BİZ DE O ZAMAN BÖYLE BOĞAZLARIZ!
Zeynep'in -kendi deyimiyle- "ZihniSinir proce"sine, bayılmamak mümkün değil. Oradaki gibi "bitki geliştikçe saksıyı uzatarak işe devam etme" esprisi doğayı eve taşımanın tekniklerinden biri olarak gayet mantıklı... Yeni dikim yapanlar o çizimlerden esinlenebilirler. Ya da büyük bir saksıya dikim yapıp, bitki boylandıktan sonra en az iki kez daha gövdeyi toprakla doldurmak gerekeceğini düşünüp, "pay bırakabilirler". Bütün bu çözümleri M.Varol'un şu "boğazlama" meselesinden sonra düşünmeye başladık. Baştan bilseydik, biz de daha büyük saksı kullanır, boşluk bırakırdık! Ama ne gam? Bu resimdeki de evde ve saksıda "boğazlama" o zaman... (Sakın böyle sık aralıklarla dar kaplara dikmeyin siz yine de fidelerinizi, "zorlama" bu, başka birşey değil!)
Bütün mesele gövdeye yeniden köklenmesi için toprak sunmak ise böyle taze toprak ekleyip, etrafında piramidal tepecikler yapmak da mümkün yani...
Bu arada bu terim çoğumuzun tüylerini ürpertti. Sözcüklere takılmamak mümkün mü? Şöyle kısa bir arama motoru turuna çıkar çıkmaz, Jülide Ergüder'in, Hürriyet Agora'daki açıklamasıyla karşılaştım. Başka bazı deyimleri açıklarken "boğazlama"nın da hangi Arapça kökten geldiğinden sözetmiş. Aslında "boğaz" sözcüğü ve türevlerine, kültürümüzde ve doğal olarak dilimizde ne de çok yer açmışız... Sonra tarımla ilgili sitelere de baktım, çoğunda bu işlemden "boğaz doldurma" diye sözediyorlar. Tersine, yani fideler toprağa ilk dikileceklerinde çukur açma işine de "boğaz açma"... Herneyse, çağrışımlarına aldırmadan, fidelere şefkat göstermeye devam!