Aralık 06, 2009

DANIŞTAY'IN GDO YÖNETMELİĞİ İLE İLGİLİ DURDURMA KARARLARI

Danıştay'ın, GDO Yönetmeliği ile ilgili son kararları:

E:2009/14562
ÖZET: Gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerin ithalatı, izlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimi konularındaki düzenlemenin yasa ile yapılabileceği hk.


          T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas  No   : 2009/14562
           

                Davacı ve Yürütmenin Durdurulmasını İsteyen:

                Davalı                                               :  Tarım ve Köyişleri Bakanlığı - ANKARA
                Davanın Özeti                     :  26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmeliğin iptali ve öncelikle 11. ve 20. maddelerinin  yürütülmesinin durdurulması istenilmektedir.
                Danıştay Tetkik Hakimi      :
                Düşüncesi                           :Dava, 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmeliğin iptali ve öncelikle 11. ve 20. maddelerinin  yürütülmesinin durdurulması istemiyle açılmıştır.
                Gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimi konularında, dava konusu yönetmelikte kapsamı ve içeriği belirtilen şekilde, mevzuatımızda ilk defa ayrıntılı düzenlemerin yapılması, öncelikle bu konuda yasa çıkartılarak, esaslarının belirlenip çerçevesinin çizilmesini gerektirmektedir.
                Dava konusu Yönetmeliğin 3.maddesinde "dayanak" olarak belirtilen çeşitli yasalarda davalı idareye yetki veren hükümler;  esasları belirlenmeden ve çerçevesi çizilmeden genel ifadelerle ve bazı alanlarda da sınırlı düzenleme yapma yetkisi verdiği, bu hükümlerin ; davalı idareye, GDO lu ürünlere ilişkin olarak, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetim ile ilgili temel ilkeler, esaslar, yasaklar ve yaptırımlar koyup, kurullar oluşturarak, onlara görev ve yetkiler verecek şekilde kapsamlı düzenlemeleri mevzuatımızda ilk defa yapmasına, dolayısıyla dava konusu yönetmeliğe yeterli hukuki dayanağı oluşturmamaktadır.
                Belirtilen  nedenle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27. maddesinde yürütmenin durdurulması için aranılan koşulların gerçekleştiği anlaşıldığından; yürütmenin  durdurulması isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
                Danıştay Savcısı                 :
                Düşüncesi                           : 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 27. maddesi uyarınca yürütmenin durdurulması isteminin incelenmesi için davalı idarenin savunmasının alınması; bununla birlikte davanın durumuna, uyuşmazlığın niteliğine ve davacı tarafından ortaya konulan savlara göre Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmeliğin 5. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesinin, aynı maddenin 5., 6. ve 7. fıkralarının, 14. maddesinin 1. fıkrası ile 15. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "... %0,9'un üzerinde GDO içermesi halinde ..." tümcelerinin yürütmesinin, davalı idarenin savunması alındıktan sonra yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilinceye kadar, durdurulması gerektiği düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
                Hüküm veren, 2575 sayılı Danıştay Kanununun Ek 1. maddesi uyarınca, Danıştay Onuncu ve Onüçüncü Dairelerinden oluşan Müşterek Kurulca,  gereği görüşüldü :
                Dava, 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmeliğin iptali ve öncelikle 11. ve 20. maddelerinin  yürütülmesinin durdurulması istemiyle açılmıştır.
                Anayasanın; 56.maddesinde, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğu, Devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak amacıyla faaliyette bulunacağı öngörülmüş, 172.maddesinde de, Devletin, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alacağı hükme bağlanmıştır.
                Anayasanın 124. maddesinde ise, "Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler."   hükmüne  yer verilmiştir.
        Dava konusu 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmeliğin 1. maddesinde, yönetmeliğin, insan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin en üst düzeyde korunması için genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini içeren gıda ve yem maddeleri hakkında karar verme, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetim ile ilgili usul ve esasları belirlemek amacıyla çıkartıldığı belirtilmektedir.
         Anılan Yönetmeliğin; 2.maddesinde, kapsamı ve istisnası; 3. maddesinde, bu Yönetmeliğin; 18/4/2006 tarihli ve 5488 sayılı Tarım Kanunu'nun 10 uncu maddesi, 7/8/1991 tarihli ve 441 sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 27/5/2004 tarihli ve 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, 29/5/1973 tarihli ve 1734 sayılı Yem Kanunu ile 29/6/2001 tarihli ve 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanmasına Dair Kanuna dayanılarak hazırlandığı; 4.maddesinde, yönetmelikte geçen tanımlar; 5.maddesinde,  genel hükümler, zorunluluklar ve yasaklar; 6.maddesinde, izin koşulları; 7.maddesinde, "komite" nin oluşturulması; 8.maddesinde, komitenin görev ve yetkileri; 9. maddesinde,  GDO lu  ürünün  komite  tarafından  değerlendirilmesi  amacıyla  gen sahibi tarafından yapılacak başvuru; 10.maddesinde, maddede belirtilen konularda çalışmalar yapmak  üzere  çalışma  grupları  kurulabilmesi;   11. maddesinde,  GDO   lu  ürünün  ithalatı; 12.maddesinde, GDO lu ürünlerin işlenmesi ve depolanması; 13.maddesinde, GDO lu ürünün ihracatı; 14.ve 15. maddelerinde, GDO lu gıdaların ve yemlerin etiketlenmesi; 16.maddesinde, GDO lu ürünlerin ithal veya ihracından son tüketiciye ulaşana kadar  izlenmesi; 17.maddesinde, denetim ve kontrol; 19.maddesinde, bu yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında uygulanacak idari yaptırımlar düzenlenmiş olup; 20.maddesinde,  bu yönetmeliğin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği öngörülmüştür.
        20.11.2009 tarih ve 27412 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle, 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan dava konusu Yonetmeliğin; 5. maddesinin 1.fıkrası, 7.maddesinin 1.fıkrası, 11.maddesinin 1/a fıkrası ve 15.maddesinin 1.fıkrası değiştirilmiş, 5.maddesinin 6.,7.,8.fıkraları ile 11.maddesinin 1/b fıkrası yürürlükten kaldırılmış, ayrıca yönetmeliğe bir geçici madde eklenmiştir. Öte yandan, değişikliğe ilişkin bu yönetmeliğin 26.10.2009 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde  yürürlüğe girdiği belirtilmiş ve Yönetmeliğin genel esaslarıyla varlığı devam ettirilmiştir.
     Bakılan uyuşmazlıkta, davalı idarenin, yukarıda sözü edilen alanı, dayanağı olarak gösterilen mevzuat esas alınarak ve yönetmelikle düzenleyip düzenleyemeyeceğinin irdelenmesi  gerekmektedir.
        Yukarıda aktarıldığı üzere, dava konusu Yönetmeliğin 3.maddesinde, Yönetmeliğe dayanak olarak gösterilen düzenlemelerden sadece 5488 sayılı Tarım Kanunu'nda dayanak yasa maddesinin 10.madde olduğunun belirtildiği, diğer dördünde ise, açıkça dayanılan maddeler belirtilmeyerek, Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin adlarının sayılmasıyla yetinilmiş bulunmaktadır. Anılan düzenlemelerde; konunun çerçevesi çizilmeden, genel kavramlara yer verildiği ve bu haliyle dava konusu Yönetmeliğin ancak belli kısımlarına dayanak oluşturabilecekleri anlaşıldığından; idarece, yukarıda belirtilen kapsamda, ayrıntılı olarak ve mevzuatımızda ilk defa ortaya konulan düzenlemelerin (yönetmeliklerin) yapılabilmesi  için  yeterli  dayanağı  oluşturamayacakları  sonucuna  varılmaktadır.
      Anayasa Mahkemesinin, bir çok kararında olduğu gibi, 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun' un bazı maddelerinin Anayasaya aykırılık iddiasının incelendiği 8.1.2009 tarih ve E:2004/69 K:2009/6 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Anayasa’nın 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği; 8. maddesinde,  yürütme yetki ve görevinin Anayasa’ya ve yasalara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği, buna göre, yürütmenin düzenleme yetkisinin, sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetki olduğu, Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar dışında, yasalarla düzenlenmemiş bir alanda, yasa ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi  verilemeyeceği ve yasada açıkça esasları belirlenmeden, çerçevesi çizilmeden, Bakanlığa Yönetmelikle alt düzenlemeler yapması konusunda çok geniş yetkiler verilmesinin yasama yetkisinin devri niteliği taşıyacağı tartışmasızdır.
                Bu durumda, gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimi konularında, yukarıda kapsamı ve içeriği belirtilen şekilde, öncelikle bu konuda yasa çıkartılarak, esaslarının belirlenip çerçevesinin net olarak çizilmesini gerektirmektedir.               
                Bu itibarla, çeşitli yasalarda yer alan, esas belirlemeyen ve çerçeve çizmeyen genel ifadeler ile bazı alanlarda sınırlı düzenleme yapma yetkisi veren, konuyla ilgili hükümler ; davalı idareye, GDO lu ürünlere ilişkin olarak, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetim ile ilgili temel ilkeler, esaslar, yasaklar ve yaptırımlar koyup, daha önce hiçbir yasada düzenlenmemiş olan "komite" adlı kurul ile çalışma grupları oluşturarak, onlara görev ve yetkiler verecek şekilde kapsamlı düzenlemeleri ilk defa yapmasına ve dolayısıyla da dava konusu yönetmeliğe yeterli hukuki dayanağı oluşturmamaktadır.
                Nitekim, dava konusu yönetmelikle düzenlenen konulara ilişkin olarak, ülkemizde çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı ile bitki, hayvan ve insan sağlığı ve yaşamının korunması için 4898 sayılı Kanunla onaylanan Cartagena Biyogüvenlik Protokolü de dikkate alınarak, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilen genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünler ile ilgili faaliyetleri düzenlemek, denetlemek, izlemek üzere biyogüvenlik sistemini kurmak, geliştirmek ve uygulanmasını sağlamak amacıyla, araştırma ve geliştirme, muamele, kullanım, taşıma, ithalat ve ihracatı da kapsayan ticari işlemler de dahil olmak üzere GDO ve ürünlerini içeren faaliyetler, bu faaliyetlerle ilgili gerçek kişiler ile kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine dair hükümleri kapsar şeklinde davalı idarece çalışmaları yapılan, "Ulusal Biyogüvenlik Kanun Taslağı" nın Bakanlar Kuruluna sunulduğu yolundaki, davalı idarenin resmi internet sitesinde haber olarak yer alan bilgiler de, dava konusu yönetmelikle düzenlenen konuların tamamıyla bu konuda çıkartılacak bir yasa ile düzenlenmesi gerektiğinin bir diğer göstergesidir.
                Bu haliyle, dava konusu yönetmeliğin yasal dayanağı olarak, Kanunların ad ve numaralarının sayılması suretiyle gösterilen mevzuatın; Yönetmeliğin düzenlediği konuların, çevre, insan ve toplum sağlığı gibi temel hususları ilgilendirdiği dikkate alındığında, yönetmeliğin yasal dayanağı olarak kabulüne olanak bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
                Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27. maddesinde yürütmenin  durdurulması  için  aranılan  koşulların  gerçekleştiği  anlaşıldığından; 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmeliğin 11. ve 20. maddelerinin yürütülmesinin durdurulmasına, 20.11.2009 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas  No   : 2009/14646
 
               Davacı ve Yürütmenin Durdurulmasını İsteyen: Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi                                                                                                             Derneği
                Vekili                                                  :Av.

                Davalı                                              :  Tarım ve Köyişleri Bakanlığı - ANKARA
                Davanın Özeti                : 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmeliğin  iptali ve yürütülmesinin durdurulması istenilmektedir.
                Danıştay Tetkik Hakimi      :
                Düşüncesi                           :Dava, 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmeliğin iptali ve yürütülmesinin durdurulması istemiyle açılmıştır.
                Gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimi konularında, dava konusu yönetmelikte kapsamı ve içeriği belirtilen şekilde, mevzuatımızda ilk defa ayrıntılı düzenlemerin yapılması, öncelikle bu konuda yasa çıkartılarak, esaslarının belirlenip çerçevesinin çizilmesini gerektirmektedir.
                Dava konusu Yönetmeliğin 3.maddesinde "dayanak" olarak belirtilen çeşitli yasalarda davalı idareye yetki veren hükümler;  esasları belirlenmeden ve çerçevesi çizilmeden genel ifadelerle ve bazı alanlarda da sınırlı düzenleme yapma yetkisi verdiği, bu hükümlerin ; davalı idareye, GDO lu ürünlere ilişkin olarak, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetim ile ilgili temel ilkeler, esaslar, yasaklar ve yaptırımlar koyup, kurullar oluşturarak, onlara görev ve yetkiler verecek şekilde kapsamlı düzenlemeleri mevzuatımızda ilk defa yapmasına, dolayısıyla dava konusu yönetmeliğe yeterli hukuki dayanağı oluşturmamaktadır.
                Belirtilen  nedenle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27. maddesinde yürütmenin durdurulması için aranılan koşulların gerçekleştiği anlaşıldığından; yürütmenin  durdurulması isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
                Danıştay Savcısı                 :
                Düşüncesi                           : 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 27. maddesi uyarınca yürütmenin durdurulması isteminin incelenmesi için davalı idarenin savunmasının alınması; bununla birlikte davanın durumuna, uyuşmazlığın niteliğine ve davacı tarafından ortaya konulan savlara göre Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmeliğin 5. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesinin, aynı maddenin 5., 6. ve 7. fıkralarının, 14. maddesinin 1. fıkrası ile 15. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "... %0,9'un üzerinde GDO içermesi halinde ..." tümcelerinin yürütmesinin, davalı idarenin savunması alındıktan sonra yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilinceye kadar, durdurulması gerektiği düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
                Hüküm veren, 2575 sayılı Danıştay Kanununun Ek 1. maddesi uyarınca, Danıştay Onuncu ve Onüçüncü Dairelerinden oluşan Müşterek Kurulca,  gereği görüşüldü :
                Dava, 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmeliğin iptali ve yürütülmesinin durdurulması istemiyle açılmıştır.
                Anayasanın; 56.maddesinde, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğu, Devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak amacıyla faaliyette bulunacağı öngörülmüş, 172.maddesinde de, Devletin, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alacağı hükme bağlanmıştır.
                Anayasanın 124. maddesinde ise, "Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler."   hükmüne  yer verilmiştir.
        Dava konusu 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmeliğin 1. maddesinde, yönetmeliğin, insan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin en üst düzeyde korunması için genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini içeren gıda ve yem maddeleri hakkında karar verme, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetim ile ilgili usul ve esasları belirlemek amacıyla çıkartıldığı belirtilmektedir.
         Anılan Yönetmeliğin; 2.maddesinde, kapsamı ve istisnası; 3. maddesinde, bu Yönetmeliğin; 18/4/2006 tarihli ve 5488 sayılı Tarım Kanunu'nun 10 uncu maddesi, 7/8/1991 tarihli ve 441 sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 27/5/2004 tarihli ve 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, 29/5/1973 tarihli ve 1734 sayılı Yem Kanunu ile 29/6/2001 tarihli ve 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanmasına Dair Kanuna dayanılarak hazırlandığı; 4.maddesinde, yönetmelikte geçen tanımlar; 5.maddesinde,  genel hükümler, zorunluluklar ve yasaklar; 6.maddesinde, izin koşulları; 7.maddesinde, "komite" nin oluşturulması; 8.maddesinde, komitenin görev ve yetkileri; 9. maddesinde,  GDO lu  ürünün  komite  tarafından  değerlendirilmesi  amacıyla  gen sahibi tarafından yapılacak başvuru; 10.maddesinde, maddede belirtilen konularda çalışmalar yapmak  üzere  çalışma  grupları  kurulabilmesi;   11. maddesinde,  GDO   lu  ürünün  ithalatı; 12.maddesinde, GDO lu ürünlerin işlenmesi ve depolanması; 13.maddesinde, GDO lu ürünün ihracatı; 14.ve 15. maddelerinde, GDO lu gıdaların ve yemlerin etiketlenmesi; 16.maddesinde, GDO lu ürünlerin ithal veya ihracından son tüketiciye ulaşana kadar  izlenmesi; 17.maddesinde, denetim ve kontrol; 19.maddesinde, bu yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında uygulanacak idari yaptırımlar düzenlenmiş olup; 20.maddesinde,  bu yönetmeliğin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği öngörülmüştür.
        20.11.2009 tarih ve 27412 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle, 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan dava konusu Yonetmeliğin; 5. maddesinin 1.fıkrası, 7.maddesinin 1.fıkrası, 11.maddesinin 1/a fıkrası ve 15.maddesinin 1.fıkrası değiştirilmiş, 5.maddesinin 6.,7.,8.fıkraları ile 11.maddesinin 1/b fıkrası yürürlükten kaldırılmış, ayrıca yönetmeliğe bir geçici madde eklenmiştir. Öte yandan, değişikliğe ilişkin bu yönetmeliğin 26.10.2009 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde  yürürlüğe girdiği belirtilmiş ve Yönetmeliğin genel esaslarıyla varlığı devam ettirilmiştir.
     Bakılan uyuşmazlıkta, davalı idarenin, yukarıda sözü edilen alanı, dayanağı olarak gösterilen mevzuat esas alınarak ve yönetmelikle düzenleyip düzenleyemeyeceğinin irdelenmesi  gerekmektedir.
        Yukarıda aktarıldığı üzere, dava konusu Yönetmeliğin 3.maddesinde, Yönetmeliğe dayanak olarak gösterilen düzenlemelerden sadece 5488 sayılı Tarım Kanunu'nda dayanak yasa maddesinin 10.madde olduğunun belirtildiği, diğer dördünde ise, açıkça dayanılan maddeler belirtilmeyerek, Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin adlarının sayılmasıyla yetinilmiş bulunmaktadır. Anılan düzenlemelerde; konunun çerçevesi çizilmeden, genel kavramlara yer verildiği ve bu haliyle dava konusu Yönetmeliğin ancak belli kısımlarına dayanak oluşturabilecekleri anlaşıldığından; idarece, yukarıda belirtilen kapsamda, ayrıntılı olarak ve mevzuatımızda ilk defa ortaya konulan düzenlemelerin (yönetmeliklerin) yapılabilmesi  için  yeterli  dayanağı  oluşturamayacakları  sonucuna  varılmaktadır.
      Anayasa Mahkemesinin, bir çok kararında olduğu gibi, 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun' un bazı maddelerinin Anayasaya aykırılık iddiasının incelendiği 8.1.2009 tarih ve E:2004/69 K:2009/6 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Anayasa’nın 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği; 8. maddesinde,  yürütme yetki ve görevinin Anayasa’ya ve yasalara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği, buna göre, yürütmenin düzenleme yetkisinin, sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetki olduğu, Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar dışında, yasalarla düzenlenmemiş bir alanda, yasa ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi  verilemeyeceği ve yasada açıkça esasları belirlenmeden, çerçevesi çizilmeden, Bakanlığa Yönetmelikle alt düzenlemeler yapması konusunda çok geniş yetkiler verilmesinin yasama yetkisinin devri niteliği taşıyacağı tartışmasızdır.
                Bu durumda, gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimi konularında, yukarıda kapsamı ve içeriği belirtilen şekilde, öncelikle bu konuda yasa çıkartılarak, esaslarının belirlenip çerçevesinin net olarak çizilmesini gerektirmektedir.               
                Bu itibarla, çeşitli yasalarda yer alan, esas belirlemeyen ve çerçeve çizmeyen genel ifadeler ile bazı alanlarda sınırlı düzenleme yapma yetkisi veren, konuyla ilgili hükümler ; davalı idareye, GDO lu ürünlere ilişkin olarak, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetim ile ilgili temel ilkeler, esaslar, yasaklar ve yaptırımlar koyup, daha önce hiçbir yasada düzenlenmemiş olan "komite" adlı kurul ile çalışma grupları oluşturarak, onlara görev ve yetkiler verecek şekilde kapsamlı düzenlemeleri ilk defa yapmasına ve dolayısıyla da dava konusu yönetmeliğe yeterli hukuki dayanağı oluşturmamaktadır.
                Nitekim, dava konusu yönetmelikle düzenlenen konulara ilişkin olarak, ülkemizde çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı ile bitki, hayvan ve insan sağlığı ve yaşamının korunması için 4898 sayılı Kanunla onaylanan Cartagena Biyogüvenlik Protokolü de dikkate alınarak, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilen genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünler ile ilgili faaliyetleri düzenlemek, denetlemek, izlemek üzere biyogüvenlik sistemini kurmak, geliştirmek ve uygulanmasını sağlamak amacıyla, araştırma ve geliştirme, muamele, kullanım, taşıma, ithalat ve ihracatı da kapsayan ticari işlemler de dahil olmak üzere GDO ve ürünlerini içeren faaliyetler, bu faaliyetlerle ilgili gerçek kişiler ile kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine dair hükümleri kapsar şeklinde davalı idarece çalışmaları yapılan, "Ulusal Biyogüvenlik Kanun Taslağı" nın Bakanlar Kuruluna sunulduğu yolundaki, davalı idarenin resmi internet sitesinde haber olarak yer alan bilgiler de, dava konusu yönetmelikle düzenlenen konuların tamamıyla bu konuda çıkartılacak bir yasa ile düzenlenmesi gerektiğinin bir diğer göstergesidir.
                Bu haliyle, dava konusu yönetmeliğin yasal dayanağı olarak, Kanunların ad ve numaralarının sayılması suretiyle gösterilen mevzuatın; Yönetmeliğin düzenlediği konuların, çevre, insan ve toplum sağlığı gibi temel hususları ilgilendirdiği dikkate alındığında, yönetmeliğin yasal dayanağı olarak kabulüne olanak bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
                Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27. maddesinde yürütmenin  durdurulması  için  aranılan  koşulların  gerçekleştiği  anlaşıldığından; 26.10.2009 tarih ve 27388 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmeliğin yürütülmesinin durdurulmasına, 20.11.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Referans Gazetesi'nde Danıştay'a bu konuda başvuruda bulunan avukat Gonca Eren ile ilgili haber:


 

 

 
 
 
AZLIK OYU : Aynı istemle açılmış olan 2009/14646  esas sayılı dosyada, 20.11.2009 tarih ve E:2009/14646 sayılı kararla, dava konusu Yönetmeliğin yürütmesinin durdurulmasına karar verildiğinden; bu dosyadaki aynı istem hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi gerektiği oyu ile çoğunluk kararına katılmıyorum.

GDO'da bakanlığı dize getiren Gonca Hanım

Ankaralı genç avukat Gonca EREN, Danıştay'ın GDO Yönetmeliğini durdurmasını sağladı...
Haberin ayrıntıları için bkz:
Referans - | GDO'da bakanlığı dize getiren Gonca Hanım

Bravo Gonca Hanım...
:))

Kasım 14, 2009

DOMATES ve "CALENDULA ARVENSIS"!

Bugünkü Hürriyet'te, organik üretim ile ilgili bir başarı öyküsünden:

"...Zeytinyağı işini kotardıktan sonra, ormanda doğal olarak yetişen otlara gözümüzü diktik. İnanılmaz güzellikte kekik, defne ve adaçayı vardı. Uygun mevsimlerde onları ormandan söküp, araziye diktik. Bu vesile ile organik tarımı öğrenmeye başladık. Profesyonel destek almadık. Çok kitap devirdik. Ektiğimiz tohumu ilaç kullanmadan tutturmayı deneye yanıla öğrendik. Domates böceklenmesin diye yanına aynısefa bitkisi diktik. Turpları kurttan kurtarmak için yanına patates diktik. Bunların hepsini kitaplardan öğrendik. Organik tarım yaparken bezmemeyi de kitaplardan öğrendik. Her kitap, bu işin geri dönüşünün en az üç, en fazla beş yılda alınacağını yazıyordu..."

Kadife çiçeğini biliyorduk da "aynısafa"nın da domatesin böceklenmesine engel olduğunu bugün duyduk böylece...  Latince adı "Calendula Arvensis" olan "aynısafa"; "Nergis" olarak da biliniyor. İngilizcede "Field Marigold" deniyor ona. Antiseptik etkisiyle tıpta ve kozmetik endüstrisinde kullanılıyor... Papatya ailesinden.
Şu fotoğraf veritabanında daha çok resim var...



Ekim 29, 2009

86. CUMHURİYET BAYRAMINDA...

Cumhuriyetimizin 86. Yıldönümü kutlu olsun...
Bu yıl balkon pembelerini geçen yıla göre daha önce kaldırmak zorunda kaldık...
Bu yüzden geçen 29 Ekim'de (demek ki havalar daha güzelmiş geçen yıl, 
hala kızarmayı bekleyen pembelerimiz varmış...)
çektiğimiz bu bayram kompozisyonunu  yayınlıyoruz yeniden...
Geçen yıl çoğumuzun web günlüklerini de üzerinden yayınladığımız "blogger.com"
yasaklamasından sözedip kaygı dile getirmişiz...
Yasaklama eğiliminde azalış yok...
Bu bayramda da aklımız şu GDO Yönetmeliği ve onunla başlayan düzenlemelerin
ne getirip ne götüreceğinde...
Bu konuda daha önce belirttiğimiz PDA Görüşü endişelenmekte hiç de haksız
olmadığımızı gösteriyor... Yalnız değiliz neyse ki...

Ekim 26, 2009

TÜRKİYE'DE GDO DÜZENLEMELERİ: GIDA ve YEM AMAÇLI GDO YÖNETMELİĞİ YÜRÜRLÜKTE

Çok dikkatle okunması gereken "Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi,
İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmelik " yürürlüğe girdi...

Uzmanlarımızın yeniden incelemeye aldığı Yönetmelik'ten kimi maddeler:

Genel hükümler

             MADDE 5 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerine aykırı olan GDO lu gıda ve yemlerin işleme ve tüketim amacıyla ithali, piyasaya sürülmesi, tescili, ihracatı ve transit geçişleri yasaktır. Gümrük idarelerince bu Yönetmelik kapsamındaki ürünler için GDO ya ilişkin ek bir belge aranmaz.
             (2) İthal edilen, üretilen veya dağıtımı yapılan GDO lu gıda veya yemin çevre, insan veya hayvan sağlığı açısından olumsuzluğu tespit edildiğinde, gıda veya yem işletmecisi sağlığı ve çevreyi korumak amacıyla gerekli tedbirleri almak, Bakanlığı, diğer ilgili mercileri ve tüketicileri acilen bilgilendirmek ve söz konusu gıda veya yemi, piyasadan geri çekmek zorundadır.
             (3) GDO lu ürünlerin, bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaktır.
             (4) İnsan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulması yasaktır.
             (5) Bakanlık, GDO lu gıda ve yemlerin ithalat ve ihracat kapılarıyla ilgili gerektiğinde düzenleme yapabilir.
             (6) Gıda veya yem, GDO lardan biri ya da birkaçını toplamda en az % 0,9 oranında içeriyor ise, GDO lu olarak kabul edilir.
             (7) Gıda veya yemin % 0,5 ten fazla izin verilmeyen GDO içermesi halinde ithalatına, işlenmesine, nakline, dağıtımına ve satışına izin verilmez.
             (8) GDO suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz.

"GDOlu ürünlerin ithalatı" (Madde 11'den)
(2) GDO riski taşıyan ancak, GDO suz ürün olduğu taahhüt edilen ürünlerin ithalatında aşağıdaki esaslar uygulanır:
             a) İthalatta, GDO riski taşıması nedeniyle analize tabi tutulacak ürünler ve bunların sıklıkları Bakanlık onayı ile belirlenir. Gerektiğinde yine Bakanlık onayı ile güncellenir.
             b) Belirlenen analiz sıklıklarına göre ürünlerin analizi yaptırılır. Analiz sonucunun uygun olması durumunda söz konusu ürünlerin ülkeye girişine izin verilir.
             c) Yapılan analiz sonucunda GDO lu olduğu tespit edilen ürünün ülkeye girişine izin verilmez. Söz konusu ithalatçı ve ihracatçı firma ve ülke risk listesine alınır.

Türkiye ihraç ederken:
Yemlerin etiketlenmesi
             MADDE 15 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerine göre, yem veya yemlik madde olarak kullanımına izin verilen GDO lu yemlerin % 0,9 un üzerinde GDO içermesi hâlinde, yem mevzuatında yer alan etiket gerekliliklerine ilave olarak aşağıdaki şekilde etiketlenmesi zorunludur.
             a) GDO lu yemin özel adının yanında parantez içinde “genetik olarak değiştirilmiş ………” ifadesi bulunmalıdır. Bu ifade yem bileşen listesi altında dip not olarak da yer alabilir. Bu durumda yazı karakter büyüklüğünün listede belirtilen ürünlerin karakter büyüklüğünden az olmaması gerekir.
             b) GDO dan elde edilen yemin adının yanında parantez içinde “genetik olarak değiştirilmiş ………’den elde edilmiştir” ifadesi yer almalıdır. Bu ifade yem bileşen listesi altında dip not olarak da yer alabilir. Bu durumda yazı karakter büyüklüğünün listede belirtilen ürünlerin karakter büyüklüğünden az olmaması gerekir.
             c) GDO lu dökme yemlerin beraberinde, etiket bilgilerini içeren belge bulundurulmak zorundadır.
             ç) GDO lu yemin GDO suz eşdeğerinden farklı olması hâlinde bileşiminin, besleme özelliklerinin, kullanım amacının, belirli hayvan türü ya da kategorisi için yapılan sağlık beyanlarının etiket üzerinde bulundurulması zorunludur.
             d) GDO lu yemin GDO suz eşdeğeri yok ise, o yemin yapısı ve karakteristikleri ile ilgili uygun bilgilerin etiket üzerinde bulundurulması zorunludur.
"Fikir Sahibi Damaklar"ın bu konudaki bildirisi de burada!

Eylül 01, 2009

ACIYI PAYLAŞMAK...

PDA'nın sevgili İzmir Koordinatörü Sevil Özcan, bir gün önce anneciğini yitirdi...
Sevil'in acısını "ağdaki ailesi" olarak içten paylaşıyor, Özcan Ailesi'ne sabır diliyoruz...

Ağustos 20, 2009

YAPRAK YETİŞTİRMEK v DOMATES YETİŞTİRMEK

Bu yıl dördüncü yılımız evde pembe domates serüveninde, hala öğrenecek o kadar çok şey var ki...
Geçen gün Zeynep, Twitter kanalıyla bir bağlantı yolladı... "Girişimci bir ruh"! taşıdığı çok açık bir zat, dedesinin olağanüstü büyüklükte ve sayıda domatesleri nasıl yetiştirdiğinin sırrını bir "e-kitap" formatında satmak için harekete geçmiş... Arada verdiği bilgilerden işin sırrının "budama"da olduğu anlaşılıyordu. Biraz kurcalayınca bu konuda pek çok yeni kaynak bulduk.
İşin komiği bunca yıldır biz "budama" dendiğinde "koltuk alma", toprağa en yakın, ilk çiçekli dalın altındaki dallardan "feragat" edebilme ve kuruyup "arızalanan" yaprakları temizlemeden öteye gitmemiştik. Hatta "tepe uçurma"ya bile sakınarak bakmıştık.
Eh çoğumuzun bir çekirdekten fide yetiştirmesi, fideden domates bitkine varması, "hayatta ilk kez" olduğundan, bırakın dalları, tek bir yaprak bile bizim için çok değerli idi. (İletişim grubumuzdaki eski mesajlar bir taranacak olsa, tek bir yaprakta görülen herhangi bir değişim için paniğe düşüldüğünü gösteren onlarca mesaj bulunur! Mamafih bir keresinde bir üyemiz "yoksa ben sadece yaprak mı yetiştiriyorum, nerede meyvalar" diye yazdığında bir sessizlik de yaşanmamış değil hani... )

Şimdi budama konusuna geri dönersek, "üçlü zigzag" tekniği diye adlandırılan bir yöntem bulduk. Sadece en alttakileri değil, her çiçekli dalın altında bulunan üç dalı, bir sağdan, bir soldan sayarak kesip atıyorsunuz! Böylece enerji çiçeklere yani meyvaya yönleniyor.
Biz balkon pembelerine bunu uyguladık. İlk gözlem; hala çiçek aşamasında olan üst dallardaki arılar oldu... Bu şehirde arıların da kafileler halinde dolaşmadığı gözönüne alınırsa "şimdi herhalde çiçekleri daha kolay buldular" diye düşündük. İkinci gözlem: alt dallardaki iki domates sanki birden büyüdü, tombullaştı...
Tabii şunu unutmamak gerek, saksıdaki ile bahçe ya da tarladakilerin büyüklüğü asla aynı olmuyor. Ne kadar büyük saksı kullanılsa bile...

Bir diğer kaynakta da üç beş değil, üzerinde çiçek ya da meyva bulunan dallar hariç, çiçek açmayanların tamamen budanması öneriliyordu. Şurada bunu videodan izleyebilirsiniz:
How to Prune a Tomato Plant (powered by eHow.com).

Ağustos 16, 2009

"AĞUSTOS'UN YARISI YAZ, YARISI KIŞ" DENSE DE



Özellikle İstanbul iklimi için "Ağustos'un yarısı yaz, yarısı kış" denirdi... Son yıllarda tanık olduğumuz iklim değişikliği bu söylemi anlamsız kıldı... Gene de İstanbul'un ışıkları, esintileri, renkleri ve sağda solda ve balkonlarda yavaş yavaş kuruyan yapraklar, kışı olmasa bile "ben buradayım, kapıdayım!" diyen sonbaharı haber veriyor... Bu arada bizim balkon ve hatta balkona sığamayan ev pembeleri harıl harıl meyva verip renk değiştirme telaşına kapıldı...
Bu yıl biz "balkondan ne kadar pembe elde edeceğiz acaba?" gibi bir konuyu neredeyse hiç gündeme almadık. "Ne kadar verirlerse o kadar"a razı olduk (Bir alttaki içeriği giren yeğenimiz Zeynep -ki patenti ona ait evde boğazlama tekniği için de çok olumlu mesajlar gelmekte- ile fideleri paylaşmış, asıl gelişmeyi onun bahçesindekilere terketmiş idik)... Buna karşılık bütün dikkatimiz PDA içindeki gelişmelerde idi.
Özellikle bu serüvene yeni başlayanlar önce inanılmaz bir telaşa kapılıyor, pembelerin her halinden evhamlanıp denemelerinin başarısızlıkla sonuçlanacağını düşünüyorlardı. Bu ruh durumunu sezen pembeler de sinameki bebekler gibi sorun üstüne sorun çıkarıyor, zaten olumsuz olan dış koşullar da tabloyu iyice açmaza sokuyordu.
Sonra havalar birazcık serinleyince ilk meyvalar ortaya çıktı... Bizim tohumlardan çıkan ilk pembelerin kimilerinin altında kararmalar olur. (kalsiyum azlığı). Bu kez bundan dolayı da evhamlanmalara tanık olduk. Oysa böyle olanlar yavaşça koparılıp ortadan kaldırılır ve arkadan sağlıklı yavrularla yola devam edilir. Neyse grup içinde öyle sağlıklı bir iletişim var ki ve bu bilgiler o kadar kısa süre içinde ve etkin bir biçimde paylaşılıyor ki bize düşen genellikle bu durumu sükunetle izlemek oluyor...

PDA Üye web günlükleri artıyor, buna çok seviniyoruz. Önemli ölçüde üyemiz az ya da çok ürün almayı başardı, bu daha da sevindirici. Ama asıl önemlisi Türkiye artık pembe domatesi öğrendi... Daha doğrusu varlığını farketti ve onu aramaya başladı... "Yaz bitmeden ne yemeli?" sorularına verilen yanıtlar içinde eskiden esamesi bile okunmayan pembe domates ağırlıklı olarak yer alıyor. Bu iyi mi kötü mü? Hem iyi hem değil. İyi, çünkü biz de bunu amaçlıyorduk zaten... Kötü, çünkü bu bir furya haline dönüşürse pembe domatesi endüstriyel hale getirip rant elde etmek isteyenlerin de iştahı kamçılanıyor...

Tohumlarımıza sıkı sıkı sahip çıkalım dostlar!

Not: Bu arada pembe domatesi bol olanlar evde onları nasıl değerlendirebilecekleri konusunda Ekim 2006 arşivinden yararlanabilir...

Ağustos 15, 2009

GDO'YA HAYIR PLATFORMU

GDO'YA HAYIR PLATFORMU
İzleyip, katılmak gerek...

Ağustos 10, 2009

Çamlıca'dan haberler




Uzuunca bir süredir hem saksıdan toprağa terfi ettiğimiz için, hem de aramıza bazı yabancı "parisien" cherry dostlar kabul ettiğimiz için mahçuptuk, Çamlıca'dan haber yollamıyorduk :) Bir yandan da, Tansuğlar çok sevgili halamız ve eniştemiz olduğundan, kendi aramızda yazışıp durmayalım, bırakalım da PDA grubu, pemdomlarımız gibi nazlı fakat emin adımlarla büyüsün, kendi hikayelerini üretsin diye düşündük... Bizim PDA maceramız, 2006 baharında Avniye Halamız, bir kasa dolusu fideyi getirip "bunları dikin ve büyütün" diye adeta ulvi bir mesajla önümüze koyduğunda ve bizim de filmlerde sepet içinde bebek bulmuş karakterler gibi onlara dört elle sarıldığımızda başladı. Aradan geçen üç yıl boyunca, her mevsim yeniden, sessiz ve derinden PDA tutkumuzu sadakatle sürdürdük. Fakat söyleyin... Var mı bizim pembelerin tadı ve kokusu başka yerde? Yok! Buyrun bu fotoğraflar da dün çekildi... Nispet olsun diye yanına çarşıdan alınmış bir numune de koyduk. Bizim pembede tatlı bir koku, kokulu bir tat, bol et, az çekirdek, diğerinin hali ise malumunuz... Halası, iyi ki bizi de PDAcı yaptın :))) Not: Merak edenleriniz için buyrun bizim ilk linkler: madem tarlamız, bahçemiz yok..., mutluyuz, guruluyuz, bizi de bekleyin, pembe mikro-ekolojinin son misafirleri, avcılar, balıkçılar ve şimdi de..., artık toplanma zamanıdır.



Ağustos 09, 2009

AĞUSTOS, İKİBİNDOKUZ ve İKİBİDOKSANDOKUZ...


PDA İzmir'den üyemiz Sayın Erkan Yiğit'in web günlüğüne girdiği son içerikte, son yaptığı hasada ilişkin şu fotoğrafa bakın... Süzgeç içindeki çekirdekler de PDA İzmir Koordinatörlerimizden Sayın Nail Sarı'nın web günlüğünden... "Gözlerimin önünde domates çekirdekleri uçuşuyor" demiş...

Çok güzel değil mi?

"Çiçekleri dökülüyor, ne zaman pembelerimi göreceğim" diyen pekçok üyemizden artık pek ses çıkmıyor. Ya havaların birazcık serinlemesiyle birlikte çiçekler dökülmekten artık vazgeçti, bizim balkondakiler gibi meyvaya dönüştü, o yüzden sesleri çıkmıyor ya da küsüp uğraşmaktan vazgeçtiler...
Vazgeçmeyin! Çünkü elimizdeki doğal tohumlar, kendilerini küresel iklim değişikliklerine ancak böyle uyarlıyorlar. Bir sonraki yılın çekirdeklerinde, bu yılın koşullarını beğenmeyip, çiçeklerini dökerek türlerini savunmaya geçen pembelerin bu bilgileri de kayıtlı olacak... Nail Bey'in süzgecindeki görünmeyen bilgilerin, geçen yıl aldıklarından farklı olduğu gibi tıpkı...

Şu sıralar PDA üyelerinin çoğunun üzerinde hararetle tartıştığı "organik gıda nedir ne değildir" konusunda yayınladığı bir raporundan sonra "New Scientist" dergisi yeni bir iklim raporu yayınlamış ve 2099'da yerküredeki canlıların yüzde doksanının ortadan kalkacağını belirtmiş...
Gene de doğal olan ne kaldıysa onu korumaktan vazgeçmemeliyiz...

Ağustos 02, 2009

Bugünkü AKŞAM'dan:

Gökten üç pembe domates düştü 1500 kişi paylaştı

Üç hediye domatesle başlayan bir hikayenin sonunda bugün 1500'ü aşkın kişi balkonlarında ve bahçelerinde pembe domates yetiştiriyor, deneyimlerini blog'larında paylaşıyor. Pembe Domates Ağı size de yakın...

Temmuz 01, 2009

1 TEMMUZ 2009'DA DURUM

İşte korkulan oldu!
Pembeler meyvaya duramıyorlar bir türlü bu yaz... Bu yüzden PDA üyelerinden çoğu tedirgin...
Tıpkı 2007 yazında olduğu gibi bir başlangıç bu...
O zaman da aynı sorunla karşılaşılmıştı.
Bu duruma yol açabilecek nedenlerin başında "mevsim normallerinin anormalleşmesi" ya da daha yaygın deyişle "küresel ısınma" geliyordu. Ama bir türlü bu açıklamadan tatmin olamayanlar için Internet'i kazımış, sonunda çok ilginç bir şeyle karşılaşmıştık:
Gergin yetiştirici ve dökülen çiçekler ilişkisi!

Özellikle evde pembe domates serüvenine ilk kez bu yıl başlamış olan PDA'lıların yukardaki linki tıklamalarını hararetle tavsiye ediyoruz... Çünkü TR ve İNG açıklamaların arkasından umutlu ve işe yarar içerik de bulacaklar yukarıda...

2007 Temmuz'unda, "sonra ne oldu?"yu merak edenler, Temmuz 2007 Arşivi'ne de göz atıp, biraz daha rahatlayabilirler...

Bu arada bugün sevgili üyemiz Ayten Yıldırım'ın bu konuda gruba gönderdiği mesaja bayıldık.
Ne kadar güzel özetlemiş olanı biteni;

"Tabii, artık hepimiz bu nazendenin neden neslinin tehlikede olduğunu da anladık :) "

Ve ne güzel eklemiş:

"Eeeeeee, o nazlıysa biz de inatçıyız, huyunu suyunu en ince detayına kadar öğrenip mutlaka en güzel pembeleri yetiştireceğiz ::))"

İşte budur!

Haziran 03, 2009

HAZİRAN GÜNEŞİ...

Şimdiye kadar herşey iyi gitti, bundan sonra da umuyoruz böyle gitsin...

Mart-Mayıs arası PDA içinde "tohumdan fideye, fideden saksıya" sürecinin telaşesi yaşandı...

Çimlendirme için son derece yaratıcı çözümler geliştirenler, fidelerinin her hareketini dikkatle izleyenler, ilk çiçeklerini görenler, ilk böceklerinden evhamlananlar...

Şimdi saksı zamanı...
Hep söylendiği gibi; saksı boyutundan ödün verilmemeli. Tabii yer konusunda kısıtlama yok ise... Saksılara toprak ağzına kadar doldurulmamalı. En az 3 kere "boğazlama" yapılacağı hatırda tutulmalı...

Rastgele!
:)

Mayıs 26, 2009

DOMATES BAKIMI HAKKINDA

Güzel bir video...
"Ayışığı"na teşekkürler!

Mayıs 24, 2009

TOHUMCULUK YASASI ve "BİTKİ GENETİK KAYNAKLARININ KAYIT ALTINA ALINMASI HAKKINDA YÖNETMELİK" TASARISI HAKKINDA PDA GÖRÜŞÜ

Bizler "Pembe Domates Ağı" (PDA) üyeleri olarak;

Başta; Anadolu'nun en değerli ve en has ürünlerinden olan, yok olmasını önlemek ve daha önceleri olduğu gibi, günümüzde de kuşaktan kuşağa aktarılan "doğal döngüsünü sürdürmek" amacıyla "Evladiyelik ('Heirloom') Pembe Domates"in 4 yıldır yeniden üretilmesine çalışmaktayız. Bizler profesyonel tarım uzmanları, tarıma dayalı ticaret erbabı ya da çiftçi değiliz. Bizler, geniş bahçeleri olmasa da balkonlarda ve saksılarda "kentte tarım" yapılabileceğini gören ve bunu deneyerek başarmış, İnternet üzerinden iletişim kurarak bir toplumsal ağ kurmuş, duyarlı kentlileriz. İçimizde az sayıda olsa da Pembe Domatesi bahçe ve tarlasında yetiştirenler de var. Bir rastlantı sonucu fark ettiğimiz ve balkonda yetiştirdiğimiz ilk doğal pembe domateslerin tohumlarını da kendi aramızda ve "karşılıksız paylaşarak aynı yöntemlerle sürdürülmesi koşuluyla" neredeyse tüm Türkiye'ye yaymış bulunuyoruz.

Amerika Birleşik Devletleri, İtalya, İsveç, Bulgaristan, Rusya ve daha birçok ülkede lezzeti ve bozulmamış niteliği nedeniyle yüksek değere sahip olan Pembe Domates, tohum paylaşımı sayesinde, kendi yeniden topraklarında değer kazanmış önemli bir tarım ürünüdür. Özellikle "Heirloom" yani genetiği ile oynanmamış, doğal tarımla üretilen ve kuşaktan kuşağa aktarılan tohumlar, endüstriyel tohumlara nazaran kat be kat değerlidir.

Ülkemizde tıpkı Pembe Domates gibi çeşitliliği ve değeri çok yüksek olan 3 bin'den fazla “endemik”; “kendine has”, tarımsal bitki türü ya yok olmuş, ya da yok olmağa mahkûm durumdadır.

Yüzyıllardan bugüne, hiçbir bozulmaya uğramadan çiftçilerin çabalarıyla tarımda "üretilebilirliğini" sürdürmüş bitkilerimizin yok olma fermanı sayılan "TOHUMCULUK YASASI"nın 2011'den itibaren yürürlüğe sokacağı 5. Maddesi ancak 'kayıt altına alınmış tohumların' ekimine olanak tanıyacak. Tohumuna patent alamayan çiftçiler ise, tekel durumundaki uluslararası şirketlerin insafına terk edilecek. 2011'den itibaren kayıt altına alınmamış tohumluklarını satan köylüler, ağır para cezasına çarptırılacak ve el konulan ürünler imha edilecek. Böylece Anadolu'nun zengin türleri doğallığını yitirecek.
Bu gidişe “dur” demek gelecek kuşaklara karşı en büyük sorumluluğumuzdur.

Ayrıca, şu sıralar tartışılmakta olan ve yürürlükteki 31/10/2006 tarih ve 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu'na dayanılarak çıkarılması planlanan "Bitki Genetik Kaynaklarının Kayıt Altına Alınması Hakkında Yönetmelik" taslağında yer alan, "Tohumların Kayıt Altına Alınması" koşulu, bu ülkenin tarımına vurulabilecek büyük bir darbe niteliğindedir. Çünkü tohumunu kayıt altına aldırmayan çiftçinin kaderi, "ıslah yetkisi"ni elinde bulundurarak, tohumculuk alanında faaliyet gösteren, çoğunluğu yabancılara ait şirketlere terk edilmektedir. Yönetmelik, doğal türler üzerinde bireysel hak sahipliği mekanizmasının önünü açmaktadır. Oysa yerel ve doğal türler, binlerce yıl kuşaktan kuşağa devredilen "geleneksel ıslah çalışmaları" sonucu ortaya çıkmış, küçük çiftçilerin ortak emeğinin sonucu gelişmiş tohumlardır.

Bu topraklarda yüzyıllardır, insan emeğiyle tamamen doğal ortamında oluşan evladiyelik tohum ve çeşitliliğini, "kayıt" ve "patent" zorunluluklarıyla yok edecek bu yasanın ve keza mevcut kanuna bağlı olarak çıkarılacak "Bitki Genetik Kaynaklarının Kayıt Altına Alınması Hakkında Yönetmelik"in yeniden, uzman kurullar tarafından ve tüm kamuoyu önünde açıkça tartışmaya açılmasını istiyoruz.

Mayıs 17, 2009

SICAK HAVALARA DİKKAT...

Mayıs'ın ikinci yarısı yaz birden bastırdı... İstanbul'da 27, 28 derecelerden sözedilmesine rağmen sanki 30'un üzeri gibi hava... Bu da PDA'cıların fidelere çok dikkat etmesi gerektiği anlamına geliyor... (Eski üyelerimiz bundan sonrasını okumasa da olur!) Geniş alanları olan kimi üyelerimiz çoktan çiçekleri gördüler bile... Ama ya kent tarımcıları ya da balkon bahçıvanları; siz (biz de) fidelerinizin gövde çapı bir kurşun kaleminkine ulaşmadan saksılara alıp güneşe atmayın... Gerekirse ikinci hatta üçüncü bir şaşırtma yaparak topraklarını çoğaltın, uzayan gövdeleri topraklayın... Acele etmeyin... (Aynı uyarıyı geçen Mayıs'ta da yapmışız nitekim!) Bunu yaparken plastik kaplara pek iltifat etmeseniz daha iyi olur... Balkonlarda arıları davet etmesi için lavanta, örümcekleri halletmesi için de kadife çiçeği bulundurmak işe yarıyor, tecrübeyle sabit! Ama ne olursa olsun rahat olun, gergin olmayın...

Bu 19 Mayıs, PDA'nın da dört yaşına bastığı gün olacak... 2006'da ilk deneyimimizi saksılarına taşıma işini bir 19 Mayıs'ta tamamlamıştık... Sonraki yıllarda herşey küresel iklim değişikliklerine paralel sürdü... Bir önceki yaz bütün dünya ile birlikte Türkiye'de de sebze ve meyvalar aşırı sıcaklardan olumsuz etkilendiler... Bizim sarı çiçekli pembeler de sürekli çiçek açtı, çiçek döktü... Taa Ekim'lerde Kasım'larda, o da tek tük meyvalar görebildik... Ama gördük!
Geçen yaz daha iyi sonuçlar alındı... Bu yaz da durum idare edilebilirse pek sevineceğiz...

Bu arada önemli bir ricamız var: Fide paylaşmak için Google gruplardaki PDA ana sayfasında iki özel liste yayına girdi, vermek ve almak isteyenler için... Bu amaçla gruba mesaj yollamak yerine bu listeleri kullanırsak daha güvenli bir ve etkin bir iletişim olacak...

Mayıs 03, 2009

MAYIS'A GİRERKEN...

2009 Mayıs'ına girdik bile. Bu yılın Mayıs'ı üyelerimizden gelen çok sevindirici haberlerle başladı. Karavana'lar ilk tomurcukları görmüş bile. İzmir zaten aldı başını gidiyordu!
Bandırma, Birol Ketenci, her zamanki gibi yararlı bilgileri paylaşmayı sürdürüyor. Son olarak girdiği "Şaşırtma" konusundaki içeriğinin bilimsellik dozu hepimizi şaşırtacak kadar yüksek... İstanbul, "Ayşe'nin Pembeleri", Datça'dan bize taze taze kırsal kesim tavsiyeleri taşıyor... "Ortak Web Günlüğü" ve bütün kişisel üye web günlüklerinde her gün yeni bir haber, işe yarar içerik çıkması bizi çok sevindiriyor... Umarız bu mevsim gidişat hep böyle olur...

Terzi söküğünü dikemez misali, biz de bu mevsim çimlendirdiğimiz tohumları daha yeni şaşırtabildik...

Nisan 25, 2009

"SU", "DOMATES" ve EKVADOR'UN YENİ ANAYASASI...

Ömer MADRA'nın "Su(suzluk)" başlıklı yazısından:



...Sanal Su

Dünya yüzünde çeşitli ürünlerin üretim ve imalatında kullanılan suya, konunun uzmanlarından Tony Allan’ın buluşuyla ‘sanal su’ adı verilmektedir. Yani, bir limanda doklara yanaşan şilepteki bir ton buğday, onun yetiştirilmesinde kullanılmış bin tonluk suyu içinde sanal olarak barındırmaktadır. Dünyadaki sanal su ticaretinin yaklaşık yirmi Nil nehrine tekabül ettiği hesaplanmaktadır. Bu miktarın üçte ikisi tahıldan, çiçek yağına, şekerden pamuğa kadar geniş bir alanda tarımsal ürünlere gitmekte, dörtte biri et ve mandıra ürünlerine, yalnızca onda biri de endüstri ürünlerine gitmektedir. Yeryüzünün en büyük sanal su ihracatçıları ABD (sığır eti), Kanada (tahıl), Avustralya (pamuk ve şeker), Arjantin (sığır eti) ve Tayland’dır (pirinç)...
...
Birçok ülke su sıkıntılarını sanal su ithali yoluyla giderme yoluna giderken, kimileri de bu sıkıntıyı ihracat yoluyla artırmaktadır. Meselâ, İsrail ve güney kesimleri kuraklık çeken İspanya suyu domates olarak, Etiyopya kahve olarak ihraç etmekte, Meksika en büyük su kaynağı olan Chapala gölünü sanal su ihracı ile boşaltmaktadır...
...

Yeni Doğa Kanunu

Bu konuda örnek girişim, belki de en beklenmeyen yerden geldi. Küçük bir Güney Amerika ülkesi olan Ecuador Cumhuriyeti, “boyundan büyük” bir işe girişti ve geçen yıl sonlarında dünyanın birçok yerinde herkesin “olacak şey değil!” dediği bir şeyi sessiz sedasız gerçekleştiriverdi. Bu “sessiz devrim” ile tarihte ilk kez, doğaya –yani doğa’nın kendisine– anayasal haklar tanındı. Anayasa referanduma sunuldu ve insanlar Ecuador’un tropik ormanlarına adalarına, havasına ve suyuna (nehirlerine, göllerine, sulak alanlarına, bataklıklarına vb.) normalde o güne kadar sadece insanlara tanınan hakları tanıdı. Bütün temel hakları! Fazlası var, eksiği yok! Ecuador Çevre Bakanı’nın Açık Radyo’ya aktardığına göre, yeni Ecuador Anayası’nda su ve doğa haklarına ilişkin 40 kadar madde yer alıyor şimdi! Böylece dünyanın en azından bir ülkesinde doğa’nın hukuki statüsü değişmiş oluyor. Doğa, sadece metâ (şey/nesne) olmaktan çıkıyor ve bir hak öznesi haline gelmiş oluyor. Bakın ne diyor bu yeni anayasanın bir maddesi:

“Pachamama’nın (Tabiat Ana’nın) varolma hakkı vardır, ayrıca varolmada ayak direme hakkı da vardır; ve dahi Pachamama’nın hayatî çevrimlerini, yapısını ve dokusunu, işlevlerini ve evrim süreçlerini sürdürme ve bunlara icabında yeniden can verme hakkı da vardır.”

Bir de şöyle madde var:

“Ecuador’da doğal toplulukların ve ekosistemlerin varolma, gelişip serpilme ve evrilme hakları vardır ve bunlar devredilemez, vazgeçilemez haklardır. Bu haklar, doğrudan doğruya uygulanabilir (self-executive/applicabilité direct) niteliktedirler ve bunlara riayet edilmesinin sağlanması tüm Ecuador hükûmetlerinin, topluluklarının ve bireylerinin hem görevi, hem de hakkı olacaktır.”

Ecuador anayasasının mestizolara, Amerikan yerlilerine özgü o lirik dille kaleme alınmış bu harikulade maddeleri hepimiz için geçerli herhalde. Aksini düşünebilir miyiz? Su, bu gezegendeki tüm hayatın ana unsurudur. Ticari bir metâ, yani kâr sağlayan bir nesne olamaz, asla olmamalıdır … Hiçbir canlı, hiçbir şart altında suya erişim hakkından yoksun bırakılamaz, asla bırakılmamalıdır. İnsanoğlu –ya da insankızı– olarak tüm faaliyetimiz, yani Açık Radyo’daki bir bireyi örnek olarak ele alırsak, mikrofonda ya da koridorlarda yaptığımız konuşmalar, radyoda gerçekleştirdiğimiz programlar, katıldığımız ya da düzenlenmesine katıldığımız alternatif forumlar, içinde yer aldığımız bütün o toplantı ve eylemler, işbu vazgeçilmez ve devredilemez haklarımıza dairdir aslında, iş, eninde sonunda gelir bu haklara ve hukuka dayanır.

Su Hakkı: Yaşam Hakkı

Ve suya erişmek, tıpkı yaşam hakkı gibi bir haktır. Temel bir hak. Dolayısıyla, suyun epey bir süredir olduğu gibi dere tepe düz gidip sırf paraya doğru akması artık beklenmemelidir. 21. yüzyılın yeni öncelikleri, binlerce yılın eski önceliklerine; örneğin, yağmurun nereye düşüyorsa orada devşirilmesi, ‘hasat edilmesine’, ya da binlerce yıl kullanılıp, sonra unutulan ‘kanat’ sistemleri gibi kadim geleneklere geri dönmeyi gerekli kılıyor. Bu geri dönüş, damla tekniği ya da betonla kaplanmamış kanallar kullanılması gibi yepyeni yöntem ve fikirlerin devreye sokulmasını da dışarıda bırakmamaktadır elbette. Ne var ki, dev barajlar inşası, devasa boru hatları, devasa kanallar döşenmesi gibi 20. yüzyıl takıntı ve saplantılarının yerlerini hemen çok daha küçük, çok daha yerel projelere bırakması zamanı gelmiş gibi gözüküyor. Ve çok daha ‘eski’ projelere tabii. Küçük ve eski. Eskilerin küçüklere dediği gibi: ‘Su verenlerin bol olsun...’

Sen de su gibi aziz ol, ey okur.


Yazının tamamını okumak için lütfen tıklayınız!


Nisan 12, 2009

DERYA SAZAK: "Pembe Domates Ağı"


Sayın Derya Sazak bugünkü Milliyet'te yazmış:

"Pembe domates ağı"

Obama’nın Türkiye ziyareti ABD’de köleliğin tarihinin hatırlanmasına, Martin Luther King’in, 1960’larda ‘Bir rüyam var’ diyerek başlattığı sivil haklar mücadelesinin ileri demokrasilerdeki yerinin kavranmasına neden oldu.
2010’lu yılların dünyasında sivil toplum örgütlenmeleri, asıl siyaset dışı alanlarda etkinlik kazanıyor.
Küresel ısınmaya karşı çevreci hareketler giderek güçleniyor.
Pembe Domates Ağı (PDA) hareketi de son dönemde üreterek sesini duyuran sivil toplum hareketlerinin başında geliyor.
Üreterek diyoruz; PDA’cılar steril ortamlarda soyut fikirlerle oyalanmıyorlar. Anadolu’da yok olan pembe domates türünü, kimyasal olmayan doğal ortamlarda üreterek, eskinin ‘plastik olmayan’ tadındaki ürünlerini yeniden canlandırıyorlar.
İki bini aşkın üye, dört yıldır pembe domates yetiştirme uğraşında.
PDA’nın pembe domatese sahip çıkması, Anadolu’da yetişen 3 binden fazla endemik/kendine has tarımsal bitki türünün korunması açısından da çok önemli. Çünkü binlerce yıldır bu topraklarda yetişen ve henüz lezzeti bozulmamış türler, 2011’de yürürlüğe girecek ‘Tohumculuk Yasası’ ile yok olma tehdidi altına girecek.
Bu tehlikeyi gören Ziraat Odaları, Anadolu çiftçisine kurulan tuzak konusunda sivil toplumu harekete geçirmeye çalışıyor.
Pembe domatesin yok olmasına karşı örgütlenen PDA, ‘Tohumculuk Yasası’na karşı da etkin bir kampanya yürütüyor.
2006 yılında çıkan 5553 sayılı yasa, 2011’den itibaren ancak ‘kayıt altına alınmış tohumların’ ekimine olanak tanıyacak. Tohumuna patent alamayan çiftçiler ise, tekel durumundaki uluslararası şirketlerin insafına terkedilecek. Dünya tohumculuğu 6 büyük tekelin elinde bulunuyor, Türkiye’de tohum ıslahı yapan şirketlerin yüzde 90’ını ise bu tekeller oluşturuyor.
2011’den itibaren kayıt altına alınmamış tohumlukları satan köylüler, ağır para cezasına çarptırılacak ve el konulan ürünler imha edilecek. Böylece Anadolu’nun zengin türleri doğallığını yitirecek.
Gözlem Gazetesi’nin Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Kamil Okyay Sındır’la görüşerek yayımladığı haber, Türkiye’nin 2007’de üye olduğu Uluslararası Yeni Çeşitleri Koruma Birliği’nin (UPOV) dayatmasıyla buğday başta olmak üzere biyoçeşitliliğin yok olma tehlikesine dikkat çekiyor.
Oysa Anadolu’da yetişen 11 bin farklı bitki türü, Avrupa’nın toplamı kadar.
Ziraatçiler, UPOV üyeliği ile Türkiye’nin genetik çeşitliliğinin yağmalanacağını, tarım ilacı ve gübre kullanımının yaygınlaşmasıyla toprakların, ürünlerin, suların kirleneceğini, sağlıksız kuşaklar yetişeceğini savunuyorlar.
Tohumculuk Yasası’na ‘dur’ denilmeli.
‘Biyogüvenlik Yasası’da süratle Meclis’ten geçmeli.
Yaşasın PDA hareketi, pembe domateslerin özgürlüğü."

* * * * * * *

Teşekkürler...

Nisan 11, 2009

GOOGLE GRUPLAR SAYFAMIZA GİRERKEN...

...sorun yaşayanlar için, şurada harika bir destek var:
MSGSÜ Sinema-Tv Grubu Yardim Dosyasi