Temmuz 21, 2006

P.D.A- TEKİRDAĞ- M.VAROL PEMBELERİ- "Biçim" mi "İçerik" mi?

(PDA- Tekirdağ) Sayın Metin Varol, Tekirdağ'daki bahçesinde artık iyice ortaya çıkmaya başlamış olan pembelerin biçim açısından "çok çirkin" olduğunu söylüyor. Biraz da alçak sesle söylüyor bunu, alınırız diye herhalde. Niye alınalım canım? Bize armağan edilen domateslerin çekirdeklerinden çıkanlar da onlara benzeyecek elbette. Sonuçta anne-baba onlar. Linki tıklarsanız onların "vesikalık" (!) fotoğrafını görürsünüz. Biri Çanakkale'den diğerleri de Çerkezköy'den (Trakya) gelen domatesler ve onların da alt kısmı böyle biraz "karışık desen ve biçimde". Bizden giden fideler içinde, hangilerinin "altı daha düzgünce" olandan, hangilerinin "biçimsizler"den türediği konusunda net bir şey söylemek zor. "Pembe" türünden ama farklı anne babalardan türeyen iki grup fide birbirine karışmış durumda... Nitekim Metin Bey, pembe adayı bu yeşillerin resmini çekerken "estetik" gözükmeyenlerden de bir kare almış... Bizim balkondakiler de tıpkı böyle. Bunlar gibi olanlar ve altları daha düzgün olanlar...

Tabii şimdi eğri oturup doğru konuşmak gerek. Gerçekten, yukarıdan bakıldığında balkabağı gibi tombul, pofuduk gözüken bu domateslerin altına bakıldığında "finishing" mafiş! Bu lezzeti etkilemiyor mamafih.

Bu durumun ilk nedeni "kalıtım" imiş. İşin uzmanları, bütün canlılar gibi bu pembe domateslerin de bulundukları ortama göre türlerini sürdürebilmek için bir tür mutasyona uğradıklarını belirtiyor. (Bu konuyu en iyi bilenlerden biri aslında -PDA Şile- Rasim Konyar olup, kendilerinden de hanidir haber alınamamaktadır! )
Bu tür -sadece domateste görülmüyor- biçimlenen meyvalara "cat face" diyorlar. Son linkteki doğal domates yetiştirme ile ilgili belgeden, bu durumun "abiotic" yani, canlı olmayan koşullardan kaynaklandığını, bunların başlıcalarının da ışık, ısı ve atmosferik gazlar olduğunu anlıyoruz. Diğer bir neden de çiçeklenme döneminde iken yaşadığı olumsuz koşullar imiş. (Metin Bey'inkilere Tekirdağ'da korkunç yağmurlar yağmıştı dikimden üç dört hafta sonra örneğin...) Bu da bir öncekini doğrulayan bir bilgi. Olumlu dış koşullarda ve iyi bakımla evrim geçiren canlı bunu daha sonraki kuşaklarda aşabiliyormuş.

ABD'de bunların "cat face"e dirençli tohumları satılıyor. Herşeyin geniyle oynarlar da nesli tükenen pembelerinkiyle oynamazlar mı? -Geçenlerde tam da bu konuda Kadir Has Üniversitesi'nde bir uluslararası hukuk sempozyumu yapıldı. "Biyoteknoloji ve Hukuk". Diğerleri "kaptırırken", gelişmiş ülkeler, kendi insanının, doğasının genetik bilgilerine nasıl sahip çıkıyor, merak edenler toplantının ayrıntılı notlarına Internet ve Hukuk Platformu'nun web-kütüğünden ulaşabilirler. -
Herneyse, genleri değiştirilmiş gıdalara karşı mıyız? Herhalde karşıyız! Sonuçta içerik biçimden daha önemli değil mi? Dış görünüşe aldanmayacağız, ama biz kendi çekirdeklerimizi kuruturken, daha estetik gözüken pembelerden kurutmaya dikkat edebiliriz!..

Temmuz 19, 2006

P.D.A.ISTANBUL- BETÜL SÖZEN PEMBELERİ

ÇEKÜL Vakfı'nın Genel Sekreteri Sayın Betül Sözen'in Mayıs ayında evlat edindiği iki üç küçük fideden birinin 19 Temmuz 2006 Çarşamba günü itibarıyla geldiği durumun resmidir...
(Betül Hanım, bir ara evdeki ecza dolabında bulunan "doğal kalsiyum" granüllerini ezip bu arkadaşların toprağına serpmiş. Saksılar sulandıkça köklere de yavaş yavaş bir nevi "kalsiyum kokteyli" sunulmuş oluyor böylece... Pembelerin biçimi güzel. "İçeriği de öyle olur inşallah" diyelim...)

Temmuz 13, 2006

P.D.A.-ISTANBUL: URART PEMBELERİ

Bunlar dün, yolculuk yapmaya hazırlanan 4'lü pembeler! Üzerlerinde kendi mesajları da var! Bugün ise Sayın Suzan Sağmanlı eliyle artık "URART pembeleri" oldular...
İlk dikimde bir miktar yuvarlak saksının yanısıra 2 de dikdörtgen saksı kullanmıştık hani, ve de 15-20 cm. arayla 4'er fideyi yanyana dikmek gibi bir büyük yanlış yapmıştık, buna rağmen pembeler bozuntuya vermeden ve programlandıkları gibi işlerine devam ediyorlardı... İşte o ilk dikimde arka balkonsaksılardan camekanlı ve temiz havalı fakat çok az güneş gören balkondakiler, "güneşe ulaşacağız" diye resimdeki gibi uzadılar, uzadılar... Ön tarafa geçirdik. Bu sefer de toprakları az geldi. En iyisi "bahçeli bir dost" bulmak derken, güzel bir rastlantı imdada sevgili Suzan Hanım'ı yetiştirdi:
"... Fideleri en çok görüp takip edebileceğimiz bir yere diktik: Nişantaşı'ndaki mağazamızın bahçesine. Evimden çok işimde vakit geçirdiğim icin böyle tercih ettim! Yaprakları muhteşem kokuyor; bizleri çocukluğumuza götürdü... Onlara iyi bakacağız."
Şimdi, uzaya uzaya bir hal olup, bir türlü meyva veremeyen pembeler, Suzan Hanım'ın arkasında görülen egzostan uzak bahçede, zakkumlar, güller, bol yeşillik içinde ve sanatsal objeler arasında yaşamlarını sürdürecek ve umarız, onlardan "beklenen"i verecekler...
İlginç değil mi? Biz burada bu pembelerden yola çıkıp, ara sıra Anadolu tarım kültürünün halkalarını kurcalarken , bir grup pembe de kalkıyor, binlerce yıllık "Anadolu Uygarlıkları"nı yıllardır günümüze taşıyan kurumun bahçesine taşınıyor! Bütün bunlar da hiç akılda yokken oluyor. Bu P.D.A.'nın gizemli bir yanı var sanki... Durun bakalım, hep birlikte kimbilir daha neler göreceğiz...

Temmuz 12, 2006

P.D.A. - BURHANİYE: TİJEN İNALTONG PEMBELERİ

Tijen İnaltong, aşağıdaki yorumunda Burhaniye'de yetiştirdiği pembe domatesleri "Mutfakta Zen"de görüntülediğini haber veriyor."Benim bahçedeki pembeler kocaman oldular (resimde öyle görünüyor ama şu anda ufak bir mandalina büyüklüğünde en büyükler. ama çok da canlılar)" diyen İnaltong, sağolsun, bizim pembe domates ağımıza da "Türkiye'nin çesitli yerlerine dağılmış pembe domateslerin yolculuğunu izleyebilirsiniz" diyerek bağlantı vermiş. Esasen, Burhaniye pazarından aldığı olgun pembe domateslerden biri de aynı sayfada yer almış. Onu buraya emaneten almıyorum, yerinde güzel çünkü....

Temmuz 11, 2006

DOĞANIN CÖMERTLİK DERSLERİ BİTMİYOR!
















Bu arkadaşları kopartmayı unutmayın! Eğer arada unutulmuş olup biraz boy atmış olanlar varsa suya konduklarında hemen kökleniyorlar... Sonra da yeni bir pembe domates fidesine dönüşüyorlar... Dikip "keşke ben de katılsaydım bu ağa" diyen eşe dosta vermek için birebir... Çok olumlu şeyler çağrıştırmasa da "Kervan yolda düzülür" derler ya, işte aynen onun gibi!

Temmuz 08, 2006

BALKONDA DA İLK PEMBELER GÖZÜKÜYOR!

İlk pembe!
O sarı çiçeklerden biri ilk meyvasını vermiş, haberimiz yok! (Haziran son hafta):

İki hafta sonra: 6 Temmuz 2006...
Bilmiyorum nasıl büyüyecekler, sağ salim gelişimlerini tamamlayabilecekler mi bu çevre kirliliğine rağmen, ama onlar bütün iyimserlikleriyle bildiklerini okuyorlar... Zeynep'in bahçesindekiler gibi temiz hava solumuyor ki bizimkiler. İlk meyvayı farkettiğimizde neler hissettiğimizi buraya yazmak şimdi zor geliyor. Ama bu anın elektronik ortamdaki tanığı kızımın "beni ham domatesle nasıl bir tutarsın!" dediğini söylersem belki birazı anlaşılır!

P.D.A. ANKARA- TEMEL BİLGİLER-II: PEMBE DOMATESTE ZARARLILARLA NASIL BAŞEDİLİR?

Kimyasal ilaç ve suni gübreden uzak durun. Bunların kullanıldığı domatesler için uğraşmanıza gerek yok, pazardan alabilirsiniz.

1. Sprey şişesine 1 litre su konur, içine 2-3 yemek kaçığı arap sabunu katılır iyice eritilir. Bir hafta süreyle bitkiye günde bir böcekler direniyorsa iki kez sıkılır. Genelde cevap verir.

2. Çok acı "süsü" biberleri alınır. Kalın bulaşık eldiveni giyilir. Biberler blender, rende veya bıçakla iyice ufaltılarak 100 gr biber 500 ml su içine atılır bir gün oda ısısında bekletilir, süzülür, sprey şişesine konulur, bir hafta günde bir kez bitkiye sıkılır (Böcekler Gaziantep'li veya Şanlıurfa'lı ise işe yaramayabilir hatta hoşlarına gidip daha fazla üreyebilirler :))
Gökhan

P.D.A. ANKARA - TEMEL BİLGİLER- I: TOHUM ALMA, ÇİMLENDİRME

Bu serüvenin bir ağa dönüşmeye başladığı günlerdi ki Ankara'dan, Sayın Gökhan Elmacıoğlu'ndan şöyle bir mesaj gelmiş di:

"Milliyet'teki söyleşiyi biraz sevinerek, biraz da şaşırarak okudum. Zira yaklaşık iki yıldır uğraştığım pembe domateslerin hafif şekerli tadlarını başkaca sevenler olduğu hem de evde yetiştirdikleri hiç aklıma gelmezdi. Yararlı olabilir düşüncesiyle bir kaç şeyi aktarmak isterim. Domatesleri iki yıl kadar önce Ayvalık-Cunda adasında kaldığım Otel Basel'in bahçesinde buldum. Tadları, renkleri ve ince kabuğu dikkatimi çekince, bunun çok bilinmeyen yerli bir tür olabileceği düşüncesi ile bir kaç tanesinin çekirdeklerini aldım. Geçen yıl Ankara'da denemesini yaptık. Ancak, açık arazide iklim biraz sert ve su az olunca minyatür vaziyette kaldılar. Şehir içinde evinin bahçesinde yetiştiren bir arkadaşım ise oldukça iyi sonuçlar aldı. Takiben, geçen yıl Antalya'dan Ankaraya dönerken Burdur civarında bir yol kenarı köy pazarında da buldum ve hepsinden fide yaptım bakalım sonuçlar nasıl olacak. Kabuğunun ince ve etli, dokusunun kırılgan olması sebebi ile sizin de dediğiniz gibi ticari anlamda üretim ve satış için kullanılamıyor. Yine kabuk özelliği nedeniyle gece gündüz sıcaklık farkının az olduğu ve biraz da nemli iklimlerde daha gürbüz ve mutlu oluyor. Balkonda yetiştirenler için bulabilirlerse az miktarda, yanmış koyun veya inek gübresini öneririm."

Gökhan Bey daha sonra Pembe Domates Ağı'na katıldı. Ancak uzunca süre bir havadis almadık kendisinden. Dün iletişim listemize -biri pembe domatesten nasıl tohum yapılacağı diğeri de doğal yollarla mücadele konusunda- yolladığı iki mesajın içeriği üyelerimizin haklı takdirini kazandı. Örneğin Arzu Karamani Pekin'in ki kendisi gerçek bir "green finger" olup balkonunda elma bile yetiştirmiştir, "şahane bir başvuru kaynağı olmuş bu" dediği bu ipuçlarını buradaki ziyaretçilerle paylaşmamak olmazdı. Buyrun, okuyun. Hele şu aralar eline pembe domatesin kendisi geçenler, geçebilecek olanlar daha da dikkatle okusun. Çünkü bugünkü bir (1) pembe domates, gelecek yıl en azından size elli pembe domates fidesi verebilir!
* * * * * * * * * * * * * * * *
TEMEL BİLGİLER- TOHUM ALMA - ÇİMLENDİRME

Yazışmalarda -sanırım biraz da mevsimin etkisi ile- fide arayışı olduğu görülüyor. Fideden yetiştirmek profesyonel üreticiler için gerek kazanılan zaman/maliyet gerekse daha az ilgi istemesi nedeniyle tercih edilir. Bu nedenle sera cenneti Antalya'nın Kumluca ilçesi adını Fidelice olarak değiştirecek düzeyde profesyonel fide üretimi yapar. Ancak bizim gibi amatörler açısından tohumdan üretim de tercih edilebilir ve zevkli bir yöntemdir. Bunun için tohuma ihtiyacınız olacaktır. Tohum içinse olgunlaşmış bir Pembe Domatese. Domates alınır, -genelde üst ve alttan basık şekillidir- sapı ile tabanı arasından kesilir. Ortaya içinde çekirdeklerin bulunduğu üçgen şekilli odacıklar çıkar bu odacıkları bir çay kaşığı yardımı ile bir çay tabağına sıyırıp, domatesin kalan kısmı üzerine az tuz, az kekik ve bolca sızma zeytinyağı ile ekmek bandırılarak afiyetle yenir. Çay tabağındaki çekirdekler ve bağlantı dokuları itinayla bir küçük pet şişeye aktarılır, içine yarıya kadar tercihen klorsuz damacana suyu veya kaynamış soğutulmuş su konur, kapağı kapatılır iyice çalkalanarak çekirdeklerin diğer dokulardan ayrılması sağlanır, gerekirse bu cekirdekişlem bir iki kez tekrar edilir. Daha sonra süzülür ve ara dokulardan ayrılan çekirdekler bir parça kağıt havlunun üzerine alınır. Evin içinde kurumaya bırakılır. Kuruduktan sonra kağıt havluya yapışırlar, bunlar küfrederek birer birer temiz bir kağıt havluya alınır, katlanıp zarf haline getirilir, hava almayacak şekilde ya bir naylon poşete konulur yada streç filme sarılır, buzdolabının kapağındaki kapaklı bölümde bahar başına kadar saklanır.

ÇİMLENDİRME

Ne zaman ekilir ? Bu yaşadığınız yere bağlıdır. Güney Ilıman iklimleri (Ege Akdeniz) için Şubat sonu, Kuzey ılıman iklimleri için Mart Ortası-sonu, Karasal iklimler için Nisan sonu gibi ekim yapılır. Ekim çimlendirme ekimi için yassı bir yoğurt kabı alınır, dibine su tahliye delikleri açılır, 2/3 oranında temiz torfla doldurulur, hafif bastırılarak biraz sıkıştırılır, üzerine domates çekirdeklerimiz 2,5-3 cm ara ile düzgün sıra halinde dizilir. Üzerlerine 2-3 mm yi geçmeyecek şekilde torf serpilerek örtülür çok hafif bastırılır. Sonra sprey sulama ile torf ıslatılır, iklime bağlı olarak yüzeyin devamlı nemli kalması için günde 3-4 kez sprey sulama yapılır (Suyu abartmayın fazlası en az azı kadar zararlıdır). Hatta nemi korumak için çimlenme başlayıncaya kadar kabın ağzı hava dolaşımını tamamen kesmeyecek şekilde kısmen bir cam parçası ile kapatılabilir. Çimlendirme sürecinde bu kap "indoor" tabir edilen oda içi koşullarda tutulur, kesinlikle dışarı çıkartılmaz. 4-6 hafta içinde topraktan başını çıkaran fidecikler görülerek mutlu olunur. Fidecikler, 1-2 santim boya gelip ilk iki yaprakları toprağa paralel hale geldikleri anda ilk nakil (Şaşırtma) zamanı gelmiş demektir. (Domates en az bir kez şaşırtılır yani yerinden çıkarılıp başka yere dikilir iki kez de yapılabilir). Artık bireysel saksılarına dikilebilirler. İkinci şaşırtma yapılacaksa bu saksıların çok büyük olmasına gerek yoktur 8-10 cm derinlik, 8-10 cm çap yeterli olur. Fidecekleri çıkartırken kökün çevresindeki 2-3 cm çapında alandaki toprak dağıtılmadan alınırsa daha kolay tutar.
Saksılara, aldığımız toprağın sığacağı küçük çukurlar açıp, fideciklerimizi buraya yerleştirip çevresini biraz bastırarak sıkıştırıp can suyunu veririz. İkinci şaşırtma ilk iki üç dal çıkıp kendini belli ettikten sonra yapılır bu seferki saksı daha büyük olmalıdır.

Domates, kökü merkez olmak üzere yaklaşık 20 ila 25 cm alana kök atar dolayısıyla bir tek domatesin dikileceği saksı minimum 40-50 cm olmalıdır. "E bunu evde nasıl yapayım?" diyeceksiniz. 30 cm çap yeterli olur. Derinlik de 20 cm civarı idare eder. Ne zaman açık havaya çıkarılır ? İlk şaşırtmadan sonra çıkarılabilir ama gece sıcaklıklarının 10 C derecenin altında olmamasına dikkat edin. Eğer ikinci şaşırma yapmayacaksanız ilk şaşırtmadan hemen sonra yetiştirme saksısına dikin. Her nakilde toprağı iyice sulamayı unutmayın, nakil bitki için ciddi bir stres kaynağıdır, ilk birkaç gün biraz buruşuk olabilirler. Kök çevresi toprağını dağıtıp kökü haraplarsanız da ölürler.

İyi Domatesler
Gökhan
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Moliere'in "nesir konuşuyormuşum ben" diyen kahramanı misali, ben de şimdi diyorum ki, "nesir konuşmaya çalışıyormuşum"! Çünkü şimdi gördüm ki bu tohum alma işini kelimenin tam anlamıyla "kafa göz yararak" yapmışım. Bu ağın oluşmasına yol açan -resimdeki pembelerdi. Yani ikisi dostumuz Baliç'lerin annesi Hafize Hanım'ın Çerkezköy'de yetiştirdiği, biri de yine onlar tarafından Çanakkale'den alınıp getirilen üç pembe. Gökhan Bey'in dediği gibi afiyetle yendiler güneşte biraz olgunlaştıktan sonra. Sadece çekirdekli kısımlarından bir miktarını bir kağıt peçetenin üzerine alıp, elle yayıp, yine aynı pencerenin önünde bir iki gün kurumaya bırakmıştık. İyice kuruduktan sonra da sarıp sarmalayıp buzdolabına -hem de derin dondurucu bölümüne- atmıştık. Münevver Eminolu'nun "haydi dikin onları" dediği Nisan ayı başında aynı peçeteyi hafif ıslatıp çekirdekleri fide kaplarına dikmiştik... Oysa baksanıza daha neler neler yapmak gerekiyormuş... Ama P.D.A'nın erdemi de burada saklı değil mi? Bilgi ve deneyleri paylaşmak! Çok teşekkürler Gökhan Bey'e...

Temmuz 06, 2006

P.D.A.- TRABZON, ERKUT'LARIN PEMBELERİ...


Sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin yanına ne de yakışacak: "Karadeniz Pembeleri"!
Trabzon'da pembe domates yetiştirmeye azimli ve çalışmalarına biraz "balkonda", biraz da "bahçede" devam eden Sayın Hatice ve Cemal Erkut'tan mesaj var:
"15 gün önce Trabzonda balkona diktiğimiz fidanlar gelişti ve boy attı. Ona çocuk gibi bakıyoruz.
Çekilen resimleri gönderiyoruz. Trabzon'dan tüm pembe domates yetiştirme çabasında olanlara sevgi ve selamlarımızı iletiriz. İyi gün dileklerimizle.
ERKUT ailesi."

Temmuz 05, 2006

MUTLUYUZ, GURURLUYUZ!

Bu günleri de gördük ya, artık bize karada ölüm yok :) pembelerimizin ilk gençlik çağlarını aştık, artık olgunlaşmaya başladılar... itiraf etmeliyim ki bazı günler domates hallerini hiç göremeyecekmişiz gibi geliyordu... acemi ebeveynlik işte... neyse ki doğa ana, biz sabırsız fanilere, bıkıp usanmadan hayatın önünde durulamaz gerçeklerini tekrar tekrar ispatlamaya devam ediyor... ama yine de, her acemi ebeveynin yaptığı gibi, bizler de bu ilk pemdomlarımıza etmediğimizi bırakmıyoruz... toprak ekliyoruz, yerlerini değiştiriyoruz, yok olmadı saksıları kuzey-güney yönünde boy sırasına diziyoruz, sırıklara bağlıyoruz, bağcıkların arasında sıkışan çiçekler varsa onları gevşetip kenara alıyoruz, su veriyoruz, çok oldu galiba deyip saksının tabağındaki fazla suları döküyoruz, altta kalan dalları kopartıyoruz, hansaplast bulamazsak rafya ile pansuman yapıyoruz (utanmasak biraz bepanten süreceğiz), vesaire, vesaire... daha tecrübeli yetiştiriciler bize gülümseyerek uzaktan bakıyor... saksı, toprak, v.b. alışverişlere çeke çeke götürülen diğerleri ise mühendislik damarları tutmuş, hesap yapmışlar, bu domateslerin tanesi neredeyse beş ytlye gelecek diyorlar... "ama ne gam", değil mi Halası? :)))

EN ESKİ VE EN YENİ P.D.A. ÜYELERİNDEN...

Sağdaki çift BALİÇ'ler... Yani bu pembe domatesleri bize ilk defa tattıran arkadaşlarımız Hakkı ve Sevinç... (En solda MAT!) Hakkı Baliç'in annesi Hafize Hanım, yıllardır bu pembeleri ekiyor, etrafına dağıtıyor, bize kadar geliyor ve biz de onun yaptığını (çekirdeği kurutup fide yapmayı) yapıp bu yolla daha da yaymış oluyoruz pembe domatesi... İşte oğlu Hakkı Baliç, annesinin bir kuşak sonraki ürününe hamile saksıyı kucaklamış, günde 8 saat güneş alan ofis balkonuna götürmeye hazırlanıyor...

Bunlar da Emine Erten'in Çanakkale köy pazarından "pembe" fide olarak alıp yolladıklarından arta kalan son iki fide... Hayli büyüdüler. Artık hemen dikilmeleri gerek... Bakalım kimlere gidecekler???

İletişim uzmanı Şadan Maraş ve Eczacı Mine Akdeniz...
Onlar bu iki sevgili dosta emanet edileceklermiş demek ki...

Şadan fidesini Boğaziçinin çok havadar ve temiz bir noktasındaki bahçeye, Mine ise sıcak ve güneşli bir balkona dikecek... Posted by Picasa

AGACLAR.NET'TE PEMBE DOMATES ve DOĞAL REÇETELER

Sebzelerde Hormon - agaclar.net#post29882 ve Pembe Domates ağı...
Burada da yeni üyemiz Sayın Av.Çelik'in gösterdiği, bitkiler için evde yapılabilecek doğal reçeteler var:
http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=1166

Temmuz 04, 2006

"YOĞUN BAKIM"! VE ÇOK AMAÇLI BİR DOĞAL REÇETE

Evde ve bahçede doğal yöntemlerle yetiştirmeye çalıştığımız "pembe domatesler"in meraklısı doğal olarak yalnızca biz değiliz! "Yaşamını onlarla birleştirmeye kararlı" pek çok yaratık varçevrelerinde. Kimilerinin onlara yararı çok; arılar, bahçe örümcekleri, (özellikle güve kelebekleri dışındaki) bazı kelebekler ve uğur böcekleri gibi. Örneğin sonuncuların her biri günde en aşağı 50 adet yaprak biti ("aphid") yiyerek doğal koruma sağlıyormuş üzerinde bulunduğu bitkiye... Ama kimileri de "bütün canlılar eşittir ama bazıları daha çok eşittir" yaklaşımıyla onları sömürmeye kalkışıyor... Üstelik onların bazılarını gözle göremiyoruz da... Mantarlar ve virüsler gibi... Peki biz PDA'cılar ne yapacağız? Doğal yollarla mücadele edip, pembeleri kollayacağız elbette... Değil mi ki evlat edindik bir kere onları... Son günlerde bu konuda "iyi de nasıl?"lar çoğaldı. Aslında vakit bulup çok ayrıntılı bir liste yapmak istiyordum ama ben de bu işi yeni öğrendiğim için biraz da çekindim açıkçası. Yine de çok denenmiş ve deneyip yararını gördüğümüz yöntemleri burada bir daha paylaşıp bir de "ev reçetesi" vereyim...

En Etkin Yöntem: Bitkiyi sağlam tutmak. Bunun için temiz ve doğal toprak, doğru dikim teknikleri, büyüdükçe saksıdaki toprağı çoğaltmak, çapalamak, çiçeklendikten sonra suyuna dikkat etmek, toprağın nemini korumak için üzerini -temiz- humusla o yoksa gazete kağıdı bile olurmuş- örtmek, çiçeklenmeden başlayıp domatesler toplanana dek organik gübreleme, arada "sucker" denen emici sürgünleri ve alt yaprakları budama , ipe alma, sırık/çubuk kullanarak -ki bunların tümü yandaki "ipe alma"da olduğu gibi, resimli ve açıklamalı olarak hem bu blogdaki çeşitli girişlerde, hem de Yahoo'daki iletişim listemizde paylaşıldı. Yeni üyelerimiz onları ve hatta yazılan yorumları okursa hayli ipucu bulacaklar-...
"Başı yere eğilmesin..."
Şöyle diyorlar: "1) Başını yerden kaldırın!
2) Ona yeterli alan verin, 3) Asla yaprakları nemli iken budama ya da bağlama yapmayın..." Bunlara "günde en az 8 saat güneş görsün"ü de eklemekte yarar var. Böyle olunca pembenin başına bir kaza gelse bile bir iki ufak müdahale ile yine kendisini toparlıyor. Bırakalım onlara zarar veren diğer canlıları bir tarafa, en büyük tehdit, "hava kirliliği" zaten... Ben başından beri yoğun trafiğe bakan balkondakileri ancak "koruyucu kılıf" ile orada tutabiliyorum. O kılıfları yapanlar aslında mini-sera olsun da domatesler çabuk olgunlaşsın diye yapmışlar ama burada bu işe yaradı, nisbeten daha az pisleniyorlar. Arada bir onları yıkayıp tekrar giydiriyorum. Yıkama sırasında simsiyah sular akıyor. Bu "delikli torbalı alamet" cadde estetiğini bozmasın diye de önlerine sardunyalarla yapılmış bir barikat var. Sardunyalarda ise kırmızı örümcek aileleri yerleşik durumda. Aslından onlardan çok korkuyordum. Arkadaşım Münevver, kırsal kesimde domates ile sardunyanın hep yanyana tutulduğunu gözlemlemiş, bunun özellikle mi öyle yapıldığını merak etmişti. Galiba öyle. Gerçekten domatesi çok sevdiklerinin söylenmesine rağmen bizdeki kırmızı örümcekler hiç iltifat etmiyorlar onlara. Sürekli arap sabunu banyosu yaptıkları için midir, nedendir bilmiyorum. Bir yerde onların da iki çeşidi olduğunu, bir grubun "yararlı böcekler"den sayıldığını okumuştum. Ama bırakırsanız hemen çoğalıp sardunyaların canına okuyan bunlardan korkulur. Bir yaprakta en fazla 4-5 tanesi görülürse önlem alma zamanı gelmiş demek... Demek ki denemenizde yarar var. Koyun bakalım sardunyalarla domatesleri yanyana. Sardunyalara ayıp olmaması için de basın üzerlerine arapsabunlu su karışımını bir püskürtgeç ile sıkça...

Diğer yararlı birliktelikler: Domates ile bir arada olması hastalık ve haşarattan korunması bakımından çok yararlı olan diğer bitkilerin başında havuç geliyormuş. Ama bu bahçe ve tarlası olanlar için. Balkon bahçıvanları ise domatesi, kadife çiçeği ve su teresi ile yan yana getirmeyi deneyebilirler. Kaynak: Hatta orada ilk kez "Permaculture" kavramıyla karşılaştım. Temel değerleri arasında insanı "toprak"tan ayrı değil, onun bir parçası olarak görmek ve doğaya saygı bulunan bu yaklaşım en kadar hoşuma gitti ki, henüz İngilizce sitemiz olmadığı halde "ring"lerine bizim Türk pembelerini de ekledim. Karşılığında onlarınkini yan panele koyarak. ) Siz de girip bakabilirsiniz. Daha pek çok ipucu var. Ör. Gülle sarımsak!

Mekanik mücadele: Önce gözlem ve elle müdahale. Herşeye rağmen "birşeyler" görüyorsanız, gördüklerinizi önce elle ortadan kaldırın. Kötülemiş yaprakları kesip alın. Olmadı şu koruyucu kılıflardan giydirin... Onlar delikli gerçi ama yine de bir engel şuna buna karşı. Örneğin larvalarını bitkinin gövdesine bırakmak için şu ara kol gezen güve kelebeklerinden korumuş olursunuz en azından... Kimileri uçan zararlıları yakalayan "sinek kağıdı" türü yapışkan tuzakları tavsiye ediyor.
Yok "failleri" göremeyip yaptıklarının sonuçlarını görüyorsanız, yukarıdaki gibi bakımın, ilgi ve şefkatin dozunu artırın...

Doğal destek: Örneğin, burada çok ilgi gören bir Bafralı Çiftçi haberimiz var. Arada sütle sulama yapan. Sonradan çok kaynakta süt tavsiye edildiğini gördüm. Bu domatesin toprağında kalsiyumu çok sevmesi anlamına geliyor. Yetmiyorsa mevcut doz, bunu sarararak belli ediyor. Süt bu açıdan hemen işe yarıyor. Yağsız süt + su karışımını sararan yapraklara püskürtmek ve kalanı toprağına dökmeyi ben denedim. Sonuç inanılmaz olumlu oldu. Neredeyse "bu sizlere ömür" demek üzere olduğum iki saksı şimdi bu sayede yarışa devam ediyor önden yol alanlarla... (Ben o karışıma çok azıcık arap sabunu da ekledim. Çünkü yapraklarda cansızlaşıp "kıvrılma" durumu da vardı...) Şu web sitesinde bu sütlü karışıma "antiperspirant" (neyse o, benim bildiğim "ter ilacı" demektir bu ama belki başka bir anlamı mı var?... herneyse ürktüm ben ondan) ekletiyor ve bunun "virüse karşı koruyucu" olduğunu söylüyor... Aynı sitede sarımsaktan, sirkeye, turp otundan mısır ve çaya pek çok doğal madde ile hazırlanacak doğal "ilaç"lar var ama hepsi domates için değil.

Bir reçete: Bu da bir Japon reçetesi. Çok amaçlı. Mantar ve haşarata karşı. Her türlü bitkiye bu arada domateslere iyi geldiği söyleniyor. (İngilizceleri de aynen bıraktım ki sonra bir itiraz olmasın):
3 yemek kaşığı "baking soda" (bildiğimiz karbonat ), 2 yemek kaşığı "ivory soap"(bildiğimiz saf beyaz sabun, arap sabunu daha iyi), 1 yemek kaşığı "vegetable oil" (bitkisel yağ). Bunları 1 "gallon" (4 ila 5 lit. arası) su içinde iyice karıştırıp sonra püskürtme kabı ile püskürtüyorsunuz yapraklara... Önce alttaki yapraklara bir sıkıp, 3-4 gün bekleyip, bu süre içinde bitki ters bir tepki vermez ise daha cesurca devam etmeniz önerilmiş... Münevver Eminoğlu da buna benzer bir çözümü organik tarım çiftliğinde uyguladıklarını söylemiş idi bir yorumunda burada...

Biraz uzun oldu anlatılanlar bugün belki... Ama bu paylaşım, "kestirme" yoldan "gidin eczaneden şu zehiri alın, şöyle sıkın, böyle serpin" yollu önerilerle yerleşen doğa düşmanı alışkanlıklarımızı dizginlemede bir nebze yararlı olduysa, olacaksa, zahmete değmez mi?


Bu resimler yukarıda sözünü ettiğim o solmuş,
sararmış, böceklerce yenmiş ve ön balkona getirilip süt kürüne girmiş (hepsi hepsi 2 kere o da) pembeye ait. İki resmin arasında da iki hafta kadar bir fark var sadece...

Temmuz 01, 2006

ACEMİ BAHÇIVANIN İŞ KAZASI VE BİR İLK YARDIM!

Geçen sabah erkenden biraz budama işine giriştik... Neyin nasıl budanacağı şu sitede çok güzel gösteriliyor... Bu işin öncelikle "temiz ellerle ya da eldivenle" yapılması salık verildiği için biz de öyle yaptık. Zaten bu mahlukun dalları o kadar körpe ve kırılgan ki, şöyle bir tutmakla ve geriye doğru bükmekle "tık" diye elinizde kalıveriyor. Ne var ki şu resimdeki gövde ve ona bağlı olup da şu anda gözükmeyen dal, hallice sağlammış. Çek çek kırılmadı ve de gördüğünüz gibi derin bir yara açıldı dalın gövdeyle birleştiği yerde... Panik içinde kalınınca çareyi aşağıda gördüğünüz uygulamada bulduk!
Bu alt dallara ne kadar çok "kıyarsanız" domatesler o kadar büyük oluyormuş. Çoğu PDA üyesi bu budama işinden hiç hoşlanmıyor. "Kıyamıyorlar" bile onlara dokunmaya. Haksız değiller. Tabii ki biz insanların icad ettiği bu budama işi "vandalizm"in doğaya yapılanı değil mi? Bırakalım küçük olsun domatesler yahu... Suçluluk duygularımıza yenilerini eklemek şart mı? Ama o merak var ya "merak"... Haydi şimdi bir de "kedi"ye getirmeden lafı, şu tuşu tıklayalım artık: "Publish Post"!

PDA - TEKİRDAĞ: 27 MAYIS'TAN 27 HAZİRAN'A...

27 Mayıs 2006 sabahı evdeki fidelerin önemli bir bölümünün Tekirdağ yakınlarındaki Metin Varol çiftiliğine gittiği iyi ki kayıtlı burada... Dikildikleri günden ve ondan 10 gün kadar sonraki hallerinden görüntüler de kayıtlı... Aşağıda ise 27 Haziran'daki durumlarından bir kare var. Pembeler artık belirmiş... Bir ay içinde alınan yol güzel, öyle değil mi?

Haziran 30, 2006

P.D.A. HABERLER - VAN ve İSTANBUL'DAN...

PDA Üyesi Sayın Şehribanoğlu, Van'da domateslerini böyle ekmiş... Bakın neler diyor:
"Domates yetiştirmeye 3 yıl önce Van’a gidincebaşladım. Daha önce de çiçekler beslemiştim, ancak domatesten aldığım zevk çok farklı...
6X5 m bir bahçem var. Bu sene domates, biber, salatalık, acur, patlıcan, kabak,şemama kavunu, marul, fasulye, maydanoz, nane, soğan ektim. Ama ağırlık yine domateste...
Bu yıl üç farklı domates ekimi gerçekleştirdim. İlk ekimden iki gün sonra yoğun yağmurlar sonucu bazı fidelerim eriyip gittiler. Bir hafta sonra ikinci ekimimi gerçekleştirdim. 2 hafta sonra da bulduğum dört tane sırık domates fidelerini ektim. İlk parti ektiğim fideler çiçek açıp domatese dönüşmeye başladılar bile.
Grupta yazılan yazıların çoğunu okudum, kendimi biraz daha şanslı hissetiğimi söylemeliyim. Fide bulmak da, doğal gübre bulmak da benim için sorun olmuyor. YYU kampusünde oturuyorum ve kampuste ziraat ve veterinerlik fakültelerinin hayvan barınakları var. Gidip istenildiğinde kendi tarlaları için ayırdıkları kurutulmuş hayvan gübrelerinden veriyorlar. Benim problemlerim, toprağın verimsiz, yer yer killi toprağın bulunuyor olması ve tabiî ki yabani ot. Düzenli ot ayıklamak ve bitkilerin sıkışan toprakta gelişimini sağlayabilmek için bol bol çapalamak zorunda kalıyorum.
Beni bu işte en çok etkileyen ve teşvik eden, dalından koparıldığında elime sinen o domates kokusu. Küçük bir fideden başlayarak büyüyüp, gelişen ve sevimli sevimli kızaran o meyveler. Masamda bunlar benim emeğim diyerek durmaları ve o büyüleyici kokularından aldığım zevk için bu hobiye devam ediyorum.
Böyle bir grubun varlığına, internette domates üzerine yazılar ararken rastladım ve çok mutlu olduğumu söylemeliyim. Paylaşımlarınızı okumaktan mutluluk duyacağım. Saygılarımla, Sanem Şehribanoğlu..."


Şimdi sıra İstanbul'dan bir başka PDA üyesi, Sayın Dilek Gürelli'de. Ona Sayın Erten'in Çanakkale'den yolladığı fidelerden verdiydik. İşte öyküsü:
Dilek Hanım'dan ilk mesaj:

Geçtigimiz perşembe öğlende Avniye hanim ile yaptığımız tatlı sohbetten sonra aldıgim 10 adet fideyi akşama kadar ofiste nemli sekilde bekletip, akşam bir gayretle eve gidip saksı aramaya basladim ama yeterince büyük bir saksı bulamayınca, dogru Migros'a kostum. Yalvar yakar zeytin ve peynir tenekeleri sordum, çöpe attıklarını ayırıp verdiler ( ofis kıyafetlerimle Migros'dan eve boş teneke taşımamı gözünüzün önüne getirin !! ), Ufacık balkonumda onları yıkayıp paklayıp (teneke kenarları parmaklarımı kesti !! ) domatesleri dikilmeye hazir hale getirdim ama zeytinyagi da peynir de toprağa faydalıdır diye cok da dertlenmedim.
Onceden hazırladığım taşları, toprakları, yeni öğrendiğim dikme usullerince hazırlayıp fidelerin büyük olanlarını tek, minikleri 2 ser veya 3 er tane diktim. Sadece 3 adet teneke bulduğum için, çok sıkışmasınlar diye geriye kalan 4 adet fideyi de akşama başka arkadaşıma hediye ettim. ( o da dikmiş, bakalım hikayesini dinleyecegim, üye degil, onu da üye yaparım inşallah). Fidelerin etrafinda su yolu yapmalar, sulama sekli falan binbir itina ile yaptim...
Aynı akşam da "Saraydan Kız Kaçırma" operasına biletim olduğu için iki ayağım bir pabuca girmiş haldeydim. Binbir dua ve sevecen bakışlarla onları öylece bıraktım. Hafta sonu ve pazartesi dahil evde yoktum, bu sabah baktığımda dik durduklarını gördum, sanki tutunmuşlar... Ama çok sıcak oldu, ölmesinler diye yine su verdim, galiba hata yaptım, çapalama işini unuttum, çiçeklenene kadar su vermeyecek miyim artık? Yardım ve akıl istiyorum.
Hani tenekeye diktim diye sevinç yapıyordum (demir ihtiyaci !! ) ama şimdi dertlendim biraz, su işini tam anlamadım galiba, bir de çap
ayı da hergün mü yapacağım, tenekelerin yarısına kadar toprak var, toprak ilave etmeli miyim ?


İkinci mesaj:

Merhabalar,22 Haziran Perşembe günü aldığım fidelerimin teneke kutulardaki son halleri böyle, hergün selam sevgi gönderiyorum, inşallah çiçeklendiğini de görürüm, şimdiden yaprakları koklamak bile çok hoş oluyor, pek nazlılar ama tutunacaklar sanıyorum. / Dilek

Dilek hanımın sorularına yanıtlar:
* Çiçeklenene kadar haftada bir çapalama, su yok. Çiçeklerden sonra haftada 2 kez su yeterli imiş...
* Toprak ilavesini "boğaz doldurma" biçiminde yaparsınız, acele etmeyin, iyi ki pay bıraktınız.
* Alt kısımlardaki yaprakları ve diğer "emici" sürgünleri -yaklaşık 10 günde bir- toplayacaksınız... Bitki uzayınca saksıya çubuklar dikip ipe alma gerek... Daha sonra birer domates olgunlaştırma kılıfı da geçirebilirsiniz üzerlerine...
* Haşarat görürseniz onları önce elle ortadan kaldırın!
* Kıvrılma, sararma v.s. türü rahatsızlıklar olursa yağsız süt ve su karışımı (hatta bir tatlı kaşığı arap sabunu da ekleyerek) püskürtün öyle olan yapraklara... Kalan sütü toprağa dökün.
* Bitki kuvvetlendikçe bu tür -virüs, haşarat, kirli hava v.d.- saldırılara rahatça karşı koyuyor...


Haziran 29, 2006

KAMÇEZ'LERİN PEMBELERİ

Değerli çevirmen, Sayın Şefika Kamçez yollamış:

"Bizim evdeki pembe domates haberleri de şöyle:))
Mine Hanımı yerinde ziyaret edip pembe domatesleri ellerimizle seçtik. Sekiz tane pembe domates aldık. Balkonumuza altı tane sığdırabildik. İki tane de (bol bol pembe domates propagandası yaptığım) arkadaşım Ferhan bahçesine ekti. Eskiden beğendiğim domateslerin çekirdeklerini saksılara ekip domates elde etmişliğim var. O yüzden çok büyüdüklerini, dallanıp budaklandıklarını, yani saksı büyüklüğünün önemini biliyorum. Yine de yer darlığı nedeniyle hepsini 40 cm saksıya dikemedim. 30 cm saksıda olanlar da var. Ama paslı çivi batırmayı ihmal etmedim! Tabii biraz da üstten boşluk bıraktım.Herhalde artık yaz, yaprak, dal, tomurcuk sayarak geçecek... (Çok küçük tomurcuklar var şimdi ama onları dijital makinayı ödünç verdiğim için çekemedim. Çiçek açtıklarında yeni fotolar yollarım yine. Bende şimdi beş fidan artı bir de kırık var. Ne yazık ki getirirken kırılmıştı biri; ama ondan da umutluyum!)

Herkese bu zevkli uğraşta kolaylıklar dilerim."

Haziran 23, 2006

BİZ DE O ZAMAN BÖYLE BOĞAZLARIZ!

Zeynep'in -kendi deyimiyle- "ZihniSinir proce"sine, bayılmamak mümkün değil. Oradaki gibi "bitki geliştikçe saksıyı uzatarak işe devam etme" esprisi doğayı eve taşımanın tekniklerinden biri olarak gayet mantıklı... Yeni dikim yapanlar o çizimlerden esinlenebilirler. Ya da büyük bir saksıya dikim yapıp, bitki boylandıktan sonra en az iki kez daha gövdeyi toprakla doldurmak gerekeceğini düşünüp, "pay bırakabilirler". Bütün bu çözümleri M.Varol'un şu "boğazlama" meselesinden sonra düşünmeye başladık. Baştan bilseydik, biz de daha büyük saksı kullanır, boşluk bırakırdık! Ama ne gam? Bu resimdeki de evde ve saksıda "boğazlama" o zaman... (Sakın böyle sık aralıklarla dar kaplara dikmeyin siz yine de fidelerinizi, "zorlama" bu, başka birşey değil!)

Bütün mesele gövdeye yeniden köklenmesi için toprak sunmak ise böyle taze toprak ekleyip, etrafında piramidal tepecikler yapmak da mümkün yani...

Bu arada bu terim çoğumuzun tüylerini ürpertti. Sözcüklere takılmamak mümkün mü? Şöyle kısa bir arama motoru turuna çıkar çıkmaz, Jülide Ergüder'in, Hürriyet Agora'daki açıklamasıyla karşılaştım. Başka bazı deyimleri açıklarken "boğazlama"nın da hangi Arapça kökten geldiğinden sözetmiş. Aslında "boğaz" sözcüğü ve türevlerine, kültürümüzde ve doğal olarak dilimizde ne de çok yer açmışız... Sonra tarımla ilgili sitelere de baktım, çoğunda bu işlemden "boğaz doldurma" diye sözediyorlar. Tersine, yani fideler toprağa ilk dikileceklerinde çukur açma işine de "boğaz açma"... Herneyse, çağrışımlarına aldırmadan, fidelere şefkat göstermeye devam!

Haziran 22, 2006

MADEM TARLAMIZ, BAHÇEMİZ YOK...



o zaman biz de saksıda boğazlamak için buluşadamları derneğine başvururuz... :)

Haziran 21, 2006

TEKİRDAĞ PEMBELERİNDEN HABER -ve bir yöntem-: "BOĞAZLAMA"

P.D.A.'nın ilk duraklarından biri Tekirdağ yakınlarındaki MetinVarol çiftliğine gönderdiğimiz, "hasta Gassaylı" bahçıvan Necdet Usta'nın ektiği ve onun bakım ve gözetimine emanet edilen fidelerdi... "Sahip Bizi Tarlaya Götür" de görebileceğiniz gibi ilk ekimi de Metin Bey görüntülemişti. Şimdi 2 parti daha resim yollamış. İlk resim 10 Haziran'da çekilmiş, ikinci -grup da ondan sadece 8 gün sonrasına ait. Bu 8 gün içinde, -köklerini ne kadar isterlerse o kadar uzatabilecekleri- temiz toprağı, bol güneşi ve doğal gübreyi görünce bizimkiler... üç misli uzayıp gelişmişler! Ama Metin Varol, bu gelişmenin durup dururken değil, pembeleri teker teker hem de kendi eliyle "boğazladığı" için olduğunu iftiharla vurgulayınca ben de vurgun yemiş gibi oldum. "O da ne şimdi?" deyince açıkladı... Şimdi Necdet Ustanın yaptığına dikkatli bakın. Fidenin etrafında çapayla bir çukur açar gibi yapıyor. (Resimlerin üzerine tıklarsanız, büyükleri açılacak, daha net görünüyor o zaman.) Metin Bey de sonra gelip, o çukurdan çıkan toprakları "kendi elleriyle!" fidenin en 15-20 cm'i bulmuş olan "gövdesi"ne doğru toplayıp, gövdenin etrafında konik bir yığın haline getiriyor, böylece onu, yaprakların ilk çıktığı dallara kadar toprağın içine iyice saklıyor. İşte buna da "boğazlama" deniyormuş. Demek ki bu Trakya yöresine has bir deyim bu. Diğer kaynaklarda bu deyime pek rastlamadım. Yoksa heryerde aynı mı? Bilemiyorum. "Yorum"lara yazarlarsa öğreniriz.
Sonra sulamayı da doğrudan fidenin etrafındaki o dairesel çukura yapıyorlar. Kat'iyen üstten su verilemeyecek. Yapraklar, çiçekler, gövdeyi saklayan o "boğaz" yada piramidal toprak yığını, her neyse, asla ıslanmayacak! Arıkan'ların İznik'te diktikleri pembelerinki gibi damla sulama olacak ya da... Hakikaten, onlardan hala ses yok. Neredesiniz eski üyeler? Resimleri bekliyoruz!