyulaşınca bolca zeytinyağı ekleyin" deniyordu. Ama o "bolca"yı ben biraz abarttım galiba. Çok yağlı bişey oldu. Biraz tuzu da fazla kaçtı sanki...
Her iki işlemden sonra malzemenin kavanozlara sıcakken konup, kapakları kapatılıp, "bir gece başaşağı" tutulması salık verilmiş. "Chutney" kavanozlarını kapatmadan önce öteki salçanın yüzeyindeki fazla yağları alıp burada ara tabaka olarak kullanınca sorun halloldu.
Şimdi bunlar böyle başaşağı bir gece geçirmekteler...
Yarın, kırmızı biber ve organik domates karışımı olan salça denenecek...
Aaaah, yazın Metin Varol tarlasından o koca koca pembeler gelirken akıl edip yapsaydık bunları, şimdi "pembe salçalar" olacaktı etrafta...
Neyse, sınaya deneye geç de olsa öğreniyoruz hiç değilse...