Mayıs 27, 2007

"SULASAK DA MI BUYUTSEK SULAMASAK DA OLUR MU?" MESELESİ

PDA'nın yeni üyelerinden bir dostumuz var, "Charly Çınar" diye yazıyor gruba. Bu konuda hayli deneyimli oldugu da verdigi cevaplardan açıkça anlaşılıyor. Dün sulama konusundaki bir soruya şu yanıtı yollamış:


"Dostum, ne fazla ne eksik ver. Unutma ki domates içinde su barındırır rezerv olarak. Güneşi sever, az kuraklığı da. Baktı ki fazla su, yapraklar sararır zaten, neden? Çünkü kökleri hava almıyordur veya az alıyor. Yani boğuluyor pembecik. Çok kuru ise, yapraklar uçtan kavrulur, buruşur. Okey mi? Nemli kalsın ama dozajı dengele!"
"Charly Çınar" beyefendinin tanımına uyan yani "boğulan pembecik" örnekleri mi istiyorsunuz? (Birazdan müdahale edilecek onlara, çünkü üstüne üstlük plastik kaptalar. Karton kap ya da fide torbasındaki diğerlerinin kökleri dışarı çıkmış, uzayıp giderken, bunların kökleri nasıl sıkışıklar. Akvaryumda balıkların yavaş yavaş "fenalaşmalarını" izler gibi. Bir daha plastik kap mı? Asla! ) Buyrun:




Mayıs 26, 2007

TOHUMUNU DA ALIP CIKANLAR( -2)

Onları Mart'taki ilk parti çimlendirmemizde "Geri Gelen Tohumlar" diye adlandırıp, burada resimlemiştik. Bugün, şu sıralar çimlendirme yapan PDA üyelerinden Sayın Tüzün'ün dikkati onlara çekilmiş; "Tohumların bazısı çimlenirken yaprakları tohum zarının (?) içinden çıkmakta zorlanıyor. Biraz başalrını kaldırdıktan sonra nazikçe tutup çıkartıyorum. Doğru mu yapıyorum, yoksa müdahale etmemeli miyim?" diyor... Uzmanlarımız ne cevap verecekler bu soruya bilmiyoruz ama, ben şöyle dedim:
"...İnsan onlara yardım etmek istiyor, nedense. Ben de sizin gibi 'nazikce' bazi müdahalelerde bulundum. Bazılarını da hiç ellemedim. Sonuç, o kuru tohumu atip, ya da onunla birlikte eninde sonunda büyümeyi sürdürüyorlar. Nezaketin 'dozu' cok önemli. Doz yüksekse işe yarıyor, seviniyorlar. Özgürleşiyorlar. Değilse yaprakların ucu zedelenebiliyor."

İşte beraberinde yüzeye çıktığı tohum zarına dokunulmayan ve onunla birlikte büyüyenlerden ikisi:




Bu işi (doğal domates yetiştirme) yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerle yapanlar -umarım- bunları görüp nelerle uğraştığımıza gülmezler! Ne yapalım, biz bu işin acemisiyiz hala tohumlarımızı kilo ile değil, "tane" ile paylaşıyoruz! Tabii ki dert edeceğiz bunları da! :)

Mayıs 25, 2007

ILETISIM AGIMIZI YAHOO'DAN GOOGLE'A TASIYORUZ!

Yahoo'daki Türkçe karakter sorunları ve bir Türkçe arayüzünün olmaması herkesi bıktırdığından bugün bir karar alıp, Google Gruplara taşındık...
Aynı adla...
İşte yeni iletişim adresimiz:
http://groups.google.com.tr/group/pembedomates/

Mayıs 18, 2007

BİR "PDA HARİTASI" OLUŞTURUYORUZ...

Google "Earth" yeni versiyon muhteşem. Ama biz "Google Map" kullanarak bir "PDA Haritası" için çalışmaya başladık. Taslak burada!
Bu konuda üyelerimizin de yardımı gerekecek. Kendi adlarını ve bulundukları noktaları daha net bir hale getirmek için... Şimdilik PDA irtibat noktalarındaki arkadaşlarımızın, tohum paylaşanların adlarını girdik. Bir de şehirleri...
Dün (19 Mayıs 2007) bu sezonun ilk saksi dikimlerini yaptık. Geçen yıl da aynı gün başlamıştık. Böylece "19 Mayıs" bir bakıma "PDA yaşgünü" de sayılabilir... Bu sabah da "Fideden Saksıya" konulu Album-III yayına girdi. Sağ panelde bulacaksınız.
Bu arada İstanbul'daki üyelerimizden bir yardım istiyoruz. Acildir:
http://tech.groups.yahoo.com/group/pembedomates/message/420

Mayıs 17, 2007

"ORGANİK TARIM KONGRESİ" AFISINE DİKKATLİ BAKAR MISINIZ?

Ekim ayında İstanbul'da yapılacak "Organik Tarım Kongresi"nin başını çeken, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Sayın Cengiz Aktar, grubumuza periyodik olarak bu konuda bilgi yolluyor, sağolsun.
Son yolladığı dosya şurada.
Aktar, kongre afişinin görseline bizim pembeleri de kattı!
Ortadaki kıvrılmış yaprağın altında saklı balkon pembelerinin öyküsü ve özgün halleri de burada!

Kongreye şimdiden başarılar diliyoruz!

Mayıs 15, 2007

PDA-ITALYA'DAN ve PDA-LEVENT'TEN...


Soldaki İtalya'dan, sağdaki İstanbul, Levent'ten iki sevgili üyemizin pembeleri...

Gül Ünsever şöyle anlatıyor:
"İtalya'ya (okula) döndükten sonra domates tohumlarımı balkondaki saksılara ektim ve hergün sabırla, hatta sabırsızlıkla çıkacakları günü bekledim. Ve nihayet çıktılar, mucize gibi, hemen hepsi hayat buldu (okuldan arkadaşlarımla paylastığımda 'ancak 2-3 tane çıkar' demişlerdi oysa). Tam 45 tane domates fidem oldu. Balkonda ancak 5 tanesini tutabildim (hergün yapraklarını okşayıp elimde kalan mis gibi domates kokusunu içime çekiyorum), geri kalanını okuldaki botanik bahçemize diktik. Şimdi yine sabırsızlıkla domates verecekleri günü bekliyoruz hep birlikte. Çok teşekkür ediyorum sizlere, bu zevki tattırdığınız için.

Saygılarımla, Gül Ünsever
University of Gastronomic Science, Pollenzo www.
studenti.unisg.it "

Gül, gastronomi eğitiminin yanısıra aynı okulda öğrencilik yapan arkadaşları Tangör Tan ve Emre Tatari ile birlikte Slow Food Türkiye'nin kurulması ve yol alması çalışmalarıyla da uğraşıyor. 1-3 Haziran tarihleri arasında İstanbul'da yapılacak Slow Food Turkiye Kongresi icin bir de dergi hazırlığında. PDA'nın da bu dergide yer almasını istiyor.
Onlara kolaylıklar diliyoruz.

PDA-Levent'i ise şimdilik sadece Halil Yılmaz temsil ediyor. Yılmaz'a ilk fidelerden vermiştik Nisan'da. Cep telefonuyla muntazam olarak onların gelişimini görüntüleyip bize yolluyor. 7.katta asma bile yetiştiren Halil Yılmaz'ın serüveni de şöyle:

"1967 ist. dogumluyum... meslek turizm part time şöför.. Evli 3 çocuk babasıyım. Semt 4.levent. Size bio farm organik gübre ararken ulaştım. 4 senedir bende terasımda domates yetiştiriyorum. Irkları rio grande vs benim küçük kız meraklı ..domates yesin çekirdegini alır kurutur bana verir, nisanın birinde 3. de dikeriz. Bir de üzüm merakım var, 7 katta asma yetiştiriyorum. isterseniz resmini göndereyim benim terasın.. a unutmadan asıl meslek fotograf ..resim çekmeyi severim... cep ten resim çekeyim gönderim size .. bundan 2 sene önce gebze organiz sanayi ne gittim öncü adında bir şirket amerikalı misafir şirketi satın alacakmış neyse meraklıyım ya topraga, orada 70 yaşlarında birisi idi adam o kadar yaşlı olmasına ragmen çapayı vura vura terledi. slm dedim nerelisin? Bulgaristan göçmeni. Ne dikeceksin? "Pembe domates"! Ben şaşırdım, ilk kez duymuştum ..anlıyacagınız oradan merakım var pembe domatese bir de eniştem var Samsunda o da çok meraklıdır domates yetiştirmeye ama anlamaz pc den... desem pda o ne der... bu sene alırsam tohumluk çekirdek ona gönderirim... Bu arada pembeciler hızla çogalıyor seneye kısmet olursa daha fazla tohumla çalışacagım, saygılar."
Halil Yılmaz'a da çok teşekkür ediyoruz...

İYİ OLACAK HASTANIN...


"İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir" diye boşuna dememişler. İnşallah bu yıl fazla ihtimam gösteremediğimiz bu fideler de Sedat Hoca'nın eline geçtikten sonra Çatalca tarlalarında canlanır, dirilirler... Bu Cumartesi Elbasan'a doğru hem de "müşahade altında"! yola çıktılar.
Bunlar da Nisan sonu kendilerini Metin Varol'un Tekirdağ tarlalarına atanlar:


PDA'DA SON HAFTA!

Son 9 gün içinde 125'ten 360'a çıkmış üye sayımız... Yeni PDA üyelerine tohum gerek! Etiketler, torbalar hazır, gözler postacıdayken Selim Güleç'in yolladığı Mersin, Kazanlı Beldesi pembelerinin yeni tohumları Istanbul'a ulaşıyor!


Selim Bey'e nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz...
"Kaşığın ucu" ile tohumlar kardeş payı yapılıyor hemen...
Son paketler de MAT tarafından tamamlanıyor... Kase hemen hemen boşalmış...
Dağıtım nasıl oluyor?
1) Ankara- PDA kendi icinde örgütlenerek tohum paylaşıyor. İrtibat: Cemal Ören, 2) İzmir-PDA; tohumlarını Sevil Özcan'dan alacak, 3) Kocaeli-PDA'nın tohumları Sayın Halis Esen'de, 4) Adana-PDA, ile Mehmet Saygın ilgileniyor 5) Trabzon-PDA için tohumlar Erkut Ailesi'nde.
Diğer iller ve Istanbul-PDA üyelerinin tohumları, ödemeli kargo ile herkesin kendi adresine teslim edilmek üzere bugün öğleden sonra Emine Yalçın tarafından yola çıkarılıyor. Mersin'de olup da tohum isteyenlere de paket yollanıyor ama bugünden sonra Mersin'den uye olanlar icin Sayın Selim Güleç "bana başvursunlar" diyor.
Bu son parti paylaşımda tohum isteyip de adres bilgilerini giremeyenler Nalan Cantav'a yazacaklar...
Bu arada Metin Varol'un has doğal pembe fideleri hakkında yolladığı mesaj da son derece sevindirici:
PDA üyelerine, Tekirdağ'daki tarlayı emanet ettiği Necdet Usta ile temas kurarak sağlam has pembe fideleri paylaşacağını belirttiği için ona çok teşekkür ediyoruz. Oysa o bize hala şu malum haberde balkon bahçıvanlığını öne çıkarıp, tarladaki pda'nı ihmal etmişiz diye sitem ediyor. Haksız da değil hani. O tarlalar olmasa biz "topraksız"lar tarladakinin maketleriyle çok oyalanırız daha... Metin Bey, buradan size açık teşekkürümüzü kabul edin lütfen, kızmaca yok! Hem artık sloganımız "Balkonda, bahçede, tarlada PDA!"
Bu yıl Ankara'da da bir tarlalı üyemiz oldu; Hasan Tahsin Erdemir, yakında onun haberleri de buradan yayına girecek inşallah!

Mayıs 11, 2007

BİR SEVİNÇLİ, BİR TEDİRGİN EDİCİ HABER...

Önce ikincisi: Yıllardır yetiştirdiği güzel pembelerle bütün bu serüvenin başlamasına neden olan, "PDA'nın büyükannesi" Hafize Baliç (82), hastanede... Geçen yıl hazırladığı tohumlar ise onun Çerkesköy'deki bahçesine ekilmiş boy atmakta. Ona acil şifalar ve "tekrar ayağa kalkmayı" diliyoruz... Bu sıkıntılı duruma rağmen, Hakkı Baliç, PDA'nın -aşağıdaki haberin geldiği ana kadar- icinde bulunduğu dar boğazdan cıkması icin Hafize Hanım'ın pembelerinden bizlere fide takviyesi yapabilmek icin careler araştırıyordu... Sağolsunlar...

Şimdi sevinçli haber: Geçen Pazardan bugüne üçe katlanan PDA üyelerinin tümüne yetecek kadar tohum bulundu. Sevgili üyemiz Selim Güleç sayesinde. Ne kadar teşekkür etsek azdır. Şu anda PDA elbirliği ile örgütlenip, Pazartesi elimize gececek tohumların, en kısa sürede her üyeye ulaşması için çalışıyor.

Bu vesile ile PDA yurt çapında örgütlenmek durumunda. Fiilen küçük bir grup, elektronik ortamda hızlı işleyen bir ağ iken şimdi 300'ün üzerindeyiz. Daha etkin çalışmak isteyenlerin bize yazmasını bekleriz!

Mayıs 06, 2007

PDA HAKKINDA BİR HABER ve UYARI

Bugünkü Hürriyet'in Pazar ekinde:
Bu da "Pembe Domates Örgütü" başlıklı haberde PDA'mızın oluşumu, işlevi ve gelişimi anlatılıyor... Kendi kendimize "entelektüel" adını takmadıysak da ortak paydamızın "balkon bahçıvanlığı" olduğu kesin!
Blog dün tam 2,438 kişi tarafından ziyaret edilmiş. Bu haberden sonra doğal olarak pek çok yeni üyelik talebi almaktayız... Sevgili üyelerimizden ricamız, kendi coğrafyalarına yakın yerlerde oturan yeni üyelerle ellerinde kaldıysa tohum, yoksa fide paylaşımında bize yardımcı olmaları... Son tohum dağıtımından sonra bizde tohum çok az kaldı. Ama İstanbul'dakilerle paylaşacak hayli fidemiz var.

Şimdi yeni üye olmak isteyenlerden de bir ricamız var: PDA üyesi olmak için tek koşul "PDA 2007 Manifestosu"nu okuyup onayladığınızı belirtmek. Yani grup ilkelerine uyacağınıza söz vermek. Bunu sağ panelden ya da şu bağlantıyı tıklayarak yapabilirsiniz:
http://tech.groups.yahoo.com/group/pembedomates/
"Merhaba", "Ben de tohum istiyorum" v.b. yollu notlarla yapılan başvuruları dikkate almamak durumundayız çünkü herkese teker teker "Manifestomuzu okuyup onaylıyor musunuz?" diye yazacak kadar bol vakit yok.
Ayrıca; PDA ticari bir örgüt değil. Bizim tohumlarımız ya da fidelerimiz "satılık" değil, elden ele, kuşaktan kuşağa aktarılan, doğal pembeler... Burada "para" faktörü, yurtiçi kargo bedelini "alıcı"nın ödemesiyle sınırlı! Üzerimizden ticaret yapmaya kalkışana da çok şükür hiç rastlamadık.
Bu yüzden yeni üyeler konusunda titizlik göstermek zorundayız.

Nisan 22, 2007

PDA-ŞİLE PEMBELERİ

Hafta sonu Hümeyra ve Rasim Konyar'ın Şile'deki evlerindeydik. Yukarıda, geçen yıl tek türü varken (Hafize Baliç'in pembesi) bu yıl çok çeşitlenen ve ayrı ayrı çimlenmekte olan pembeleriyle Rasim...
English Gardens, Omercan, Hatay - Sıdıka Kurt, Hatay-Yüksel Atar, kendi pembeleri, İtalya'dan alıp tohumunu çıkardıkları dilimli pembeler, onların yanısıra önceki yıllar ektikleri türlü çeşitli kırmızılar... derken, Konyar'lar, resimde görülen ve dikime ayrılmış alanın bu kadar farklı türü ekmek için yetersiz kalacağından endişe duymaya başlamışlardı. 19 Şubat PDA toplantısındaki "farklı türlerin aynı yerde ve yan yana yetişmesi doğru mu yanlış mı?" tartışmasını anımsarsak, haksız da sayılmazlardı.
Plastik kovalarda çimlenen ve geceleri üstleri naylon örtü ile örtülen filizlerden en sağlıklı görüneni, geçen yıl kendi yetiştirdikleri pembelerden aldıkları tohumlardan çıkanlardı. İklime alıştıklarından olsa gerek.
Hataylılar, -bizde de olduğu gibi- Şile'de boy göstermekte biraz ağırdan almıştı...
Bu resimler bu sabah çekildiğinde günlük güneşlik olan hava, akşam üzeri kapandı, rüzgarı, soğuğu ve ara sıra çiseleyen yağmuruyla tam bir sonbahara dönüştü. Biz bile donduk. Pembeler ne yapsın?
Bu arada Rasim'in heykel atölyesini de ziyaret etme şansımız oldu. O konudaki izlenimler ve şu sıra açık olan bir sergisi ile ilgili haber Web'de Kültür Sanat'ta!

Nisan 19, 2007

SORUNLAR, ÇARELER, YENİ ALBUM VE "EKOLOJİ FUARI 2007"

"Pemben mi var? Derdin var!
Bu lafı aslında "çocuklar" için duymaya alışkınız. Ama bu pembeler de "olunca" sevinilen, ama arkasından sevincin yerini alan ve hatta onun önüne de geçen "sorumluluk" duygusu yüzünden "tadını çıkarmakta" zorlanabildiğimiz canlılar gibiler aynı. Tasalanmamak mümkün değil...
Tohumlar çimlendikten sonra bazı üyelerimizden tedirginlik dolu mesajlar geliyor. Kimileri sorunlarını gruba yazmaktan çekiniyor. Sayın Saygın gibi deneyimli olanlar ise onları hem gruba yazıp hem de kendi günlüklerinde paylaşıyorlar ki PDA'nın işlevi de bu zaten.
Biz pembelerde "ikinci" serüveni yaşadığımız için nisbeten daha sakiniz. Siz de sakin olun. Pembelerinizin yaşam azmine, direncine güvenin. Bu arada "Hatay" ve "English Gardens" yani "Ömercan Organik" kökenli tohumları, biz de ilk kez gördüğümüz için seyirlerini de hep beraber göreceğiz, ama pda kaynaklı tohumların büyüme hızı ve direncine şaşacaksınız. Nitekim bizim evde ikisi de tamamen aynı koşullarda çimlendirilen Hatay kökenlilerden Yüksel Atar tohumları, Sıdıka Kurt hanımefendininkilere göre daha hızlı ve daha hacımli görünüyor. PDA ve Ömercan'lar ise Hatay'lılardan çok önce büyüdüler. Hatta bunun nedeninin "iklim" olduğunu düşündük... (Selim Bey, bir ses verin, nerelerdesiniz?)

Şu ana kadar iletilen sorunlara topluca şu yanıtları verebiliriz:
MEKAN: İç mekan, ılık ortam. Asla sigara dumanı, tütün olmayacak civarda. (Tütün virüsü diye bir şey var, bozuyor onları).
KAP: Her nerede iseler ilk iki yaprak çıkana kadar üstü "limonluk tadında" şeffaf bir şeyle örtülü, sonra (yapraklar temas etmesin diye) örtü kalkmalı. (Fide aşamasındaki seçenekler için yeni fotoğraf albümüne bakılabilir. Daha sonraki kapları daha tartışacağız... Mehmet Saygın Adana'nın sıcak ortamında şimdiden o aşamaya gelmiş bile! )
SU: Önce fısfıs ile toprağı "nemli" tutacak kadar. Sonra toprağın tamamen kurumasına meydan vermeyecek miktarda ve azar azar (bitki ıslanmamalı).
ŞEFKAT: "Dokunmadan" ve sık sık yerini değiştirmeden...
TOPRAK: Aslında en önemlisi bu. Malesef çimlendirme için bulduğumuz torflar her zaman aynı kalitede değil. Fide aşamasında da torfla idare ediyoruz ama devamı için temiz toprak arayışına şimdiden girmemiz lazım.

"Fide" demişken, bugün bu konuda yeni bir fotoğraf albumünü yayınladık.
Tüm PDA'ından iyi haberler duymak, renkli görüntüler paylaşmak üzere!

Not: İstanbul'da olanlar Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesinde yarın açılacak ve 22 Nisan'da bitecek olan Ekoloji 2007 Fuarı'na gideceklerdir. Pembe Domates Ağı'mız da genel mesajını ve varlık gerekçesini bu fuardaki ÇEKÜL Vakfı standından "PDA 2007 Manifestosu" ile veriyor. Hepimizi çok ilgilendiren bu fuarda belki rastlaşabiliriz!

Nisan 15, 2007

FİDE KABI İÇİN ALTERNATİF MALZEME ADRESİ

İstanbul'da büyük marketlerin bahçe malzemesi satan bölümlerinde, pembeleri, çimlendirme için kullandığımız küçük plastik kaplar ya da "viol"lerden çıkarıp, "ilk şaşırtma"da ekeceğimiz sıkıştırılmış kartonumsu kaplardan nedense pek bulamıyoruz artık. Bunları PDA Rehber-I'de de tavsiye etmiştik. Biz elimizdekiler tükenince şeffaf plastik bardak kullanmayı denedik. Onlar da hemen çatlayıp işe yaramaz hale geliyor. O yüzden bugün Eminönü'ndeki Çiçekçiler Pazarı'nda (10 numaralı dükkandan) temiz malzemeden yapılmış fide naylon torbalarından aldık. Kilosu 8 YTL. Bir kiloda 80 kadar torba var. Uzunluğu 20 cm. kadar. Başlangıçta kenarlarını kıvırıp dikeceğiz. Böylece iyice geliştiklerinde kıvrımları açıp, biraz daha toprak koyarak asıl saksılarına geçene kadar rahatça boy atacakları bir ortamda tutmak mümkün olabilecek...

Nisan 03, 2007

MAYIS'A KADAR BAKIM REHBERİ SİTEDE!

Gerek yeni üyeler, gerek eskilerden kimileri, giderek içeriği katlanan bu web kütüğünde bakım ve yetiştirme için ipuçlarını aramakta sıkıntı yaşıyor olacaklar ki bu aralar "bakım için bir dosya var mı?" sorusuna sıkça muhatap olmaya başladık. Gerçi Sayın Selim Güleç'in "Balkonda Domates Yetiştiriciliği" dosyası e-haberleşme sitemizden indirilebiliyordu, ancak Sayın Gökhan Elmacıoğlu'nun tavsiyeleri için siteyi iyice aramak, arşivlere bakmak gerekiyordu.

Sonuçta her ikisinin önerilerinden ve bizim deneyimlerimizden oluşan bir rehber hazırlayıp buraya yükledik. Sağ panelde "P.D.A. Rehberler" başlığı altında bulacağınız "PDA-REHBER-I" böylece ortaya çıktı. Eksikler olabilir ama bu rehber bizi Mayıs'a kadar idare edecek. Mayıs'ta esas saksılara geçme zamanına doğru ikincisini elbirliğiyle çıkarırız...

Tartışmaya açık tabii, her zaman olduğu gibi burada yazılanlar da!

Mart 27, 2007

PDA-ADANA SERÜVENLERİ YAYINDA

Üyemiz Sayın Mehmet Saygın'ın pembe domates serüveni için açtığı web günlüğü:
http://www.mehmetsaygin.com/pda/pembedomatesnotlari.html
Ellerinize sağlık!

Mart 24, 2007

GERİ GELEN TOHUMLAR! (1)

Eldeki tohumları paylaştırma operasyonunun artık sonuna geldik... Bu arada geçen yıl ilk deneyimde gözlemlenen ama o zaman o kadar da önemsenmeyen bir şeyi farkedip hemen onu "macro" ile çekmeye çalışıyoruz. Ne o?

O şu: çekirdeği o kadar gömüyorsunuz toprağa, (tamam anladık, 0,5 cm kadar daha fazla değil, ama olsun) yine de toprağın altından yukarı çıkarken bunlardan bazıları o çekirdeği de yanlarına alıyorlar... İlk iki yaprak, sanki kollarını yukarıda birleştirmiş, çekirdeği başlarının üstünde tutuyorlar. 19 Mayıs gösterisi sanki! Olacak iş değil. Sen göm onu. O çatlayacak da içinden ilk canlı dışarı çıkacak diye bekle. Hem canlılar, hem "o" hep beraber tekrar yukarıdalar işte:








Burada daha yakından görebilirsiniz sizin "gömdüğünüz", ama içinden çıkan canlıyla beraber tekrar dışarı çıkıp size "ben geri geldim, na'ber?" diyeni:



Mart 23, 2007

İTALYA PAZARINDA PEMBELER


Dostumuz Ayşe Şensılay, Giritli İstanbul ve Bodrum lokantalarının kurucusu ve en eski PDA üyelerindendir... Son İtalya gezisinde pazarda pembe domatesler görüp bizim için çekmiş hem de web günlüğünde yayınlamış...
İşte İtalyan pembeleri! Amerikalılar bu türe "turban" adını takmış. Bundan kasdettikleri daha ziyade "Osmanlı tarzı sarıklar"... İtalyanların nasıl adlandırdığını Ayşe'ye sormalı...
(Bu arada sağ panelde bir yenilik var: 2007 "Çimlendirme Albumü". "Picasa" yazılımı ile yapıldı bu album. Bütün PDA üyeleri benzeri albumleri yaparsa iyi olacak, hepsini bir arada toplarız!)

Mart 15, 2007

PDA- HEYBELİADA'DAN İLK GÖRÜNTÜLER...

"Heybeliada'li pembeleri gonderiyorum.
Serinyol-Hatay'dan gelen tohumlar (Heirloom) bunlar. Yaklasik 23-24 derece sicaklikta guney cepheli odada 7 gunde 4-6 cm boy attilar... Tavsiyelerinize uyup bir-iki hafta sonra diger sortiyi de gerceklestirecegim.

Gelismelerden haberdar ederim. :)

Osman"



Mart 13, 2007

Sayın Cengiz Aktar yolladı: "Yeni bir ulusal politika: Ekolojik tarım"

Avrupa Birliği (AB) üyeliğine hazırlık çalışmaları arasında Türkiye’nin en çok başını ağrıtacak konu şüphesiz ki tarım olacak. Ekonomik, sosyal ve siyasî anlamda tarım dev bir sorun olarak önümüzde duruyor. AB’nin ve gelişmiş dünyanın tarım verileriyle bizimkiler arasında uçurumlar var. AB’nin adı üstünde Ortak Tarım Politikası’na (OTP) uyum için büyük değişim ve fedakârlıklar gerekecek. Ancak, OTP uyumu için prodüktivist bir yaklaşımla konvansiyonel tarım zemininde gerçekleştirilecek bir dönüşüm ülkenin bekâsı açısından muazzam risk taşımakta. Aslında durumumuz böylesine riskli bir dönüşümü gerektirecek kadar kötü değil zira Türkiye’nin kayda değer bir ekolojik tarım potansiyeli mevcut. Ekolojik tarım insanın ve doğanın kazançlı çıktığı bir tarım ve yaşama biçimi. Gıdada kendine yeten Türkiye’de verimliliği artırmak amacıyla küçük tarım işletmelerinin ortadan kalkmasını, üretimin mekanize olmasını ve konvansiyonel tarımda yoğunlaşılmasını önerenler bu dönüşüm sonucunda üretilecek sebze ve meyvenin kime satılacağını düşünmez; atıl olacak, milyonlarla telaffuz edilen vasıfsız işgücünün ne olacağını ise hiç hesaba katmaz. Sanayii işçisi olmaları, onları istihdam edecek artık öyle bir sanayii kalmadığından mümkün görünmeyen ve tek çareleri göç etmek olan bu insan yığınlarının kentlerde nasıl lumpenleştiğini bugünden görüyoruz. Bu kâbus senaryosuna karşılık ekolojik tarım ve kırsal kalkınma Türkiye’nin tek çıkış yolu konumunda. İlgi ve dikkat isteyen, emek-yoğun bir tarım biçimi olan ekolojik tarımın artı değeri konvansiyonel tarımdan kıyaslanamayacak kadar yüksek; bu beslenme ve tüketim biçimine AB ve diğer gelişmiş ülke pazarlarından talep ise olağanüstü boyutlarda. Buna karşılık konvansiyonel ürünün hiçbir cazibesi yok. Varlıklı AB yurttaşı herkesin her yerde ve her serada üretebildiği sası domatesi yemek, kokmayan çiçekleri vazosuna koymak istemiyor. Türkiye elindeki olanakları iyi değerlendirerek, tarım politikasını hızla o tarafa yönlendirmekte olan AB’nin ekolojik ürün ambarı haline gelebilir. Ekolojik tarım yaygınlaştıkça, çığ gibi büyüyen çevre sorunlarımıza da çare oluşturacak, yerli tüketicinin de vasıflı ürünle beslenmesini sağlayacaktır. Kısacası, ekolojik tarım Türkiye’nin öncü ve örnek ülke konumuna gelmesini sağlayabilecek bulunmaz bir fırsattır.

Dr. Cengiz Aktar, Bahçeşehir Üniversitesi AB Merkezi Başkanı, Victor Ananias, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı tarafından yazılan bu makalenin devamı PDA İletişim Ağı Ana sayfasında, "Files" bölümünden indirilebilir... Bu önemli kaynağı bizimle paylaştığı için Sayın Aktar'a içten teşekür ederiz...