Aralık 24, 2008

ARALIK BİTERKEN...

Aralık bitiyor... Yeni yıla girerken, bizim balkon pembelerinden biri yeniden yapraklandı... Şimdi hava karladığı için onu içeri aldık. Bakalım ne olacak!
İnsan sevinemiyor "erken öten horoz" misali ortaya çıkıveren bu yapraklara... İklim değişikliği yüzünden şaşıran bitkiye karşı içten içe bir mahcubiyet, bir suçluluk duygusu egemen oluyor insana...

Tüm üyelerimize ve buraya gelip bunları okuyanlara şimdiden mutlu yıllar...

Kasım 27, 2008

"PDA"; "Dünyayı Kurtaranlar"a Dahil Edilmiş de Haberimiz Olmamış!

"NTVMSNBC"nin "Yeşil Ekran"ı PDA'dan şöyle sözetmiş:

Pespembe domatesler... İçine girdiği yemeklerin tadına tad katan, görenleri endamıyla şaşırtan pembe domatesler. Şehir hayatında onları unuttuk gitti. Oysa nesli kurumaya yüz tutan pembe domatesler aslında doğal bir miras... Bu mirası korumaya karar verenler internette biraraya geldi. Pembe Domates Ağı...

Altında da Buğday Dergisi'nden Güneşin'e ta 2007'de verdiğimiz bir röportajı yayınlamışlar... O tarihte üye sayımız 100 imiş. Bugün itibarıyla üye sayımız "1208"..

Tevekkeli son haftalarda yine çok değerli yeni üyelerimiz oldu, demek ki bu yayını okuyup gelmişler. Hoşgelmişler.

Aynı yayını gören TRT İstanbul Radyosu Karşı Kıyı programının yapımcısı Esin Yolçınar da bugün bizi canlı yayına davet etti. Anlattık TRT'mize pembeleri ve P.D. Ağı'mızı...

Ne diyelim, Yeşil Ekran'a teşekkürler!

Kasım 21, 2008

SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM FİLMLERİ FESTİVALİ'NDEN, BADEMLİ ve KONYAR'A...

İstanbul'da Sürdürülebilir Yaşam Filmleri Festivali başlıyor...
Bu konu bizim PDA içinde de çok ilgi çekti... Üyemiz Sayın Melek Saygın, "Festivaldeki Kutsal Tohumlar filmi, bana birilerini hatırlattı... (bizi ve PDA'nı onurlandırmış burada!) ....iyiyle-kötünün mücadelesinin hiç bitmeyeceğini düşünüyorum. Film 27 kasım 12.40'da, gidebilen olursa paylaşımları bekleriz. " diye bir mesaj yollamış bu sabah. Bu mesaj üzerine festivalin "Filmler" sayfasına bir daha baktım. "Kutsal Tohumlar"ın yanısıra mesela "Ağız Devrimi" de PDA'nı çağrıştırıyor:

"Ağız Devrimi" organik ürünleri tüketmenin önemini vurgularken hem eskiyi, hem de zamanımızı hicveden 4.5 dakikalık bir canlı-aksiyon parodisi... ...ağızlar ne yiyeceklerini ve hangi yiyecekleri yemeyeceklerini bir "mouthifesto" (devrimci ağız manifestosu) ile deklare ediyorlar: trans yağlara, genetiğiyle oynanmış gıdalara, tarım ilaçlarına, sentetik ve yapay katkı maddelerine HAYIR!"

Keza "ŞEYLERİN HİKAYESİ", "Permakültür" kavramını tanıtan "YERKÜRENİN BAHÇIVANI" da kaçırılmaması gerekenlerden... Bu festivali düzenleyen, "Permakültür"den yola çıkarak bir arayagelen, "Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi" kurucuları Pınar, Filiz ve Tuna'yı; PDA'na davet etmeli. İçimden bir ses onlarla PDA arasında sinerjik bir iletişim doğabileceğini söylüyor... Yalnız, şu "sürdürülebilirlik" sözcüğünün son yıllarda çift yönlü, yani, çıkarları kurdukları düzenin böylece sürüp gitmesinden yana olan endüstriler ve politika belirleyiciler tarafından da -hem de seve seve- kullanılmakta olduğuna nasıl dikkat çekmeli? İçi boşaltılıp, başka amaçlarla kullanılan diğerleri gibi, örneğin "yönetişim" gibi
... Acaba şu bağlantı işe yarayabilir mi?

Biz "Permaculture" ya da "Permakültür" ile ilk kez 2006'da karşılaşmıştık... Bu vesile ile rahmetli Raci Bademli dostumuzun "Kültür Zinciri Mühendisliği"ni burada yine anımsamak gerekiyor belki de. Prof. Dr. Raci Bademli, kültürün “elle tutulamayan” şeyleri de içerdiğini vurgular ve “bir bütün olan kültür zincirinin kırılmaması” gerektiğine dikkat çekerdi. Bademli, belki de bir “kültür zinciri mühendisliği” disiplininin gelişmesi gerektiğini, bir tür “kırsal yaşam bilgeliği” diye adlandırılabilecek bu “elle tutulamayan” kültürün genç kuşaklara aktarılmasında, ülkemizde “genetik bir sıkıntı” yaşandığını söylerdi... Bu konuda daha önce şurada, ÇEKÜL'de, ve daha bir çok yerde sözedildi, o güzel insanın gerçekleştiremeden gittiği bu projesinin ve diğer yaptıklarının unutulmaması için... Hatta PDA oluşurken, O'nun "zincir" dediği şeyin tarımla ilgili bir halkasını, Bafralı bir çiftçinin sütle sulama yaptığı haberinden sonra yakalamış ve halkanın 2100 yüzyıl önceye, Vergilius'a kadar uzandığını görmüştük...

Sonra daha neler gördük... Zincirin günümüzdeki halkası çitfçileri bekleyen "akılalmaz" düzenlemeleri...

Bütün bunları anımsamak, bu sabaha hem heyecan, hem hüzün katıyor...

Bütün bunları yazmaya yol açan şey Sayın Saygın'ın mesajındaki, PDA'nın ortaya çıkışının "insanların hayatta kalmalarını sağlayan bir içgüdüden kaynakladığı" düşüncesi mi yoksa?
O "içgüdü"nün "bilinç"le takviye edilmezse bir işe yaramayacağı kaygısı belki...

Haydi yine de -O güzelim filmlere ek olarak- "pembe" bir haberle bitsin bu yazı!

Sevgili üyemiz Rasim Konyar'ın, 29 Kasım'da, İstinye Park'ta "Alşimist Formlar" başlıklı heykel sergisi açılacak, İstanbul'daki üyelere duyurulur!

Ekim 28, 2008

85. CUMHURİYET BAYRAMINI ÖZGÜRCE KUTLAYAN PEMBELER!


Son 4 gündür Blogger.Com'a Türkiye'den erişim engellenmişti...

Bugün durumun vehametini "idrak" edip, yasağı kaldırdılar...

Böylece 29 Ekim 2008'e girerken yandaki selamlamayı buradan bütün PDA Ailesi ile ve ifade özgürlüğü dahil, temel hak ve özgürlüklere sahip bir "ulus", saygın ve çağdaş bir "Cumhuriyet" olmanın değerini bilen herkesle paylaşabiliyoruz...

Nice 29 Ekim'lere...

Ekim 24, 2008

2008 EKİM AYI BİTERKEN 2 PEMBE DAHA!

4 gunluk yasaktan sonra yukleyebildiler beni...
Aşırı sıcaklar bitip de azıcık güneşli günler görünce bizim üç yıldır aynı semtte, aynı atmosferde yaşamını sürdüren pembeler yeniden çiçek açtı! Açmakla da kalmayıp iki yeni meyva daha verdi... Benzer durumda daha bir çok PDA üyemiz var. Şimdi , artık pastırma yazı mı olur, şaşıran iklim koşulları mı olur ne olur bilemiyoruz ama, bütün mesele bu arkadaşların biraz daha büyüyüp, çekirdek alınabilecek olgunluğa erişebilmeleri... 2006 Kasım'ında biz bunları yeşilken toplayıp, içerde pembeleşmelerini izlemiştik... Hani ne derler, "tekne kazıntısı" misali...

Eylül 28, 2008

2009 TOHUM PAYLAŞIMI

PDA Üyeleri arasında 2009 yazında yetiştirilmek üzere paylaşılacak tohumlar için harekete geçtik.
Üyelerimiz http://groups.google.com.tr/group/pembedomates adresinde, ana sayfadan bağlantıları verilen formları doldurmaya başladılar... Formlardaki bilgilerden -PDA 2007 Manifestosu kurallarına uygun olarak- tohum isteyenler ile tohum verebilecekleri bölgelere göre gruplayacağız...

Eylül 20, 2008

PDA WEB GÜNLÜKLERİ 35'E ULAŞTI...

Bu akşam MAT ile PDA Ortak Web Günlüğü'ndeki yeni içerikleri gözden geçirirken, PDA -Mersin Sayın Hüseyin Taylan'ın web günlüğünde, yukardaki fotoğrafı görünce inanılmaz mutlu olduk... Sevgili Hümeyra'nın yaptığı/yaptırdığı PDA logosundan ve sevgili dostlarımız Yalçın'ların aynı logoyu kullanarak yaptıkları çeşitli uygulamalardan sonra Pembe Domates Ağı'nı bir kere de bu fotoğrafta "doğal bir PDA logosu" olarak görmek, doğrusu, "attığımız o ilk taşın" bunca "akıllı" tarafından nasıl çıkarıldığına tanıklık etmesi bağlamında bizi çok duygulandırdı...

Şu anda PDA web günlüklerinin sayısı 35'e ulaştı. Bu ne demek? Herşeyden önce, insanlarımız anlamlı ve işlevsel içerik üretiyor. Önce bilgisayar okur-yazarı olmuşlar demek ki. Sonra bilgiyi sayısallaştırarak (fotoğraf çekip bunu bilgisayar ve web üzerinden "erişilebilir" kılarak) "digital okur-yazar", daha sonra da bunları yaratıcı ve işbirlikçi biçimde paylaşarak "bilgi okur-yazarı" olduklarını kanıtlamışlar...

Ha, bu PDA içinde bunları yapmaya ya üşenen, ya vakti olmayan ya da hiç yapamayanlar da var. Ama ne beis? Onları da başta kendileri sonra sevgili Nalan Cantav'ın desteğiyle PDA Ortak Web-Günlüğü derleyip topluyor...

Düşündük de iyi ki o taşı atmışız. Esasen şu karmakarışık, şu akla karanın, yaşla kurunun bir arada tüttüğü, "değer ölçüleri"nin hiç olmadığı kadar kaybolduğu ve yerine yenilerinin konamadığı ya da "olmayacak olanlar"ının su yüzüne çıktığı şu ortamda, şu PDA olgusunda, buraya kadar olan biten herşey son derece umut verici... Düşünsenize bir... Türkiye'de sayısını tahmin dahi edemeyeceğimiz kadar çok insan doğru dürüst domates özlüyor. "Pembe"si bir tarafa... Yalnızca Türkiye'de mi? Bütün dünyada! Ve bizler burada domatesin belki de "en hası"nı konuşuyoruz. Konuşmakla kalmıyor, küçük ya da büyük, elverişli ya da elverişsiz, "evlerimiz"den ona ulaşmaya çalışıyoruz... Olmayacak bir şey! O yüzden bu web günlüğünün adını da "evde pembe domates serüveni" diye koymamış mıydık?

Şu anda, bu serüvene başladığımız evden ayrılıp, 30 küsur yıl önce MAT ile yaşam arkadaşlığımıza -ya da bir başka serüvene- başladığımız evdeyiz. Oysa öbür evdeki balkona az laf etmemiştik! Egzoslu, tozlu, börtülü böcekli vesaire diye... Şimdiki yerimizde ise pembeleri koyabileceğimiz (yani "günde en az 6 saat güneş alan, güneye bakan, temiz havalı") balkonun hacmi, öncekinden kıyas kabul etmeyecek kadar "küçük"! Ama yine de yılmıyoruz! Küçük müçük, burası öncekinden 6 kat daha yüksekte. Dolayısıyla daha "temiz"! İşte tam da bu nedenle, buralardaki ortamı DNA'larına kaydeden tohumlarımızdan çimlenen bir iki tanesi bu kotta bize 2 tane meyva vermeyi başardı! Gelecek sezon onların çekirdeklerini sürdüreceğiz...

"PDA" henüz Türkiye'deki evladiyelik ("heirloom"), doğal pembe domateslerin ilk ve tek bilimsel araştırma merkezi olmaya soyunmadı...
Acaba bunu da mı yapmalıyız, ne dersiniz?
Üç pembe domatesin çekirdeklerini saklayıp, yeşertmek ve bunu çoğullaştırmak...
Bugün (21 Eylül 2008) itibarıyle PDA üye sayımız tamı tamına "1111"! 
Bininci (1000.!) üyemiz her nasılsa bir "öğretmen" oldu: Sayın Ayşe Rüşvanlı! (*)
Bu rastlantıdan öğreneceğimiz çok şeyler olduğunu düşünüyoruz... Ve... Bizim bu web-günlüğü en çok pazar günleri ziyaret ediliyor, istatistiklere göre. 
Onun için bunları yazdık buraya!

(*) Ekleme: Sayın Rüşvanlı da PDA'na katılır katılmaz bir blog açmış: "PDA-ATAKÖY"
Böylece sayı "36" oldu!

Eylül 14, 2008

BÖCEKLERLE BARIŞ İÇİNDE YAŞAMA MESELESİ

Az önce bizim PDA iletişim ağına "Güve kelebeklerine dikkat!" başlıklı şu mesajı yolladık:

"Pazar pazar başka konu yok muydu şimdi?" demeyin! 

Pembelerin yaprakları, kokusuyla hepimizi mest ediyor ama mest olan başkaları da var: "güve kelebekleri"! Özellikle balkonlardaki pembeleri akşam hava kararırken ziyaret edip onlarla haşır neşir olmaya bayılıyorlar! Sonra... içerde açık ışıklarınız varsa ve balkon kapılarınız da açıksa, hane halkınıza yeni katılımlar olabiliyor. 
Uzmanlarımız bu çekimin yararı-zararı konusunda ne derler acaba? 

Geçen yıl sevimli tırtıllarla uğraşıp, elle toplamıştık onları... Bu yıl da bir güve kelebeği akınına uğradık, bir kısmı eve girip yerleşmeye çalıştı, yerleştikleri yerleri bulup, davetsiz misafirlere "güle güle" dedik, arkalarından bıraktıklarını arayıp bulup "derin temizlik" yapmak bizi hayli uğraştırdı doğrusu... Biz ki balkona arılar gelsin diye lavanta, örümcekleri uzaklaştırsın diye kadife çiçeği dikmiştik, güve kelebeklerini cezbetmek için hiç derdimiz yoktu doğrusu... 
Internet'te "güve kelebeği" bilgileri araştırırken, onların "Petek güvesi" diye anılan akrabalarının, en başta arıcıların baş sorunlarından biri olduğunu da gördük... 

Tam yukardaki mesajı yollamıştık ki arkasından bugünkü Hürriyet'te Böceklerin imajını düzeltme projesi başlıklı haberi gördük... Önce bir "Böcek farkındalığı" yaratıp sonra da yararlı böcekleri sevdirmeyi/korumayı amaçlayan projeye ilgi çok yoğundu... 
Aklıma hemen Münevver Eminoğlu'nun "Elmanın kurdu meselesi" geldi. Sonra da böcekler dahil, asıl meselenin şu gezegenin üzerindeki tüm canlıların hep beraber ve barış içinde yaşamasının nasıl mümkün olduğu... İki ayaklı ve "akıllı" olanlara bilhassa, çok iş düşüyor... 
Çok işimiz var, çoook!



Eylül 07, 2008

BUGÜNKÜ Pazar SABAH'TA "PDA"

Sabah yazarı, gastronom, Sayın Ahmet ÖRS, bugünkü (7 Eylül 2008) Pazar yazısında PDA'dan sözediyor:


"Evlerinin balkonunda, pencere önündeki saksılarda ya da bahçelerinde pembe domates yetiştirip, yok olmaya başlayan bu lezzete sahip çıkanların sayısı artıyor. Pembe Domates Ağı adı altında iki yıl önce bir araya gelen gönüllü grup, ellerindeki
 tohumları Türkiye'nin her yerine dağıtmayı başardı..."

Ahmet Örs, PDA'nın SlowFood hareketine de iyi bir örnek oluşturduğuna değinmiş.

Yazının tamamı burada...

Sayın Örs'e içten teşekkürler... Bu arada yazıda ilk tohumları "bizim getirttiğimiz" gibi bir satır var; bize gelen ilk pembe domatesler, Sevgili Baliç'ler eliyle gelmiş, annelerinin yetiştirdiği pembelerden bize de verdikleri "armağan"dı... Zaten pembe domatesle ilk tanışmamız da bu sayede olmuştu... Bir sonraki yıl sakladığımız çekirdekleri evde de yetiştirebileceğimizi sevgili Münevver Eminoğlu söylemiş ve bizi teşvik etmiş idi. "PDA tarihi"!nin başlangıcı budur... Daha sonra her başarılı projede olduğu gibi PDA da görünmeyen kahramanlar sayesinde gelişti yol aldı... Başta Selim Güleç, Zeynep Uygun, Nalan Cantav, Emine Yalçın, Şefika Kamçez, Ömercan Organik ve kendi pembelerinin tohumlarıyla "English Gardens"... Sonra geniş alanlarda yetiştirdikleri Baliç ve Ömercan tohumlarının meyvalarıyla tüm gruba tohum desteği veren Metin Varol, Konyar'lar, Sedat Tavşanoğlu... Datça'dan getirdiği tohumlarıyla Ayşe Sazak ve daha sonraki yıl PDA içinde karşılıksız tohum paylaşam tüm sevgili üyelerimiz...
(Aşağıda da Sevinç'in bu yılki armağanı saksıdan -27 Ağustos 2008'de yapılan- ilk hasat...)

Ağustos 14, 2008

"3. KUŞAK" - "ÜÇÜNCÜ ÇOCUK"

Geçen yıl, Hafize Baliç pembelerinin 2006'da bizim balkondaki ürünlerinden aldığımız tohumları tekrar ekmiş, fakat küresel ısınma yüzünden çok başarılı olamamıştık. Evladiyelik Hatay'lılar İstanbul balkonunda onca lükse rağmen (onlara dev saksılara ekmiş, elimizden geleni yapmıştık) "bana mısın" dememişlerdi.

Ama bu balkona alışık Hafize Baliç tohumlarından bir tanesi Ağustos ayında herşeye tağmen meyva vermişti (Balkonda 2. Kuşak!). Hatta Eylül'de iyice coşup, boyutları küçük olsa da meyva vermeyi sürdürmüştü...

İşte ondan aldığımız çekirdekleri bu yıl biraz geç de olsa çimlendirmeye koyulmuştuk. Nitekim 1 Mayıs'ta 9-10 çekirdekten sadece 3-4 tanesi çimlenebilmişti. (Oysa onlarla beraber yola çıkan organik "cherry"ler hızla yol alıyordu! Tırtıllanmalarına mırtıllanmalarına rağmen onlardan da çekirdek almıştık!)...
Bu yılki balkonumuz geçen yıla göre daha kısıtlı olduğundan diğer fideleri eşe dosta verip sadece iki tanesini saksıya ektik. (Hiç üç çocuğumuz olmadı ama olsaydı herhalde "üçüncü"yü daha "kalender" yetiştirirdik... Ama üçüncü kuşak-üçüncü çocuk pembemiz öyle oldu. ) Tıpkı bir "üçüncü çocuk" yetiştirir gibi o kadar da üstüne düşmedik. Düşemedik.
Amaaa... o bizi mahcup etti. Sessiz sedasız bir meyva vererek... Resimdeki o. Küçük saksısında, ağabey ve ablalarının gördüğü ihtimamın onda birini görmediği halde varlığını sürdürüyor.
Bakalım daha neler göreceğiz ondan!

Temmuz 13, 2008

FRANSIZ BALKONA PEMBE İNADI!




"-Sen Fransız balkon' musun? Ben yine de pembeliğimi göstereyim, efendilik bizde kalsın!"

Sanki böyle diyor Baliç'lerden gelen "bir ve tek" pembe saksısı yeni evde... Yer dar olduğu için şimdilik toprak ekledik ona. Daha sonra ona bir Zeynep usulü boğazlama yapmayı planlıyoruz. Bu yıl Baliçlerle rolleri değiştik. Onlar, bu pembe işine yol açalı beri Hafize Nine sayesinde bol bol pembe sahibi oluyorlardı. O gittikten sonra bu yıl geniş çaplı bir balkon bahçıvanlığı içindeler. Dün aradığımda, Koçtaş'ta çıktılar. Yeniden toprak alıyorlardı. Hakkı Baliç, "1 ton oldu evdeki toprakların toplam ağırlığı" diye endişeleniyordu. Aynı kaygıyı geçen yıl kullandığımız dev saksılarla biz de yaşamıştık. Hatta yapı biliminden anlayan dostlara danışır olmuştuk balkonların ne kadar ağırlığa dayanabildiğini...
Ne demişler; gülü seven dikenine katlanır!
;)

Temmuz 08, 2008

"KENE" KONUSUNDA ÖNEMLİ BİR YAZI ve "BİR ÇİFT SÖZ"

Sevgili Emine YALÇIN, kene konusunda Doğa Gözcüleri Derneği kurucu üyesi Sayın Asaf Ertan'ın yazdığı aşağıdaki metnin PDA ile paylaşılmasını istiyor... (Bu arada Derneğin web sitesinde "Bir Çift Sözümüz Var Sizinle Paylaşacak" başlıklı belge de eminiz PDA üyelerini yakından ilgilendirecek...)

KENE ISIRMASI – KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞLİ HASTALIĞI ve KUŞLAR

Haziran 2008

Ülkemizde üç yıldan beri özellikle İç Anadolu’nun kuzey bölgesi kırsalında görülen ve kene ısırması sonunda ölümlere yol açan bu hastalıktan korunmanın en etkili yöntemi hastalık nedenini ortadan kaldırmaktır. Mücadelenin, kırsal kesimde çevreyi ilaçlamaktan geçtiğini ileri süren ve amaçları sadece çevreyi kirleterek para kazanmak olan ve düşüncelerinin bilinçli mi yoksa bilinçsizcesine mi olduğu kestirilemeyen kişilerin eline bırakılması kadar acizane bir çözüm olamaz. Bu konuda İstanbul Veteriner Hekimler Odası da bir bildiri yayınlamıştır.

Çevrenin ilaçlanması sırasında faydalı faydasız, zararlı zararsız ve henüz işlevini tanımadığımız nice canlının yok edildiğini biliyoruz. Yokedilmeye çalışılanların ise yıllardır yapılan ilaçlamalardan istediğimiz ölçüde etkilenmediğini de görüyoruz. Sürdürülen mücadelelerin bir kısır döngü biçiminde yaşandığı bu ortamda nice canlının getireceği faydayı bilmeden yok etmek cinayettir. Çevreyi ilaçlama cinayetlerine bir son vermeden insanların sağlıklı yaşaması mümkün değildir.

Doğanın kendi içinde milyonlarca yılda ortaya koyduğu bir ekoloji gerçeği varken ve bu gerçeği bilim yoluyla biraz aklı çalışan hemen herkesin öğrenebildiğini bilmemize rağmen hâlâ gözümüzün önünde olan bu ekolojik mücadeleyi düşünmemiş olmamız hayret verici bir durum. Söz konusu hastalığın ülkemizde görülmeye başladığı üç yıl öncesinde korumacıların dile getirdiği “kuş avcılığı yasağı” keneyle yapılacak en etkili mücadele biçimidir. İki hafta önce basında özel olarak yetiştirilen sülünlerin doğaya salındığı ve bu kuşların besin çeşitlerinin arasında kenenin de bulunduğu belirtilmişti. Bıldırcın, sülün, keklik, bağırtlak, güvercin, üveyik gibi orta büyüklükteki kuşlarla, kuyrukkakan türleri, örümcekkuşu türleri, taşkuşu türleri, kızılkuyruk türleriyle ismini saymadığım nice kuş türü kene ve benzeri böcek, sinek, örümcekler ve bunların yumurtaları, larvalarıyla beslenirler. A.Ü. Fen Fak. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barbaros Çetin de aynı bilgiyi desteklemektedir. (Bak: 6.6.08 Hürriyet Gazetesi) Dağı taşı ilaçlayarak bu kuş türlerini de kelaynaklar gibi yok edersek, daha çok kene ısırığı kurbanını toprağa verirken milyonlarca lirayla da kendimizi zehirleriz.

Yukarıda sayılan kuş türlerinin her türlü avcılığının derhal ve kesin biçimde yasaklanması en ucuz ve sağlıklı önlemdir. Bu önlemle birlikte önce hastalığın en yoğun olduğu bölgeden başlayarak vatandaşları korunma konusunda tek tek aydınlatmak gerekmektedir ki kanımızca kamu hâlâ kene ısırdığında ne yapacağı konusunda bir bilgi karmaşası içindedir.

Kuş avcılığının sona erdirilmesi kararını alacak bir Çevre ve Orman Bakanlığı bu kararıyla ülke tarihine geçecek bir etkinliğe imza atmış olacaktır. Ayrıca söz konusu hastalığın sadece ülkemizde değil komşu ülkelerde ve kıtalarda yaşayanlara bulaşmasını da kısmen engelleyerek tüm insanlığa hizmet etmenin şerefine ulaşacaktır.

Asaf Ertan

Doğa Gözcüleri Derneği kurucu üyesi

Temmuz 06, 2008

BU YAZ...


Bu yaz bu web günlüğüne herzamanki sıklıkta yazamıyorum... Bunun nedenlerinin başında PDA'nın artık ele avuca gelen, gerçek bir toplumsal ağ kıvamını kazanmış olması geliyor... Üyelerimiz GoogleGruplar'daki PDA iletişim ağına sorunlarını yazıyorlar. Şıp diye cevaplar yağıyor. Üstelik geçen yıllarda zaman zaman rastlanabildiği gibi -kimyasallara uzanan mücadele yöntemleri örneğin!- gelen cevaplar arasında bizi tedirgin edici hiç bir şey yok! Dolayısıyla içimiz rahat. Geçen yıl kazandığımız uzman üyemiz Sibel Karanfil harika cevaplar rekoru kırmakta...

Şu sıralar en çok pembelerin aşırı sıcaktan nasıl korunacağı tartışılıyor. Saksıların üzerine tente germekten sözediliyor. Malçlama ("mulching") da bu bağlamda işe yarayabilir. Bunun için yandaki PDA arama motoruna "malç" yazıp bakarsanız bu blogdaki bilgilere topluca ulaşabilirsiniz.

Diğer nedenler de önemli. Bir kere tozlu, egzoslu, şöyle, böyle diye mevcut balkona bir sürü laf ettik. Derken aynı cadde üzerinde, tozdan egzostan daha uzak ama bu sefer de varolandan daha küçük balkonları olan bir eve geçtik. Hani şu "Fransız balkon" denen türden. Bu balkonlar pek estetik olmakla birlikte "kentte tarım" heveslerine de pek "Fransız kalıyorlar" doğal olarak. Dolayısıyla bu yaz sınırlı sayıda saksıya göre çimlendirme yapmak zorunda kaldık. Üstelik geçen yıla göre hayli geç bir zamanda bunu yaptık. Şimdi fideler ancak saksılık hale geldi, bu hafta onların da taşınması yapılacak. Bu arada Baliç'ler Hafize Hanım'ın geçen yılki pembelerinin çekirdeklerinden evlerinde yetiştirdikleri saksılardan birini bize armağan ettiler ve nohut büyüklüğünde bir yeşil/pembe meyva yeni evde bizi neşelendirdi.

Bu yaz "Buraya daha az yazma"nın bir diğer nedeni de 2006'da yaptığım hukuk tezimi Türkçe'ye çevirip, burada yayınlanacak bir kitap haline getirmekte olmak! Taşınma v.s yüzünden hayli geciken bu işi artık tamamlamak zorundayım. "Pembe domatesle ne ilgisi var?" demeyin, var ilgisi! Şimdi baktım da 11 Haziran 2006'da Tansug web günlüğüne girdiğim içerikte bu tezle ilgili olarak "Keşke pembe domatesler ile bu konuyu örtüştüren bir çıkış noktası yakalayabilsem. O zaman bu yükü çok daha keyifle taşırdım..." demişim. O nokta, web günlükleri ya da "blog" oldu sonunda. "Bloglarla ilgili hukuki sorunlar" daha doğrusu. PDA'nın bir işlevi de üyelerini aynı zamanda bir "blog" sahibi kılmak değil mi? Şimdi teze Türk hukukundaki durumu da eklemeye çalışıyorum...

İşte durumlar böyle Tansuğ cephesinde... Bir fırsat yaratıp şu rehberlere yeni edinilen bilgi ve deneyimleri de eklemek lazım. Ayrıca sevgili Sevil Albayrak'ın taslak olarak hazırladığı PDA portalini de artık hayata geçirmek...

Bloglar dar geliyor artık, öyle değil mi?





Haziran 17, 2008

ŞU ANA KADAR HERŞEY İYİ GÖZÜKÜYOR...

Haziran ortalarına geldik... Geçen yılın Haziran arşivine baktım da geçen yıl bu sıralarda daha çok mekanik korumadan sözedilmiş. Bu yıl da şu ana kadar ortaya çıkan sorunların en başında yapraklara dadanan küçük böceklerle ilgili... O yüzden delikli koruma torbaları böcekler konusunda da bir dereceye kadar etkili olabilir... Bu yılın serüveninde göze çarpan en güzel olgulardan biri de böceklerle ilişkide ve onları uzakta tutma yolları konusunda önerilen yöntemlerin "doğal"lığında!
Bu da PDA Manifestosu'nun çok iyi algılandığının bir kanıtı...
"Çiçek açıp çiçek dökme" konusu, Temmuz 2007'de gündeme gelmiş. Bu yıl sıcak bölgelerde çiçeklenme daha erken olduğu için bu konuda da yakınmalar oldu. Ama üyemiz Sibel Karanfil buradaki "çiçek dökme ve gergin yetiştirici ilişkisi" konulu içeriği farkedip, PDA ile çoktan paylaştı ki bütün bunlar bizi çok sevindiriyor...
Emekler boşa gitmiyor kısacası... Yeter ki küresel ısınmanın etkileri pembelerden uzak olsun...
Ne diyelim...

Mayıs 17, 2008

FİDELERİ ŞAŞIRTIRKEN...

-Bu içerik, daha ziyade yeni PDA üyeleri için!-

Şu sıralar hemen herkesin tohumu çimlendi ve fide olma yolunda. Bu aşama, işin en zevkli ve görece olarak da "en kolay" faslı aslında. Yine de bu aşamada en çok dikkat edeceğimiz nokta, "gövde" olmalı. Çimlenen tohumları fide kaplarına alırken, gövdeyi çok fazla açıkta bırakmayın. "Yapraklar toprağa değmeyecek kadar" toprağın içinde kalsın. Sonradan çok uzamışsa da bir biçimde toprakla kapatın...

Tohumlar çimlendi, ilk 4-5 yaprak çıkana kadar bekledik, fide kaplarına aldık, "e şimdi ne zaman bahçeye ya da asıl saksılara ekeceğiz?" diye telaşlanmayın. Acele etmeyin. Asıl yerine gitmeleri için gövdenin bir kurşun kalem çapını almasını bekleyin. Bu arada sıkıştırılmış karton fide kapları ya da hiç tavsiye etmemekle beraber "plastik" kaplar dar gelecektir. Birincisinde kökler kaptan dışarı çıkıp büyümeye devam edecek, ikincisinde dışarı çıkamayacağı (ya da sadece kaptaki su deliklerinden dışarı çıkmaya çalışacağı) için bitki sıkıntıya girecektir. Yapraklarda kıvrılmalar, sararmalar da böyle bir durumda görülebiliyor.
Bu yüzden geçen yıl bir alternatif malzeme olarak "fide torbaları"nı denedik ve sonuç mükemmel oldu. Bu torbalardan edinip önce az miktar toprakla ve torbayı dışa kıvırıp ufaltarak, fideyi geçirin. Gövde uzadıkça toprak takviyesi yapar, kenarları biraz daha yukarı çekersiniz. Bitki iyice gelişip serpilinceye, gövde çapı en az 1 cm. oluncaya kadar...
Bunu anlatmanın en iyi yolu göstermek tabii. O da burada.!!!

PDA içinde bilgi paylaşımı konusunda mevcut kaynaklar ve buradaki "PDA özel arama motoru" (sağ panelde) ve "Arşiv"in hizmetinizde olduğunu hatırlatalım... 2006 ve 2007 Mayıs'ına tıklarsanız, o ay neler yapılmış, neler paylaşılmış,"domates olgunlaştıma torbası" dahil ne malzemeler kullanılmış görebilirsiniz. Siz de kendi web günlüklerinize kendi çözümlerinizi girdikçe gelecek yıl hep beraber bir çevrim içi PDA Ansiklopedisi oluşturabiliriz!

Mayıs 15, 2008

BİR DURUM SAPTAMA...

Bu yıl biraz gecikmeli olarak o da sadece Hafize Baliç pembelerinin bizim balkon versiyonundan olup, geçen yıl bizim balkonda meyva verebilen "tek pembe"nin tohumlarından 24 Nisan'da ekim yapmıştık... (Bir miktar da aynı balkonda bir mevsim ürün veren "organik cherry"lerin tohumundan...)

1 Mayıs'taki durum: "Cherry"lerin hemen hepsi filizlendi. "Pembe"ler de. Ama pembelerden sadece 3-5 adedi...

Google Gruplar'a erişimin engellenmiş olması yüzünden PDA içindeki iletişimin de kesintiye uğraması çok canımızı sıkıyor... Neyse farklı bağlantıları olan üyeler grup içi yazışmayı sürdürebiliyorlar. Bizim bağlantı sansürlü olanı! O yüzden örneğin, "fidelerimi kuşlar yedi, ne yapayım?" diyenlere, "şuraya bakın" diyemiyoruz... Ya da "erkenden dışarı çıkartmayın"!
(Bu konuda bu blog içeriğinden yararlanmak için sağdaki Rehber'ler ve PDA Arama Motoru hayli işlevsel aslında...)

Bu arada özel sektör de balkonda organik tarım eğilimlerini değerlendirmeye başladı!
Bunlardan bir tanesi "Pencere Önü Bostanları" markasıyla pazarlanmaya başlanan bir ürün...
Tohumların ne kadar "organik" ya da "doğal" olduğu ayrı bir konu ama yaklaşım sevimli...

Yakında birileri bizim pembeleri de ticarileştirmeye kalkışır mı acaba dersiniz?
Aman ha, "PDA 2007 Manifestosu" bunun için var!
Doğallığını korumaya kararlıyız bu tohumların, endüstriyelleşmesine asla izin yok!
PDA üyelerinin bu konuda çok dikkatli olmaları gerektiğini bir kere daha hatırlatalım...

Nisan 29, 2008

ARTIK FİDE PAYLAŞMA ZAMANI...

Özellikle Akdeniz ve Ege bölgesinde artık tohumdan çimlendirme için vakit geçti... Marmara Bölgesi için de yeni üyelere tohum yollamaya bugünlerde son veriyoruz...
Mayıs başından itibaren artık zaman, fide paylaşım zamanı...
Bundan sonra üye olacakların bu nedenle tohum isteğinde bulunmamalarını rica ediyoruz...

(Moderatörlerimizin ruh sağlıklarını da düşünmek zorundayız!)
:)

2008 PEMBE YAZINA İLK ADIM: 24 Nisan!

Bu yıl, çimlendirme işine biraz geç başladık!
Şimdi 2006'da bu işe ilk başladığımız günleri düşününce kendimizi sanki 30 yıllık çiftçi gibi hissediyoruz.
2006, 2007 ve 2008. Bu yıl evde pembe domates serüvenlerinin sadece üçüncüsü olacak oysa...
Böyle hissetmemizin nedeni açık, bu iş bütün Türkiye'yi kaplayan bir akıma dönüştü. 1000'e yakın PDA üyesi Türkiye'nin dört bir tarafında bizim yaşadığımız heyecanları yaşıyor...
Bizim bu web günlüğünden şimdi onlarcası var!
Bu günlüklerin (blog) birbirine bağlanmasıyla da PDA bir hiper-ağ'a dönüşüyor.
Son iki yıldır başta Nalan Cantav ve Emine Yalçın olmak üzere kıdemli PDA üyeleri, sağolsunlar, tohum paylaşımı, üye kaydı, mesaj trafiğinin yönetimi gibi işleri bizim üstümüzden aldılar... "Tohumdan çimlendirme" zamanının da artık iyice sonuna geldiğimizden, bir de baktık şimdi, kendiliğinden bir fide paylaşımı işi başlamış... Ankara PDA'da olduğu gibi. PDA'nın kendi içindeki örgütlenmesini kendisi sürdüren, akılcı ve işlevsel bir yapıya kavuşması, insanların gerek pembe domatesleri gerek deneyim ve bilgilerini "karşılıksız paylaşma"nın tadını alması... bütün bunlar bizi çok mutlu ediyor...

Şimdi bütün sorun 2008 yazının geçen yıl gibi aşırı kurak geçmemesinde...
Rastgele!

Yeni üyelere not: Rehber-I'e bir göz atmanızda fayda var!

Nisan 10, 2008

"GOOGLE GRUPLAR"A ERİŞİM YASAKLANMIŞ...

Google Gruplar ana sayfasına gidildiğinde bu akşam itibarıyla görünen manzara aynen şöyle:

Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir.
T.C. Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 14.03.2008 tarih ve 2008/15 Nolu Kararı gereği bu siteye erişim engellenmiştir.
Access to this site has been suspended in accordance with decision no: 2008/15

PDA üyeleri de Türkiye'den Internet'e bağlanan milyonlarca diğer kullanıcı gibi, neden böyle olduğunu henüz kamuoyunun bilmediği bu yasaklama yüzünden Google Gruplar'daki iletişim listesini bir süre kullanamayacak...
(Ola ki gelip buraya bakan olur diye!)

Şurada da Turk.Internet.Com'un kapatma kararı ile ilgili haberi var!
Bu da Milliyet'teki son haber!

Sadece ttnet abonelerinin giremediği Google Gruplar'a diğer Internet servislerini kullanan aboneler erişebiliyor. Hiç giremiyenler "free anonymizer" kullanarak grupta son günlerde alınıp verilen mesajlara erişebilir. Örneğin şu yolu deneyebilirsiniz: http://anonymouse.org
yazın açılan sayfanın ortasındaki pencereye bizim grubun ana sayfa adresini yazın: http://groups.google.com/group/pembedomates/ .
Ya da ttnet'ten başka Internet erişiminiz varsa Internet'e o yoldan bağlanın.