Temmuz 23, 2006

P.D.A- ÇATALCA: TAVŞANOĞLU "BİRLEŞİK" PEMBELERİ

Elbasan'da önce "Söküm" sonra "Dikim Töreni"!

Nisan ayında ortaya çıkan pembe fidelerinden beş on tanesi sevgili arkadaşlarımız Leyla ve Sedat Tavşanoğlu'na verilmişti. Leyla'nın bir süre cam önünde büyüttüğü fideleri Sedat Tavşanoğlu, daha sonra Çatalca'da, Elbasan köyünde dostlarından bir grubun birlikte "hobi" olarak çeşitli sebze ekip biçtiği bir tarla/bahçeye götürüp diktirecekti. Nitekim götürmüştü de. Sonra bizi de götürüp "yerinde" göstermesi için sözleşmiştik. Dün hep birlikte gittik o araziye...
İlk bakışta diğer sebzelerin arasında göremediğim için ikide bir soruyorum "Hani nerede pembeler?" diye, Sedat Hoca da (hem kardiyoloji profesörü ve hem de hepimizin doğayı sevme öğretmeni olduğu için böyle sesleniriz ona) bıyıkaltından gülüyor. Sonunda açıklamayı yaptı: "Dur bakalım, bugün önce 'Söküm', sonra 'Dikim' töreni yapacağız onlara!" Meğerse çok rüzgarlı olan bu tarlaya diktirmeye kıyamamış, bir kaç kilometre uzakta daha korumalı bir bahçeye "emaneten" diktirmiş pembeleri (zaten bu yüzden köyün de asıl adı "Yelbasan"mış ). Kalktık gittik söküme. Refik Bey ve Samiye Hanım'ın bahçesine yani... Solda Sedat Hoca, yanında Samiye Hanım, Refik Bey ve "esas tarla"nın sahibi Sermet Yardım (sökümü yapanlar) ve MAT...

Gezginci pembeler arkadaş da bulmuş!

Ben topluca ve emaneten dikilmiş fideleri görür görmez tanıdım da sayıca gözüme fazla gözükünce doğrusu biraz da şaşırdım. Bunun da nedenini öğrendik. Böylece kentten kente, köyden köye, tarladan bahçeye gezip duran bu bizim pembelerin bir özelliği daha çıktı ortaya: "Arkadaş canlısı"!

Sedat Hoca, onların yanına, bir arkadaşının kayınvalidesi olan ve yıllardır İstanbul'daki bahçesinde pembe domates yetiştiren hanımefendiden aldığı fideleri de katmış (Onunla da tanışacağız inşallah ve böylece bu serüven bambaşka bir boyut kazanacak, kimbilir neler öğreneceğiz ondan). Sonuçta bir kısmı Refik Bey bahçesinde dikildiği yerde kalan, bir kısmı yine gezmeye çıkan pembeleri Elbasan'daki araziye getirdik. (Bize kalsa dozerle kaldırırdık toprağı, kökler zarar görür filan diye, Sermet Bey beşikteki bebekleri kaldırır gibi el çabukluğuyla çıkarıverdi bir sürü fideyi...)

Dikim Töreni ve Can Suyu

Ekim dikim sulama işlemleri için kıyafet değiştiren Sermet Bey, açılan -ve bizim de suladığımız- çukurlara yine aynı el çabukluğuyla fideleri dikiverdi. -O da esasen bir makine mühendisi imiş ama hanidir bu işleri bir yaşam biçimi haline getirmiş. Adeta refleks gibi söküyor, dikiyor, buduyor...- Ben içimden "şimdi herhalde elleriyle 'pat pat' toprakları düzeltip bastıracak" derken, O, çukurların ve fide gövdelerinin toprakla dolması işini, hortum kullanarak suyla yaptı. Bunu yaparken yaprakları ıslanmamasına dikkat etti. Sedat Hoca'ya "-Bu saatten sonra fide mi dikilirmiş?' denmez mi şimdi?" dedim. "Evet dikilir" dedi. Bunlardan elde edilecek olan domateslere de "son turfanda" dendiğini hatırlattı.

Elbasan gezisinden çıkan dersler...

* İnsan eğer gerçek "doğa sever" ise bu yaptığı her işe yansıyor...
Nitekim Sedat Hoca -küçük resimde biri fasulye toplayan arkadaşı Dr. Salih Bey, diğeri toplananları toplayan Hacı Bey de dahil olmak üzere- dünkü geziyi "arkadaş/yoğun" biçimde düzenlemişti.
"PDA -Çatalca"ya "Ben yıllardır pembe domates yetiştiriyorum, bu pembe domates ağı hikayesi de nereden çıktı şimdi?" diyen dostunun pembelerini katması da bunun bir diğer göstergesi...

* "Pembe domates"i, profesyonel üretici terketmiş...
Daha sonra Hacı Bey'in çiftlik evinde onun bahçesindeki kırmızı domateslerle bir akşam kahvaltısı yaptık. Gerek Sermet Bey, gerekse evsahibi -hatta ilk gittiğimiz bahçenin sahibi Refik Bey- Elbasan'ın aslında bir "domates köyü" olduğunu, yıllar önce yetiştirilen pembe domateslerin aslında son derece lezzetli olmakla birlikte "pazara gidene kadar ezilip büzüldüğü" gerekçesiyle artık "hiç" ekilmediğini söylediler. "Siz nasıl buldunuz?" dediler. Anlattık Hakkı Baliç'in annesi Hafize hanımın yetiştirdikleri ile Çanakkale köylerinden gelenlerden çekirdek kurutma öyküsünü onlara da... (Sanki Çatalca'ya az da olsa pembenin yeniden gelmesinden biraz hoşlanmışa benziyorlar gibi geldi bana ama bu bir "vehim" de olabilir elbette.)

* Organik tarım, doğal yöntemlerle yetiştiricilik -Trakya'da ve çok yerde- "uzak bir düş" hala...
Hacı Bey'in evindeki müştemilatta görevli ve kendisi de uzun zaman yetiştiricilik yapmış Bartın'lı Sevim Hanım, ürünlere "ilaç" (zehir) atılması ve organik gübre adı altında verilen kimyasallara "son derece karşı olduğunu" ama üreticinin "çaresizlikten" bunları kullandığını belirtti. Sevim hanım halk arasında "hormon" diye anılan maddeler için şöyle dedi; "bunların kutusunda yazıyor, 'hamileler, yaşlılar ve çocuklar için zararlıdır' ama yine de kullanıyoruz işte"...

Sedat Hoca 10 gün sonra tekrar gitmemiz gerektiğini söyledi "Birleşik Pembeler"i ziyarete... Bakalım, o zamana kadar neler yapacaklar...

Hiç yorum yok: