Mayıs 12, 2020

OLAĞANÜSTÜ 2020 BAHARINDA BALKONDA DOĞAL DOMATESLER...


Bu gönderinin başlığını, son iki-üç aydır sadece bizim ülkede değil, kimbilir kaç yüzyıldır "ilk defa" bu gezegenin hemen her coğrafyasında insanları tehdit eden "manyak" bir "mini-ötesi canlı"* yüzünden yayılan salgın hastalık yüzünden,  böyle koydum... 
*('nam-ı diğer'; 'Corona Virus-19' ya da sadece 'Corona', o da olmazsa 'COVID-19' filan gibi adları olan hani!)  
Esasen tohum çimlendirmede gecikmeme gerekçe olarak bu yıl da bu olağanüstü durum sahneye çıkıverdi... Keşke hiç çıkmasaymış. Çünkü kolay kolay gideceğe de benzemiyor. Maalesef... Neyse...

Bu, apartmanın, güneşi gün içinde 6 saat kesintisiz olarak görebilen  yegâne cephesindeki minicik, daracık, nam-ı diğer "Fransız Balkonu"nda, canlanmaya bırakılan çekirdekler, başlarını topraktan dışarı çıkardıkça, inanın ya da inanmayın, ben de kendimi "yeni doğmuş" mu desem, ne desem bilmiyorum, ama bildiğim tek şey, çooooooook iyi hissediyorum...
















Ocak 21, 2020

AÇIK RADYO'DA "DOMATES"Lİ BİR YAYIN...

Açık Radyo 94.9'daki, "Botanitopya" programında Benan Kapucu "Azteklerin 'Altın Elma'sı Domates" başlıklı bir yayın yapmış...

İşte yayının son cümleleri:

"...Genetiği değiştirilmiş domateslerle birlikte, sera domatesçiliği de arttı. Artık her mevsim domates yiyoruz ama ne o eski tadı, ne de o kokuyu bulabiliyoruz artık. Olgun domates benzersiz tadıyla kokusunu karmaşık kimyasal dizilerinden alıyor; melezlenen ticari türler o uçucu aromalarını, asit ve şekerlerini çoktan yitirmiş durumda. Bilim insanları domatese eski içeriğini geri kazandırmaya çalışıyor; sonuca ulaşır mı, orası meçhul. Asıl çözüm, daha eski varyetelerin tohumlarından üretilen “atalık” domateslere sahip çıkmaktan geçiyor olsa gerek…"


Bu ilginç programın tamamını dinlemek için tıklayın: http://acikradyo.com.tr/botanitopya/azteklerin-altin-elmasi-domates

Kasım 19, 2019

KASIM DOMATESLERİ ve MEVSİM DEĞİŞİKLİĞİ

Burası İstanbul...
Yani, öyle Antalya, Mersin filan gibi, Akdeniz iklim kuşağındaki bir kent değil...
Ama dünyanın doğası değişti artık bir kere... Mevsimler de...
İşte kanıtı:
Bir keresinde de Aralık ayında meyva vermişti bizim balkon pembeleri...
Bu yıl Kasım ayında önce çiçeklenip, hızla meyva verdiklerine tanık olduk...
Benzer biçimde balkondaki kapya biberlerin de...

Bunlar doğal "cherry"lerin çiçeklenmiş hali...


Aynı saksıda meyva da vermiş...

Bu da doğal kapyalar... Kimisi çiçekte kimi de meyvalamış!
Kasım 2019, balkonda doğal kapyalar...

Temmuz 27, 2019

2019 Balkon Domateslerinde Bir Soruna Çözüm Ararken Kendini Bahamalarda Bulmak!

Bu yaz balkonda sadece doğal cherry ve kapya biber yetiştiriyoruz. Bu dar alanda pembelere ayıp oluyor çünkü... Bir önceki gönderide sözettiğim Litvanya kaynaklı "Domates-Biber" toprağı ve Yenesol'un  solucan gübresi takviyesi sayesinde mini mini "Fransız balkon"umuz sanırsınız küçük bir tarlanın bir kenarı idi!



Koyu yeşil, (görse sevgili Sedat Tavşanoğlu Hoca'nın "vejetasyon iyi durumda" diyeceği türden!) gümrah yapraklı , "genç irisi" harika domates fideleri... Herşey güzel giderken, ilk domatesler tatlı tatlı ortaya çıkar, kapyalar da sakin sakin büyürken, son bir iki haftadır domateslerin alt dallarında bir sorun çıktı... Bazıları sıraya girmiş gibi, büzüşüp ufalmaya ve birkaç gün sonra da toprağa düşmeye başladı. Düşmek üzere olanları da ben koparıyorum zaten!

Bunca yıllık deneyime rağmen böylesi ile ilk kez karşılaştık. (Biberlerde neyse ki şimdilik sorun yok). Daha önce başımıza gelenlere de hiç benzemiyor.

Doğal olarak Internet'e başvurdum. "Duck Duck Go" arama motoruma Türkçe olarak "domateste yaprak ve dalların kuruyup düşmesi" yazıp beklemeye başladım. En başta gözüken birkaç ilgisiz siteden sonra anahtar sorgulamam ile bir hayli örtüşen bir içerik görüp tıkladım: 
https://tr.farmforage.com/11385-what-is-sick-seedlings-of-tomatoes-what-if-the-leave.html
Sayfa adresine bakılırsa ( http://farmorage.com) orijinali İngilizce ama biraz komiklikleri de olsa gayet mantıklı bir Türkçe oto-çeviri ile gayet işe yarıyordu...



Resimlere ve açıklamalara bakılırsa bizim duruma "Mantar" ya da "Viral Patoloji" teşhisleri koymak mümkün gibi. Bu resimleri çektikten sonra mini siyah böcekimsilerle de karşılaştım bazı yaprakların altında...
Ama daha devam edeceğim araştırmaya, çünkü buradaki tedavi edici önerilerin hepsi de doğal değil,  bazılarında kimyasallar da öneriliyor.
Ya da bizim sevgili PDA'dan bir başka teşhis ve öneriler gelecek...

NOT: Şu dünya gerçekten bir küresel köye dönüştü... 
Bu içeriği böyle uzun tutmamın diğer nedeni de, bahsettiğim "Farmorage.com" sitesindeki sağ kolonda sıkça Rusya, Ukrayna ilintili konuları görünce, bunun aslında hangi ülkede oluşturulup yayınlandığını, asıl dilinin ne olduğunu pek merak etmem... 
Eşeleye eşeleye şu sonuçlara vardım. Sitenin asıl dili Slovakça... Ziyaretçi hangi coğrafyadan giriyorsa oradaki dile otomatik kendini çeviriyor. Bahama Adalarının başkenti Nassau'daki https://internetbs.net "hosting" şirketi eliyle bulut üzerinden yayın yapıyor... Alan adının kime ait olduğunu bu şirket otomatik olarak gizli tutuyorsa da içerikler de herhalde Çekya'da oluşturuluyor. Eh, Litvanya'dan ithal domates toprağı kullanırsan, arızalara çareyi de Cennet Adaları üzerinden yayın yapan Çek sitesinde bulmakta şaşılacak yan yok elbette... Gene de tavsiye ederim, bu sitedeki içerikler güzel... Pembe Domatesi de unutmamışlar elbette: "Pembe Bal İle Tanışın"!

Haziran 19, 2019

DEFNE KORYÜREK'TEN HARİKA BİR DOMATES YAZISI: "KIRMIZILARIN ŞAHI"...

Ellerine sağlık Defne'ciğim,
Müthiş değerli bir içerik oluşturmuşsun gene...

Yazıdan bir tadımlık:

"...
Bu sevilme hali boşuna olamaz, sebepsiz hele asla! Peki domatesin en uzaktaki mutfakları bile değiştiren, dönüştüren lezzeti nereden geliyor?
Yukarıda yazdım aslında; domates glutamat dolu!
Glutamat ya da biraz gastronomiye meraklıysanız tanıyacağınız adıyla umami!.."

Yazının tamamına ulaşmak için tıklayınız: "KIRMIZILARIN ŞAHI" - Yeşil Gazete- 15 Haziran 2019

Ekim 28, 2018

DOMATES İÇİN ÖZEL TOPRAK GELMİŞ ÜLKEYE DE HABERİMİZ YOK!

Gerçi bizim PDA Sözcülüğü işini yıllarca omuzlamış, sevgili Yeşim Güriş'in yeni girişimi "YENESOL Organik Solucan Gübresi ile destekli temiz toprak"ları hiçbirşeye değişmem ama önceki yıllarda şöyle bir toprağa da hayır demezdik herhalde:
Compo Domates Toprağı 


Bir de  Domates-Biber toprağı var, Litvanya kaynaklı Durpeta yapmış... O da bizim satıcılarda artık bulunmuyor...

(Yeni Not: Bu domates-biber toprağını Bauhouse'un Sahrayıcedit şubesine bizzat giderek alabildik! ) 

Ekim 02, 2018

GENETİĞİMLE OYNAMA!

Deyan Georgiev/Alamy Stock Photo 

New Scientist Daily yayınında Michael Le Page imzalı bir haber, domateslerin "ehlileştirilmesi" ve daha "besleyici özellikler kazandırılması" için 3000 yıldır uğraşıldığını, nihayet Brezilya ve Çin'de iki ayrı grup tarafından, kısaltımı CRISPR diye bilinen bir gen teknolojisi sayesinde bunu başardığını, bugün "sevinçle" müjdelemiş.!!!! Haberde, bu teknoloji sayesinde 3 bin yıllık uğraşının, artık 3 yılda mümkün olabileceğini, bunun sadece domates için değil, diğer tüm yabani sebze-meyvalar için de geçerli olduğunu vurguluyor...

Bunun gibi haberleri ve gelişmeleri duyup okudukça, elimizdeki "ehlileştirilmemiş" ve öyle oldukları için çok lezzetli ve çok güzel kokulu "ilkel"! pembe domates tohumlarının değeri de katlanarak artıyor... Dilleri olsa konuşsalar, herhalde "genetiğimle oynamayın!" derlerdi...
Boşuna "heirloom"/ "evladiyelik" - "atalık" tohum dememişler...
Tohumlarınıza sıkı sıkı sahip çıkın sevgili PDA Ailesi...

Ağustos 17, 2018

150 YILLIK ÇEKİRDEKLER NASIL CANLANDIRILMIŞ?


Eski ve tarihi bir evin arazisinde yapılan kazılar sonucu elde edilen 150 yıllık domates çekirdeklerinin hikayesi... 
Yemek.Com olayın mealini Türkçe özetlemiş şurada:



Ağustos 04, 2018

BALKONDA MUCİZE: SOLUCAN GÜBRESİ

Yıllar önce bir "English Garden" vardı İstanbul'da... Sahibi İngiliz diye olsa gerek adı böyleydi. Sonra kapandı. Kapanmadan önce "Ömercan" diye muhteşem bir organik sebze-meyva çiftliği yapıp, üyelerine inanılmaz güzellikte ve çok makul fiyatlara dağıtım yapmıştı. (Bu girişim adı da İntepe'de buldukları bir "temiz toprak" sahibi ile ortak olunması, o toprağın sahibinin oğlunun adı da Ömer olduğu için öyleydi.) Sonra toprak sahibi -galiba TIR'lara otopark gibi- daha "kârlı" bir başka ortak bulup bu girişimin dağılmasına sebep olmuştu.
Neyse. Bu girişi yapmamın nedeni ilk yıllarda balkon bahçıvanlığı için kullanacağımız toprağı English Garden'dan almamız, o toprakların içinde de bolca solucan olmasıydı... Bu olanak böylece son bulunca büyük marketlerden sebze toprağı aldık. Bir aralık Pınar Kaftancıoğlu'nun İpek Hanım Çiftliği de PDA Üyelerine özel toprak vermişti. Sonra daha küçük balkonlu eve taşındık, toprağı da artık "ne bulduysak onu" biçiminde kullandık... Sonuç mu? "Hüsran" tabii. Koca bir yaz uğraş didin, üç-beş minik domates... İkide bir hastalanan fideler vesaire...

Uzun süredir ilk kez bu yaz, mucizevi bir duruma tanığız: Solucan gübreli toprak ve inanılmaz verimli domatesler, biberler... Üstelik bunu bu ağa hiç de yabancı olmayan birisine, PDA Grup Sözcüsü sevgili Yeşim Güriş'e borçluyuz. Yeşim, ülke ekonomisi ve politikasının geldiği noktada eski mesleği profesyonel turizm rehberliğini terketti ve kendini solucan gübresi oluşturmaya adadı. Sevgili Defne Koryurek'in bir PDA Toplantısı öncesi getirdiği sütleriyle bize tanıttığı ve abonesi olduğumuz "Aysun The Sütçü" - "Gündönümü" çiftliğine komşu bir arazide. Sonra doğal tavuklar alıp yumurta üretimine de başladı. Markası ise kendi adı ile oğlunun adının karışımı "YENESOL". (Ona en kolay ulaşmak Instagram'da: YENESOL ve Facebook'ta Yenesol sayfaları yoluyla mümkün!).

Solucan gübresini sebze toprağı ile karıştırıp saksılara koyduğunuzda fideler herşeyden önce zararlılara karşı çok dirençli oluyor. Sağlıklı büyüyor. Harika biçimde de meyva veriyor. Çok teşekkürler Yeşim...

Biz bu yıl pembe fidesi yerine farklı doğal cherry fideleri diktik. Bir de iki çeşit doğal biber. Üstelik daracık duracık saksılara. Sonuçlar gözümüzü yaşartacak kadar başarılı oldu. Tabii yaz sonuna kadar başlarına birşey gelmeden böyle sürerlerse...

Şu içinde bulunduğumuz zaman kesidinde bu coğrafyada ve ülkede mutlu olmak için çokça neden bulanlara ne mutlu. Biz de işte böyle (Pınar Hanımın lezzetli doğal sebze-meyvaları, Aysun'un nefis sütleri ile komşularının doğal ürünleri, Yeşim'in yumurtaları ve solucan gübresi, Defne'nin Ayvalık - Mutluköy'de 2006 tarihli Hafize Baliç tohumlarından yetiştirdiği olağansütü güzel pembe domatesler, balkonda büyüyen şeyler gibi) umut verici sevinçlerle mutlu olabiliyoruz.

Mart 31, 2018

18 YIL ÖNCE YAZMIŞIM: "DOMATESE KASİDE"

Bundan tam 18 yıl öncesi imiş... O yıllarda geniş bir kültür sanat sayfası olan Milliyet'te haftalık yazılar yazıyordum, Internet'ten erişilebilecek kültür sanat kaynakları hakkında... Daha domates konusu gündemimize girmemişti ama has domates özlemi elbette o yıllarda da vardı... İşte o yazılardan birine Neruda'nın "Domatese Kaside"si konuk olmuş:

WEB'DE KÜLTÜR SANAT
DOMATESE KASİDE

Sokak
boğulmuş domatese:
öğle üstü,
yazın,
bölünüyor
ışık
iki
domates
yarımına
ve sokaklardan
akıyor suları...
Pablo Neruda’nın, “Domatese Kaside'si, yukarıdaki dizelerle başlıyor. Devamı, Kemal Özer ve Sibel Özbudun çevirisi “Sevdiğime Seslenir Gibi" (Yordam Yayıncılık) kitabında! Neruda için yapılmış yüzlerce Web sitesi var. Özgün metin ve İngilizce çeviriler “http://sunsite.dcc.uchile.cl/chile/misc/odas.html" adresinde bulunabilir. Neruda’nın savaşsız bir yaşam için “temel" saydığı ve oturup kaside yazdığı şeylerden biri de domates, diğer adı ile “lycopresicon lycopersicum". Aslında bir meyva olan ve zehirli sanıldığı için uzun zaman yenmeyen domates, bazı ülkelerde mahkeme kararı ile “sebze" ilan edilmiş. Ticaret için böylesi daha kolay oluyormuş. Domatesin bugün bu bölüme konuk olmasının ilk nedeni, “La Tomatina". Hani şu İspanya’daki Bunol kasabası sokaklarında onbinlerce ton domatesle yapılan kavgafestival. Bunca domatese neden kıyıldığını merak etmemek mümkün mü? Yanıtlar festivalin “latomatina.com" adresinde. Meğerse, bu kavga, aslında bir özgürlük metaforu imiş. Herkesin aynı kıyafeti, yani domatesi giymesi de, bir eşitlikçi duruş... Eh, bunun üzerine, Neruda’nın domatesi de gelip, baş köşeye yerleşti ve domates hikâyemiz çeşitlenmeye başladı.

       Domates ve barış
       Vefakâr arama motorum, “google.com" bakın daha neler getirdi “domates domates" diye sordukça... Bir gün Gertrud Stein, Henri Matisse’e komik bir soru sormuş. “Domates yerken onu ne gözle görürsün?" gibisinden. O da “yerken onu herkesin gördüğü gibi görürüm, ama resmini yaparken, ona bir sanatçı gözüyle bakarım" diye cevaplamış. Nedense bu alıntı bir “özdeyiş" kimliği kazanmış. Birçok sanatseverin kişisel sayfalarında kenar süsü gibi bol bol kullanılıyor. Stein’ın buna benzer soruları en sık sorduğu bir başka dostu, Picasso ise domatesi nasıl gördüğünü en kestirme yoldan; resmederek belirtmiş. 1944 yazında Paris’teki apartmanında yaptığı bu resim, Picasso’nun kendini tümüyle “savaşsız bir yaşamöa adadığı dönemin bir kaç ay öncesine rastlıyor. “Domates ve barış" bağlamında Neruda ile ilginç bir kesişme olabilir mi? “Picasso Online" projesi de bu ve benzeri ayrıntıları araştırıyor. Prof. Dr. Enrique Mallen’in başlattığı “tamu.edu/mocl/picasso" adresindeki bu çalışmanın, elektronik Picasso kaynakları içinde en ilginci olduğu söylenebilir. Neruda’nın kasidelerine iki ve üç boyutlu kasidelerle saygısını belirten birisi daha var: William Matthews. “galleryoffunctionalart.com/matthewsphotos.shtml" adresinde “Neruda’ya Saygı" sergisinde ilginç yerleştirmeler görebilirsiniz...

       Katil domatesler...
       Domatesin dünya barışında ve sanatta üstlendiği roller saymakla bitmiyor. “Dört Kare Yapım" film şirketi eliyle John DeBello, Steve Peace ve Costa Dillon üçlüsünün başının altından çıkan “Katil Domatesler" dizileri de domatese “bina edilmiş"! Teknik açıdan da uzun süre sizi ekran başında tutabilecek Web siteleri “www.killertomato.com" yakında bu dizilerin yenilerinin piyasaya sürüleceğini haber verirken, bir taraftan da, domates dahil, organik olarak yiyeceklerin üzerinde oynayanları dünya çapında protesto etmeye davet ediyor. Masum ve barış elçisi domatese “katil" kimliğini reva görmek nereden mi akıllarına gelmiş? Bir gün, bilerek ya da bilmeyerek, doğal yöntemlerle yetiştirilmeyen sebze ve meyvaları yiye yiye ne olacağımızı tartışıyorlarmış. Birisi demiş ki, “mesela, bir gün, mutfakta tasın içinde yıkanmayı bekleyen domateslerden biri çıkıp, büyüse büyüse ve o evin kadınını yese!"... Ondan sonra gelsin “Killer Tomatos" dizisi... Yaa, işte daha neler var ama, yerimiz yok! Bizden bir “domates" parçası ile kapatalım: “erkekadam.com/erk/erk23.htm". Hedef kitlesinin “toplumun genel geçer kurallarını yıkmak yerine üzerine sinsice giydirilen rol ve davranış biçimlerini sorgulayan erkekler" olduğu belirtilen bu derginin “Erkek Gözüyle" bölümünde Bora Akün yazmış; “Domates Yemek İçin Güneşi Beklemeliyiz". Aşkla domates arasında benzetme yapıyor. Tevekkeli, Fransızlar boşuna domatese “aşk meyvası" dememişler...
Kaynak: 2 Eylül 2000, Cumartesi - Milliyet Kültür Sanat Eki 

Mayıs 14, 2017

BUGÜNKÜ "BAK YEŞİL YEŞİL" KÖŞESİNDE "PEMBE DOMATES AĞI"

Gazeteci ve çevre yazarı Gürkan Akgüneş, Milliyet'deki "Bak Yeşil Yeşil" köşesinde bugün "Domatesle Toprağa Dönüş" başlıklı bir yazı yazmış... Bizim Pembe Domates Ağı'na da yer vermiş, sağolsun...




NOT: Basına içerik veren herkesin başına gelebilir böyle anlam kaymaları! Sayın Akgüneş, geçen gün telefonla aramış, PDA hakkında kısaca konuşmuştuk... Bugünkü yazıda, bana ait kısmın sonunda, sanki endüstriyel tarımın pembe domatesi keşfetmesi ve üretimin artmasında, temel neden bizim üyelerimizin verdiği tohumlarmış gibi bir anlam da çıkıyor. Oysa ben PDA vesilesiyle bilinirliğin çok artması yüzünden, endüstriyel tarımın da pembe domatesi "farkettiğini", bu yüzden artık 12 ay tatsız tuzsuz, doğallıktan uzak pembe domates bulunabildiğini, bunun da hiç hoş olmadığını söylemiştim. Sevgili üyelerimizi tenzih ederim... Ha, tohum kaptıran ya da bilerek veren olmamış mıdır? Olabilir tabii. Bu amaçla gelen o kadar çok üye adayı vardı ki ilk yıllarda. Becerebildiğimiz kadar engellemiştik... Gerçi bizim üyelerimiz vermese de önemli olan para eden bir ürünün üretimini şöyle ya da böyle artırmak değil mi zaten endüstri için? Neyse... Elinde özgün, evladiyelik, PDA (daha çok Hafize Baliç kaynaklı) tohumlar olup, onların doğal döngüsünü sürdürenlere ne mutlu...

Mart 30, 2017

İŞTE AMAÇLADIĞIMIZ "PDA" TAM DA BUYDU!

Bu yıl, GoogleGruplar'daki emektar PDA İletişim Ağı birden hareketlendi... Üye sayısı artık 3000'lerde... Tabii her gelenin ilk mesajı tohum talebi olmakta...

Bugün bir ilke tanık olup çok da mutlu olduk.
Bir üyemiz, Sayın Sümer Demirtaş, elindeki PDA tohumlarının fazlalarını paylaşacağını, üstelik tüm grubu meşgul etmemek için talepleri, "PDA - İSTANBUL, Kazasker" başlıklı kişisel blogu üzerinde açtığı "Tohum Paylaşımı" sayfası aracılığı ile toplayacağını duyurdu!

O sayfada tohumlarının kaynaklarını böyle göstermiş:

Bu tohumların kaynağı:
2005 Hafize Baliç Çerkezköy (Tansuğ'lar tohum alma 2005 Eylül).
2006 Konyar'lar Şile
2007 Konyar'lar Şile
2008 yılında bana geldi.
2008 yılında balkon denemem çok başarılı olmadı.
2009 yılında Cavidan Hanım Çiftliği Hobi Bahçesinde başlayan çalışmaların sonucunda elde edilen 2013-2016 yıllarında elde edilen tohumları dağıtıyorum.

Not: Tohumlar ortalama 5 yıl canlılığını korumaktadır.

Ne diyelim, Sayın Demirtaş'a içten teşekkür ediyor, PDA'yı kurarken amacımızın, bu güzel yaratığın doğal döngüsünün sürebilmesi için tam da onun yaptığını yapan üyelerin çoğalması olduğunu tekrarlıyoruz...




Ocak 29, 2017

AHİR ZAMAN DOMATESLERİ...

Biliminsanları son yıllarda tüketiciler arasında merak uyandıran ‘tadı eskisi gibi olmayan domatesler’ sorununa açıklık getirdi: “Domatese tadını veren bileşenler verimlilik ve dayanıklılık ‘sevdasıyla’ kayboldu.”
İspanya Ulusal Araştırma Kurulu’nda görev yapan profesör Antonio Granell, söz konusu 13 bileşenin günümüzde yetiştirilen domateslerde bulunmadığına dikkat çekti...

Kaynak: DİKEN

Aralık 23, 2016

2016'NIN YEGÂNE BALKON PEMBESİ ya da İZMİRLİLEŞİP, İSTANBULU SEVMEYEN PEMBE!

Bu yaz çok bizim balkonda garip bir şey oldu...

10 yıldır, her yıl görüp, etkisiz hale getirmeye çalıştığımız beyaz sinek, beyaz örümcek, tırtıl, güve kelebeği ve benzeri ne kadar hareketli canlı varsa toptan ortadan kayboldu. Mantarlar hariç. Onlar her yıl olduğu gibi bu yıl da varlıklarını kanıtlayıp durdular...
Öyle ki bizim fidanların kendilerini yalnız hissedip canlarının sıkıldığını bile düşündük!!! Arada bir garip görünümlü bir kaç arı da uğramadı değil.
Canlılar olarak hep birlikte mutasyona mı uğruyoruz, ne oluyoruz acaba?

Bu yaz, her yıl olduğu gibi, minik iki balkonda doğal cherry, biberler ve sadece 2 pembe saksısı vardı.
Biberler ve cherry'ler her yıl aynı ortamda yetiştikleri için, genlerine kayıtlı dış koşullara gayet kolay uyup meyva verdiler. Ama ya pembe? İşte orada çok zorlandık. Nedeninin dış ortam farklılığı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu yaz, ilk kez bizden İzmir'e, Nail Sarı'ya gidip, yıllardır orada döngülerini sürdüren pembelerin tohumundan ekmiştik. Sonuç? Sonuç işte resimde. İki saksıdan yalnızca biri, o da tek -yazıyla "bir"!- pembe domates verdi! Demek ki alıştığı ortamdan ayırmamak gerek tohumları...
Tohum candır!

Geçen ayın (Kasım) son kapyası...

Neredeyse 2017'ye gireceğiz, biberler mevsimi şaşırmış gibi...

Aralık 2016 başında yeniden çiçeklenen cherry...

DOMATESE KUŞKUYLA BAKIP, ONU SEVMEYEN 16. yy AVRUPALILARI!

"Garip Görünümlü 18. yy Domatesleri ve Patlıcan - Soğan"
Ressam - Luis Egidio Meléndez
-İlk boş vakitte bu yazıyı çevirip buraya koymak gerek, ama şimdi bağlantısını ve bir TR özetini paylaşayım, İng. bilenler tamamını hemen okur belki!-

Domates, 16. yy'da İspanyol gezginler eliyle, Amerika'dan kalkıp, Atlantik üzerinden Avrupa'ya ilk geldiğinde, Avrupalılar onu pek garip karşılamış. Bir süs bitkisi mi yoksa yenilebilir bir şey mi olduğuna karar verememişler uzun süre... Çünkü o domatesler bizim ölüp bittiğimiz "heirloom"; evladiyelik, doğal domateslermiş. PDA üyeleri iyi bilir, "bizim domatesler"i de çok kişi garip görünümünden dolayı "hormonlu" sanar hâlâ! Sonuçta onları süs bitkisi olarak bahçelerinde yetiştirmeye başlamışlar. Onu ilk yemeye başlayanlar, tuz- biber ve yağ ile sos haline getirmişler. Avrupa'daki ilk domatesli tarif; Napoli'den bir sos tarifi olmuş. Bir yüzyıl sonra Avrupalı şefler onu geliştirmişler. 18. yy'da domatesli sos-salça tarifleri yaygınlaşmış...
Makale böyle devam edip gidiyor. İspanyol ressam Luis Egidio Meléndez de o sırada bol bol yukarıdaki natürmortlardan yapmış. İyi ki de yapmış. Tablodakiler, bizimkilere ne kadar çok benziyor değil mi?
Yazının tamamı şurada:
When tomatoes first came from this side of the Atlantic to Europe, Europeans were a whole continent of tomato skeptics.

Haziran 28, 2016

İŞE YARAYACAK GALİBA!

Aşağıda "90 Derece Açı Meselesi" başlıklı gönderide sözünü ettiğim sorunu, "Mahcup Müdahale..." başlıklı gönderide görüldüğü gibi 180 dereceye getirmeye çalışmıştım... Sonra flasterin fazlalıklarını kesmiş, biraz gevşetmiştim... Bu sabah gördüm ki sarı yapraklar kurumuş, çiçeği tutan yeşiller ok gibi uzayıp açılmış... Görüntüye arkasından bakınca, çocuk resimlerinde çizilmiş güneş ışınları gibi hani...
Bekliyoruz! Bir tanecik pembe çıkıp büyüyebilse son yıllardaki küresel ısınma kaynaklı hezimeti unutabiliriz!!! Sonra baktık, ikinci pembe saksısındakiler de aynı pozda! Ha gayret! Esasen bu sap kalınlaşırken, o güneş gibi yapraklar sonuna kadar domatesi taşıyacak... Manavdan alınıp eve geldiğinde yıkarken koparılmamasında fayda olan koyu yeşil sap -ve domatese göre minnacık kalan- o buruşuk yaprakçıklara dönüşecek...





Bu arada "nazsız" cherry neredeyse kızardı kızaracak...

Aşağıda da 90 dereceliklerden birinin toprağa düşmüş hali, içinde de oluşmaya başlamış pembecik...




Haziran 17, 2016

MAHCUP MÜDAHALE: DOKSANDAN YÜZSEKSENE

10 yıldır balkonda pembe domates yetiştirme için uğraşmak demek ki insana bir cesaret de veriyor!
Korka korka da olsa bir önceki içerikte 90 derece açıyla sapından büküldüğü için "acaba dökülecek mi" diye endişe edilen ilk pembe çiçeğine yavaşça müdahale edildi.
Sap, büküldüğü yerden düzeltilip 180 derecede saydam bant ile düzeltildi! Kırık kolu alçıya almak gibi tıpkı. Fazla da yapıştırmamaya özen gösterilerek... Bakalım ne olacak?

 Bu arada iki şeye dikkat çekmek gerek:
 1) Pembe domateslerin lk veya daha sonraki çiçekleri, böyle bükülüp dökülseler de iklim koşulları düzeldiğinde yeniden açıp meyvaya dönüştüğünü yaşayarak gördük...
2) Herşeye rağmen -üzerine çok titrenen çocuklarda daha çok sorun çıkması misali- balkondaki diğer pembe sessiz sedasız çiçeklenip, meyvaya durmuş ve sağlıklı biçimde büyümesine devam ediyor, onu da bu sabah farkedip bir tuhaf oldum!
Ne desek acaba!!! :)

Haziran 14, 2016

DOKSAN DERECE AÇI MESELESİ...

Bizim fideler gövdeleri kurşun kalem çapına geldiğinde balkona çıktı... Hallerinden memnun görünüyorlar... Bu yaz, iki Hafize Baliç pembesi, bir kaç da organik cherry var... Fazlası bu balkona sığmıyor zaten... Az- öz! Yavaştan da çiçekleniyolar...

Bu sabah korkunç bir fırtına çıktığından hepsini içeri aldık. Bu arada cherrylerin meyva vermeye başladıklarını da gördük!

Esasen, öyle rüzgar çıktı, dolu yağdı filan gibi gerekçelerle balkona çıkmış saksıları kolay kolay içeri alamayız. Çünkü sırık yerine bambularla askıya alınmış, bambular da sağlam dursunlar diye balkon parmaklıklarına bağlanmış olur. Bu yıl açık havaya daha yeni çıktıkları için henüz bambu desteklerini takmamıştık...

Amaaa... İşte bu tatsız bir durum. En büyük pembenin ilk ve büyük sarı çiçeği, hemen sapından 90 derece boynunu bükmüş. Bu dik açılı boyun büküş "ben büyüyüp meyva veremeyebilirim" anlamına geliyor... Daha doğrusu geçmiş yıllarda öyle olmuştu... 

Şimdi içimden onu hafifçe doğrultup, kırık sarar gibi, bir yapışkan bantla 180 dereceye düzeltmek geliyor! Geliyor da onun doğasını kandırmak mümkün mü? Bilemiyorum... 

Haziran 02, 2016

BALKONA ÇIKMADAN ÖNCEKİ GÜNLER...


Bu yıl dar balkona geniş boyutlu saksılar sığmadığından yalnızca iki pembe ve biraz da cherry ile uğraşacağız...
Pembeler, Hafize Baliç tohumlarından İzmir'de yaşamını sürdürenlerden...

Bebek beklediği için pembe fidesi de isteyen iki genç dost için Nail Sarı kanalıyla gelen tohumlardan çıkan fideler bunlar. Daha doğrusu o gruptan elimizde kalan son iki fide...

Cherry'ler ise Fransa kökenli, yıllardır döngüsünü sürdüren kırmızı, mor ve sarı olanlar... Bakalım nasıl devam edecekler!