Ekim 07, 2006

ORGANİK DOMATES SALÇASI

Bu hafta evde organik domateslerden salça yapmayı deneyeceğiz... Bizim balkon domatesleriyle değil tabii! Bu deneyi -hiç karşılaşmadığım halde pek sevdiğim Özge İskender sayesinde- Çanakkale'de doğal yöntemlerle yetişen Omercan Organik domatesleriyle yapacağız. Özge Hanım'a haftalık sebze kutularının dışına çıkıp, ayrıca domates yollayıp yollayamayacaklarını sorduğumda "çiftlikte şu sıralar zaten salça yapıldığını, ama istersek tarifiyle birlikte gönderebileceğini" belirtti. Bu arada Tuğçe Ebesek, Omercan ürünlerini nasıl değerlendirdiğini anlatan bir web-kütüğü tutuyor. Orada Aylin Öney Tan'ın tariflerine de yer veriyor. Ömercan Aylin Öney Tan'ın tarifiyle yapılabilecek -domatesin yanısıra "Tomatillo", kişniş ve kırmızı biberin de işe karıştığı- bir "Chutney" sos kutusu da hazırlamış. Onu da deneyeceğiz.

Geçen gün Milliyet'te Ece Temelkuran, kadınların geleneksizleştiğine değinmiş. "...Biz ellerimizi, hayat karşısında çaresiz kaldığımızda, öfkelendiğimizde, küstüğümüzde sadece cebimize sokuyoruz artık. Kendi kendimizi doğal yollarla iyileştirme meşguliyetlerini aşağıladığımızdan beri iyileşemiyoruz." demiş. "...Ne portakal reçelini biliyoruz şimdi, ne patlıcan turşusu kurmayı, ne büyük anneannenin çiğböreğini... Bir sürü bilgi, düşünsenize, kuşaklar arasında binlerce küçük bilgi yok oluyor" diyor. Yalnız kadınlar mı halkaları gittikçe eksilen yaşam kültürü zincirinden kopan?

Her neyse, bakalım bu sos-salça işini becerebilecek miyiz? Temelkuran'ın dediği gibi artık bu kadar basit ve sıradan bir işe bile "ilm-i simya" gibi yaklaşıyorsak, sonucu da buradan paylaşırız artık!

İKİ DOMATESİN ÖYKÜSÜ: "YEREL LUCY ile GEZGİN TOM"

A Tale of Two Tomatoes: Local Lucy & Traveling Tom
Bu siteyi bu sabah "Değişen Dünya" ( http://www.worldchanging.com) yı gezerken buldum. "Dolarlar ülkede kalsın" diyorlar ve genetiği değiştirilmiş ithal domates yerine doğal ve yerli domatesin yenmesi için yayındalar!

Ekim 04, 2006

İYİMSER PEMBELER ve PASTIRMA YAZI

Ne kadar iyimserler!

İstanbul'un bu kötü havalı balkonunda Temmuz'dan bu yana çiçek açıp, meyva verip, sonra yeniden çiçek açıp, canla başla yaşam savaşı verip duruyorlar... Onların bu yaşam savaşı bize de hep yaşam sevinci veriyordu. Ama son zamanlarda benim duygularım yerini daha çok "mahcubiyet"e bırakıyor. Elinizi yapraklara her dokunduruşunuzda üzerlerinde simsiyah bir tabaka olduğunu farketmek... "Daha da kirlenmesinler bari" diye üzerlerindeki o koruyucu-olgunlaştırıcı naylon kılıfları yazın en sıcak günleri dahil, hiç çıkaramamak...

Şefika Kamçez, balkonundaki pembelerde bir "kuruma" gözlemlemiş, "nedendir?" diyor PDA iletişim listesinde... Herhalde sonbahardandır... Baksanıza Zeynep, "Artık Toplanma Zamanıdır" demiş bile... Sevinç Baliç'in söylediğine göre Hafize hanım da pembe domates bahçeli evinden kışlığına geçmiş. Ama biz balkonlarda hala pembeleşmeyi bekleyenleri ne yapalım peki?
Üstteki resimde aynı bitkide hem olgunlaşmış, hem yeşil, hem de çiçekteki pembeler... Altta da (Sayın Emine Erten'in Çanakkale pazarından buluşturup, sonradan PDA'lılara yolladığı fidelerden bizde büyüyen tek örnek olduğu için) "Çanakkaleli" adını taktığımız pembe var. Diğerlerinin "mürüvvetini" gördük! Ama "Çanakkaleli"nin pembelerinin nasıl olacağını çok merak ediyoruz.
O yüzden bütün umutlar şimdi "Pastırma Yazı"nda... "Kızılderili Yazı" da denirmiş bu mevsime!
Sevin Okyay'ın Radikal'de bu konuda yazdığı neşeli bir yazı var ki bizim pembelerin iyimserliği ile çok örtüşüyor!

Ekim 02, 2006

BİZ TOHUMLARIMIZI HAZIRLAYA DURALIM;

Prof. Dr. Türkel Minibas yazmış:
"Tohumculuk Kanunu kime yarayacak?"

ARTIK TOPLANMA ZAMANIDIR



Bizim saksılarda 2006 dönemi üretim artık noktalandı. Ama bu pemdom efsanesi insanın yakasını bırakmıyor ki (tamam, tamam, aslında biz onun peşini bırakmıyoruz :)... Ünzile Teyze sağolsun, taa Bulgaristan'daki bahçesi üzerinden son bir lezzetli nefes daha estirdi soframızda... tabi siyah-beyaz bilim-kurgu filmlerindeki çatlak profesörler gibi önce ameliyat edip tohumlarını aldık, sakladık, sonra da salata tabağına yatırdık... seneye devam artık...

Eylül 12, 2006

İYİ HABER: "PEMBE DOMATES İSTANBUL'DA GÖRÜLDÜ!"

Bir dostumuz; Sayın Emine Yalçın, İstanbul'da, Feriköy'de kurulan Organik Pazar'da pembe domates görmüş. Duyurulur! Ayrıntıları PDA İletişim Ağı'na üye olup, sizlerle paylaşacak!

"DOMATOZAN"A GECİKMİŞ BİR TEŞEKKÜR!

Bu serüvenin Internet üzerinden de paylaşılmaya başladığı ilk günlerde "Anonymous" bir yorum gelmişti. "Desteğimi 'Domatozan' isimli bestemle vermek istiyorum; www.farukkorkmaz.com adresinden dinleyebilirsiniz.Kolay gelsin :) " diye... Fakat besteyi site üzerinden dinlemeyi bir türlü becerememiştik. (Yorum "Anonymous" olunca kimin yolladığını da bilemediğimizden farkedemedik bağlantıyı açıkçası, hatta acaba bir "dalga mı geçiyor? diye aklımızdan geçmedi değil!) Geçenlerde aynı sitenin "müellifi"nin, yarattıklarını eskiden beğenerek izlediğimiz bir tasarımcı olduğu anlaşıldı. Hikayenin tamamı şurada!

Kısacası "Domatozan" gerçekten var ve son derece yaratıcı bir çalışma! Faruk Korkmaz'a desteği için buradan gecikmiş bir kocaman teşekkür!

Siz de tıklayıp dinleyebilirsiniz:

Eylül 09, 2006

"BALKON ÇOCUKLARI"NIN DA KENDİNİ KORUDUĞUNUN RESMİDİR!


Üstteki resimde "iki domates" var gibi duruyor değil mi?

Aslında "üç domates" varmış orada!

(Birinciyi çektikten sonra farkettik.)

Gözükmeyen üçüncü, "doğal ambalajı"nda gizli... Sağlıklı olgunlaşması için yaprakların kıvrılarak meyveyi sarıp sarmaladığını okuyunca şaşırmamıştık da böyle gözle görünce "bir hoş" oluyor insan!..

Hele şurada yapılan bir domatesin anatomisi çalışmasında olduğu gibi o yapraklara daha yakından bakınca daha da tuhaf oluyor!

Hepimizin bayıldığı o güzel kokuyu ise şu gözle görülmeyen, "Trichomes" denen yuvarlaklara borçlu imişiz...

Ağustos 31, 2006

P.D.A-ŞİLE- KONYAR PEMBELERİNDEN...

1 Haziran 2006'da Şile'deki bahçelerine dikilen "Konyar pembeleri"nin tam 9 gün sonra nasıl boy attıklarını şurada görüntülemiştik... Daha sonra yağmura maruz kalan pembeleri canlandırmak için özel bakım teknikleri tartışmıştık onlarla...
Bu sabah Rasim'den şu mesaj ve ekli resimler geldi:

"Sevgili Avniye ve Mehmet,

Biz Şile'de bulundugumuz yer itibariyle ürünü her yıl hep çok geç aliyoruz. Dolayisiyla domatesler de cok geç oldular.


Ektiğimiz diger normal domatesler de ancak kızardı. Şu anda bizim bostan domatesten geçilmiyor....
Pembe domateslerimizi nihayet soframıza taşıdık.


Lezzetli olduklarına ne şüphe! Ekteki resimlerden de anlayacağınız gibi bazıları çürük gibi çıktı.

Sağlamlarindan çekirdek kurutuyor ve gelecek sezon icin saklıyoruz. Gerçekten kabukları cok ince. Hümeyra gibi domates kabuğunu asla yemeyen bir kadın bile bunun kabuklarına itiraz etmiyor. Elma gibi ısırarak yiyelim mi desem?..
"

Böylece apartmanda oluşup geniş alana giden üç (Tekirdağ, Çatalca ve Şile) grup fidenin üçüncüsünden de "iyi haber" almış olup sevincimizi PDA üyeleriyle paylaşmış olduk!

DOMATES FESTİVALLERİ...

"La Tomatino"!
ya da "TomatoFight"; "Domates Döğüşü"...

Buna "Festival" demek zor ya, neyse, turistik bir ürün olarak kullanıldığı aşikar... 2006 videosu da burada...
Milliyet'te ayrıntılı öykü ve fotoğraflar var.

Burada da Türkiye'den bir domates festivali haberi var:
Kazova-Kelkit-Topçam 4. Altın Domates Festivali

"Pembe"sinin festivalini de P.D.A olarak hep birlikte yaparız belki, kimbilir!

Hele bir yaygınlaşsın bakalım iyice...

Ağustos 28, 2006

ÇEKİRDEK KURUTMA ZAMANI...

Dilek Gürelli'nin 21 Ağustos yorumunda da yazdığı gibi, şu sıralar elimize geçen pembelerin çekirdeklerini kurutmanın için tam zamanı! Bunu nasıl yapacağımızı ise Gökhan Elmacıoğlu çok güzel tarif etmişti... "Peki pembeyi nereden bulacağız?" diyenlere, (Marmara bölgesindekiler için) yolunu Tekirdağ'dan geçirebilenlerin Necdet Usta'dan edinebileceklerini tekrar hatırlatalım...

Ağustos 24, 2006

P.D.A.-BODRUM (YAHŞİ) PEMBELERİ...

PDA Bodrum (Yahşi) pembelerini yetiştiren Sayın Ayşegül Kokalp, son durumu böyle görüntülemiş... Pembe Candaner eliyle gelen resimlerden anlaşıldığı kadarıyla, Bodrum pembesi çok şık bir mekanda gelişimini sürdürüyor! Sanki sırıkların boyu uzatılıp, dallar ve meyvalar yerden uzaklaşsa daha da iyi olacak gibi... Elinize sağlık Ayşegül Hanım...

Ağustos 21, 2006

P.D.A-BÜYÜKKANNE'SİNDEN...

P.D.A'nın oluşmasında, zincirin ilk halkası, büyükanne Hafize Baliç, Çerkezköy'deki bahçesinde 2006 pembelerini yetiştirmeye devam ediyor. Onunkiler hala gelişme aşamasında imiş. Ama arada olgunlaşanlardan örnekler İstanbul'a gelmiyor değil. Resimdeki gibi tıpkı... Bu pembeyi de tarttık: 400 gram ağırlık, 10 cm. çap!

"Eh, balkon çocukları ne yapıyor?" diyecek olursanız, aynı çekirdeklerden olmalarına rağmen, onların bu bol oksijenli, temiz havalı yerlerde yetişen hemcinsleri ile boy ölçüşmesi zor! Yine de ellerinden geleni yapıyorlar...

KENDİ REKORUNU KIRAN P.D.A -TEKİRDAĞ'DAN, P.D.A. ÜYELERİNE DAVET VAR!

7 Ağustos'ta 14 cm ve 700 gramlık pembenin haberini vermiştik P.D.A. Tekirdağ'dan... Bugün Metin Varol'un yolladığı örnekler içinden bir tanesi ise kendi rekorunu kırdı: 16 cm ve 1 kilo 145 gram!

(Ereğli'de yetişen 632 gramlık bir domates gazete haberi olmuş, bir de bunu görmeliler, değil mi?)

Aşağıdaki terazili resimde sanki üç domates bir arada imiş gibi duruyor, oysa öyle değil, tartılıp ölçülen "pembe" işte şu sol köşede duranı... (O resimdeki rakamlar net gözüksün diye Picasa'da biraz oynadık, bu sefer "pembe" de kırmızıya döndü ya neyse!)


Bu arada bahçevan Necdet Ağabey "sarı-kırmızı" domateslerden sözetmişti, sonunda dediğini de yapmış! Pembelerin önüne kolye gibi dizmiş sarı-kırmızılarını!

Sayın Metin Varol'un da P.D. A üyelerine bir daveti var, resimlerini yollarken bakın ne diyor:

"Tekirdağ'da hasat başladı. Bizim yöremize yolu düşen P. D. A üyeleriyle bu mutluluğumuzu paylaşmak ve pembe domateslerimizden tattırmak isteriz. Bizim orada olmamız gerekmiyor. Bahçıvan Necdet Usta (telefonu 0537 5550491) daima orada. Sizleri bekliyor!
Saygılarımla,
Metin VAROL"
Eh, bu davet kaçırılmaz. Yolunuzu düşürüp, gidin tadın, ya da hem tadın hem de Gökhan Bey'in tarif ettiği gibi çekirdeklerini alıp siz de kurutun. Kristof Kolomb misali, seneye bu serüven nasıl olsa en baştan tekrarlanacak!






















1 tanesi: 1.kg. 145 gram!

Necdet Usta'nın takım aşkının resmidir!

Ağustos 10, 2006

P.D.A. ÇATALCA: TAVŞANOĞLU BİRLEŞİK PEMBELERDEN HABER!

İki hafta önce Prof. Sedat Tavşanoğlu dostumuzun önce söküm sonra dikim töreni ile bizim fidelerle birleştirdiği "bir grup daha" pembenin serüvenini yazmış, görüntülerini koymuştuk... İster inanın ister inanmayın bu pembelerde ve PDA'da bir "keramet" var gerçekten! Neden mi? Hanidir "dijital kültür"den hazetmeyen Sedat Hoca'ya dijital fotoğraflarını çektirdiler de ondan! Geçen gün, "-Salı günü araziye gideceğim, dijital makineni ver de şu pembeleri görüntüleyeyim bir, çok güzel tutmuşlar, Refik Bey'in bahçesinde sökmeyip bıraktıklarımız ise meyva vermeye bile başlamışlar, çekmek lazım..." demez mi? Başta Leyla olmak üzere hepimiz buna şaştık kaldık. Sadece domateslerin bu kadar çabuk koşmasına değil, bunca yıldır dijital fotoğrafa direnen Hoca'nın "çaktırmadan" yeni alet edavata el sürüp, hem de süper çekimlerle dönmesine... Eline sağlık hocam! İşte sonuçlar...
Burası işin en başında "emaneten ve topluca" dikilen pembelere evsahipliği yapan, Refik Bey bahçesi... Geride kalanlar bunlar... Yakından çekilen küçük resme tıklanırsa yavru pembeler de gözüküyor... En alttaki de Elbasan'da iki hafta önce hep beraber diktiğimiz pembelerin dünkü durumu...


Ağustos 07, 2006

PDA TEKİRDAĞ'DAN: 14 santime 700 gram!

Metin Varol'un pembelerinden ilk örnekler bugün İstanbul'a ulaştı... "Çirkin" yüzlü olanları da olmayanları da bir arada görüntüledik... En büyük olanın çapı 14 cm. , ağırlığı da 700 gram geldi! "Güzel" yüzlü daha ufak olanlardan biri 10 cm. çapında...
Yolladığı örnekler içinde bir grubunu da ayrı bir torbaya koymuş Metin Bey. Onları da görüntüledik ama burada sizlerle paylaşıp moral bozmak istemiyoruz. Çünkü felaket durumdalar. Altları virüs ya da mantar nedeniyle, siyaha yakın, ağaç kabuğu gibi bir tabaka ile kaplanmış ve gelişimleri yarıda kalmış. Aslında bizim balkondakilerden ikisinin de başına benzer bir durum gelmişti. Ama onları hemen ortadan kaldırmıştık, diğerlerine geçmesin diye... Bu tür konuları kışın konuşuruz artık. Fakat ola ki sizlerdeki pembelerde benzer bir durum varsa acımayın, hemen koparıp atın öyle olanları...
Bu arada "Hasta GSlı bahçevan Necdet Ağabey, webkütüğümüze tam bir ay önce girip Yorum yazmış, nedense görmemişiz. Şöyle demiş:

"Merhaba ben Nejdet, bu pembe domateslerin yetiştiricisiyim. Metin Varol topraklarında elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bu pembe domateslerin 15 gün içinde tam anlamıyla oluşucağını belirtiyorum. Metin Bey'e de fotoğraflarımı koyduğu için teşekkür ediyorum. Bundan sonraki amacımın ise SARI KIRMIZI domates yetiştirmek olacağını söylemek istiyorum. :) :) :) "

Yağma yok Necdet Ağabey, pembeler varken sarı-kırmızı'ya kim bakar!

Ağustos 03, 2006

AVCILAR, BALIKÇILAR VE ŞİMDİ DE...



Tadı şöyle, kokusu böyle desem, burayı gören herkese ikram etmek imkansız olduğundan içime sinmiyor... O yüzden diğer fiziksel özellikleri üzerinde durarak sevincimi ve gururumu paylaşayım bari... dolayısıyla, av hayvanı ve balık büyüklüğü yarıştıranların yanına beni de ekleyebilirsiniz...:) Dijital mutfak tartısında tartıp ağırlıklarını da yazacaktım ama artık abartmayayım dedim... soldakinin fermuar gibi noktacıkları da pek alem...

Temmuz 31, 2006

BİZİ DE BEKLEYİN!


Kibar bitki demiştik ya, işte içlerinden tek bir tanesi namına yaraşır bir şekilde ağır ağır, sanki önce içeriden başlayıp sonra dışarıya, kabuğuna doğru pembeleşmeye başladı :)

Temmuz 29, 2006

İŞTE P.D.A.NIN "BÜYÜKANNESİ": HAFİZE BALİÇ- Çerkesköy

Başından beri belirtip duruyoruz ya, bizi pembe domateslerle ilk tanıştıranın Baliçler olduğunu, işte geçen hafta onlardan rica ettik, P.D.A için özel olarak gidip "kaynağından" bilgi ve görüntü taşıdılar sizlere... Sevinç Baliç yazıyor:

Sevgili Avniye Tansuğ'un belirttiği gibi pembe domateslerimizin bir bölümünün ana kaynağı kayınvalidem Hafize Baliç.. 82 yaşında ve her yıl mayıs-ekim arası elinde çapasıyla küçücük bahçesiyle hep uğraşıyor. Yıllardır Çerkezköy'de evinin bahçesinde özenle yetiştirdiği pembe domateslerini evlatlarıyla paylaşan annemizin bahçesini bu kez farklı bir gözle inceleyip, yeniden keşfetmeye çalıştık 6 Ağustos 2006, Pazar günü..

Hafize Baliç üç erkek, iki kız evlat sahibi.. Eşini kaybettiğinden bu yana (yaklaşık 7 yıldır) kış aylarını genel olarak kızlarında geçirip, havalar ısınır ısınmaz da yaz aylarını geçirmek üzere Çerkezköy'deki evine dönüyor. Bu dönüşü hızlandıran en önemli neden: Pembe domatesleri...

Çünkü kurutarak hazırladığı tohumların dikim zamanını asla geçirmek istemiyor. Havaların biraz daha ısınmasını bekleyip onu evine götürmeyen biz evlatlarına da bu nedenle çok kızıyor. Pembeleri için de güvenceli bir çözüm geliştirip; yan komşularından arkadaşı merhume Nebiye Hanım'ın oğlu Mustafa Bey'i görevlendirmiş. O da pembe domatesler konusunda kendi annesinden edindiği bilgiyle donanımlı zaten, üstelik de emekli ve zaman ayırabiliyor. Eğer Hafize Hanım nisan sonuna kadar gelmemiş ise Mustafa Bey evdeki çekmecede saklanan tohumları itinayla alıp toprakla buluşturuyor.

Pazar günü uygulamayı biraz daha dikkatle sorup öğrenmeye çalıştık. Toprağa en yakın olan, en altta bulunan domatesi tohumluk olarak bekletip, ondan tohum elde ediyorlarmış. Kestikleri domatesin iç kısmını fazla ayıklamaya gerek duymadan bir tülbent içinde kurutup, kuruyan tülbenti tohumlarla birlikte katlayarak çekmeceye kaldırıyorlarmış. Hafize Hanım'ın kulakları son çocuğunun doğumundan bu yana (1960) duymuyor. Uzun yıllardır kullandığı kulaklıklarla anlaşmaya çalışıyoruz onunla. Bu nedenle domatesler konusunda bilgilenmemiz de çok zor oldu. Çünkü domatesler onun için o kadar "doğal" ki... O başka hikayeler anlatmak isterken, bizim sözü domateslere getirmemize hiç anlam veremedi. Birdenbire dedi ki: "Onlar eskiden beri var. Ben onların tadını aldığımdan bu yana pazardan aldığım domatesleri yiyemez oldum. Muhacir Domatesi derler bunlara, incecik kabukludur. Annem de dikerdi. Taa Bulgaristandan beri vardı. Niye bu kadar sordunuz ki? Ben size her sene veriyorum ya" :))
Gerçekten de öyle... Üstelik bizim domatesleri çok sevdiğimizi bildiği için bize biraz daha ayrıcalık tanıyıp, en iri, en düzgün olanlarını tam kızarmadan toplayıp, yatağın altına saklar ve telefon ettirip haber verir. "Domatesleriniz hazır, gelip alın" diye..

Bizim domates sohbetimizden çok sıkıldığını anlayıp, bu kez yan komşu Mustafa Bey'e gittik. Onun bahçesinde hem pembe hem de kırmızı domatesler var. Pembelerin alt kısımlarının şekilsiz, üst kısımlarının da dilimlenmiş görüntüde olduğunu söyledi. Tohumları karıştırıp karıştırmadıklarını sorduk. Hiç karıştırmadıklarını, ayrı sıralara diktiklerini söyledi. O da "Muhacir Domatesi" tanımını aynen kullanarak, pembenin Trakya'da bu isimle tanındığını söyledi.

Bizim evin yan tarafına dikilen pembeler ve Mustafa Bey'in evinin arka tarafındaki pembeler çoğalmışlardı. Evin ön cephesinde ceviz ağacının gölgesinde kalan pembeler ise -daha az güneş gördüklerinden-henüz çiçek dönemindeler.. Bu mevsimde en çok sağanak yağmur korkutuyor onları.. Bir önceki yaz sular altında kalmış tüm domatesler.. Günlerce yas tutmuştu annemiz. Hatta domatesler o kadar büyümüş ki, dalların kırılmasını önlemek için tabureler koymuş altlarına. O tabureler de sular altında kalmış. Önlem olarak geçen yıl bahçenin çevresinde suyun akması için yol açtırmıştı.

Çerkezköy'deki ana kaynaktan haberler şimdilik bu kadar... Gelişmeleri zaman zaman aktaracağız:)


NİHAYET! BALKONDA İLK HASAT!

Nisan, Mayıs, Haziran ve 29 Temmuz... İlk "balkon" hasatı... Renk pembe... Lezzet süper! Bu serüvene başlarken yazdığım gibi bunun bir de adı var: Pembe Münevver Domatesi! Her ne kadar Hafize hanım yetiştirmiş, Sevinç Baliç getirmiş ve "çekirdeklerini sakla" demiş ise de, "onları evde diksene" diyen de Münevver idi... Sözümü tutuyorum böylece...

Temmuz 28, 2006

LÜBNAN'LI ÖMER'İN PEMBESİ ve bir PEMBE GELİNLİK ÖYKÜSÜ

Dünya üzerinde ender bulunan pembe domates türlerinden biri de "Ömer'in Lübnan Pembesi" diye anılan bu domatesler... İngiltere'den bir kaynakta, bir tanesi 1 kg'dan fazla çeken bu pembelerin ilk tohumlarının -herhalde adı Ömer olan- bir Lübnan'lı kolej öğrencisi eliyle elde edildiği yazıyor. Aynı kaynak, bu pembenin Lübnan tepelerindeki bir çiftlikte üretimine başlandığını da belirtiyor... Şimdi "-Neden bugün Lübnan?" diye kimsenin soracağını zannetmiyorum. "Burnumuzun dibinde insanlar ölüyor, haritalar yeniden biçimlendiriliyorken, siz nasıl böyle balkondaki pembelerle uğraşıyorsunuz? diye sorulamayacağı gibi tıpkı... Başlıktaki "pembe gelinlik" öyküsü de bugünkü Lübnan'dan... Merak ettiyseniz şurayı tıklayın...