Temmuz 31, 2006

BİZİ DE BEKLEYİN!


Kibar bitki demiştik ya, işte içlerinden tek bir tanesi namına yaraşır bir şekilde ağır ağır, sanki önce içeriden başlayıp sonra dışarıya, kabuğuna doğru pembeleşmeye başladı :)

Temmuz 29, 2006

İŞTE P.D.A.NIN "BÜYÜKANNESİ": HAFİZE BALİÇ- Çerkesköy

Başından beri belirtip duruyoruz ya, bizi pembe domateslerle ilk tanıştıranın Baliçler olduğunu, işte geçen hafta onlardan rica ettik, P.D.A için özel olarak gidip "kaynağından" bilgi ve görüntü taşıdılar sizlere... Sevinç Baliç yazıyor:

Sevgili Avniye Tansuğ'un belirttiği gibi pembe domateslerimizin bir bölümünün ana kaynağı kayınvalidem Hafize Baliç.. 82 yaşında ve her yıl mayıs-ekim arası elinde çapasıyla küçücük bahçesiyle hep uğraşıyor. Yıllardır Çerkezköy'de evinin bahçesinde özenle yetiştirdiği pembe domateslerini evlatlarıyla paylaşan annemizin bahçesini bu kez farklı bir gözle inceleyip, yeniden keşfetmeye çalıştık 6 Ağustos 2006, Pazar günü..

Hafize Baliç üç erkek, iki kız evlat sahibi.. Eşini kaybettiğinden bu yana (yaklaşık 7 yıldır) kış aylarını genel olarak kızlarında geçirip, havalar ısınır ısınmaz da yaz aylarını geçirmek üzere Çerkezköy'deki evine dönüyor. Bu dönüşü hızlandıran en önemli neden: Pembe domatesleri...

Çünkü kurutarak hazırladığı tohumların dikim zamanını asla geçirmek istemiyor. Havaların biraz daha ısınmasını bekleyip onu evine götürmeyen biz evlatlarına da bu nedenle çok kızıyor. Pembeleri için de güvenceli bir çözüm geliştirip; yan komşularından arkadaşı merhume Nebiye Hanım'ın oğlu Mustafa Bey'i görevlendirmiş. O da pembe domatesler konusunda kendi annesinden edindiği bilgiyle donanımlı zaten, üstelik de emekli ve zaman ayırabiliyor. Eğer Hafize Hanım nisan sonuna kadar gelmemiş ise Mustafa Bey evdeki çekmecede saklanan tohumları itinayla alıp toprakla buluşturuyor.

Pazar günü uygulamayı biraz daha dikkatle sorup öğrenmeye çalıştık. Toprağa en yakın olan, en altta bulunan domatesi tohumluk olarak bekletip, ondan tohum elde ediyorlarmış. Kestikleri domatesin iç kısmını fazla ayıklamaya gerek duymadan bir tülbent içinde kurutup, kuruyan tülbenti tohumlarla birlikte katlayarak çekmeceye kaldırıyorlarmış. Hafize Hanım'ın kulakları son çocuğunun doğumundan bu yana (1960) duymuyor. Uzun yıllardır kullandığı kulaklıklarla anlaşmaya çalışıyoruz onunla. Bu nedenle domatesler konusunda bilgilenmemiz de çok zor oldu. Çünkü domatesler onun için o kadar "doğal" ki... O başka hikayeler anlatmak isterken, bizim sözü domateslere getirmemize hiç anlam veremedi. Birdenbire dedi ki: "Onlar eskiden beri var. Ben onların tadını aldığımdan bu yana pazardan aldığım domatesleri yiyemez oldum. Muhacir Domatesi derler bunlara, incecik kabukludur. Annem de dikerdi. Taa Bulgaristandan beri vardı. Niye bu kadar sordunuz ki? Ben size her sene veriyorum ya" :))
Gerçekten de öyle... Üstelik bizim domatesleri çok sevdiğimizi bildiği için bize biraz daha ayrıcalık tanıyıp, en iri, en düzgün olanlarını tam kızarmadan toplayıp, yatağın altına saklar ve telefon ettirip haber verir. "Domatesleriniz hazır, gelip alın" diye..

Bizim domates sohbetimizden çok sıkıldığını anlayıp, bu kez yan komşu Mustafa Bey'e gittik. Onun bahçesinde hem pembe hem de kırmızı domatesler var. Pembelerin alt kısımlarının şekilsiz, üst kısımlarının da dilimlenmiş görüntüde olduğunu söyledi. Tohumları karıştırıp karıştırmadıklarını sorduk. Hiç karıştırmadıklarını, ayrı sıralara diktiklerini söyledi. O da "Muhacir Domatesi" tanımını aynen kullanarak, pembenin Trakya'da bu isimle tanındığını söyledi.

Bizim evin yan tarafına dikilen pembeler ve Mustafa Bey'in evinin arka tarafındaki pembeler çoğalmışlardı. Evin ön cephesinde ceviz ağacının gölgesinde kalan pembeler ise -daha az güneş gördüklerinden-henüz çiçek dönemindeler.. Bu mevsimde en çok sağanak yağmur korkutuyor onları.. Bir önceki yaz sular altında kalmış tüm domatesler.. Günlerce yas tutmuştu annemiz. Hatta domatesler o kadar büyümüş ki, dalların kırılmasını önlemek için tabureler koymuş altlarına. O tabureler de sular altında kalmış. Önlem olarak geçen yıl bahçenin çevresinde suyun akması için yol açtırmıştı.

Çerkezköy'deki ana kaynaktan haberler şimdilik bu kadar... Gelişmeleri zaman zaman aktaracağız:)


NİHAYET! BALKONDA İLK HASAT!

Nisan, Mayıs, Haziran ve 29 Temmuz... İlk "balkon" hasatı... Renk pembe... Lezzet süper! Bu serüvene başlarken yazdığım gibi bunun bir de adı var: Pembe Münevver Domatesi! Her ne kadar Hafize hanım yetiştirmiş, Sevinç Baliç getirmiş ve "çekirdeklerini sakla" demiş ise de, "onları evde diksene" diyen de Münevver idi... Sözümü tutuyorum böylece...

Temmuz 28, 2006

LÜBNAN'LI ÖMER'İN PEMBESİ ve bir PEMBE GELİNLİK ÖYKÜSÜ

Dünya üzerinde ender bulunan pembe domates türlerinden biri de "Ömer'in Lübnan Pembesi" diye anılan bu domatesler... İngiltere'den bir kaynakta, bir tanesi 1 kg'dan fazla çeken bu pembelerin ilk tohumlarının -herhalde adı Ömer olan- bir Lübnan'lı kolej öğrencisi eliyle elde edildiği yazıyor. Aynı kaynak, bu pembenin Lübnan tepelerindeki bir çiftlikte üretimine başlandığını da belirtiyor... Şimdi "-Neden bugün Lübnan?" diye kimsenin soracağını zannetmiyorum. "Burnumuzun dibinde insanlar ölüyor, haritalar yeniden biçimlendiriliyorken, siz nasıl böyle balkondaki pembelerle uğraşıyorsunuz? diye sorulamayacağı gibi tıpkı... Başlıktaki "pembe gelinlik" öyküsü de bugünkü Lübnan'dan... Merak ettiyseniz şurayı tıklayın...

Temmuz 26, 2006

PEMBE MİKRO-EKOLOJİNİN SON MİSAFİRLERİ

Bizim pembeler, saksı tabaklarından su içen kediler, onları umursamadan yanlarından gelip geçen kirpi ailesi, yaprak bitleri, sümüklü böcekler, adını bilmediğim ama üzerlerinde pamukçuk gibi bir tabaka bırakan gri pelerinli, "ağır abi" görünümlü böcekten sonra şimdi de yusufçuklarla arkadaş oldular... sürü halinde gelip pembelerin üzerinde uçuşup duruyorlar... pembe rüyalar aleminin perileri de tamam oldu böylece :)))

Temmuz 25, 2006

İŞTE İLK "PEMBE CEVAP"...


Ne kadar "bakım", o kadar "olumlu geri bildirim"! İşte Pazar günkü toprak ekleme, hafiften budama, yeni elbise giydirmelerin ödülü: Yeşillerden biri gerçek rengini gösteriyor hemen: "Pembe"!
Bu aynı zamanda "üretici"nin niçin pembeden vazgeçtiğinin de resmi olsa gerek. O kadar ince kabuklu ki, daha iyice olgunlaşmadan kabuğu da çatlamış...

Temmuz 23, 2006

KELEBEK ETKİSİ : EVDE BOĞAZ DOLDURMA

Kelebek etkisi misali... Dünkü kırsal deneyimden sonra balkondaki pembelere toprak takviyesi yaptık hemen MAT ile... Biraz sebze torfu, pembelere yeni giysiler, bir de "çim kenarlığı" diye satılan plastik enli rulolar ile bu işi çözmek zor olmadı...


Zeynep'in evde boğaz doldurma projesinden esinlenerek, saksıları artık dar gelen, gövdelerine oranla toprağı hiç denecek kadar az kalan, buna rağmen ürün vermek için cansiperane çalışan pembelere toprak takviyesi yaptık önce. O çit şeyini saksının kenarlarından içeri bir miktar sokarak yükseklik artırılınca, yeni toprak eklemek mümkün oluyor. Egzos, toz, haşarat v.s. den büyük ölçüde koruyan yeni kılıfları da giydirdikten sonra vicdanımız biraz olsun rahatladı gibi... İlk kılıflar her hafta yıkana yıkana çok eskimişlerdi. Zaten "evde pembe domates yetiştirmek için neler yapmalı" değil de "Ne Yapmamalı?"nın kitabını yazacak hale geliyoruz yavaş yavaş...


Ama durun, "umutlu" bir gelişmeyi paylaşalım kapatmadan:
Bir tanesi gerçekten "pembe"leşmeye başladı işte:

Tüm P.D.A üyelerine ve onların pembelerine iyi haftalar!

P.D.A- ÇATALCA: TAVŞANOĞLU "BİRLEŞİK" PEMBELERİ

Elbasan'da önce "Söküm" sonra "Dikim Töreni"!

Nisan ayında ortaya çıkan pembe fidelerinden beş on tanesi sevgili arkadaşlarımız Leyla ve Sedat Tavşanoğlu'na verilmişti. Leyla'nın bir süre cam önünde büyüttüğü fideleri Sedat Tavşanoğlu, daha sonra Çatalca'da, Elbasan köyünde dostlarından bir grubun birlikte "hobi" olarak çeşitli sebze ekip biçtiği bir tarla/bahçeye götürüp diktirecekti. Nitekim götürmüştü de. Sonra bizi de götürüp "yerinde" göstermesi için sözleşmiştik. Dün hep birlikte gittik o araziye...
İlk bakışta diğer sebzelerin arasında göremediğim için ikide bir soruyorum "Hani nerede pembeler?" diye, Sedat Hoca da (hem kardiyoloji profesörü ve hem de hepimizin doğayı sevme öğretmeni olduğu için böyle sesleniriz ona) bıyıkaltından gülüyor. Sonunda açıklamayı yaptı: "Dur bakalım, bugün önce 'Söküm', sonra 'Dikim' töreni yapacağız onlara!" Meğerse çok rüzgarlı olan bu tarlaya diktirmeye kıyamamış, bir kaç kilometre uzakta daha korumalı bir bahçeye "emaneten" diktirmiş pembeleri (zaten bu yüzden köyün de asıl adı "Yelbasan"mış ). Kalktık gittik söküme. Refik Bey ve Samiye Hanım'ın bahçesine yani... Solda Sedat Hoca, yanında Samiye Hanım, Refik Bey ve "esas tarla"nın sahibi Sermet Yardım (sökümü yapanlar) ve MAT...

Gezginci pembeler arkadaş da bulmuş!

Ben topluca ve emaneten dikilmiş fideleri görür görmez tanıdım da sayıca gözüme fazla gözükünce doğrusu biraz da şaşırdım. Bunun da nedenini öğrendik. Böylece kentten kente, köyden köye, tarladan bahçeye gezip duran bu bizim pembelerin bir özelliği daha çıktı ortaya: "Arkadaş canlısı"!

Sedat Hoca, onların yanına, bir arkadaşının kayınvalidesi olan ve yıllardır İstanbul'daki bahçesinde pembe domates yetiştiren hanımefendiden aldığı fideleri de katmış (Onunla da tanışacağız inşallah ve böylece bu serüven bambaşka bir boyut kazanacak, kimbilir neler öğreneceğiz ondan). Sonuçta bir kısmı Refik Bey bahçesinde dikildiği yerde kalan, bir kısmı yine gezmeye çıkan pembeleri Elbasan'daki araziye getirdik. (Bize kalsa dozerle kaldırırdık toprağı, kökler zarar görür filan diye, Sermet Bey beşikteki bebekleri kaldırır gibi el çabukluğuyla çıkarıverdi bir sürü fideyi...)

Dikim Töreni ve Can Suyu

Ekim dikim sulama işlemleri için kıyafet değiştiren Sermet Bey, açılan -ve bizim de suladığımız- çukurlara yine aynı el çabukluğuyla fideleri dikiverdi. -O da esasen bir makine mühendisi imiş ama hanidir bu işleri bir yaşam biçimi haline getirmiş. Adeta refleks gibi söküyor, dikiyor, buduyor...- Ben içimden "şimdi herhalde elleriyle 'pat pat' toprakları düzeltip bastıracak" derken, O, çukurların ve fide gövdelerinin toprakla dolması işini, hortum kullanarak suyla yaptı. Bunu yaparken yaprakları ıslanmamasına dikkat etti. Sedat Hoca'ya "-Bu saatten sonra fide mi dikilirmiş?' denmez mi şimdi?" dedim. "Evet dikilir" dedi. Bunlardan elde edilecek olan domateslere de "son turfanda" dendiğini hatırlattı.

Elbasan gezisinden çıkan dersler...

* İnsan eğer gerçek "doğa sever" ise bu yaptığı her işe yansıyor...
Nitekim Sedat Hoca -küçük resimde biri fasulye toplayan arkadaşı Dr. Salih Bey, diğeri toplananları toplayan Hacı Bey de dahil olmak üzere- dünkü geziyi "arkadaş/yoğun" biçimde düzenlemişti.
"PDA -Çatalca"ya "Ben yıllardır pembe domates yetiştiriyorum, bu pembe domates ağı hikayesi de nereden çıktı şimdi?" diyen dostunun pembelerini katması da bunun bir diğer göstergesi...

* "Pembe domates"i, profesyonel üretici terketmiş...
Daha sonra Hacı Bey'in çiftlik evinde onun bahçesindeki kırmızı domateslerle bir akşam kahvaltısı yaptık. Gerek Sermet Bey, gerekse evsahibi -hatta ilk gittiğimiz bahçenin sahibi Refik Bey- Elbasan'ın aslında bir "domates köyü" olduğunu, yıllar önce yetiştirilen pembe domateslerin aslında son derece lezzetli olmakla birlikte "pazara gidene kadar ezilip büzüldüğü" gerekçesiyle artık "hiç" ekilmediğini söylediler. "Siz nasıl buldunuz?" dediler. Anlattık Hakkı Baliç'in annesi Hafize hanımın yetiştirdikleri ile Çanakkale köylerinden gelenlerden çekirdek kurutma öyküsünü onlara da... (Sanki Çatalca'ya az da olsa pembenin yeniden gelmesinden biraz hoşlanmışa benziyorlar gibi geldi bana ama bu bir "vehim" de olabilir elbette.)

* Organik tarım, doğal yöntemlerle yetiştiricilik -Trakya'da ve çok yerde- "uzak bir düş" hala...
Hacı Bey'in evindeki müştemilatta görevli ve kendisi de uzun zaman yetiştiricilik yapmış Bartın'lı Sevim Hanım, ürünlere "ilaç" (zehir) atılması ve organik gübre adı altında verilen kimyasallara "son derece karşı olduğunu" ama üreticinin "çaresizlikten" bunları kullandığını belirtti. Sevim hanım halk arasında "hormon" diye anılan maddeler için şöyle dedi; "bunların kutusunda yazıyor, 'hamileler, yaşlılar ve çocuklar için zararlıdır' ama yine de kullanıyoruz işte"...

Sedat Hoca 10 gün sonra tekrar gitmemiz gerektiğini söyledi "Birleşik Pembeler"i ziyarete... Bakalım, o zamana kadar neler yapacaklar...

Temmuz 22, 2006

PDA-BODRUM: Ayşegül Sepil ve ISTANBUL: Cemile Usta Pembeleri

PDA - BODRUM: AYŞEGÜL SEPİL PEMBESi

Komşumuz Pembe Candaner'in üç pembe fidesinden birini Bodrum'a götürmek isteyen bir dostuna verdiğini, hatta sonradan o dosta verilen ve Swissotel'de unutulan bu fidenin sahibine teslim edilene kadar "nadide bitki" diye bir tutanakla kayda geçirilip, otel serasında özel bakıma alındığını, sonra dönüp dolaşıp tekrar bize geldiğini ve bizim apartmanda saksıya dikildikten sonra Bodrum'a ancak "vasıl olduğunu" az kişi bilir... İşte küçük resimdeki o fideye biz "Gezgin Fide" adını takmıştık. Cemile Usta'nın dün "Gezgin Domates" şiiri ve pembesinin resmini yollamasının üzerinden çok az bir süre geçmişti ki bir e-posta daha geldi. O mesaj, bir süredir yurtdışında bulunan Pembe Hanım'dandı, bizim Gezgin Fide'nin Bodrum'da ekili olduğu bahçedeki son halini de gösteriyordu.
"Gezgin"in küçük resimdeki hali 10 Haziran 2006'da çekilmişti. Bodrum'da güneşi ve temiz havayı görünce 1,5 ay içinde geldiği şu hale bakın. Şimdi onun "başını yerden kaldırmak" gerek ki meyvalar düzgün biçimlenebilsin...

Gezgin'in Bodrum'daki "annesi" Sayın Ayşegül Sepil'i de böylece PDA'ya davet ediyor , peşinen "Hoşgeldiniz" diyoruz! Pembe Hanım'a da "taaa oralardan" ağ için yaptığı çalışmalara teşekkür ediyoruz.


PDA- ISTANBUL: CEMİLE USTA YOLLAMIŞ:
"Tarlaların nemli koynundan
Patladım çıktım dünya yüzüne
Böyle bir ilkbahar sabahı
Ayşe gördü ilk önce beni
Ahmet sevindi
Mahmut çırptı elini beni görünce
Yeşile boyadım
Dünyayı önce

Kızardım sonra
Bir haziran sabahı
Yüklendim kamyonlara
Çarşılara düştü yolum
Pazarları gördüm göz ucuyla
Tezgahlarda mıncıklandı bedenim
Kantarlar tarttı
Dolduruldum kocaman sepetlere
Derken ulaştım bir gün
Salata olmak için evlere..."
Ahmet Yozgat'ın "Gezgin Domates" şiiriyle herkese merhaba :)
Balkonumda ıtır ve sarmaşık gül fidesinin yanına ektiğim pembe domates fidemi, tembelliğimden yeni bir saksıya aktaramadım. O da kendi şartlarında büyüdü. Fidem, cılızca uzadıysa da ilk domatesim, erik büyüklüğüne erişti. Yaprakları mis gibi kokuyor. Karşı komşuma verdiğim mini cins diğer fide ise, küçük bir saksıda minikliğini devam ettirdi fakat yarın Sinanoba'da yazlık bahçesine ekilmek üzere yola çıktı.
Bazısı gezer bazısı da bekler, bekler, bekler...
sevgi ve saygılarımla / Cemile Usta

Temmuz 21, 2006

P.D.A- TEKİRDAĞ- M.VAROL PEMBELERİ- "Biçim" mi "İçerik" mi?

(PDA- Tekirdağ) Sayın Metin Varol, Tekirdağ'daki bahçesinde artık iyice ortaya çıkmaya başlamış olan pembelerin biçim açısından "çok çirkin" olduğunu söylüyor. Biraz da alçak sesle söylüyor bunu, alınırız diye herhalde. Niye alınalım canım? Bize armağan edilen domateslerin çekirdeklerinden çıkanlar da onlara benzeyecek elbette. Sonuçta anne-baba onlar. Linki tıklarsanız onların "vesikalık" (!) fotoğrafını görürsünüz. Biri Çanakkale'den diğerleri de Çerkezköy'den (Trakya) gelen domatesler ve onların da alt kısmı böyle biraz "karışık desen ve biçimde". Bizden giden fideler içinde, hangilerinin "altı daha düzgünce" olandan, hangilerinin "biçimsizler"den türediği konusunda net bir şey söylemek zor. "Pembe" türünden ama farklı anne babalardan türeyen iki grup fide birbirine karışmış durumda... Nitekim Metin Bey, pembe adayı bu yeşillerin resmini çekerken "estetik" gözükmeyenlerden de bir kare almış... Bizim balkondakiler de tıpkı böyle. Bunlar gibi olanlar ve altları daha düzgün olanlar...

Tabii şimdi eğri oturup doğru konuşmak gerek. Gerçekten, yukarıdan bakıldığında balkabağı gibi tombul, pofuduk gözüken bu domateslerin altına bakıldığında "finishing" mafiş! Bu lezzeti etkilemiyor mamafih.

Bu durumun ilk nedeni "kalıtım" imiş. İşin uzmanları, bütün canlılar gibi bu pembe domateslerin de bulundukları ortama göre türlerini sürdürebilmek için bir tür mutasyona uğradıklarını belirtiyor. (Bu konuyu en iyi bilenlerden biri aslında -PDA Şile- Rasim Konyar olup, kendilerinden de hanidir haber alınamamaktadır! )
Bu tür -sadece domateste görülmüyor- biçimlenen meyvalara "cat face" diyorlar. Son linkteki doğal domates yetiştirme ile ilgili belgeden, bu durumun "abiotic" yani, canlı olmayan koşullardan kaynaklandığını, bunların başlıcalarının da ışık, ısı ve atmosferik gazlar olduğunu anlıyoruz. Diğer bir neden de çiçeklenme döneminde iken yaşadığı olumsuz koşullar imiş. (Metin Bey'inkilere Tekirdağ'da korkunç yağmurlar yağmıştı dikimden üç dört hafta sonra örneğin...) Bu da bir öncekini doğrulayan bir bilgi. Olumlu dış koşullarda ve iyi bakımla evrim geçiren canlı bunu daha sonraki kuşaklarda aşabiliyormuş.

ABD'de bunların "cat face"e dirençli tohumları satılıyor. Herşeyin geniyle oynarlar da nesli tükenen pembelerinkiyle oynamazlar mı? -Geçenlerde tam da bu konuda Kadir Has Üniversitesi'nde bir uluslararası hukuk sempozyumu yapıldı. "Biyoteknoloji ve Hukuk". Diğerleri "kaptırırken", gelişmiş ülkeler, kendi insanının, doğasının genetik bilgilerine nasıl sahip çıkıyor, merak edenler toplantının ayrıntılı notlarına Internet ve Hukuk Platformu'nun web-kütüğünden ulaşabilirler. -
Herneyse, genleri değiştirilmiş gıdalara karşı mıyız? Herhalde karşıyız! Sonuçta içerik biçimden daha önemli değil mi? Dış görünüşe aldanmayacağız, ama biz kendi çekirdeklerimizi kuruturken, daha estetik gözüken pembelerden kurutmaya dikkat edebiliriz!..

Temmuz 19, 2006

P.D.A.ISTANBUL- BETÜL SÖZEN PEMBELERİ

ÇEKÜL Vakfı'nın Genel Sekreteri Sayın Betül Sözen'in Mayıs ayında evlat edindiği iki üç küçük fideden birinin 19 Temmuz 2006 Çarşamba günü itibarıyla geldiği durumun resmidir...
(Betül Hanım, bir ara evdeki ecza dolabında bulunan "doğal kalsiyum" granüllerini ezip bu arkadaşların toprağına serpmiş. Saksılar sulandıkça köklere de yavaş yavaş bir nevi "kalsiyum kokteyli" sunulmuş oluyor böylece... Pembelerin biçimi güzel. "İçeriği de öyle olur inşallah" diyelim...)

Temmuz 13, 2006

P.D.A.-ISTANBUL: URART PEMBELERİ

Bunlar dün, yolculuk yapmaya hazırlanan 4'lü pembeler! Üzerlerinde kendi mesajları da var! Bugün ise Sayın Suzan Sağmanlı eliyle artık "URART pembeleri" oldular...
İlk dikimde bir miktar yuvarlak saksının yanısıra 2 de dikdörtgen saksı kullanmıştık hani, ve de 15-20 cm. arayla 4'er fideyi yanyana dikmek gibi bir büyük yanlış yapmıştık, buna rağmen pembeler bozuntuya vermeden ve programlandıkları gibi işlerine devam ediyorlardı... İşte o ilk dikimde arka balkonsaksılardan camekanlı ve temiz havalı fakat çok az güneş gören balkondakiler, "güneşe ulaşacağız" diye resimdeki gibi uzadılar, uzadılar... Ön tarafa geçirdik. Bu sefer de toprakları az geldi. En iyisi "bahçeli bir dost" bulmak derken, güzel bir rastlantı imdada sevgili Suzan Hanım'ı yetiştirdi:
"... Fideleri en çok görüp takip edebileceğimiz bir yere diktik: Nişantaşı'ndaki mağazamızın bahçesine. Evimden çok işimde vakit geçirdiğim icin böyle tercih ettim! Yaprakları muhteşem kokuyor; bizleri çocukluğumuza götürdü... Onlara iyi bakacağız."
Şimdi, uzaya uzaya bir hal olup, bir türlü meyva veremeyen pembeler, Suzan Hanım'ın arkasında görülen egzostan uzak bahçede, zakkumlar, güller, bol yeşillik içinde ve sanatsal objeler arasında yaşamlarını sürdürecek ve umarız, onlardan "beklenen"i verecekler...
İlginç değil mi? Biz burada bu pembelerden yola çıkıp, ara sıra Anadolu tarım kültürünün halkalarını kurcalarken , bir grup pembe de kalkıyor, binlerce yıllık "Anadolu Uygarlıkları"nı yıllardır günümüze taşıyan kurumun bahçesine taşınıyor! Bütün bunlar da hiç akılda yokken oluyor. Bu P.D.A.'nın gizemli bir yanı var sanki... Durun bakalım, hep birlikte kimbilir daha neler göreceğiz...

Temmuz 12, 2006

P.D.A. - BURHANİYE: TİJEN İNALTONG PEMBELERİ

Tijen İnaltong, aşağıdaki yorumunda Burhaniye'de yetiştirdiği pembe domatesleri "Mutfakta Zen"de görüntülediğini haber veriyor."Benim bahçedeki pembeler kocaman oldular (resimde öyle görünüyor ama şu anda ufak bir mandalina büyüklüğünde en büyükler. ama çok da canlılar)" diyen İnaltong, sağolsun, bizim pembe domates ağımıza da "Türkiye'nin çesitli yerlerine dağılmış pembe domateslerin yolculuğunu izleyebilirsiniz" diyerek bağlantı vermiş. Esasen, Burhaniye pazarından aldığı olgun pembe domateslerden biri de aynı sayfada yer almış. Onu buraya emaneten almıyorum, yerinde güzel çünkü....

Temmuz 11, 2006

DOĞANIN CÖMERTLİK DERSLERİ BİTMİYOR!
















Bu arkadaşları kopartmayı unutmayın! Eğer arada unutulmuş olup biraz boy atmış olanlar varsa suya konduklarında hemen kökleniyorlar... Sonra da yeni bir pembe domates fidesine dönüşüyorlar... Dikip "keşke ben de katılsaydım bu ağa" diyen eşe dosta vermek için birebir... Çok olumlu şeyler çağrıştırmasa da "Kervan yolda düzülür" derler ya, işte aynen onun gibi!

Temmuz 08, 2006

BALKONDA DA İLK PEMBELER GÖZÜKÜYOR!

İlk pembe!
O sarı çiçeklerden biri ilk meyvasını vermiş, haberimiz yok! (Haziran son hafta):

İki hafta sonra: 6 Temmuz 2006...
Bilmiyorum nasıl büyüyecekler, sağ salim gelişimlerini tamamlayabilecekler mi bu çevre kirliliğine rağmen, ama onlar bütün iyimserlikleriyle bildiklerini okuyorlar... Zeynep'in bahçesindekiler gibi temiz hava solumuyor ki bizimkiler. İlk meyvayı farkettiğimizde neler hissettiğimizi buraya yazmak şimdi zor geliyor. Ama bu anın elektronik ortamdaki tanığı kızımın "beni ham domatesle nasıl bir tutarsın!" dediğini söylersem belki birazı anlaşılır!

P.D.A. ANKARA- TEMEL BİLGİLER-II: PEMBE DOMATESTE ZARARLILARLA NASIL BAŞEDİLİR?

Kimyasal ilaç ve suni gübreden uzak durun. Bunların kullanıldığı domatesler için uğraşmanıza gerek yok, pazardan alabilirsiniz.

1. Sprey şişesine 1 litre su konur, içine 2-3 yemek kaçığı arap sabunu katılır iyice eritilir. Bir hafta süreyle bitkiye günde bir böcekler direniyorsa iki kez sıkılır. Genelde cevap verir.

2. Çok acı "süsü" biberleri alınır. Kalın bulaşık eldiveni giyilir. Biberler blender, rende veya bıçakla iyice ufaltılarak 100 gr biber 500 ml su içine atılır bir gün oda ısısında bekletilir, süzülür, sprey şişesine konulur, bir hafta günde bir kez bitkiye sıkılır (Böcekler Gaziantep'li veya Şanlıurfa'lı ise işe yaramayabilir hatta hoşlarına gidip daha fazla üreyebilirler :))
Gökhan

P.D.A. ANKARA - TEMEL BİLGİLER- I: TOHUM ALMA, ÇİMLENDİRME

Bu serüvenin bir ağa dönüşmeye başladığı günlerdi ki Ankara'dan, Sayın Gökhan Elmacıoğlu'ndan şöyle bir mesaj gelmiş di:

"Milliyet'teki söyleşiyi biraz sevinerek, biraz da şaşırarak okudum. Zira yaklaşık iki yıldır uğraştığım pembe domateslerin hafif şekerli tadlarını başkaca sevenler olduğu hem de evde yetiştirdikleri hiç aklıma gelmezdi. Yararlı olabilir düşüncesiyle bir kaç şeyi aktarmak isterim. Domatesleri iki yıl kadar önce Ayvalık-Cunda adasında kaldığım Otel Basel'in bahçesinde buldum. Tadları, renkleri ve ince kabuğu dikkatimi çekince, bunun çok bilinmeyen yerli bir tür olabileceği düşüncesi ile bir kaç tanesinin çekirdeklerini aldım. Geçen yıl Ankara'da denemesini yaptık. Ancak, açık arazide iklim biraz sert ve su az olunca minyatür vaziyette kaldılar. Şehir içinde evinin bahçesinde yetiştiren bir arkadaşım ise oldukça iyi sonuçlar aldı. Takiben, geçen yıl Antalya'dan Ankaraya dönerken Burdur civarında bir yol kenarı köy pazarında da buldum ve hepsinden fide yaptım bakalım sonuçlar nasıl olacak. Kabuğunun ince ve etli, dokusunun kırılgan olması sebebi ile sizin de dediğiniz gibi ticari anlamda üretim ve satış için kullanılamıyor. Yine kabuk özelliği nedeniyle gece gündüz sıcaklık farkının az olduğu ve biraz da nemli iklimlerde daha gürbüz ve mutlu oluyor. Balkonda yetiştirenler için bulabilirlerse az miktarda, yanmış koyun veya inek gübresini öneririm."

Gökhan Bey daha sonra Pembe Domates Ağı'na katıldı. Ancak uzunca süre bir havadis almadık kendisinden. Dün iletişim listemize -biri pembe domatesten nasıl tohum yapılacağı diğeri de doğal yollarla mücadele konusunda- yolladığı iki mesajın içeriği üyelerimizin haklı takdirini kazandı. Örneğin Arzu Karamani Pekin'in ki kendisi gerçek bir "green finger" olup balkonunda elma bile yetiştirmiştir, "şahane bir başvuru kaynağı olmuş bu" dediği bu ipuçlarını buradaki ziyaretçilerle paylaşmamak olmazdı. Buyrun, okuyun. Hele şu aralar eline pembe domatesin kendisi geçenler, geçebilecek olanlar daha da dikkatle okusun. Çünkü bugünkü bir (1) pembe domates, gelecek yıl en azından size elli pembe domates fidesi verebilir!
* * * * * * * * * * * * * * * *
TEMEL BİLGİLER- TOHUM ALMA - ÇİMLENDİRME

Yazışmalarda -sanırım biraz da mevsimin etkisi ile- fide arayışı olduğu görülüyor. Fideden yetiştirmek profesyonel üreticiler için gerek kazanılan zaman/maliyet gerekse daha az ilgi istemesi nedeniyle tercih edilir. Bu nedenle sera cenneti Antalya'nın Kumluca ilçesi adını Fidelice olarak değiştirecek düzeyde profesyonel fide üretimi yapar. Ancak bizim gibi amatörler açısından tohumdan üretim de tercih edilebilir ve zevkli bir yöntemdir. Bunun için tohuma ihtiyacınız olacaktır. Tohum içinse olgunlaşmış bir Pembe Domatese. Domates alınır, -genelde üst ve alttan basık şekillidir- sapı ile tabanı arasından kesilir. Ortaya içinde çekirdeklerin bulunduğu üçgen şekilli odacıklar çıkar bu odacıkları bir çay kaşığı yardımı ile bir çay tabağına sıyırıp, domatesin kalan kısmı üzerine az tuz, az kekik ve bolca sızma zeytinyağı ile ekmek bandırılarak afiyetle yenir. Çay tabağındaki çekirdekler ve bağlantı dokuları itinayla bir küçük pet şişeye aktarılır, içine yarıya kadar tercihen klorsuz damacana suyu veya kaynamış soğutulmuş su konur, kapağı kapatılır iyice çalkalanarak çekirdeklerin diğer dokulardan ayrılması sağlanır, gerekirse bu cekirdekişlem bir iki kez tekrar edilir. Daha sonra süzülür ve ara dokulardan ayrılan çekirdekler bir parça kağıt havlunun üzerine alınır. Evin içinde kurumaya bırakılır. Kuruduktan sonra kağıt havluya yapışırlar, bunlar küfrederek birer birer temiz bir kağıt havluya alınır, katlanıp zarf haline getirilir, hava almayacak şekilde ya bir naylon poşete konulur yada streç filme sarılır, buzdolabının kapağındaki kapaklı bölümde bahar başına kadar saklanır.

ÇİMLENDİRME

Ne zaman ekilir ? Bu yaşadığınız yere bağlıdır. Güney Ilıman iklimleri (Ege Akdeniz) için Şubat sonu, Kuzey ılıman iklimleri için Mart Ortası-sonu, Karasal iklimler için Nisan sonu gibi ekim yapılır. Ekim çimlendirme ekimi için yassı bir yoğurt kabı alınır, dibine su tahliye delikleri açılır, 2/3 oranında temiz torfla doldurulur, hafif bastırılarak biraz sıkıştırılır, üzerine domates çekirdeklerimiz 2,5-3 cm ara ile düzgün sıra halinde dizilir. Üzerlerine 2-3 mm yi geçmeyecek şekilde torf serpilerek örtülür çok hafif bastırılır. Sonra sprey sulama ile torf ıslatılır, iklime bağlı olarak yüzeyin devamlı nemli kalması için günde 3-4 kez sprey sulama yapılır (Suyu abartmayın fazlası en az azı kadar zararlıdır). Hatta nemi korumak için çimlenme başlayıncaya kadar kabın ağzı hava dolaşımını tamamen kesmeyecek şekilde kısmen bir cam parçası ile kapatılabilir. Çimlendirme sürecinde bu kap "indoor" tabir edilen oda içi koşullarda tutulur, kesinlikle dışarı çıkartılmaz. 4-6 hafta içinde topraktan başını çıkaran fidecikler görülerek mutlu olunur. Fidecikler, 1-2 santim boya gelip ilk iki yaprakları toprağa paralel hale geldikleri anda ilk nakil (Şaşırtma) zamanı gelmiş demektir. (Domates en az bir kez şaşırtılır yani yerinden çıkarılıp başka yere dikilir iki kez de yapılabilir). Artık bireysel saksılarına dikilebilirler. İkinci şaşırtma yapılacaksa bu saksıların çok büyük olmasına gerek yoktur 8-10 cm derinlik, 8-10 cm çap yeterli olur. Fidecekleri çıkartırken kökün çevresindeki 2-3 cm çapında alandaki toprak dağıtılmadan alınırsa daha kolay tutar.
Saksılara, aldığımız toprağın sığacağı küçük çukurlar açıp, fideciklerimizi buraya yerleştirip çevresini biraz bastırarak sıkıştırıp can suyunu veririz. İkinci şaşırtma ilk iki üç dal çıkıp kendini belli ettikten sonra yapılır bu seferki saksı daha büyük olmalıdır.

Domates, kökü merkez olmak üzere yaklaşık 20 ila 25 cm alana kök atar dolayısıyla bir tek domatesin dikileceği saksı minimum 40-50 cm olmalıdır. "E bunu evde nasıl yapayım?" diyeceksiniz. 30 cm çap yeterli olur. Derinlik de 20 cm civarı idare eder. Ne zaman açık havaya çıkarılır ? İlk şaşırtmadan sonra çıkarılabilir ama gece sıcaklıklarının 10 C derecenin altında olmamasına dikkat edin. Eğer ikinci şaşırma yapmayacaksanız ilk şaşırtmadan hemen sonra yetiştirme saksısına dikin. Her nakilde toprağı iyice sulamayı unutmayın, nakil bitki için ciddi bir stres kaynağıdır, ilk birkaç gün biraz buruşuk olabilirler. Kök çevresi toprağını dağıtıp kökü haraplarsanız da ölürler.

İyi Domatesler
Gökhan
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Moliere'in "nesir konuşuyormuşum ben" diyen kahramanı misali, ben de şimdi diyorum ki, "nesir konuşmaya çalışıyormuşum"! Çünkü şimdi gördüm ki bu tohum alma işini kelimenin tam anlamıyla "kafa göz yararak" yapmışım. Bu ağın oluşmasına yol açan -resimdeki pembelerdi. Yani ikisi dostumuz Baliç'lerin annesi Hafize Hanım'ın Çerkezköy'de yetiştirdiği, biri de yine onlar tarafından Çanakkale'den alınıp getirilen üç pembe. Gökhan Bey'in dediği gibi afiyetle yendiler güneşte biraz olgunlaştıktan sonra. Sadece çekirdekli kısımlarından bir miktarını bir kağıt peçetenin üzerine alıp, elle yayıp, yine aynı pencerenin önünde bir iki gün kurumaya bırakmıştık. İyice kuruduktan sonra da sarıp sarmalayıp buzdolabına -hem de derin dondurucu bölümüne- atmıştık. Münevver Eminolu'nun "haydi dikin onları" dediği Nisan ayı başında aynı peçeteyi hafif ıslatıp çekirdekleri fide kaplarına dikmiştik... Oysa baksanıza daha neler neler yapmak gerekiyormuş... Ama P.D.A'nın erdemi de burada saklı değil mi? Bilgi ve deneyleri paylaşmak! Çok teşekkürler Gökhan Bey'e...

Temmuz 06, 2006

P.D.A.- TRABZON, ERKUT'LARIN PEMBELERİ...


Sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin yanına ne de yakışacak: "Karadeniz Pembeleri"!
Trabzon'da pembe domates yetiştirmeye azimli ve çalışmalarına biraz "balkonda", biraz da "bahçede" devam eden Sayın Hatice ve Cemal Erkut'tan mesaj var:
"15 gün önce Trabzonda balkona diktiğimiz fidanlar gelişti ve boy attı. Ona çocuk gibi bakıyoruz.
Çekilen resimleri gönderiyoruz. Trabzon'dan tüm pembe domates yetiştirme çabasında olanlara sevgi ve selamlarımızı iletiriz. İyi gün dileklerimizle.
ERKUT ailesi."

Temmuz 05, 2006

MUTLUYUZ, GURURLUYUZ!

Bu günleri de gördük ya, artık bize karada ölüm yok :) pembelerimizin ilk gençlik çağlarını aştık, artık olgunlaşmaya başladılar... itiraf etmeliyim ki bazı günler domates hallerini hiç göremeyecekmişiz gibi geliyordu... acemi ebeveynlik işte... neyse ki doğa ana, biz sabırsız fanilere, bıkıp usanmadan hayatın önünde durulamaz gerçeklerini tekrar tekrar ispatlamaya devam ediyor... ama yine de, her acemi ebeveynin yaptığı gibi, bizler de bu ilk pemdomlarımıza etmediğimizi bırakmıyoruz... toprak ekliyoruz, yerlerini değiştiriyoruz, yok olmadı saksıları kuzey-güney yönünde boy sırasına diziyoruz, sırıklara bağlıyoruz, bağcıkların arasında sıkışan çiçekler varsa onları gevşetip kenara alıyoruz, su veriyoruz, çok oldu galiba deyip saksının tabağındaki fazla suları döküyoruz, altta kalan dalları kopartıyoruz, hansaplast bulamazsak rafya ile pansuman yapıyoruz (utanmasak biraz bepanten süreceğiz), vesaire, vesaire... daha tecrübeli yetiştiriciler bize gülümseyerek uzaktan bakıyor... saksı, toprak, v.b. alışverişlere çeke çeke götürülen diğerleri ise mühendislik damarları tutmuş, hesap yapmışlar, bu domateslerin tanesi neredeyse beş ytlye gelecek diyorlar... "ama ne gam", değil mi Halası? :)))

EN ESKİ VE EN YENİ P.D.A. ÜYELERİNDEN...

Sağdaki çift BALİÇ'ler... Yani bu pembe domatesleri bize ilk defa tattıran arkadaşlarımız Hakkı ve Sevinç... (En solda MAT!) Hakkı Baliç'in annesi Hafize Hanım, yıllardır bu pembeleri ekiyor, etrafına dağıtıyor, bize kadar geliyor ve biz de onun yaptığını (çekirdeği kurutup fide yapmayı) yapıp bu yolla daha da yaymış oluyoruz pembe domatesi... İşte oğlu Hakkı Baliç, annesinin bir kuşak sonraki ürününe hamile saksıyı kucaklamış, günde 8 saat güneş alan ofis balkonuna götürmeye hazırlanıyor...

Bunlar da Emine Erten'in Çanakkale köy pazarından "pembe" fide olarak alıp yolladıklarından arta kalan son iki fide... Hayli büyüdüler. Artık hemen dikilmeleri gerek... Bakalım kimlere gidecekler???

İletişim uzmanı Şadan Maraş ve Eczacı Mine Akdeniz...
Onlar bu iki sevgili dosta emanet edileceklermiş demek ki...

Şadan fidesini Boğaziçinin çok havadar ve temiz bir noktasındaki bahçeye, Mine ise sıcak ve güneşli bir balkona dikecek... Posted by Picasa

AGACLAR.NET'TE PEMBE DOMATES ve DOĞAL REÇETELER

Sebzelerde Hormon - agaclar.net#post29882 ve Pembe Domates ağı...
Burada da yeni üyemiz Sayın Av.Çelik'in gösterdiği, bitkiler için evde yapılabilecek doğal reçeteler var:
http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=1166

Temmuz 04, 2006

"YOĞUN BAKIM"! VE ÇOK AMAÇLI BİR DOĞAL REÇETE

Evde ve bahçede doğal yöntemlerle yetiştirmeye çalıştığımız "pembe domatesler"in meraklısı doğal olarak yalnızca biz değiliz! "Yaşamını onlarla birleştirmeye kararlı" pek çok yaratık varçevrelerinde. Kimilerinin onlara yararı çok; arılar, bahçe örümcekleri, (özellikle güve kelebekleri dışındaki) bazı kelebekler ve uğur böcekleri gibi. Örneğin sonuncuların her biri günde en aşağı 50 adet yaprak biti ("aphid") yiyerek doğal koruma sağlıyormuş üzerinde bulunduğu bitkiye... Ama kimileri de "bütün canlılar eşittir ama bazıları daha çok eşittir" yaklaşımıyla onları sömürmeye kalkışıyor... Üstelik onların bazılarını gözle göremiyoruz da... Mantarlar ve virüsler gibi... Peki biz PDA'cılar ne yapacağız? Doğal yollarla mücadele edip, pembeleri kollayacağız elbette... Değil mi ki evlat edindik bir kere onları... Son günlerde bu konuda "iyi de nasıl?"lar çoğaldı. Aslında vakit bulup çok ayrıntılı bir liste yapmak istiyordum ama ben de bu işi yeni öğrendiğim için biraz da çekindim açıkçası. Yine de çok denenmiş ve deneyip yararını gördüğümüz yöntemleri burada bir daha paylaşıp bir de "ev reçetesi" vereyim...

En Etkin Yöntem: Bitkiyi sağlam tutmak. Bunun için temiz ve doğal toprak, doğru dikim teknikleri, büyüdükçe saksıdaki toprağı çoğaltmak, çapalamak, çiçeklendikten sonra suyuna dikkat etmek, toprağın nemini korumak için üzerini -temiz- humusla o yoksa gazete kağıdı bile olurmuş- örtmek, çiçeklenmeden başlayıp domatesler toplanana dek organik gübreleme, arada "sucker" denen emici sürgünleri ve alt yaprakları budama , ipe alma, sırık/çubuk kullanarak -ki bunların tümü yandaki "ipe alma"da olduğu gibi, resimli ve açıklamalı olarak hem bu blogdaki çeşitli girişlerde, hem de Yahoo'daki iletişim listemizde paylaşıldı. Yeni üyelerimiz onları ve hatta yazılan yorumları okursa hayli ipucu bulacaklar-...
"Başı yere eğilmesin..."
Şöyle diyorlar: "1) Başını yerden kaldırın!
2) Ona yeterli alan verin, 3) Asla yaprakları nemli iken budama ya da bağlama yapmayın..." Bunlara "günde en az 8 saat güneş görsün"ü de eklemekte yarar var. Böyle olunca pembenin başına bir kaza gelse bile bir iki ufak müdahale ile yine kendisini toparlıyor. Bırakalım onlara zarar veren diğer canlıları bir tarafa, en büyük tehdit, "hava kirliliği" zaten... Ben başından beri yoğun trafiğe bakan balkondakileri ancak "koruyucu kılıf" ile orada tutabiliyorum. O kılıfları yapanlar aslında mini-sera olsun da domatesler çabuk olgunlaşsın diye yapmışlar ama burada bu işe yaradı, nisbeten daha az pisleniyorlar. Arada bir onları yıkayıp tekrar giydiriyorum. Yıkama sırasında simsiyah sular akıyor. Bu "delikli torbalı alamet" cadde estetiğini bozmasın diye de önlerine sardunyalarla yapılmış bir barikat var. Sardunyalarda ise kırmızı örümcek aileleri yerleşik durumda. Aslından onlardan çok korkuyordum. Arkadaşım Münevver, kırsal kesimde domates ile sardunyanın hep yanyana tutulduğunu gözlemlemiş, bunun özellikle mi öyle yapıldığını merak etmişti. Galiba öyle. Gerçekten domatesi çok sevdiklerinin söylenmesine rağmen bizdeki kırmızı örümcekler hiç iltifat etmiyorlar onlara. Sürekli arap sabunu banyosu yaptıkları için midir, nedendir bilmiyorum. Bir yerde onların da iki çeşidi olduğunu, bir grubun "yararlı böcekler"den sayıldığını okumuştum. Ama bırakırsanız hemen çoğalıp sardunyaların canına okuyan bunlardan korkulur. Bir yaprakta en fazla 4-5 tanesi görülürse önlem alma zamanı gelmiş demek... Demek ki denemenizde yarar var. Koyun bakalım sardunyalarla domatesleri yanyana. Sardunyalara ayıp olmaması için de basın üzerlerine arapsabunlu su karışımını bir püskürtgeç ile sıkça...

Diğer yararlı birliktelikler: Domates ile bir arada olması hastalık ve haşarattan korunması bakımından çok yararlı olan diğer bitkilerin başında havuç geliyormuş. Ama bu bahçe ve tarlası olanlar için. Balkon bahçıvanları ise domatesi, kadife çiçeği ve su teresi ile yan yana getirmeyi deneyebilirler. Kaynak: Hatta orada ilk kez "Permaculture" kavramıyla karşılaştım. Temel değerleri arasında insanı "toprak"tan ayrı değil, onun bir parçası olarak görmek ve doğaya saygı bulunan bu yaklaşım en kadar hoşuma gitti ki, henüz İngilizce sitemiz olmadığı halde "ring"lerine bizim Türk pembelerini de ekledim. Karşılığında onlarınkini yan panele koyarak. ) Siz de girip bakabilirsiniz. Daha pek çok ipucu var. Ör. Gülle sarımsak!

Mekanik mücadele: Önce gözlem ve elle müdahale. Herşeye rağmen "birşeyler" görüyorsanız, gördüklerinizi önce elle ortadan kaldırın. Kötülemiş yaprakları kesip alın. Olmadı şu koruyucu kılıflardan giydirin... Onlar delikli gerçi ama yine de bir engel şuna buna karşı. Örneğin larvalarını bitkinin gövdesine bırakmak için şu ara kol gezen güve kelebeklerinden korumuş olursunuz en azından... Kimileri uçan zararlıları yakalayan "sinek kağıdı" türü yapışkan tuzakları tavsiye ediyor.
Yok "failleri" göremeyip yaptıklarının sonuçlarını görüyorsanız, yukarıdaki gibi bakımın, ilgi ve şefkatin dozunu artırın...

Doğal destek: Örneğin, burada çok ilgi gören bir Bafralı Çiftçi haberimiz var. Arada sütle sulama yapan. Sonradan çok kaynakta süt tavsiye edildiğini gördüm. Bu domatesin toprağında kalsiyumu çok sevmesi anlamına geliyor. Yetmiyorsa mevcut doz, bunu sarararak belli ediyor. Süt bu açıdan hemen işe yarıyor. Yağsız süt + su karışımını sararan yapraklara püskürtmek ve kalanı toprağına dökmeyi ben denedim. Sonuç inanılmaz olumlu oldu. Neredeyse "bu sizlere ömür" demek üzere olduğum iki saksı şimdi bu sayede yarışa devam ediyor önden yol alanlarla... (Ben o karışıma çok azıcık arap sabunu da ekledim. Çünkü yapraklarda cansızlaşıp "kıvrılma" durumu da vardı...) Şu web sitesinde bu sütlü karışıma "antiperspirant" (neyse o, benim bildiğim "ter ilacı" demektir bu ama belki başka bir anlamı mı var?... herneyse ürktüm ben ondan) ekletiyor ve bunun "virüse karşı koruyucu" olduğunu söylüyor... Aynı sitede sarımsaktan, sirkeye, turp otundan mısır ve çaya pek çok doğal madde ile hazırlanacak doğal "ilaç"lar var ama hepsi domates için değil.

Bir reçete: Bu da bir Japon reçetesi. Çok amaçlı. Mantar ve haşarata karşı. Her türlü bitkiye bu arada domateslere iyi geldiği söyleniyor. (İngilizceleri de aynen bıraktım ki sonra bir itiraz olmasın):
3 yemek kaşığı "baking soda" (bildiğimiz karbonat ), 2 yemek kaşığı "ivory soap"(bildiğimiz saf beyaz sabun, arap sabunu daha iyi), 1 yemek kaşığı "vegetable oil" (bitkisel yağ). Bunları 1 "gallon" (4 ila 5 lit. arası) su içinde iyice karıştırıp sonra püskürtme kabı ile püskürtüyorsunuz yapraklara... Önce alttaki yapraklara bir sıkıp, 3-4 gün bekleyip, bu süre içinde bitki ters bir tepki vermez ise daha cesurca devam etmeniz önerilmiş... Münevver Eminoğlu da buna benzer bir çözümü organik tarım çiftliğinde uyguladıklarını söylemiş idi bir yorumunda burada...

Biraz uzun oldu anlatılanlar bugün belki... Ama bu paylaşım, "kestirme" yoldan "gidin eczaneden şu zehiri alın, şöyle sıkın, böyle serpin" yollu önerilerle yerleşen doğa düşmanı alışkanlıklarımızı dizginlemede bir nebze yararlı olduysa, olacaksa, zahmete değmez mi?


Bu resimler yukarıda sözünü ettiğim o solmuş,
sararmış, böceklerce yenmiş ve ön balkona getirilip süt kürüne girmiş (hepsi hepsi 2 kere o da) pembeye ait. İki resmin arasında da iki hafta kadar bir fark var sadece...

Temmuz 01, 2006

ACEMİ BAHÇIVANIN İŞ KAZASI VE BİR İLK YARDIM!

Geçen sabah erkenden biraz budama işine giriştik... Neyin nasıl budanacağı şu sitede çok güzel gösteriliyor... Bu işin öncelikle "temiz ellerle ya da eldivenle" yapılması salık verildiği için biz de öyle yaptık. Zaten bu mahlukun dalları o kadar körpe ve kırılgan ki, şöyle bir tutmakla ve geriye doğru bükmekle "tık" diye elinizde kalıveriyor. Ne var ki şu resimdeki gövde ve ona bağlı olup da şu anda gözükmeyen dal, hallice sağlammış. Çek çek kırılmadı ve de gördüğünüz gibi derin bir yara açıldı dalın gövdeyle birleştiği yerde... Panik içinde kalınınca çareyi aşağıda gördüğünüz uygulamada bulduk!
Bu alt dallara ne kadar çok "kıyarsanız" domatesler o kadar büyük oluyormuş. Çoğu PDA üyesi bu budama işinden hiç hoşlanmıyor. "Kıyamıyorlar" bile onlara dokunmaya. Haksız değiller. Tabii ki biz insanların icad ettiği bu budama işi "vandalizm"in doğaya yapılanı değil mi? Bırakalım küçük olsun domatesler yahu... Suçluluk duygularımıza yenilerini eklemek şart mı? Ama o merak var ya "merak"... Haydi şimdi bir de "kedi"ye getirmeden lafı, şu tuşu tıklayalım artık: "Publish Post"!

PDA - TEKİRDAĞ: 27 MAYIS'TAN 27 HAZİRAN'A...

27 Mayıs 2006 sabahı evdeki fidelerin önemli bir bölümünün Tekirdağ yakınlarındaki Metin Varol çiftiliğine gittiği iyi ki kayıtlı burada... Dikildikleri günden ve ondan 10 gün kadar sonraki hallerinden görüntüler de kayıtlı... Aşağıda ise 27 Haziran'daki durumlarından bir kare var. Pembeler artık belirmiş... Bir ay içinde alınan yol güzel, öyle değil mi?