tohum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tohum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Eylül 22, 2007

BİR ÇEKİRDEK KURUTMA BİÇİMİ...


Çekirdek kurutma için bu yıl bulduğumuz sistem bu! Böylece hem -havadar bir cam önünde- daha çabuk hem de üzerine sinek v.s. konmadan kuruyor... Sonra da hangi pembenin çekirdeği olduğunu peçeteye yazıp, şeffaf folyo ile hava almayacak biçimde paketleyip kaldırıyoruz... Bu yöntem tek bir domates icin pratik. Ama çok varsa o zaman daha oyuncaklı ! fakat daha bilimsel olan şu yöntem tercih edilmeli...
Bu arada PDA Ortak Web-Günlüğümüzde harika içerikler gelişiyor! Zaten bugünkü bu yazıyı da üyemiz Hakan Yaşmut'un tohum alma konusunda girdiği inanılmaz esprili pembelerde tohum alma sorunu başlıklı yazısı üzerine yazma geregi duyduk!

Ağustos 07, 2007

NİHAYET!


Nihayet 2007 balkon pembelerinin ilki çiçekten meyvaya dönüşebildi!
Üstelik hangisi?
Geçen yıl aynı balkonda, hem de acemilikten 4'ü bir arada dikili olanlardan birinin ilk pembesinin çekirdeklerinden çıkan fideninki!
Güneşin Aydemir'in teorisi böylece doğrulanıyor. Bu çekirdekteki kodlama, geçen yıl bu balkondaki koşulları notuna almış. Bu yılın anormal koşulları yüzünden geçen yıldaki meyva verme zamanlamasından neredeyse 1 ay sonra da olsa attı kendini işte ortaya, diğer hepsinden önce. !

Temmuz 28, 2007

BU DA BOYLE BIR ALET!


Tohum almak için!
(Yanlış anlaşılmasın, bizde yok bundan, sadece web'de gezerken rastlanmış bir şey! Zaten o kadar pembemiz de yok ki! Olur inşallah!!!)
:)

Haziran 07, 2007

KARIŞMIŞ KÖKLERİ İNCİTMEDEN NASIL AYIRMALI?

Bilerek - bilmeyerek, isteyerek veya yanlışlıkla- tohumlar eğer fazla yakın bırakılmışlarsa toprağa (torfa!), filizler fışkırmışsa sonradan bir orman gibi hür ve kardeşçesine... nasıl ayıracağız onları şu "şaşırtma" denen işlem sırasında?

"-Ne var bunda canım?, Çekip çıkarırız, sonra da teker teker dikeriz fide kaplarına"!
Yok canım! Hele bir deneyin de görün! Öyle bir incinirler, öyle bir küserler ki onlar bu gibi durumlarda, "sağlıklı bir fide olmak" ne kelime? Kaç tane birden iseler, tam da o sayıda, eriyip giden, "saç inceliğinde", rengi soluk yeşilden sarıya dönüveren "kalıntı"ya dönüşürler... Size de arkalarından "bakakalmak" kalır... Kalmaması için bir yöntem bulduk; "içgüdü"yle: "SU".

Su, herşeyi kendisi gibi akışkan kılıyorsa bizim kökleri birbirine dolaşmış filizlerimizi de ayırabilirdi herhalde... Ayırdı da!






Mayıs 26, 2007

TOHUMUNU DA ALIP CIKANLAR( -2)

Onları Mart'taki ilk parti çimlendirmemizde "Geri Gelen Tohumlar" diye adlandırıp, burada resimlemiştik. Bugün, şu sıralar çimlendirme yapan PDA üyelerinden Sayın Tüzün'ün dikkati onlara çekilmiş; "Tohumların bazısı çimlenirken yaprakları tohum zarının (?) içinden çıkmakta zorlanıyor. Biraz başalrını kaldırdıktan sonra nazikçe tutup çıkartıyorum. Doğru mu yapıyorum, yoksa müdahale etmemeli miyim?" diyor... Uzmanlarımız ne cevap verecekler bu soruya bilmiyoruz ama, ben şöyle dedim:
"...İnsan onlara yardım etmek istiyor, nedense. Ben de sizin gibi 'nazikce' bazi müdahalelerde bulundum. Bazılarını da hiç ellemedim. Sonuç, o kuru tohumu atip, ya da onunla birlikte eninde sonunda büyümeyi sürdürüyorlar. Nezaketin 'dozu' cok önemli. Doz yüksekse işe yarıyor, seviniyorlar. Özgürleşiyorlar. Değilse yaprakların ucu zedelenebiliyor."

İşte beraberinde yüzeye çıktığı tohum zarına dokunulmayan ve onunla birlikte büyüyenlerden ikisi:




Bu işi (doğal domates yetiştirme) yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerle yapanlar -umarım- bunları görüp nelerle uğraştığımıza gülmezler! Ne yapalım, biz bu işin acemisiyiz hala tohumlarımızı kilo ile değil, "tane" ile paylaşıyoruz! Tabii ki dert edeceğiz bunları da! :)

Mayıs 15, 2007

PDA'DA SON HAFTA!

Son 9 gün içinde 125'ten 360'a çıkmış üye sayımız... Yeni PDA üyelerine tohum gerek! Etiketler, torbalar hazır, gözler postacıdayken Selim Güleç'in yolladığı Mersin, Kazanlı Beldesi pembelerinin yeni tohumları Istanbul'a ulaşıyor!


Selim Bey'e nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz...
"Kaşığın ucu" ile tohumlar kardeş payı yapılıyor hemen...
Son paketler de MAT tarafından tamamlanıyor... Kase hemen hemen boşalmış...
Dağıtım nasıl oluyor?
1) Ankara- PDA kendi icinde örgütlenerek tohum paylaşıyor. İrtibat: Cemal Ören, 2) İzmir-PDA; tohumlarını Sevil Özcan'dan alacak, 3) Kocaeli-PDA'nın tohumları Sayın Halis Esen'de, 4) Adana-PDA, ile Mehmet Saygın ilgileniyor 5) Trabzon-PDA için tohumlar Erkut Ailesi'nde.
Diğer iller ve Istanbul-PDA üyelerinin tohumları, ödemeli kargo ile herkesin kendi adresine teslim edilmek üzere bugün öğleden sonra Emine Yalçın tarafından yola çıkarılıyor. Mersin'de olup da tohum isteyenlere de paket yollanıyor ama bugünden sonra Mersin'den uye olanlar icin Sayın Selim Güleç "bana başvursunlar" diyor.
Bu son parti paylaşımda tohum isteyip de adres bilgilerini giremeyenler Nalan Cantav'a yazacaklar...
Bu arada Metin Varol'un has doğal pembe fideleri hakkında yolladığı mesaj da son derece sevindirici:
PDA üyelerine, Tekirdağ'daki tarlayı emanet ettiği Necdet Usta ile temas kurarak sağlam has pembe fideleri paylaşacağını belirttiği için ona çok teşekkür ediyoruz. Oysa o bize hala şu malum haberde balkon bahçıvanlığını öne çıkarıp, tarladaki pda'nı ihmal etmişiz diye sitem ediyor. Haksız da değil hani. O tarlalar olmasa biz "topraksız"lar tarladakinin maketleriyle çok oyalanırız daha... Metin Bey, buradan size açık teşekkürümüzü kabul edin lütfen, kızmaca yok! Hem artık sloganımız "Balkonda, bahçede, tarlada PDA!"
Bu yıl Ankara'da da bir tarlalı üyemiz oldu; Hasan Tahsin Erdemir, yakında onun haberleri de buradan yayına girecek inşallah!

Mart 24, 2007

GERİ GELEN TOHUMLAR! (1)

Eldeki tohumları paylaştırma operasyonunun artık sonuna geldik... Bu arada geçen yıl ilk deneyimde gözlemlenen ama o zaman o kadar da önemsenmeyen bir şeyi farkedip hemen onu "macro" ile çekmeye çalışıyoruz. Ne o?

O şu: çekirdeği o kadar gömüyorsunuz toprağa, (tamam anladık, 0,5 cm kadar daha fazla değil, ama olsun) yine de toprağın altından yukarı çıkarken bunlardan bazıları o çekirdeği de yanlarına alıyorlar... İlk iki yaprak, sanki kollarını yukarıda birleştirmiş, çekirdeği başlarının üstünde tutuyorlar. 19 Mayıs gösterisi sanki! Olacak iş değil. Sen göm onu. O çatlayacak da içinden ilk canlı dışarı çıkacak diye bekle. Hem canlılar, hem "o" hep beraber tekrar yukarıdalar işte:








Burada daha yakından görebilirsiniz sizin "gömdüğünüz", ama içinden çıkan canlıyla beraber tekrar dışarı çıkıp size "ben geri geldim, na'ber?" diyeni:



Mart 04, 2007

TOHUMLARIMIZ İMECE EVİ'NİN DEPOSUNDA!

Dün Sayın İsmail Yenigün'den böyle bir posta ve ekteki resimler geldi, iletiyoruz!


"Bugün PDA kargosu imeceye ulaştı.
Hani kırk yıllık dost beklenir ve gelincede özenle kucaklaşılır...
işte PDA nın zarfını büyük bir tebessüm ve heyecanla açtık.
Özenle hazırlanmış zarf ve paketleri inceledik.
Fotoğrafladık ::-)
Sağolun,varolun.
İmeceevi'ni de PDA'nın doğal üyesi kabul etmenizi dileriz.
Ve tüm imece evi nin tüm PDA insanlarının da evi olduğunu bilmenizi isterim.

Sevgilerimle ::-)"

Şubat 21, 2007

TOHUMCULUK KANUNU TARTIŞMALARI ve BİR MAKALE

Tohumculuk Kanunu Konusundaki Tartışmalar ve
Aynı kaynakta (tarimsal.com) Ziraat Mühendisi Hakan Ozan Erzincanlı'nın "Tarım, Dünya ve Doğal Hayat" başlıklı makalesi...

Şubat 18, 2007

PDA 2007 MANİFESTOSU

Geçen hafta bugün (11 Şubat Pazar) Armada'daki I.PDA Buluşması'nda yaptığımız sunum, *pdf formatına dönüştürülerek web'e yüklendi. Buraya tıklayarak indirebilirsiniz.
Bu sunumda şimdiye kadar bu web kütüğü üzerinden paylaşılanların ve yaşadıklarımızın kısacık bir özetinden sonra, "bunu niye yapıyoruz?" sorusuna yanıt olan PDA 2007 Manifestosu yer alıyor. (Sayfa 21):

P.D.A. 2007 Manifestosu:
•Bizler, 2006’da bu ülkenin ürünü olan ve gelecek kuşaklara miras bırakılması gereken doğal tohumlara, nesli kurumaya yüz tutan, leziz “pembe domatesler” üzerinden sahip çıktık!

•Onları 2007 ve gelecek yıllarda da evlerde, balkonlarda, bahçe ve tarlalarda, “temiz” toprak ve doğal yöntemlerle yetiştirmeye azimliyiz!
•Onların da bu domatesleri aynı renk, aynı güzel koku, aynı lezzet ve aynı doğallıkta sürdürebilmesi için elde ettiğimiz tohumları çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara aktarmakla sorumluyuz.
•Bunun için kendi aramızda yardımlaşırken tohumlarımızın genetiği ile oynanmaması, "terminatör" teknolojiler eliyle endüstriyel hale gelmemesi için pembe domates ağının genişlemesine çalışacağız!

Şubat 16, 2007

NORVEÇ'TE KIYAMET GÜNÜ İÇİN TOHUM SIĞINAĞI- KAZDAĞINDA TOHUM TAKASI

-Çok dikkatle okunması gereken bir haber... Çünkü tohum gibi "canlı"lardan ne amaçla olursa olsun "banka" kurmak, hem etik ilkelerine hem de genetik bilim ile ilgili uluslararası yasal düzenlemelere uygun olmak durumunda...-

9 Şubat 2007 tarihli Hürriyet'ten:

(A.A ) Norveç, dünyada bilinen tüm tarım türlerinin tohumlarını koruyacak bir "kıyamet günü sığınağı" inşa edecek.

"Svalbard International Seed Vault" adı verilecek bu sığınak, Kuzey Kutbu yakınlarındaki ücra Spitsbergen adasında dağın içine inşa edilecek.
Norveç hükümeti, dünya tarımını nükleer savaş, meteor çarpması, iklim değişikliği gibi gelecekteki muhtemel felaketlerden korumayı amaçlayan sığınağın inşaatına martta başlanacağını ve inşaatın 2008'de tamamlanmasının öngörüldügünü açıkladı.
Sığınağın mimari planlarını tanıtan Norveç hükümeti, 3 milyon tohum örneğine ev sahipliği yapacak 120 metre uzunluğundaki tohum sığınağının maliyetinin 5 milyon doları bulacağını bildirdi.
Sığınaktaki tohumların muhafazası ve toplanması Küresel Tahıl Çeşitliliği ("The Global Crop Diversity Trust") adlı bir vakıf tarafından yapılacak.
Özelikle küresel ısınma sonucu Grönland, Kuzey ve Güney Kutuplarındaki buz tabakasının erimesiyle yükselecek su seviyesinin üzerinde kalacağı hesaplanan sığınaktaki tohumlar, Kuzey Kutbu sıcaklık koşullarının etkisiyle eksi 18 derecede saklanacak.
****
BBC'de aynı haber. (Sayfaya gitmek için resmin üzerine tıklayınız!)

Ayrıca Google görsellerinde Svalbard'dan çeşitli görüntüler:
Google Images/ Svalbard

Norveç'ten İda Dağı'na!...

Tam bu haberi hazırlarken az önce gelen bir e-posta kanalıyla öğreniyoruz ki Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Merkezi, İDA-Kazdağı'nda GDO'lu tohumlara karşı çıkarken, bir yandan da temiz tohumları saklamak için "İmece Evi"ndeki iki buzdolabı ve küçük bir depoda bir "mini banka/tohum saklama merkezi" kurmuş.

Bu merkezin 13 Şubat 2007 tarihli İsmail Yenigün imzalı bir de çağrısı var. Şöyle diyorlar:

"Sevgili arkadaşlar biliyorsunuz Mart ayı yaklaşıyor. Yani tohumlar toprakla buluşmaya başlayacak. Aylardır tohum yasası, GDO lu tohum derken bizde bir şeyler yapalım dedik. Bahçelerimize ekeceğimiz temiz, güvenilir tohumu bulmak için araştırma yaparken bu arayışımızı genişletip minik bir tohum bankası ve takas merkezi oluşturmaya başladık.
Arkadaşlardan gelen iki buzdolabını ve görece nem-ısı kontrollü bir minik depomuzu BANKA (!) olarak faaliyete başlattık ::-)

İlk cam kavanozlarımızı etiketleyip yerleştirdik bile…
Şimdi sizden isteğimiz çiftliğinizde, köyünüzde, çevrenizde, tanıdığınızdan temiz, üreticinin kendisi tarafından ayrılmış tohumlardan bize, “imece”ye yollamanız. Tarım ilacı, yada suni gübre kullanılmamış bitkilerden ayrıldığına dikkat ederek her tohum ambalajına cinsini ve bölgesini, mümkünse saklayanın iletişim bilgisini yazıp kargoya vermeniz. Eğer üretici iseniz ve tohum ihtiyacınızı da lütfen belirtin.
Bu sevimli telaşımızı paylaştığınız için teşekkürler."


Norveç'e değil ama Kazdağı'ndaki İmece Evi'ne biz elimizdeki temiz pembe tohumlarından hemen yollayacağız...

Şubat 13, 2007

ELMACIOĞLU: SAPITAN İKLİME KARŞI TOHUM STOKLARINI 3 PARTİDE ÇİMLENDİRİN!

Sevgili dostlar,

PDA kurulalı beri Sayın Elmacıoğlu'nun esprili üslubuyla verdiği bilimsel tavsiyelerin ne kadar yerinde olduğunu deneyerek gördük, bilirsiniz... Malum toplantıda Selim Güleç'in yolladıklarıyla beraber iletilmek üzere başta "-özellikle İstanbul'dakiler olarak- tohumlarımızı ne zaman çimlendirmeye başlayalım?" diye tavsiyelerini istemiştim. Yanıtı bugün geldi. (Gerçi o da "organik gübre" olarak "koyun ve sığır" demiş. "Sığır gübresi" konusunda toplantıda hayli tartışma çıktıydı!) Teşekkür ediyor, hemen paylaşıyoruz:

* * * * * * * * * * * *
Biraz gecikmiş olmakla birlikte, gruba sizin iletebileceğinizi umarak tavsiyeler aşağıda.

Güneş’e "ne kadar çok, o kadar lezzetli" mantığı ile yaklaşmak iyi olur. Temiz toprağa, ilk çiçekler meyveye döndükten hemen sonra vermek üzere biraz da organik (Koyun/sığır) gübre bulursak harika olur.

Çimlendirme zamanı öncelikle yaşanan yerin iklim koşullarına bağlı. Yani fide esas yerine ne zaman alınacaksa (Geç bahar donu afetine uğramamak için) bundan 4-6 hafta önce ekim yapmak gerek. Mevsimsel en düşük sıcaklıklar için http://www.meteor.gov.tr/2006/tahmin/tahmin-iller.aspx den kendi ilimizi seçip altta aylara göre en düşük sıcaklıklara bakarak fikir edinebiliriz.

(Gökhan Bey İstanbul için tablo da yollamış ama bu sayfada düzgün gözükmeyeceği için koyamıyorum buraya, yukarıda tıklayarak bakabilirsiniz. A.T.)
Burada kişisel imkanlar devreye girer. Küçük bir sera sahibi olanlar daha erken başlayabilirler. İlk çimlendirmede (basit bir tava yoğurdu kabında olur) oturma odamızı ya da biraz daha serin bir yeri kullanabiliriz. 10-15 derece ortalama fazlası ile yeterli olur. Sıcak çok fazla değilse 3-4 haftada çimlenme başlayıp ilk iki yaprak yere paralel olur ilk şaşırtma yapılır, burada kap derinliği hiç olmazsa 10 santimetre civarı olmalıdır. Sıcaklık ve besleme çok iyi olursa fideler hızlı gelişir ve dışarıda buz gibi hava varken elinizde dikime gelmiş fideleriniz olur ki özel bir yeriniz yoksa bunun anlamı başınız belada demektir.

Sapıtan iklimi de dikkate alarak benim önerim elimizdeki tohum stoğunu 3 parçaya bölmek ve bunu Mayıs ortasında ilk grubu toprağa alacak şekilde Mart 15-20 den itibaren 2 hafta ara ile çimlendirmeye başlamaktır ( bu yazdıklarım biraz Ankara iklim hesabı. Tablodan da görüleceği üzere İstanbul için bunu rahatlıkla iki hafta geriye alabilirisiniz). Böylece iklimsel kazalara karşı küçük bir sigortanız olur.

Unutulmaması gereken en önemli şey domatesi bulmanın en kolay yolu en yakındaki markettir. Ama bu yiyebileceğiniz en kötü domatestir. Buna razı olmayın ve başarısızlıklardan yılmayın. Fidelerinizin hepsi ölebilir, nedenini çözecek gözlemi yaptıysanız bu en büyük kazanımınızdır. Genel bitki pratiğiniz arttıkça başarı düzeyi artar. Hepimiz amatörüz ve doğa ana bazen her imkana sahip profesyonellere karşı bile çok acımasız olabilir.

Yaptığınız şey gerçekten çok güzel ve yararlı buna inanın. İnsanlığın toplayıcılıktan yerleşik düzene geçişinde belki de en büyük paya sahip olan en eski bilgi birikimini, bu günkü kuşağa yeniden kazandırmak için çabalıyorsunuz. Hiçbir ürünü dalından koparıp yememiş, karpuzun ağaçta yetiştiğini sanan, tabiat denince aklına deniz ve kum dışında bir şey gelmeyen bir çocuk nesli yetiştirip, ilk kalp krizi yaşını 35-40 civarına indirmiş anne babalar için bulunmaz nimetsiniz. (Bu iltifatı tüm PDA için yapıldığını düşünerek buraya alıyoruz! A.T. Notu) Katılamasam da kalbim ve bildiklerim yanınızda.

İyi bir sezon dileği ile sevgiler.
Gökhan

NOT:
http://www.meteor.gov.tr/2006/zirai/zirai-zirai.aspx

Bu sayfayı unutmuşum çok yararlı bilgiler var.

Gökhan

Şubat 11, 2007

I. P.D.A BULUŞMASI ÇOK SICAK GEÇTİ...

11 Şubat 2007 Pazar sabahı Armada Otel- Preveze Toplantı Salonu...

Pembe domates tohumları paylaşıma hazır hale getiriliyor...

Sunum: "Herşey o 3 pembe domatesle başladı"...

Aralık 29, 2006

TOHUMCULUK KANUNU HAKKINDA BİR YORUM

TOHUMCULUK KANUNU’NUN OLASI SONUÇLARI

Prof. Dr. Uçkun Geray

Avrupa’da Neler Oldu?

1999 yılında Seattle’daki küreselleşme karşıtı harekete Fransızlar başlıca iki sloganla katılmışlardı. Bunlar “culture” ve “agriculture” sloganlarıydı. Kastedilen, endüstriyel tarımın hem doğal ve temiz tarımı, hem de kırsal toplum kültürünü yok ettiği savını vurgulamaktı. Gerçekten endüstriyel tarımın, yani büyük alanlarda, ileri teknolojiye, yapay gübreye ve zararlılarla kimyasal mücadeleye dayalı tarımın “çiftçiye” , ki bu çiftçi büyük oranda köylü yahut kırsal nüfus kapsamı dışındaki bir tarımcı kesimidir, bir başka deyişle endüstriyellere dayalı olmasından şikayet vardı. Bu tarımcı kesim AB genelinde nereden baksanız nüfusun en çok %4’ünü teşkil ediyor ve ilçeden, kentten üretim ve satışlarını yönlendirebiliyorlardı. Yani köylü dönüşmüş, göç etmiş ve o nedenle köylü eksenli tarım en aza inmişti. Bunun kaçınılmaz sonucu ise kırsal toplum kültürünün erozyona uğraması, hatta kaybedilmesiydi.


devamı: http://www.cekulvakfi.org.tr/icerik/haftaninYazisi.asp?ID=54